Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Faşizm Nasıl İşler?
Faşizm Nasıl İşler?

Faşizm Nasıl İşler?

Jason Stanley

Sıradan bir demokrasinin karanlık bir faşist rejime adım adım nasıl dönüşebildiğini hiç düşündünüz mü? Faşizmi gördüğünüz yerde tanıyabilir misiniz? Faşizm artık geçmişte kalmış bir…

Sıradan bir demokrasinin karanlık bir faşist rejime adım adım nasıl dönüşebildiğini hiç düşündünüz mü? Faşizmi gördüğünüz yerde tanıyabilir misiniz? Faşizm artık geçmişte kalmış bir hayaletten mi ibaret? Değilse onunla nasıl mücadele edeceğiz?

Jason Stanley çoksatanlar arasına girmiş, tartışma yaratan bu kitabında işte bu endişe verici sorulara bir yanıt veriyor. Modern dünyanın en tehlikeli siyasi ideolojilerinden birinin demokratik toplumlarda sinsice kök salmak, toplumları ‘biz’ ve ‘onlar’ olarak bölmek için başvurduğu 10 taktiği adım adım çözümlüyor. Faşist rejimlerin Mussolini İtalyası ve Hitler Almanyası gibi görkemli tarihsel örneklerinden yola çıkarak faşist siyasetin bugün toplumun kılcal damarlarına, ikili ilişkilere kadar nasıl sızabildiğini gözler önüne seriyor. Dünyanın dört bir yanında demokrasinin bir kriz içinde olduğu şu günlerde otoriter liderlerin kitleleri nasıl yönlendirdiklerini, konuşulan dili ve gerçeği nasıl çarpıttıklarını, mağduriyet söylemini nasıl istismar ettiklerini, halkı dış/iç mihrak korkusu ve göçmen tehdidiyle nasıl yanlarına çektiklerini ustalıkla açıklıyor. Faşizmin geçmişte kalmadığını, başkasına yönelik hoşgörünün ve kucaklayıcılığın siyasi çıkarlar uğruna pervasızca aşındırıldığı bir dünyada demokrasinin geleceği için de çok ciddi bir tehdit olduğunu hatırlatıyor.

İçindekiler
Teşekkür 11
Giriş 15
1
Efsaneleştirilen Tarih 22
2
Propaganda 38
3
Anti-Entelektüel 48
4
Gerçeklikten Kopuş 65
5
Hiyerarşi 81
6
Mağduriyet 92
7
Asayiş ve Düzen 105
8
Cinsel Kaygı 120
9
Sodom ve Gomora 131
10
Arbeıt Macht Freı 143
Sonsöz 167
Dizin 173

Teşekkür

Annem Sara Stanley ve babam Manfred Stanley, Batı ve Doğu Avrupa’daki Yahudi karşıtlığının yarattığı dehşeti yaşadıktan sonra ABD’ye iltica etmişler. Babam, altıncı yaşına basmadan 10 gün önce gerçekleşen Kristallnacht’tan sağ kurtulmuş. Annem ise Doğu Polonyalıdır ve Sibirya’daki bir çalışma kampından sağ çıkıp 1945’te memleketi Varşova’ya gönderilmiş. Burada da kendisi ve anne-babası Polonya’daki savaş sonrası Yahudi karşıtlığının acımasızlığına maruz kalmışlar. Büyükannemin de mirasını almış birisiyim: Ilse Stanley’nin 1930’ların Berlini’ndeki hatıralarını anlattığı Unutulmayan’dan [Unforgotten] bu kitapta da bahsedeceğiz. Bu ailevi arka plan, ağır bir duygusal yük yükledi sırtıma. Fakat aynı zamanda, bu kitabı yazmaya da beni hazırlamış oldu.

Fakat tabii ki bu kitabın içeriği sadece Avrupa’dan kök almıyor. Üzerimde düşünsel açıdan etkili olanların başında üvey annem Mary Stanley gelir. Mary hayatıma ben küçükken girdi ve Amerikan tarihine dalmama yardım etti. Sayesinde, daha küçük yaşta, köleliğin kaldırılmasını, işçi hareketinin tarihini ve her şeyden önce, onun da bir üniversite öğrencisiyken içinde bulunduğu sivil haklar hareketini öğrendim. Annemin ve babamın kötümser olduklarını söylemek çok da abartılı olmaz; bir sonraki nesle geçmemesi için uğraştığım, sırtımdaki duygusal bir yüktür bu. Mary ise her zaman bana insanlar için %10’luk bir umut payı bırakmayı öğretti; sesi, ihtiyaç olan her an bu kitabın sayfalarında yankılanıyor. Mary aynı zamanda kitabın farklı taslak metinlerini dikkatle okudu ve aslında bakılırsa kitabın bazı kısımları onun yorumlarıyla şekillendi. Hayatıma girdiği için kendimi talihli addediyorum ve ona derin bir minnet duyuyorum.

Mary, ABD tarihinin faşizm için ne kadar önemli olduğunu görmemi sağlayan tek kişi değil. ABD tarihçisi Donna Murch ve felsefeci Kristie Dotson gibi, ABD’deki ırkçılığın Avrupa’da faşizmin yükselişini nasıl etkilediği konusunda benimle sabırla uzun uzun konuşan, varlıklarını bir lütuf olarak gördüğüm dostlarım da var. Dotson ve Murch bir araştırma ekibinin sadece parçasını oluşturuyor; New Haven ayağında ise en başta Timothy Snyder ile Marci Shore bulunuyor, onlara ekibin diğer üyeleri Reginald Dwayne Betts, Robin Dembroff, Zoltan Gendler-Szabo, Antuan Johnson, Ben Justice, Titus Kaphar, Kathryn Lofton, Tracey Meares, Claudia Rankine, Jennifer Richeson ve Anshul Verma katılıyor (ne yazık ki bu da eksik bir liste). Çalışmama sundukları cömert katkılar için New Haven’daki arkadaş grubuma minnettarım. “Propaganda, İdeoloji ve Demokrasi” başlıklı dersimi alan ve yıllar içinde kendilerinden çok şey öğrendiğim lisans öğrencilerine de teşekkürü borç bilirim. New Haven dışında, Lewis Gordon, Lori Gruen, Howard Kahn, Sari Kisilevsky, Michael Lynch, Kate Manne, Charles Mills, David Livingstone Smith, Amia Srinivasan, Ken Taylor, Lynne Tirrell, Elizabeth Anderson ve Peter Railton gibi birçok düşünür bu kitaptaki konular hakkındaki düşüncelerimi etkiledi. Brian Leiter ve Samuel Leiter’e, beni 2015’te yayımlanan kitabımdaki propaganda teorisinin faşist politikalarla nasıl bağlantılı olduğunu açıklamaya zorladıkları için minnettarım.1 Princeton University Press için üzerinde çalışmakta olduğum Hustle: The Politics of Language adlı başka bir kitabın ortak yazarı olan dilbilimci David Beaver’a özellikle çok şey borçluyum. David, bu süreçte paha biçilmez bir sohbet arkadaşı oldu.

Bu kitap, Princeton University Press’teki editörüm Rob Tempio’nun 2015’te yayımlanan Propaganda Nasıl İşler? başlıklı kitabımı faşizm üzerine bir çalışmanın takip etmesini önermesiyle ortaya çıktı. Entelektüel cömertliği ve siyasi açıdan önemli işler yapma kabiliyetime güveni için minnettarım. Daha önce akademik olmayan, genel okura hitap eden bir kitap yazmamıştım. Arkadaşlarımın tavsiyesi üzerine temsilcilere ulaştım ve Regal Hoffman & Associates’ten Stephanie Steiker’ın editörüm olmasına karar verdim. Çalışma ilişkimiz 2017 yazında başladığında, bu kitabın iki sayfalık bir taslağı vardı. Eylül başında ilk kez buluştuk. Stephanie beni sürekli destekledi, gerekli olduğu durumlarda bana gerçeği süslemeden, dosdoğru söyledi ve duyacaklarımın beni çok yıpratacağını düşündüğü zamanlar gerçekleri benden sakladı. Kitabın sayısız taslağını okudu ve birçok kez beni sürülerden uzaklaştırıp açık denizlere yönlendirdi. Aynı ölçüde büyük bir şansım ise Random House’daki editörüm Molly Turpin oldu. Kasım 2017’de kitabın haklarını aldıktan sonra, yarım düzine kadar taslak okudu ve satır satır düzeltmeler yaptı. Kitapta öne çıkan kısımlar varsa tebrikleri onun hanesine yazmak gerekiyor. Hem Stephanie’ye hem de Molly’ye çok şey borçluyum.

New Haven’da yaşayan kayınvalidem Karen Ambush Thande, çeşitli şekillerde sürekli olarak bir destek kaynağı olmuştur, örneğin bu kitapta üzerinde durduğum siyah Amerikalı geleneği hakkındaki derin bilgisini kullandım ve fikirlerimi onunla paylaşarak sınama imkânı buldum. Çocuklarım Alain ve Emile benim en büyük neşe kaynağım ve bu çalışmanın gerekliliğinin canlı hatırlatıcılarıdırlar. Aldığım mirastan gelen bilgeliği onlara aktarırken ruhsal yüklerimi de yüklememek için çok çaba gösteriyorum. Bunu başarabilirsem benim en büyük zaferim olacak. Son olarak, her zamanki gibi, en büyük borcumu partnerim Njeri Thande’yedir. Ondan daha fazla borçlu olduğum ve daha fazla değer verdiğim başka biri yok.

Giriş

Avrupa’dan mülteciler olarak kaçmak zorunda kalmış bir anne ve babanın çocuğu olduğumdan, Hitler’in ordularını yenmeye yardım eden ve Batı’da daha önce eşi benzeri görülmemiş bir liberal demokrasi çağını başlatan o kahraman milletin hikâyelerini dinleyerek büyüdüm ben. Babam Parkinson hastalığının pençesinde ömrünün son günlerine yaklaşmışken Normandiya kıyılarına gidelim diye tutturmuştu. Üvey annemin omzuna yaslanıp çok sayıda Amerikan gencinin faşizme karşı savaşırken hayatını kaybettiği o alanda yürürken ömürlük bir hayali gerçekleştirmişti. Fakat ailem bu Amerikan mirasını kutlayıp onurlandırırken bile, Amerikalıların cesareti ve kahramanlığı ile özgürlük fikirlerinin hiçbir zaman hikâyenin tamamı olmadığını biliyorlardı.

İkinci Dünya Savaşı’ndan önce, Charles Lindbergh gerçekleştirdiği tehlikeli uçuşlarla –ki bunlara Atlantik Okyanusu’nu ilk kez tek başına aştığı uçuşu da dâhildir– ve sunduğu bu yeni teknolojiyle Amerikan gözüpekliğinin bir örneğini teşkil ediyordu. Ününü ve cesaret timsali imajını, Amerika’nın, Nazi Almanyası’na karşı savaşa girmesine karşı çıkan Önce Amerika [America First] hareketine önderlik etmek için kullanmıştı. 1939’da Amerika’daki dergilerin en Amerikalısı olan Reader’s Digest’ta yayımlanan “Havacılık, Coğrafya ve Irk” başlıklı yazısında, Amerika için Nazizme yakın bir şey arzuluyordu:

Şimdi, aramızdaki münakaşaları bir kenara bırakıp kendi beyaz istihkâm surlarımızı yeniden örmenin zamanıdır. Yabancı ırklarla yapılan bu ittifakın bize getireceği tek şey ölüm olabilir. Moğol ırkından, Perslerden, kara derililerden kendi köklerimizi korumamız gerekiyor, yoksa ucu bucağı belirsiz yabancı bir denizde boğulup gideceğiz.

1939 yılı, aynı zamanda, o sıralar altı yaşında olan babam Manfred’in, annesi Ilse’yle birlikte aylarca saklandıktan sonra Haziran ayında Berlin Tempelhof Havalimanı’ndan yola çıkarak Nazi Almanyası’ndan kaçtığı yıldı. New York’a 3 Ağustos 1939’da varacaklar, gemileri limana doğru usul usul ilerlerken Özgürlük Anıtı’nın yanından geçeceklerdi. 1920’lerden ve 1930’lardan fotoğrafların bulunduğu bir aile albümümüz var. Son sayfasında, Özgürlük Anıtı’nın adım adım büyüyerek kadraja girdiği altı fotoğraf bulunuyor.

Önce Amerika hareketi, o dönem ABD’de palazlanan faşizm yanlısı hissiyatın kamusal yüzüydü.2 1920’lerde ve 1930’larda birçok Amerikalı, Lindbergh’in ülkeye göçmenlerin, özellikle de Avrupalı olmayan göçmenlerin gelmesine karşı çıkan görüşlerini paylaşıyordu. 1924’teki Göçmen Yasası ülkeye gelen göçmenlere sınırlama getirmişti ve bu yasayla özel olarak amaçlanan şey, hem beyaz olmayanların hem de Yahudilerin ülkeye göçünün kısıtlanmasıydı. 1939’da ABD çok az sayıda mültecinin ülkeye girmesine izin vermişti; mucize eseri babam da onlardan biriydi.

2016’da Donald Trump “Önce Amerika”yı seçim sloganlarına dâhil edip yeniden diriltti ve göreve geldiğinin daha ilk haftasında mültecilere –özellikle de Arap ülkelerinden gelen göçmenlere– karşı üst üste seyahat yasakları koymaya çalıştı. Trump Amerika’daki beyaz olmayan Orta ve Güney Amerikalı kayıtdışı milyonlarca işçiyi sınırdışı etme ve onların yanlarında getirdikleri çocukları sınırdışı edilmekten koruyan yasal mevzuatı kaldırma sözü vermişti. Eylül 2017’de Trump yönetimi 2018’de ABD’ye kabul edilebilecek azami mülteci sayısının…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Siyasal Düşünce Siyaset
  • Kitap AdıFaşizm Nasıl İşler?
  • Sayfa Sayısı184
  • YazarJason Stanley
  • ISBN9786258242676
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviFol Kitap / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur