Haldun Taner’in, “Eczanenin Akşam Müşterileri” (1952) adlı öyküsünden yola çıkarak yazdığı “Fazilet Eczanesi”, çok katmanlı sosyo-kültürel özellikleriyle, dik başlı ama insancıl Saadettin Bey ve çevresindeki renkli kişileriyle tiyatromuzun klasiklerinden.
HALDUN TANER: “Eczane bir bakıma sade bir ilaç laboratuvarı değil, bir insan laboratuvarıdır da. Oraya iki ayaklı ne konular gelir gider. Eczane bir mikrokozmostur. Bir yaşam dilimi yansıtmak istemiştim bu oyunda. Bizim insancıklarımızla örülü bir yaşam kesiti. Onların bütün kusur ve meziyetleri ile, doğru yanlış bütün koşullanmaları ile, sevinçleri, dertleri, sevgileri, kinleri, şakaları, tutkuları, duygusallıkları ve kalender felsefeleri ile… Sahneye, daha doğrusu eczaneye girip çıkan yirmi yedi insan göreceksiniz.”
AYŞEGÜL YÜKSEL: “Fazilet Eczanesi”, 1950’ler Türkiyesi’nde yaşanan toplumsal ve ekonomik geçiş döneminin içerdiği eski ve yeni değer dizgelerini yan yana ve tüm çelişkileri içinde verir… Saadettin’in eczanesiyle simgelenen ‘eski düzen’in kaçınılmaz yıkılışı da oyunun dokusuna aşama aşama sindirilmiştir.”
İÇİNDEKİLER
Yazarın Önsözü / Bir Eczane • 7
Fazilet Eczanesi
Birinci Perde • 15
İkinci Perde • 45
Üçüncü Perde • 73
Yazarın Önsözü
Bir Eczane
Eczaneler sizi de çeker mi, bilmem. Eczane bir bakıma sade bir ilaç laboratuvarı değil, bir insan laboratuvarıdır da. Oraya iki ayaklı ne konular gelir gider. Eczane bir mikrokozmostur.
Fazilet Eczanesi yirmi yıl önce yazdığım bir oyun. Bir yaşam dilimi yansıtmak istemiştim bu oyunda. Bizim insancıklarımızla örülü bir yaşam kesiti. Onların bütün kusur ve meziyetleri ile, doğru yanlış bütün koşullanmaları ile, sevinçleri, dertleri, sevgileri, kinleri, şakaları, tutkuları, duygusallıkları ve kalender felsefeleri ile… Sahneye, daha doğrusu eczaneye girip çıkan yirmi yedi insan göreceksiniz. Hiçbirinin öyle ahım şahım iddiası, ihtirası yok. Hepsi sıradan insanlar. Boğaziçi’nin bir kıyısında, bir yaz mevsiminin üç günü boyunca, küçük varlıklarını sürdürüyorlar. Günün, önemsiz görünen ayrıntılarını yaşıyorlar sadece. Oyunda dramatik gerilimden, tecessüs avlayan bir çatıdan özellikle kaçındım. Yaşam gibi, gelişigüzel, aksın istedim. Zorlamasız, alelade… Bazen kuru, bazen romantik ve şiirli, bazen tartışmalı, bazen huzurlu… Oyun bu yirmi yedi insanın eczanede odaklaşan bir kaynaşmasından oluşuyor. Eczacı Sadettin Bey figürü, belki onlardan biraz daha etraflı çizilmiş; bu, odaklaşmayı kolaylaştırmak için gerekli bir eksen-figür. Ama oyunun kahramanı o değil, bütün mahalle halkı bir bakıma.
Bu insancıkların sorunları yok, soruncukları var. Boş yaşamlarını önemli önemli dolduran. Her birine sorsanız, kendisi ile doludur, herkes gibi. Belki yaşam hakkında kendine özgü görüşü olanları da vardır.
Bazısı da buna gerek dahi duymayabilirler. Var olmak, Boğaz’ın sularına bakmak, konuşmak, arada gülüp söylemek, kapışmak, acıkınca yemek, uykusu gelince yatmak, bir kelime ile rastgele yaşamak, onlara başlı başına yetiyor olacak.
Günlük mutluluğun bir parçası belki de yorumsuz yaşanan anlardır. Zen Budisti rahiplerin kendilerine özgü bir şakacılıkları oluyor. Bunlardan biri, kendisine;
“En büyük gerçek sizce nedir?” diye soran genç bir müridine; “Bahçede selviler var” diye cevap vermiş.
Belki, onu soyut açıklamalarla aydınlatmak yerine, somut yaşamın, o andaki oradaki yaşamın, aklına geliveren bir kesitinden, en alelade bir görünümü yansıtmakla yetinmiş. Alelade bir görünümün bazen bir gerçeği nice felsefeden daha iyi yansıttığını bildiğinden… Aklına esse, “Çocuklar arsada cıvıldaşıyorlar” da diyebilirdi. O da somut gerçeğin bir başka parçası olduğu için.
Fazilet Eczanesi de işte bu anlamda bir kesit. Yaşamın bilincine erememiş, dünyada oynanan oyunun farkına varamamış, kabuğunun içinden çıkamamış küçük insanların küçük dünyası.
Böyle bir oyun, kabul edersiniz ki, reçetesi belli çatılı oyunlardan çok daha büyük özene ihtiyaç gösterir. Rejiden usta bir orkestrasyon ister. Aktörlerden sımsıcak bir yaşam sevinci bekler.
Oyunun İstanbul’daki temsilinde eczaneyi cıvıl cıvıl yaşam kaynaşan bir küçük dünya haline getiren rahmetli dostum değerli rejisör Ulvi Uraz’ı burada saygı ve minnetle anar, bu naçiz oyunumu şimdi yirmi yıl sonra Ankara’da oynayan ve onu sahneye koyan sanatçı arkadaşlarıma candan başarı dileklerimi sunarım.
Şubat 1977
Fazilet Eczanesi (Oyun, 3 Perde)
Kişiler
Sahneye koyan: Haldun Marlalı
Dekor-Giysi: Hüseyin Mumcu
YUSUF: Oytun Şanal, Erdoğan Egemen
NACIYE: Asuman Ataçeri
ÜNAL: Mehmet Gökçer
RECAI: Engin Şenkan, Haydar Gültepe
REFET: Babür Nutku
EMIR ERI: Bahadır Özyurt
LEMAN: Birol Uzunyayla
MUADELET: Melek Tartan, Rüçhan Çalışkur
GÖZLÜKLÜ ADAM: Faik Artuk
SADETTIN: Yalın Tolga
KÂZIM: Süha Tuna, Barış Eren
ANDON: Haydar Gültepe
ELENI: Nur Özdoğan
SEFA: Ertan Savaşçı
POSTACI: Erdoğan Egemen
FÜSUN: Gülseren Okburan
VIÇEN: OrhanAral
SADUN: Faruk Günuğur, Faik Artuk
MELDA: Füsun Günuğur, Ayşe Erdurak
ALEV: Ayşe Erdurak, Deniz Alver
RIZA: Mehmet Büyükağaoğlu
PEHLIVAN: Kaya Akarsu
TAHSIN: Nurtekin Odabaşı
ERCÜMENT: Barış Eren
KÖSE MUTU: Mehmet Büyükağaoğlu
ÇOCUKLU KADIN: Nur Özdoğan
AYTEKIN: Faik Artuk
ALMAN KIZ: Rüçhan Çalışkur
POLIS: Haydar Gültepe
GENÇ KIZ: Deniz Alver
DELIKANLI: Erdoğan Egemen
Reji Asistanları: Orhan Abal, Barış Eren
Işık: Zekeriya Güngör
Kondüvit: Rıza Şahin
Suflöz: Nur Özdoğan
Fazilet Eczanesi
Vaka 1950 yıllarında bir Boğaziçi eczanesinde geçer. I. Perde: 28 Ağustos. II. Perde: Bir gün sonra. III. Perde: 30 Ağustos. Üç perdenin de ortak dekoru: Eski üslup bir Boğaziçi eczanesi ve önündeki yolla rıhtım. Sahnenin sağ köşesinde bir rıhtım bankı. Gerisinde bir incir ağacı. Dallarında ağ ören iki Rum kızı. Solda sahilde balık tutan çocuklar.
Eczane (tülden) camekânı, kapısı, vitrini ve tabelası ile tam olarak görülür. Tabelada “FAZİLET ECZANESİ, mesul müdür: Sadettin Dertsavar” kelimeleri belirli olarak okunur.
Solda sağda dipte klasik ecza dolapları. Üstlerinde paketler, şişeler. Orta yerde kasa ve sipariş masası. Hesap makinesi. Yanda “Veresiye muamelemiz yoktur” yazısı. Dipte buzlu camlı bir kapı. Üzerinde “Laboratuar, Girilmez” kelimeleri. Onun yanında yan sokağa açılan bir kapı. Sağ duvarda pencere, önünde masa, iskemleler. Daha ön planda tartı. Solda ilaç bekleyecek müşteriler için iskemleler. Duvarda eski model telefon.
Arka duvarda Sadettin Bey’in Eczacı Mektebinden çıktığı yıllara ait bir fotoğraf. Yanda Atatürk’ün bir resmi. Pandüllü bir eski saat. Bir barometre. Kanarya kafesi. Daha yanda tenkiyeler.
İki basamakla inilen eczanenin önünde üç iskemle. Birinde tapucunun daktilosu. Eczane duvarında “İstida2” yazılı bir karton. Kesitin sağ yan duvarının arka tarafında kalın gövdesi pencereden de görülen bir incir bulunduğu anlaşılır. Vitrinin üst kornişlerinde mor salkımlar. Perde loş bir ışıkla hafif bir müzikle açılır.
İlk gördüğümüz, donmuş bir tablodur. Tül vitrini ile kapısı ile tam olarak görünen eczane. Sırtı dönük bir genç. Elindeki süpürge ile hareketsiz durur.
(Yandan görünür. Otuz beş yaşlarında, saçları hafif ağarmış, sevimli bir adamdır.)
YUSUF: Bu gördüğünüz bizim eczanenin resmi. Tam on yıl önce çekilmiş; sırtı dönük duran on yıl önceki benim. Resim denizden çekildiği, haberim de olmadığı için poz vermemiştim. Sabah saatleri başka olur Boğaz’ın. Gün boyunca İshak Paşa yalısının önünde bir çağlayan gibi foşurdayan bu çırpıntılı lacivert sular, sabahleyin uyanırken, açık mavi, durgun, kırışıksızdırlar. Beykoz’dan inen ilk vapur. Uzakta bir kuyu çıkrığı, cami avlusunda bir takunya sesi. Leman Hanım’ın güngörmüş bahçesi ile mezarlığın arasındaki bozuk yoldan bir çöp arabası. Ne var ki uzun sürmez bu mahmurluk. Biraz sonra küçük, uçarı bir rüzgâr parçası kopup gelir, bizim baba incirin yapraklarını hışırdatıp geçer, arkadan bir daha. Deniz kırışmaya, Boğaz uyanmaya başlamıştır artık. (Bir kepenk) Erkencilerden biri de Pehlivan’dır. Kadayıfçı. Müşterisi de olsa bari. (Örs) Derken demirci. (Hızar) Oduncu. Malsahibimiz Müteahhit Tahsin Bey’in ekskovatörleri. (Ekskovatör uğultuları) (Chris Craft) Bu da hariciyeci Sadun Bey’in Kris Kraftı. Köy artık ayaklanmış demektir. İşte bizim eczanenin içi, beğendiniz mi? Kasada oturan Naciye Abla’dır. (Ünal ıslık çalarak gelir.) Şu da Ünal. Sadettin Bey’in, yani ustanın oğlu. İki yıldır eczada çakıyor. Çakar tabii. Aklı fikri heykelcilikte. Emir eri mühim değil, o ilaç bekliyor. Tavla oynayanları da takdim edelim. Emekli Karantina Doktoru Recai Bey sağdaki, Tapucu Refet soldaki. Müsaadenizle ben de o zamanın içindeki yerimi alayım.
(Sahne gerisinde değişip önlüğünü giyerek arkadan ezaneye girmek üzere kaybolur.)
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Oyun-Tiyatro
- Kitap AdıFazilet Eczanesi
- Sayfa Sayısı96
- YazarHaldun Taner
- ISBN9789750835322
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Günün Adamı – Dışardakiler ~ Haldun Taner
Günün Adamı – Dışardakiler
Haldun Taner
Haldun Taner’in ilk oyunu Günün Adamı 1952’de “zararlı” görülerek yasaklanmış, 1962’de Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda sahnelenebilmiştir. Bu durumu kitabın önsözünde Haldun Taner şöyle dile getirir:...
- Sersem Kocanın Kurnaz Karısı ~ Haldun Taner
Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
Haldun Taner
“Haldun Taner’in en usta yapıtlarından biri olan “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”, Molière’in birçok piyesini Türkçeye adapte etmiş devlet adamı Ahmet Vefik Paşa üzerinedir. Paşa,...
- Kapıların Dışında ~ Wolfgang Borchert
Kapıların Dışında
Wolfgang Borchert
Kapıların Dışında, savaştan dönen Beckmann’ın hikâyesini anlatır. Ölülerin diyarından tesadüfen geri dönebilenlerden biridir o. Fakat ne eşi ne evi ne de ülkesi bıraktığı gibidir....