Faust, yaşadığı çağın bütün bilimlerini öğrenmeye çalışan, bilgi ihtirası içinde kıvranan karamsar bir kişidir. Nefsiyle onca uğraşmasına rağmen mutluluğu bulamamış olmanın ıstırabıyla kavrulmaktadır. Şeytanı temsil eden Mephisto, bu durumdaki Faust´u kolayca baştan çıkarabileceğini, sapıklığa sürükleyebileceğini düşünür. Tanrı ise insanın yaradılış itibarı ile iyi olduğunu ve kendi ruhunun iyiliği sayesinde doğru yolu bulabileceğini bildiği için Mephisto’yu Faust üzerinde istediğini yapmakta serbest bırakır.
***
İTHAF
Gençlik yıllarımda bulanık olarak gördüğüm hayaller! Yine nazarlarıma yaklaşıyorsunuz. Acaba, bu sefer, sizi yakalamama izin verecek misiniz? Yoksa vaktiyle kalbimde uyandırdığınız evhamı daha da artıracak mısınız? Heyhat! İşte, tahayyüller kanatlanmış etrafımda uçuşuyor. Tahayyül evhamsız olur mu? Peki, buharların ve sislerin içinden çıkıp etrafımda yükseliniz bakalım! Sihirli alayınızın dem demesi karşısında, içimin gençlik heyecanı ile titrediğini hissediyorum. Eski ve yarı unutulmuş sevinçli günlerin hayalleri ile birlikte dostlar da te-cessüm ediyor.
Fakat o da ne? Istıraplar yenileniyor! Hayatın girdapvâri yollarında iniltiler ve şikâyet sesleri duyuyorum. Bu arada bazı sevgili gölgeler beliriyor. Benden önce hayat sahnesinden çekilen ve dünyanın geçici saadetine aldanan o güzel insanları görür gibi oluyorum. Ruhların sessiz ve vakarlı ülkesine karşı, içimde sonsuz bir hasret duyuyorum. Vücudumu bir ürperme sarıyor. Gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. O katı ve hissiz kalbimin yumuşadığını hissediyorum. Sahip olduğum şeylerin benden uzaklaştığını görüyorum. Gözden kaybolanlar da benim için birer hakikat oluyor.
MÜDÜR
Her ikiniz, çok defalar, sıkıntılı ve üzüntülü anlarımda bana yardım ettiniz. Bugün, her zamankinden fazla, size ihtiyacım var. Ben, bu insanlara hoş manzaralar seyrettirmek arzusundayım. Herkes bizden, kendilerini harika bir şekilde eğlendirmemizi bekliyor. Direkler dikildi, tahtalar çakıldı, sahne kuruldu. Hepsi yüzünü bize çevirmiş, sürpriz bekliyor. Hiçbir vakit, böylesine müşkül bir vaziyette kaldığımı hatırlamıyorum. Gerçi onlar şaheserlere alışık değillerdir. Fakat hayret edilecek derecede çok okumuşlardır.
Söyleyin bakalım, onları memnun etmek için ne yapmalıyız? İnsanların kalabalıklar halinde kulübemize doğru koşmasını, itişe kakışa gişenin önüne yığılmasını, açlık tehlikesi karşısında fırın kapılarında ekmek kapar gibi bilet almasını istiyorum. Böyle bir mucizevi arzuyu ancak şair yerine getirebilir. Haydi, dostum, bunu benim için yapıver!
ŞAİR
Aman, bana o karışık, gayesiz kalabalıktan bahsetme! Bizi, arzumuzun hilafına, girdaba doğru dalga dalga çeken kütleyi gösterme. Onu görünce cinlerim başıma çıkıyor; ilham perisi benden kaçıyor. Hayır, sen beni öyle sessiz cennet gibi bir yere götür ki orada ilâhi bir elin yardımı ile gönlümde sevgi ve dostluk çiçekleri açsın. Gelecek nesillerin ruhlarında heyecan uyandıracak mısralar vücuda getireyim.
GÜNÜN ADAMI
Gelecek nesillerden bahsedilmesi kadar can sıkıcı bir şey yoktur. Bugünkü nesil eğlence istiyor. Onların hoşuna gidecek söz söylemesini bilmeyen sanatkâr ne işe yarar? Duyguları, hırsları, heyecanları, hayalleri coşturmasını bilmeyenler, kalabalıkları çekemezler. Deliliği de kadro dışında bırakmadığınız takdirde, halkın gazabından emin olursunuz.
MÜDÜR
Hareket! Kâfi derecede hareket olmalı. Seyre gelenler, düşünmek değil, görmek isterler. Seyircinin gözleri önünden, ağızlarını açık bırakacak kadar çok şey geçirdiniz mi muvaffak oldunuz demektir. Kalabalığı ancak kalabalıkla avutabilirsiniz. Herkes, kendisine yakışanı seçer. Ortaya çok şeyler döken, çok kimseleri tatmin etmiş olur.
Bir piyes mi göstereceksiniz; onu mutlaka birçok parçalara bölmelisiniz. Bütün olarak sunduğunuz takdirde kalabalığın canını sıkarsınız. Hem bu neye yarar ki; nasıl olsa halk onu yine didiklemeyecek mi?
ŞAİR
Siz, sanatkârla hokkabazı aynı kefeye koyduğunuzun farkında mısınız?
MÜDÜR
Ben müşterilerimizden bahsediyorum, dostum. İyi tesir bırakmak isteyen adam, kalabalıkların temayüllerini hesaba katmak zorundadır. Yaracağınız odunun yumuşak olduğunu düşününüz ve baltanızı ona göre indiriniz. Kimler için yazı yazdığınızı bilirseniz, ne yazacağınızı da bilirsiniz.
Muhataplarınıza bakınız bir kere! Kimisi canı sıkıldığı için buraya gelir. Kimi de tıka basa yemek yedikten sonra ve en fenası da akşam gazetelerini okumuş olarak gelir. Bize, maskeli bir baloya gider gibi, dalgın ve hantal adımlarla geliyorlar.
Bayanlar, düğüne hazırlanıyor gibi, boyanmış ve süslü elbiselerini giymiş olarak bize koşuyorlar. Onların birer ücretsiz oyuncu olduklarını unutmayınız.
Siz şairler! Hıncahınç dolu bir salonun uğultusunu susturacak, onların merakını tahrik edecek ve ağızlarını açık bırakacak sahneler ortaya koyamadıkça neye yararsınız? Yarı soğuk, yarı vahşi kalabalıkları kendinize bağlayamadıktan sonra, ilham perileriniz kimin umurunda! Zavallı deliler, size söylüyorum, kalabalığı memnun etmenin yegâne çaresi, sadece ve mütemadiyen çok şey göstermektir. İnsanların zihinlerini çelmeyi başardınız mı muvaffak oldunuz demektir.
ŞAİR
Sen git de kendine başka bir uşak bul! Kalabalığın hatırı için, şairlik asaletini ayaklar altına alamam. Muhayyilenin, cazibenin, estetiğin ve ahengin olmadığı yerde sanat yoktur. Sanatın olmadığı bir muhitte şairin ne işi var?
GÜNÜN ADAMI
Bu hayatı yaşadığı halde, çok az insan onu tanır. Herkes bir tarafından yakalar ve “işte hayat budur” der. Hey, şair dostum! İnsanları tanımak için onların arasına girmek lâzım. Şairler tepesinde oturup, ilham perisini beklemekle insanları asla tanıyamazsın. kalabalıklar, gülmeye de ağlamaya da aynı derecede hazırdır. Dedikoduyu, skandalı, ifşaatı pek sever. Zavallı için ağlar, hain cezasını bulunca coşar, tezatlara güler. Kemale ermiş, âlim kimseleri kalabalık içinde bulamazsın. Çok heyecan, az mantık, hayali sahneler… İşte kalabalığı bir arada tutmanın yolu.
ŞAİR
Aman Tanrım! Neler duyuyorum? Hayatı, yaşadığı gün bilen bu insan bana ıstırap veriyor. Onunla mesai arkadaşlığı yapmak bahtsızlığına uğradığım için kendime acıyorum.
MÜDÜR
Ben sizden laf ebeliği değil, iş istiyorum. İkiniz de marifetinizi göstererek bir eser meydana getiriniz. Öyle bir eser ki herkes onda kendinden bir parça bulsun ve sahip çıksın. Bunun için ne gerekiyorsa yapınız. Hiçbir masraftan çekinmeyiniz. Gökyüzünün hem büyük hem de küçük ışığını kullanınız. Yıldızları da istediğiniz kadar israf edebilirsiniz. Sudan, ateşten, topraktan, havadan yana sıkıntı çekmezsiniz sanırım. Meleklere, şeytanlara, cinlere rol vermeyi unutmayınız. Hayvanların her türlüsü bulunsun. Bu çeşitlilik içinde, artık insana rol vermeye ne hacet! Haydi, göreyim sizi. Cehenneme kadar yolunuz var!
* * *
Üç büyük melek öne çıkarlar.
İSRAFİL
Güneş, yaratıldığı günden beri, kardeş kürelerle birlikte, ahenk içinde ve yıldırım süratiyle seyahatine devam ediyor. Hiçbir fâninin hikmetine nüfuz edemeyeceği bu muhteşem eserler, akıllara durgunluk verirken; sanatkârına da perestiş ettiriyor.
CEBRAİL
Dünya da Güneş’in cazibesine kapılmış giderken, kendi ekseni etrafında baş döndürücü bir hızla dönüyor; gece ve gündüz zamanı aralarında paylaşıyor. Denizler, kayalara çarparak köpürdükleri halde, dalgalar aldıkları emre uyup geri dönüyor; karalara hücum etmiyor. Denizler kadar, dağlar da kürelerin hızına ayak uydurmuş; durmadan fezada yüzüyor.
MİKAİL
Kasırgalar da yeryüzünde bu ahengin tesadüfî olmadığını göstermek için karada ve denizde gürleyerek dehşet saçıyor. O sırada göklerden bir ses işitiliyor; şimşekler çakıyor, yeryüzünü aydınlatıyor, insanları uyandırıyor. Ey yüce Tanrım! Yalnız senin elçilerin bu gümbürtülerin gerçek hikmetini kavrayıp seni takdis ediyorlar.
ÜÇÜ BİRLİKTE
Hiç kimse hikmetine tam nüfuz edemediği halde, senin bakışın meleklere kuvvet veriyor. Bütün o yüksek eserlerin, ilk günkü kadar ihtişamlı duruyor.
MEFİSTO
Ey yüce Tanrım! Beni melekler kadar sevmediğini biliyorum. Onlar gibi, seni övecek dilden mahrumum. Fezadaki bütün mahlûklar benimle alay etseler de, vazifeme devam edeceğim. İnsanları azap içinde inlerken görmek kadar bana zevk veren bir şey yoktur. Dünyanın o küçük tanrısı hep aynı halde ve ilk günkü gibi bahşettiğin o küçücük ışığa güveniyor. Akıl adını verdiği bu ışığı hayvanlardan daha hayvan olma yolunda kullanıyor. Affınıza sığınarak, ben onu otlar arasında dolaşan, oraya buraya sıçrayarak şarkı söyleyen şu uzun bacaklı ağustos böceğine benzetiyorum. Hep otların arasında dolaşsa yine iyi, her pisliğe burnunu sokmaktan çekinmiyor.
TANRI
Bana söyleyecek daha iyi sözlerin yok mu? Sen hep yeryüzünde kötü şeyleri mi görürsün?
MEFİSTO
Hayır, Tanrım! Yeryüzünde sefalet, alçaklık, nefret, intikam, zulüm devam ettikçe; insanlar pençemden kurtulamazlar.
TANRI
Ben onları imtihan ediyorum.
MEFİSTO
Onlar da hep kaybedecekler.
TANRI
Faust’u tanıyor musun?
MEFİSTO
Şu doktoru mu?
TANRI
Benim kulumu!
MEFİSTO
O deliyi kim tanımaz. Yiyip içmesi bile öbürlerinden farklı. Dört duvar arasına kapanmış size hizmet ettiğini sanıyor. Deliliğinin yarı yarıya kendisi de farkında. Elde ettiği ilimler onu tatmin etmiyor. Ruhlar âlemine vakıf olmak istiyor. Okudukça cehaletinin farkına varıyor.
TANRI
Cehaletinin farkına varması onu bana daha çok yaklaştırıyor. Şimdi aklı karma karışık da olsa, yakında aydınlığa kavuşacak. Bir fidan tomurcuklarını çatlatırsa, bahçıvan onun meyve vereceğini pekâlâ bilir.
MEFİSTO
Demek ona güveniyorsunuz? Eğer izin verirseniz, kendi usullerimle bu adamı nasıl yolundan saptırdığımı göreceksiniz.
TANRI
O yeryüzünde yaşadıkça bundan menedilmeyeceksin. İnsan, hayat imtihanında seninle sık sık karşılaşacak, fakat bana iman ettiği müddetçe sırtı yere gelmeyecektir. Ne zaman samimiyetle benden imdat ister, bana sığınır, af dilerse; senin şerrinden onu korurum. Haydi git, ne yapacaksan yap bakalım!
MEFİSTO
İzin verdiğiniz için teşekkür ederim. Kedi fareyi kovalamaktan ne kadar zevk alırsa, ben de imanlı âlimlerle uğraşmaktan öyle zevk alırım. Onları deliğinden çıkarmak için her türlü hileyi kullanmaktan asla çekinmem. Şeytan yüzümü hiç mi hiç göstermem. Daima sağdan yanaşır; en güzel, en masum maskelerimi takınırım. Gururlarını okşar, havalarda uçururum. Dünyanın güzel zevklerinden tattırır, ahiretten soğuturum…
TANRI
Yetişir artık! Ben seni senden daha iyi tanırım. Git, yapacağını yap. Eğer saptırabilirsen, bu ruhu kendinle birlikte cehenneme sürükle. Fakat imanlı bir insanın, günahların içine batmış olsa da, tövbesini kabul ettiğimi unutma.
MEFİSTO
Tamam, öyle olsun. Onu yolundan saptırmak ve cehenneme sürüklemek için elimden geleni yapacağım. Eğer, maksadıma nail olursam, o zaman gururla göğsümü kabartmama izin veriniz. Ona, her türlü pisliği bal şerbeti diye içirmesem bana da şeytan demesinler.
Şeytan huzurdan çıkar ve sinsi sinsi sırıtır. ÜÇ BÜYÜK MELEK (koro halinde)
Ey Tanrı’nın kulları! Ondan asla ümidinizi kesmeyiniz. O, sizlere annelerinizden daha şefkatlidir. Belâları ve şeytanları size zulmetmek için değil, makamınızı yükseltmek için yaratmıştır.
(Cennet kapanır; melekler dağılır) MEFİSTO (Yalnız başına mırıldanır)
Azarlamak için de olsa, Tanrı’nın beni muhatap alması ne zevk verici bir şey!
TRAJEDİNİN BİRİNCİ BÖLÜMÜ
(Akşam vakti, kasvetli dar bir odada, Faust yazı masasının başında, tahta bir sandalyeye oturmuş, kendi kendine mırıldanmaktadır).
FAUST
Bunca sene mevcut ilimleri tahsil ettim. Felsefe, hukuk, tıp, tarih ve hatta ilâhiyat kitapları okudum. Bana “üstat” diyorlar. Verdiğim ilaçlardan ölenlerin sayısı, şifa bulanların sayısından fazla olduğu halde, yine de bana “doktor” diyorlar. On seneden beri talebelerimi bir aşağı bir yukarı arkamda sürüklüyo-rum. Zavallılar, hiçbir şey bilmediğimin farkında olmadan, kulaklarını ellerime vermiş, önümde eğiliyorlar. Gerçi, kendisini büyük âlim ve hoca zanneden çoğu adamlardan daha akıllıyım; fakat ruhlar âleminin sırrını henüz keşfedebilmiş değilim. Dünyada ne malım ne param ne de asaletim var. Şu rutubet kokan, dar odada köpek gibi bir başıma ölüp gideceğim. Arkamdan ağlayacak ne karım ne de çocuklarım var.
Ne uğursuz ne kasvetli bir yer burası! Zindandan, hatta mezardan farksız bu oda hâlâ pinekleyip duracak mıyım? Göklerin sevgili ışığı bile örümcekli camdan içeri sızarken bunalıyor. Güvelerin delik deşik ettiği şu yığınlarla kitaptan ne öğrendim? Hiç! Lambanın isinden sararmış şu deste deste kâğıtlara neler karaladım kim bilir. Şişeler, kutular, âletler her tarafı tıka basa doldurmuş. Dedeler yadigârı eşyalar da hurda yığını halinde bir köşeyi işgal etmiş. İşte senin görüp göreceğin dünya budur!
Hayır! Bu halde yaşamayı bir köpek bile istemez. Yetişir artık! Ruhların dünyasına vakıf olmak, onların ağzından geleceğe dair sırlar kapmak için kendini sihirbazlığa vermelisin.
(Sandalyeden kalkar, kalın ciltli bir kitabı eline alır, tozlarını siler).
Fırla! Silkin! Kendine gel! Yeni ve esrarlı bir hayat seni bekliyor. Nostradamus’un kendi elinden çıkan bu kitap sana yol göstersin. Ruhları çağır, onlarla irtibat kur. Geniş ovalara çık. Yıldızların dilini keşfet. Mukaddes şifreleri çöz.
(Kitabın ilk sayfasını açar, yıldızlara ait işaretlere bakar).
Ey bu işaretlerin dilinden anlayan ruhlar! Geliniz, etrafıma toplanınız. Bana yol gösteriniz. Göğsümü daraltan bu sıkıntılardan beni kurtarınız.
(İkinci sayfayı açar, sihirbazlar kralı Nostradamus’un müjdeli sözlerini okur).
“Ruhlar âlemi kapalı değildir. Kapalı olan senin algın, senin ölü kalbin. Fakat, artık doğru yola girdin; hiç mahzun olma. Kalk Çırak, o fani göğsünü yıldızların ışığında ile yıkamaya hazır ol! Aşağıdaki işaretlere dikkatle bak ve ruhları çağır!”
(Faust, işaretlere bakar, bütün dikkatini yoğunlaştırır).
Ah, bütün benliğimi birden bire nasıl bir sevinç kapladı. Yeni ve mutlu bir hayatın eşiğine adım attığımı hissediyorum. Her şey nasıl da bir bütünlük arz ediyor. Semavi kuvvetler nasıl da etrafımı sarıyor. Ey arzın ruhu, bana görün! Çok yakı-nımdasın, biliyorum.
Dumanlar çıkıyor! Başımın üzerinde kırmızı ışıklar beliriyor. Kalbim, göğsümden dışarı çıkacakmış gibi çarpıyor. Yalvarırım, çık ortaya! Beni daha fazla bekletme!
RUH
Beni böylesine yürekten çağıran kimdir?
FAUST
(Başını sesin geldiği tarafa çevirir).
Aman Tanrım! Bu ne korkunç çehre?
RUH
Korkunç olan senin kötülüklerle dolu kalbindir! Eğer, elinde tuttuğun kitabın sahibi büyük üstadın hatırı olmasaydı, asla sana görünmezdim. Beni bütün varlığınla arzu ettiğin halde, şimdi kalkmış…
FAUST
Ah, sana tahammül edemiyorum! Kendimi toparlamama biraz izin ver.
RUH
Tahammül edemediğin dünyevi sıkıntılarındır. Seni bu sıkıntılardan kurtarmaya geldim. Yalvarmalarına dayanamayıp, önemli işlerimi bırakıp sana koştum. O miskin vesveselerden, korkulardan kurtul artık. Zira şu anda, solucan gibi sürünen dünyalılardan değilsin. Hani, bütün ruhunla bizim âlemimize girmek, bizlerden biri olmak isteyen sen değil miydin? Bir ömür boyu dünyaya çalıştığın halde hiçbir şey elde edemediğini fark eden sen değil miydin? Şu mezardan farksız odadan kurtulmak için bütün kuvvetinle bana kucak açan Faust! Neredesin? Nefesimden ürkerek iliklerine kadar titreyen korkak solucan, sen misin?
FAUST
Ey alevden hayalet, seni görüp de titremeyen bir dünyalı var mıdır? Söyle, seni sevmek için ne yapayım? Önünde eğileyim mi? İşte aradığın benim ve sana teslim oluyorum. Artık ben de senin gibilerden biriyim!
RUH
Seni arkadaşlığa kabul ettim; için rahat olsun! Hayat girdabında, hâdiseler tufanında elinden tutup yol göstereceğim. Doğum ve mezar arasında, fırtınalı denizlerde, zamanın gürültülü tezgâhında oradan buraya gidip geliyorum. Beni arzu eden hemen yanı başında buluverir. Mesafeleri bir anda yutuveririm.
FAUST
Bütün dünyayı bir anda dolaşabilen gayretli ruh, kendimi sana çok yakın buluyorum.
RUH
Hayır! Henüz, bana arzu ettiğim kadar yakın değilsin… Şu anda kendi içindeki ruha daha çok benziyorsun.
(Ruh, gözden kaybolur).
FAUST
Neden hemen kayboldun? Sana benzemem için ne yapmam gerektiğini söylemeli değil miydin? Sana neden benzemiyorum? Ben, yeryüzünde Tanrı’nın temsilcisi olayım da sana benzemeyeyim!..
(O anda kapıya vurulur, dışarıdan biri seslenir).
En güzel saadetimi mahvettin. Tanıdım: Bu benim çömezim. Aklını hocaların cebine koymuş şu ahmağın, gece vakti evimde ne işi var?
(Sırtında gecelik, başında takke, elinde fener WAGNER içeri girer. FAUST öfke ile ona döner).
WAGNER
Sizi rahatsız ettiğim için affınıza sığınıyorum, üstat! Pek hikmetli sözler söylediğinizi duydum; yoksa bir Yunan trajedisi mi okuyordunuz? Bu sanattan ben de biraz pay almak isterdim. Zira “bir aktör, her zaman için bir papaza hocalık yapabilir” dediklerini işittim.
FAUST
Evet, papaz da aktör de başkasının yazdıklarını okur… Aktör her role girdiği halde, papaz hep aynı oyunu oynar…
WAGNER
Sizi dinlerken zevkten mest oluyorum, üstat. Gerçi ne söylemek istediğini tam anlamıyorum, ama şu odada senelerce sizden ders almak ve hizmetinizde bulunmak isterdim.
FAUST
Ziyafet sofrasının artıkları ile geçinen adam hiçbir zaman efendi olamaz… Edebiyat bir kabiliyet işidir, sonradan kazanılamaz. Eğer, ağzınızdan çıkan sözler ruhunuzun derinliklerinden fışkırmıyor ise; dinleyicilerin kalplerine tesir edemezsiniz. Başkalarından duyduklarını veya kitaplardan okuduklarını tekrarlayan adam maymuna benzer ve ancak çocukları güldürebilir…
WAGNER
Ah, ne hikmetli sözler bunlar! Sabaha kadar şurada oturup sizi dinlemek istiyorum. “Bir hatibi yükselten sözdür” vecize-sinin aynen tecelli ettiğini görüyorum. Ben bu hususta henüz çok geriyim.
FAUST
Sözleri rastgele arka arkaya dizerek konuşan adam, çıngıraklı yılana benzer. Ötmeye başlar başlamaz, insanlar ondan kaçmanın bir yolunu ararlar…
WAGNER
Aman Tanrım! Sanat yolu ne uzun, ömür ise ne kadar kısa. Ben de acaba bir gün sizin gibi güzel konuşabilecek miyim? Her halde, daha yarı yola varmadan, benim gibi zavallı bir çömez ömrünü tamamlar.
FAUST
Güzel konuşmak için kelime arayan adam, hırdavat tenekesini karıştıran bir kuklaya benzer. Onu dinlemeye gelenler, eğlenceli bir sokak komedyası seyretmiş olurlar.
WAGNER
Sokak komedyası deyince aklıma geldi: Yarın Paskalya günü. Bu güzel günden nasibimi alabilmek için erken yatmalıyım. Verdiğiniz “söz ziyafeti”ne teşekkür ederim.
(Çıkıp gider). FAUST (Kendi kendine mırıldanır).
Kelimelerin manasına nüfuz edemeyen şu zavallıya acıyorum. Ey haris elleriyle toprağı kazarak define arayan bedbaht! Altın yerine bir solucan bulunca nasıl da seviniyor, teşekkür ederim; beni insanlardan soğutup ruhlara yaklaştırdın. Ah, o ruh ne dev cüsseli bir mahlûktu ki kendimi yanında cüce sandım. O mutlu anda kendimi ne kadar küçük ve aynı zamanda ne kadar büyük hissettim. Heyhat! Seni kendime doğru çekebildiğim halde, alıkoymaya gücüm yetmedi. Tam kendimi insaniyetten kurtulmuş sanarken, beni bırakıp gittin; insanların arasına tekrar ittin.
Hayır! Bu ıstıraplarla dolu hayata artık tahammül edemem. Elimi neye atsam üzüntü ve elem veriyor; neşemi kaçırıyor. Üzüntüler daima kılık değiştirerek insanın karşısına çıkıyor. Bazen bir ev, bir çiftlik, bazen da çocuk veya kadın olarak te-cessüm ediyor.
İçine sıkışıp kaldığım şu zindandan farksız oda ruhumu karartıyor. Kendimi ayaklar altında kalmış bir solucana benzetiyorum. Okuduğum yüzlerce kitap bana ne kazandırdı? Acizliğimi, cehaletimi, insanların her yerde azap çektiklerini öğrendim. Boş kafatası! Ne diye karşımda durmuş öyle sırıtıyorsun? Vaktiyle senin beynin de gerçeği bulmak ümidiyle didinip durmamış mıydı?
Şişeler, dişli aletler, tozlu kitaplar ve zamanın sararttığı kâğıt tomarları! Siz de benimle alay ediyorsunuz değil mi? Senelerce beni oyaladığınız yetişir artık!
(Çan sesleri duyulur; arkasından koro halinde şarkı nağmeleri her tarafa yayılır).
MELEKLER KOROSU İsa tekrar dirildi Ümitsizlik içinde kıvranan,
Varlığını sinsi günahlar saran Fani, sevinsin şimdi.
FAUST
Boğuk çan sesleri arasından çıkan bu berrak nağmeler nedir? Paskalya yortusunun başladığını mı haber veriyorlar? Melekler, yeni bir doğuşu mu müjdeliyorlar?
KADINLAR KOROSU En güzel kokuları,
Vücuduna sürmüştük.
Sarmıştık onu ince ve Tertemiz kefenine.
Gömmüştük şu pak toprağa.
Tekrar gelip bakınca,
Boş bulduk mezarını.
MELEKLER KOROSU İsa tekrar dirildi.
Hastalara şifa veren,
Ölüleri dirilten,
Hayatı da öğreten,
O elçi bahtiyar şimdi.
FAUST
Göklerin tatlı ve kudretli sesleri! Beni bu fare deliğinde de mi buldunuz? Gidiniz, imanı tam insanların bulunduğu yerleri çınlatınız. İmanı eksik bir fâniye artık teselli veremezsiniz. Ben, o güzel müjdenin geldiği âlemlere doğru koşmak cesaretini çoktan kaybettim. Ey, imanın sevgili yavrusu mucize! Çocukluğumdan beri alışık olduğum bu sesler, beni tekrar hayata mı çağırıyor?
Tatlı ilâhiler, katı kalbimi yumuşatıyorsunuz! Gözlerimden yaşlar akıyor. Ah, bu dünya hayatı beni tekrar elde etti!..
HAVARİLER KOROSU O mukaddes canlı varlık,
Mezarından çıkarak;
Göklere uçtu artık.
Yeni hayatın zevkini,
Yaratandan alıyor.
Bu dünyanın gamını, Çekmek bize kalıyor. Boynu bükük müritler, Sana dua ediyor.
MELEKLER KOROSU İsa tekrar dirildi, Ölümünün kucağından. Onu takdir edenler, Muhabbet gösterenler, Bir sofradan yiyenler, Vazederek gezenler, Ruha ümit verenler, Üstad size pek yakın; Uzak sanmayın sakın.
ŞEHİR KAPISININ ÖNÜNDE
(Her tabakadan insanlar, eğlenmek için gruplar halinde kapıdan çıkıyorlar). BİRKAÇ AMELE (Karşılaştıkları bir grup ameleye seslenirler). Hey arkadaşlar! Böyle sevinçle nereye gidiyorsunuz?
DİĞERLERİ
Avcılar ormanına!
BİRİNCİ GRUP
Biz eski değirmene gitmeyi tercih ederiz!
(Bir başka köşede, yeni elbiselerini giymiş hizmetçi kızlar birbirlerine laf atmaktadırlar).
SARIŞIN KIZ
Söyleyin bakalım, nerede tehlikesizce eğlenebiliriz?
ESMER KIZ
Ay, şuna bakın! Duyan da annesinden zorla izin alıp gelmiş, terbiyeli bir kız sanacak.
BİR DİĞERİ
İki saat sonra onu bir kavağın dibine uzanmış görürsem hiç şaşmayacağım.
SARIŞIN KIZ
Güzelliğimi kıskandığınız için size kızmıyorum. Bugün kavga değil, eğlence günüdür.
(Uzaktan mektepli delikanlılar kızları göstererek konuşurlar).
BİR MEKTEPLİ
Hele şu hizmetçi genç kızlara bakın! Nasıl da ceylan gibi sekiyorlar. Gelin, şunlara yoldaşlık edelim.
BİR DİĞERİ
Keskin bir şarap, sert bir tütün, süslenmiş bir hizmetçi kız… İşte ben bu üçüne bayılırım.
(Beri taraftan şehirli genç kızlar, mektepli delikanlıları birbirlerine göstererek kınayıcı sözler söylerler).
ŞEHİRLİ GENÇ KIZ
Şu mekteplilerin yaptığına bakın; ne ayıp şey! Kendilerine uygun eşler arayacaklarına, hizmetçi kızların peşinden koşturuyorlar.
İKİNCİ ŞEHİRLİ GENÇ KIZ
Onların aradıkları şey başka… Biz kendimize daha kibar delikanlılar seçelim.
BİR BAŞKA ŞEHİRLİ KIZ
Bugün erkekten bol bir şey yok; seç seçebildiğini. Hoşlanmadığını bırak, bir başkasına bak.
(Yol üzerinde bir dilenci mani söylemektedir).
DİLENCİ
Kibar baylar, şık bayanlar Neşeniz bol olsun bugün.
İstemez misiniz bu bayramda,
Sevinsin şu zavallı da?
Fakirleri sevindiren,
Sevindirir İsa’yı da.
Sâdâ veren cömert el,
Cehennemde yanmaz derler.
(Çardak altında oturmuş şehirli baylar)
Paskalya demek, barış demektir. Varsın Osmanlı ülkelerinde milletler birbirini boğazlasın… Hatta isterse, bütün dünya yansın yıkılsın; umurumda değil. Yeter ki bizim yurdumuz yerinde kalsın.
BİR DİĞER ŞEHİRLİ
Şu belediye reisini hiç beğenmiyorum. Kendi sarayını süslemekten, parklara, bahçelere zaman ayıramıyor.
ÜÇÜNCÜ ŞEHİRLİ
Pek doğru, efendim! Muhterem reisimiz sarayında keyif sürsün diye mi vergi veriyoruz?
(İhtiyar bir kadın, şehirli genç kızlara yaklaşır).
İHTİYAR KADIN
Uğurunuz bol olsun, prenseslerim! Bu ne şıklık, bu ne zarafet?
ŞEHİRLİ GENÇ KIZ
Haydi kardeş, hemen buradan uzaklaşalım! Biri beni şu büyücü kadının yanında görsün istemem.
İHTİYAR KADIN
Haydi, haydi! Belki ihtiyarım, ama bunak değilim. Sizin ne istediğinizi pekala biliyorum…
Faust
İKİNCİ ŞEHİRLİ KIZ (yüzünü saklamaya çalışarak).
Bu kadın gerçek bir büyücüdür kardeşler… Biliyor musunuz; bana Andreas gecesinde sevgilimi gösterdi.
BİRİNCİ ŞEHİRLİ KIZ
Ay, deme! Benimkini de subay kıyafetinde, bir sürü kahramanın arasında, gösterdi. Billûr bir aynanın içinde, o kadar yakışıklıydı ki…
ASKERLER (marş söyleyerek yürürler)
Biz askeriz, askeriz;
Hem cesur hem çapkınız.
Yüksek surlu kaleler,
İçinde de genç kızlar,
Fethetmek istiyoruz.
Savaşta ve barışta,
Boş durmayan erleriz.
Hiç durma, saldır, koş!
Sakın dönme eli boş.
(Faust’la talebesi Wagner de kıra çıkmışlardır).
FAUST
Şu kalabalığın içinde cahil ve toy bir delikanlı olmak isterdim. Dön de şunlara bak! Nasıl da neşe ile eğlenceye koşuyorlar. Nereye gittiklerini sorsan; Paskalya’yı kutlamaya, İsa’yı yüceltmeye gittiklerini söyleyeceklerdir. Kilisenin karanlık salonlarından bıkmış, kırların aydınlığına koşuyorlar… Tabiat, gerçek bir halk cennetidir. “Burada hürüm, burada insanım” diye haykırıyorlar.
WAGNER
Saygıdeğer üstadım! Sizinle beraber olmak benim için büyük şereftir. Eğer yalnız olsaydım, buraya asla gelmezdim…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı Dünya Klasikleri Oyun-Tiyatro Roman (Yabancı)
- Kitap AdıFaust
- Sayfa Sayısı176
- YazarJohann Wolfgang Goethe
- ÇevirmenAli Çankırılı
- ISBN9789756107317
- Boyutlar, Kapak11,5 X 21,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAntik Yayınları / 2007
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Canavar Alayı ~ Terry Pratchett
Canavar Alayı
Terry Pratchett
Hayalî evrenlerin azametli mucidi Sör Terry Pratchett’ın benzersiz yaratımı “Diskdünya”nın ilk kez Türkçeye çevrilen otuz birinci kitabı Canavar Alayı, savaş meydanlarında yitip giden nice isimsiz ruhun anısına...
- Karagöz İle Hacivat ~ Kolektif
Karagöz İle Hacivat
Kolektif
Yüzyıllarca canlı kalmayı başarmış Türk gölge oyunu, toplumsal dokumuzu yansıtan en önemli sanat dallarındandır. Çünkü bu oyunlar Osmanlı İmparatorluğu´nun geniş sınırları içinde hoşgörü içinde...
- Beyaz Işık ~ Rudy Rucker
Beyaz Işık
Rudy Rucker
Felix Rayman ilgisiz öğrencilerine matematik anlatmakla günlerini geçiren, Cantor’un Süreklilik Problemi’yle boğuşan ve boş vakitlerinde ofiste yerde uyuyan bir matematik öğretmenidir. Rüyaları ona sonsuzluğa...