Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Fen Bilimleri: Nine Bizi Kurtarsana
Fen Bilimleri: Nine Bizi Kurtarsana

Fen Bilimleri: Nine Bizi Kurtarsana

Toprak Işık

Roman okurken fen bilimleri dersine çalışmak ister misiniz? Hem de hiç sıkılmadan! Ya da fen bilimlerine çalışırken aynı anda heyecanlı bir roman okumak?.. Çocuk edebiyatımızın…

Roman okurken fen bilimleri dersine çalışmak ister misiniz? Hem de hiç sıkılmadan! Ya da fen bilimlerine çalışırken aynı anda heyecanlı bir roman okumak?..

Çocuk edebiyatımızın en özgün projesi, bilgiyi olay örgüsünün doğal akışına sindirerek, sunmayı başaran Fen Bilimleri Serisi, “Dünya ve Evren” konusunu işleyen dördüncü ve son kitabı “Nine Bizi Kurtarsana” ile tamamlanıyor.

İnsanoğlunun ezeli ihtirası hükmetme ve özgürlüğü koruma mücadelesi üzerine merak ve heyecan dolu bir macera.

Öykü, roman ve deneme çalışmalarıyla üretken yazarlarımızdan Toprak Işık, mizahi dörtlüklerle renklendirdiği yeni kitabıyla benzersiz bir okuma deneyimi yaşatıyor.

1. Bölüm
Yüce Bilge Gidiyor 

Gözlerden uzak, ağaçtan yapılmış küçük bir kulübe… Yüce Bilge evrenin sırlarını çözmeye adadığı ömrünün çoğunu burada geçirmişti. Ona sadece iki kişi eşlik etti. İlki kız kardeşinin torunuydu. Çocuk yaşta almıştı onu yanına. Yüce Bilge’ye göre kız kardeşinin oğlu, yani kendisinin yeğeni tam bir akılsızdı. Keşfettikleri sırları sır dilinde yazıya geçirmek yerine tüm insanlığa ilan etme yolunu seçmiş ve bunu hayatıyla ödemişti. Kardeşinin torunu, yanında beş yıl kalmıştı. Azıcık büyüyünce Yüce Bilge onun da annesiyle babasının yolundan gideceğini anlamıştı. Öğrenmeye çok meraklı ve bir o kadar da zeki olduğunu fark edip kovdu onu. İnsanın kardeşinin torununu çocuk denecek yaşta bir başına bırakması acımasızlıktı elbette ama Yüce Bilge vicdan konularında çok hassas bir insan değildi. Şu da vardı ki ona kötülük değil, iyilik yaptığını da düşünüyordu. Yanında kalmasına izin verseydi öğrendikleriyle başını belaya sokup zaten kendine feci bir son hazırlayacaktı.

Kardeşinin torunundan sonra hem çıraklığını hem de hizmetçiliğini yapması için bir başkasını aldı yanına. İkinci öğrencisi tam istediği gibi çıktı. Ne derse yapan ve onu öğreneyim bunu öğreneyim diye heveslenmeyen biri… Bilgi ile arası hiç iyi olmayan bu yardımcı, başka bir biçimde hizmetlerinin karşılığını elbette ki bekliyordu. Günü geldiğinde çok büyük bir güce sahip olacaktı. Yüce Bilge’nin bütün ömrünü adadığı planın bir parçasıydı o. İşte şimdi gün, bu planın en önemli kısmının başlayacağı gündü. Yüz yaşını doldurmuş olan Yüce Bilge yatağındaydı. Yardımcı, başında bekliyordu. Yüce Bilge derin bir nefes alıp gözlerini kapattı.

Onun son nefesi, Yardımcı’nın tutku ile beklediği hayatın ilk nefesi olacaktı. Yardımcı endişe ile kısa bir süre sessizliği dinledi ve rahatlayarak soluk verdi. İnanmakta zorlansa da efendisi gitmişti. Hiç sesini çıkarmadan sımsıkı sıktığı yumruklarını yere doğru sevinçle silkeledi. Zaman kaybetmeye niyeti yoktu. Ellerini acele ile yatağa uzattı. Tam efendisinin göğsü hizasında katlanmış çarşafı başının üzerine çekecekken donup kaldı. Yüce Bilge gözlerini açtı: “Ruhları benim! Bedenleri senin!” Yardımcı korkuyla geri çekildi. Nasıl anlaştıklarını ikisi de çok iyi biliyordu. Gittikten sonra bunu söylemek için dönmesi çok saçmaydı. Yüce Bilge yeniden derin bir nefes aldı. Hiç de hayatı terk eder gibi bir hali yoktu. Hele gözlerindeki o parıltı… Gören, oyun olsun diye suyun altına dalmak için ciğerlerine hava doldurduğunu zannederdi. Yaşamın sunduğu her nimete aç, genç bir insan ancak böyle ışıltılı bakardı.

Tekrar gözlerini kapatınca Yardımcı bir öncekinden daha uzun süre bekledi. Ardından kalbini dinlemek için başını Yüce Bilge’nin göğsüne yaklaştırdı. Kalp atışlarını değil ama başka bir şey duydu: “Söylediklerimi sakın unutma! Sakın! Sakın!” Yardımcı bu defa korkudan çok hayal kırıklığı ile geri çekildi. Elbette ki unutmayacaktı söylediklerini. Her şeyden önce kendi hayatının geriye kalan kısmını muhteşem biçimde yaşaması, onları yapmasına bağlıydı. Yüce Bilge yeniden gözlerini kapattıysa da Yardımcı umutlanmadı. İçinden yirmiye kadar saydı. Yüce Bilge’nin gözlerini açıp bir şeyler söyleyeceğinden neredeyse emindi. Söylemedi. Bunun üzerine otuza kadar saydı. Yüce Bilge yine açmadı gözlerini. Eğilip kalbini kontrol etmeye çekiniyordu. Hiç sesini çıkartmadan içinden saymaya devam etti. Bin beş yüz kırk altıya geldiğinde durdu. Sonsuza kadar sayacak değildi. Bir yerde durması gerekiyordu.

Eliyle omzunu sarsarak Yüce Bilge’yi yokladı. Göğsünü ve karnını dürttü. Bir tepki almayınca “Bitti” diye düşündü. Kenarından yavaşça tutup kaldırdığı örtüyü Yüce Bilge’nin başına doğru çeken eli, süzülen bir kelebekten daha fazla rahatsız etmiyordu havayı. Ne yazık ki Yardımcı’nın beklediği sonu müjdeleyen sessizlik, ani bir şaklama ile son buldu. Yüce Bilge, Yardımcı’nın bileğini atmaca gibi kavramıştı.

Öyle güçlü tutmuştu ki Yardımcı istese bile kaçamazdı. “Ay’ın kendi ışığı yoktur. O da Dünya gibi Güneş’ten gelen ışıkla aydınlanır.” Yardımcı duyduğuna inanamadı. Yüce Bilge ona evren hakkında bir bilgi veriyordu. Oysa ulaştığı sırları ondan saklamak için her şeyi yapardı. Duyduğu bu cümleyle gerçekten rahatladı. Demek ki Yüce Bilge sahiden gidiyordu. Yüce Bilge, bunu doğrulamak ister gibi, “Gidiyorum,” dedi. Ve gitti. Yüce Bilge tıpkı kendisinden önceki ustaları gibi hayatını evrenin sırlarını çözmeye adamış, bulduklarını Sırlar Kitabı’na özel bir dille ve şiir olarak yazmıştı. En son ulaştığı bilgi şuydu: Ay, hem kendi etrafındaki hem de Dünya’nın etrafındaki bir turunu aynı sürede tamamlar. Bu süre yaklaşık 29 gündür. Ay’ın hep aynı yüzünü görmemizin sebebi budur.

Gezegenlerin hareketlerini, günlerin, gecelerin ve mevsimlerin oluşumunu hep çözmüştü. Böylelikle yaşarken yapması gerekenler bitmişti. Öyle olmasaydı belki bir yüz yıl daha yaşardı. Yeni bir başlangıca bir an önce ulaşmak için sabırsızlanarak gitti. Yeni bir başlangıç… Nasıl mı? Öncelikle İrade Taşı’ndan bahsetmeli. Yüce Bilge’nin hayattayken ulaştığı sırların tüm gücü İrade Taşı’na devrediliyordu. Kendisinden önceki ustalar giderken de aynısı olmuştu. İrade Taşı, Yüce Bilge’den sonra gök taşlarını, Ay’ı ve Dünya dışında Güneş sistemindeki tüm diğer gezegenleri kontrol etme gücüne ulaşacaktı. Az önce ulaştı demek daha doğru olur. Yardımcı kendinden geçmiş biçimde bağırmaya başladı:

“Oldum! Oldum! Ben oldum!” O, İrade Taşı’nın yeryüzündeki sahibi olacaktı. Yüce Bilge’nin gücünü bu dünyada kanlı canlı yaşarken o kullanacaktı. Tabii bunun için başarması gerekenler vardı. Sevinç sarhoşluğu içinde işin o tarafını düşünmüyordu. Yardımcı, Yüce Bilge’nin zannettiğinden çok daha hırslı bir insandı. Kırk yıl boyunca Yüce Bilge’ye kölelik yaptı. Yani çorbayı içmek için inatla tekkeyi bekledi. Hırstan gözü dönmüş olmayan hiçbir ölümlü hayatının onca yılını bu şekilde feda etmezdi. Yüce Bilge bir gezegen olarak Dünya’nın da gizemine ulaşmıştı ama bu onu kontrol edebilmesi için yeterli değildi; çünkü Dünya insan denen bir başka sır küpüne sahipti. İnsanın sırrı çözülmeden Dünya kontrol edilemezdi. Yo, tam olarak öyle değil… Bunu aşmanın bir yolu vardı ve o yol sayesinde Yüce Bilge İrade Taşı’nın içinde sonsuz yaşam keyfini sürebilecekti. Dünya’nın bunun karşılığında ödeyeceği bedel biraz ağırsa da Yüce Bilge işin o tarafı konusunda kaygı duymuyordu. Ona sorsanız kim olsa bu fırsatı tepmezdi. Sonsuz yaşam şansını yani…

Hem bu şansı kendisi yaratmıştı. Gezegenlerin sırrını çözüp söze dönüştürdüğü için İrade Taşı o kadar güçlüydü. İrade Taşı o kadar güçlü olmasaydı ona değen su da büyülü olmazdı. Evet evet, mesele biraz karışık. Tam olarak neler olduğunu anlamak için yorulana kadar “Oldum! Ben oldum!” diye bağırmaya devam eden Büyücü’yü takip etmek lazım. Büyücü?.. Efendisi gittikten sonra o bir büyücü oldu. Aslında büyücülüğünü ilan etmekte biraz acele ediyordu. Hiç zaman kaybetmeden mirası teslim alması gerekliydi. Her şeyden önce şu kafayı şiire takmış olan tuhaf dağ vardı. Sonra efendisinin anlattığına göre hiç de sevimli olmayan o yaratıkla görüşmesi gerekiyordu.

Büyücü şu an bunlarla ilgili olarak kaygılanmıyordu; çünkü Yüce Bilge’ye güveniyordu. Onun her şeyi düşünmüş olduğundan emindi. Efendisinin emrine uygun olarak içinde yıllarca yaşadığı kulübeyi ateşe verdi. Hemen ardından zafer yolunda ilerlemek üzere göğe yükselen alevlere sırtını dönerek yürümeye başladı. Omzunda asılı torbasında üç önemli şey vardı: Harita, Sırlar Kitabı ve büyülü toz…

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Bilim Çocuk Kitapları
  • Kitap AdıFen Bilimleri: Nine Bizi Kurtarsana
  • Sayfa Sayısı152
  • YazarToprak Işık
  • ISBN9789944697736
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
  • YayıneviTudem Yayınevi /

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Cumhuriyetin İzinde ~ Koray Avcı Çakman, Toprak IşıkCumhuriyetin İzinde

    Cumhuriyetin İzinde

    Koray Avcı Çakman, Toprak Işık

    Hep beraber el ele, cumhuriyetin izinde… “Cumhuriyet, bir yönetim şekli olarak nasıl ortaya çıkmıştır?” sorusuna yanıt arayan Koray Avcı Çakman ve Toprak Işık’ı tek yürekte buluşturan Cumhuriyetin...

  2. Acaba Ne Olsam? Bilim İnsanı ~ Toprak IşıkAcaba Ne Olsam? Bilim İnsanı

    Acaba Ne Olsam? Bilim İnsanı

    Toprak Işık

    Büyüyünce ne olacaksın? Doktor, mühendis, avukat, öğretmen? Eğer yaşın henüz küçükse, gönlünden geçen mesleği seçmekte özgürsün demektir. Antropolog, itfaiyeci ya da ip cambazı olabilmen...

  3. Sıradana Övgü ~ Toprak IşıkSıradana Övgü

    Sıradana Övgü

    Toprak Işık

    “Sıradan”ı anlamak ve anlatabilmek… “Öykü, roman, şiir sıradan şeyler aslında. O kadar sıradan ki kanlı canlı halleri, her gün sayısız kez tekrarlanıyor. Bir adam...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur