Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Eve Giden Uzun Yol
Eve Giden Uzun Yol

Eve Giden Uzun Yol

Michael Morpurgo

Savaş Atı kitabının bol ödüllü yazarı Michael Morpurgo’dan umut dolu bir arayış öyküsü: Eve Giden Uzun Yol 10 yaş ve üzerindeki her yaştan kitapseverin yüreğine dokunmayı…

Savaş Atı kitabının bol ödüllü yazarı Michael Morpurgo’dan umut dolu bir arayış öyküsü: Eve Giden Uzun Yol

10 yaş ve üzerindeki her yaştan kitapseverin yüreğine dokunmayı başaran Eve Giden Uzun Yol, yetimhanede yaşayan ve ait olabileceği bir aile hayali kuran 12 yaşındaki George’un esrarengiz olaylarla sınanan yaşam öyküsünü anlatıyor.

Paylaşmanın, umudun, sevginin ve azmin önemini vurgulayan Eve Giden Uzun Yol, okurların damağında klasik eserlere has bir tat bırakıyor.

George, yetimhanede yaşayan ve yeni bir aile bulma umuduyla, yaz tatillerini farklı koruyucu ailelerin yanında geçiren içine kapanık bir çocuktur. Her yaz yeni hayallerle yola koyulan George özlemini çektiği mutlu yuvaya kavuşamadan yetimhaneye geri döner. George için yıllar boyunca süren hayal kırıklıkları bir yaz gitmeye mecbur bırakıldığı ailenin evine ulaştığında değişir. Bir çiftlik evinde yaşayan ve iki çocuğu daha olan yeni koruyucu ailesinin yanında kendisini hayatında ilk kez bir yere ait hisseder. Acaba George’un sevgi dolu kocaman bir aileye sahip olma hayali nihayet gerçekleşecek midir?

2003 yılında İngiliz Çocuk Edebiyatı Elçisi seçilen Michael Morpurgo’nun evrensel manevi değerlerle yoğrulmuş bu zamansız eseri, severek ve umut ederek her zorluğun üstesinden gelinebileceğini savunuyor.

birinci bölüm 

Arabanın motoru usulca hırıldıyordu; sıkılan George, camdan dışarı baktı. Bakışlarını vites değiştiren Bayan Thomas’a çevirdi ve bacaklarının, epey şişman olduğunu fark etti. Giydiği kalın külotlu çoraplar kadının bileklerinde kırışıyordu. George, şişman bacaklardan hoşlanmazdı. Bayan Thomas, George kendini bildi bileli ondan sorumlu sosyal hizmetler görevlisiydi ama oğlan, kadının bacaklarını daha önce fark etmemişti. Bayan Thomas, başını hafifçe George’a çevirdi. George, neye baktığını görmeyeceğini umarak hemen başka tarafa döndü. Yüzünün kızardığını hissettiyse de çabuk toparlandı. “Gerçekten çok hoş insanlar, George,” dedi Bayan Thomas. “Onları yıllardır tanıyorum. Bay ve Bayan Dyer’ı seveceğinden eminim. Çiftliği kendi başlarına çekip çeviriyorlar, biliyor musun? Çok zor olsa gerek. Sanırım, biraz yardıma hayır demezler. Daha önce çiftlikte hiç vakit geçirmiş miydin, George?”

“Hayır,” dedi George. “Öğrenecek çok şeyin olacak. Eminim sana meşgale bulacaklardır.” “Gitmek istemediğimi, size daha önce de söylemiştim.” “Ama George, yurtta kimse kalmadı, en azından senin yaşında. Herkes tatile gitti.” Bayan Thomas vitesi yine beceriksizce değiştirirdi. En ileri viteste saatte 35 kilometre hızla gidebilen küçük, Mini marka araba silkelenip yola devam etti. George, “Umurumda değil,” diye homurdandı. “Üstelik arada sırada uzaklaşmak sana iyi gelir. Hatta herkese iyi gelir. Hepimiz değişikliğe ihtiyaç duyarız, değil mi?”

“Ne zaman geri gelebilirim?” “Bunu düşünmemeye çalış George. Hoşuna gidecek, gerçekten.” “Ne zaman?” George gözlerini ayırmadan Bayan Thomas’a ısrarla bakmayı sürdürüyordu. “Eylül başında dönem başlarken, okul için dönmen gerekecek; fakat gerçekten hoş bir yere gidiyorsun George, hepsi de çok iyi insanlar. Seni ağırlamayı dört gözle beklediklerini de biliyorum.” Bayan Thomas, George’u, üç yaşından, yurtta yaşamaya başladığından bu yana tanıyordu ve onu her yeni koruyucu aileye götürüşünde bu konuşmayı yapmak zorunda kalıyordu. İnandırıcılığını giderek yitirdiğini biliyordu. Her seferinde “hoş insanlara” ve “güzel bir eve” gidiyorlardı.

George her seferinde gitmek istemediğini söylüyordu. Ve her seferinde bir yıl, hatta bazen bir ay içinde yurda geri dönmüş oluyordu. Şimdiye kadar toplamda sekiz koruyucu aileye gitmişti ama hiçbiriyle şu ya da bu nedenle uyum yakalayamamıştı: Ya onu çok sessiz ve somurtkan olduğu için sevmemişlerdi ya da genellikle George onlara ısınamamıştı. Bu durum, Bayan Thomas’ın söyleyeceği her şeyi etkisiz ve zayıf hale getiriyordu ama bir şeyler söylemek zorundaydı. “Eylül mü? Eylüle daha dört haftadan fazla zaman var,” diye söylendi George. Bayan Thomas, George’un sesindeki ümitsizliği duymazdan gelmeye ve yola odaklanmaya çalıştı; söyleyecek başka sözü yoktu, hiçbir şey durumu kolaylaştırmayacaktı. “Radyoyu açmamı ister misin?” diye sordu.

George bir cevap vermedi, pencereden dışarı bakmaya devam etti. Bayan Thomas yine de uzanıp radyoyu açtı. Her şey bu sessizlikten daha iyi olacaktı. “Bunu yapmak zorunda mıyım, Bayan Thomas?” George yalvarmaya başlamıştı. “Zorunda mıyım?” “Bir deneyelim George,” dedi Bayan Thomas. “Sonuçta sadece tatil için… Üstelik, belki de muhteşem zaman geçireceksin, kim bilir. Onlara seni tanımaları için zaman ver yeter. Bu sana iyi gelecek.” George’u, varacakları âna kadar sessizliğe gömüleceğini bilecek kadar tanıyordu artık. Bayan Thomas, havadan sudan konuşmayı beceremezdi, George da karşılık vermeye pek hevesli olmazdı. Yeniden öne uzanıp radyonun sesini açtı. Aralarında asılı duran sessizliği bozan nahoş Radyo Bir cıngılı yükseldi.

Tom, mısır gevreği kâsesini kenara itip kızarmış ekmek dilimine tereyağı sürmeye koyuldu. Bir hışım, tereyağını kızarmış ekmeğin hava kabarcıklarıyla açılmış deliklerine doldururken, “Kaçta geliyor?” diye sordu. “Bilmiyorum canım. Sanıyorum sabah saatlerinde,” dedi annesi. “Bunu her yıl yapıyoruz anne. Her yıl yapmak zorunda mıyız? Bunu yapacak başka birileri olsa gerek…” Annesi, bir tabak dolusu sosisi ocağın üstüne bırakarak, “Bunların hepsini daha önce konuştuk Tom,” dedi. “Bu kez olay çıkarmayacağını söyledin.

Bu konuda anlaştık.” Üst katta bir kapı kapandı. “Lütfen Tom. Baban geliyor, kapat konuyu.” Kapı açıldı ve Tom’un babası, pijama ve terlikleriyle içeri girdi. Çenesini kaşıyarak, “Şu sığır sürüsünü oradan çekmemiz gerekecek,” dedi. “Böğürtülerinden bütün gece gözüme uyku girmedi.” Kapının arkasına asılı posta kutusundan gazeteyi aldı, silkeleyerek açtı ve yerine oturdu. Gazetenin arka sayfasındaki resme bakan ve başbakanın aşağı yukarı babasıyla aynı yaşta olduğunu düşünen Tom, “Ve sanırım yerlerini benim değiştirmemi isteyeceksin,” dedi. Başbakanın yüzü gazeteyle birlikte eğilirken babasının yüzü göründü.

“Bugün cumartesi, öyle değil mi?” Tom, bu sözlerin ardından ne geleceğini biliyordu. “Yaz tatillerinde, hafta sonları çiftlikte çalışman için sana günde beş sterlin veriyorum. Tam beş sterlin! Bu çiftliği tek başıma çekip çeviriyorum, başka yardımcımız yok…” “Öyle demek istemedim baba…” Ama faydası yoktu. “Üstelik iki tam gününü ayırdığın da yok ama ne zaman fazladan bir şey istesem mutlaka sızlanıyorsun.

Annen ve ben, son…” “Sadece sormak istemiştim baba, hepsi bu. Sığırları oradan benim çekmemi isteyip istemediğini sormak istemiştim.” Tom, öfkeden sesinin yükseldiğini fark etti ve sesini kontrol altında tutmaya çalıştı. “Sığırları çekeyim mi, çekmeyeyim mi demek istedim.” Babası biraz geri adım atarak, “Bana öyle gelmedi,” dedi. Annesi, “Aman, kesin şunu! Storm uyanık, biliyorsunuz, sizi duyabilir,” dedi ve bir elinde çaydanlık, diğerindeyse bir sürahi sütle mutfak zeminine ayaklarını sürüyerek onlara doğru geldi. “Kendinize bir bardak çay koyun ve sosislerinizi yiyin. Hadi, soğumasın.” “Storm bizi daha önce de duydu anne,” dedi Tom. “Bizi duymaya alışık.” Kız kardeşi Storm, merdivenlerden aşağı şimşek gibi indi, mutfağın kapısını hızla açtı ve ayağından çıkan ayakkabıyı giymeye çalışarak içeri daldı. Sandalyesini çekerken, “Bugündü, değil mi?” diye sordu.

“Neymiş o, canım?” dedi annesi. “Çocuk… Koruma altındaki çocuk,” dedi. “Bugün geliyordu, değil mi?” O gün ilk kez oturma fırsatı bulan annesi, “Storm, sana daha önce de söyledim,” dedi. “Ondan bu şekilde söz etmemelisin. Adını söyleyebilirsin. Adı George.” Tom, çatalını sosise saplayıp kesmek için en yumuşak noktasını kestirmeye çalışırken, “Bu onun suçu değil anne,” dedi. “Kendimi bildim bileli her yaz tatilinde evimize koruma altında bir çocuk geldi ve hepsinin de farklı isimleri vardı.” “Tamam işte, bu seferki çocuğun ismi George ve bunu unutmasanız iyi edersiniz,” dedi gazete.

Başbakan yine ayağa kalkmıştı. Storm, mısır gevreği kâsesinin dibindeki son süt damlasını sıyırırken, “Bunu neden yapıyoruz anne?” diye sordu. “Neyi, tatlım?” “Koruma altındaki çocukları neden misafir ediyoruz?” “Bilmiyorum canım. Sanırım bu işi Exeter’da vesayet memuru olarak çalıştığı dönemde Helen teyzen başlattı. Yıllar önceydi, sen daha doğmamıştın, koruma altındaki bir çocuğu, yazın birkaç haftalığına konuk etmemizi önermişti –ilk gelen Anne’di, senin yaşındaydı– sonra da bu bir geleneğe dönüştü. Bunu yapmasak hiç tatil yapamazlardı, biliyorsunuz.” Babası, “Ne kadar şanslı olduğunuzu bilmiyorsunuz,” dedi.

“Şanslı ha!” dedi Tom. “Geçen yıl olanlara ne demeli? Şu Jenny denen kız, annemden başka kimseyle konuşmuyordu, senin ona bakman bile ağlamasına yetiyordu ve hiç durmadan Storm’la kavga ediyordu.” “Diyene bakın,” dedi annesi. “Hadi ama anne, sen de biliyorsun, kız tam bir baş ağrısıydı.” “Tom!” “Öyleydi işte,” dedi Tom. “Ya sulak çayırın kapısını açık bırakmasına ne demeli? Bütün koyunları dışarı salmıştı. Güya yanlışlıklaymış.” Tom’un annesi kendine bir bardak çay daha koymaya çalıştı. Tom, çay yapraklarından süzülen birkaç damlayı izledi.

Annesi, “Daha çok küçüktü Tom,” dedi sakince. “Ve şehir hayatına alışıktı.” Çaydanlığı yeniden doldururken yüzüne doğru yükselen buhardan korunmak için başını geri çekti. “Ve eğer doğru hatırlıyorsam,” diye devam etti, “geçen cumartesi traktör ışıklarını açık bırakan sendin, değil mi?” Tom, annesinin haklı olduğunu biliyordu ve bu onu, daha da öfkelendiriyordu. “Her neyse,” diye geçiştirdi Tom. “Babam, o kızdan sonra bunu bir daha yapmayacağımızı söylemişti.” Babası, gazeteyi katlayarak, “Ben öyle bir şey demedim,” dedi. “Bir dahaki sefere seçim yaparken daha dikkatli olmamız gerektiğini söyledim, hepsi bu. Yaşça daha büyük, daha kolay uyum sağlayan biri gerek.”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kelebek Aslanı ~ Michael MorpurgoKelebek Aslanı

    Kelebek Aslanı

    Michael Morpurgo

    “Hayatımın sonuna dek seni düşüneceğim, söz veriyorum. Seni hiçbir zaman unutmayacağım.” Bir gün Bertie öksüz kalmış beyaz bir aslan yavrusunun hayatını kurtarır. O günden...

  2. Kum Adam ile Kaplumbağalar ~ Michael MorpurgoKum Adam ile Kaplumbağalar

    Kum Adam ile Kaplumbağalar

    Michael Morpurgo

    Yılbaşı tatilleri, bayramlar, doğum günleri sizin olsun. Benim için yılın en güzel günleri her zaman Treginnis’te, Rob amca ile Eleri yengenin çiftliğinde geçer.

  3. Ay’a Kulak Ver ~ Michael MorpurgoAy’a Kulak Ver

    Ay’a Kulak Ver

    Michael Morpurgo

    “Ay, gökyüzündeki yıldızların arasında süzülüyor; ara sıra bulutların arasında kaybolsa da, sanki bir koruyucu melek gibi bizi takip ediyordu. Ay’a mırıldanıyordum; söz verdiğim gibi,...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Yargıcın Listesi ~ John GrishamYargıcın Listesi

    Yargıcın Listesi

    John Grisham

    “Yazarın en şaşırtıcı en gerilimli romanı…” Grisham’ın Muhbir adlı romanında, Florida Adli Denetim Kurulu’nda görevli Lacy Stoltz, rüşvetçi bir yargıcı soruşturmuştu. Sonuçta suçlular mahkûm olmuş ama...

  2. Kül Mevsimi ~ Elizabeth StroutKül Mevsimi

    Kül Mevsimi

    Elizabeth Strout

    Elizabeth Strout’un Pulitzer ödüllü çok satan kitabı Kül Mevsimi, bütün kusurlarına rağmen olağanüstü bir insancıllığa sahip kahramanı Olive Kitteridge’in eşliğinde okurlarını sıradan insanların gündelik...

  3. Uykusuz Geceler ~ Sherrilyn KenyonUykusuz Geceler

    Uykusuz Geceler

    Sherrilyn Kenyon

    Sevgili okuyucularım, Ölümsüz olmanın nasıl bir şey olduğunu merak ettiğiniz oldu mu? Ya insan avlayan vampirlerin peşine düşerek geceler geçirmenin? Sınırsız zenginliğe ve güce...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur