“Nerede diyor?” dedi Nine zaferle.
“Kadınların sihirbaz olamayacağı nerede söyleniyor?”
Yakın geçmişte, sonsuzluğun büyülü evrenine uğurladığımız Sir Terry Pratchett’ın, dünya çapında 85 milyonun üzerinde satan 41 kitaplık, kültleşmiş “DiskDünya” serisi, Büyünün Rengi ve Fantastik Işık’ın ardından, Eşit Haklar ile devam ediyor.
Niran Elçi’nin pürüzsüz Türkçesi ve Delidolu Yayınları’nın özenli baskısıyla raflardaki yerini alan Eşit Haklar’da, Pratchett, okurlarını dünyanın ilk kadın büyücüsü Eskarina ile tanıştırıyor!..
Ölümü ensesinde hissetmeye başlayan büyücü Drum Billet, üstün güçlerinin gelecek kuşaklara taşınması için yeni bir halef arayışındadır. Bu uğurda son bir yolculuğa çıkan yaşlı sihirbaz, asasını yeni doğan bir sekizinci oğlun sekizinci oğluna geçirmeyi hedeflemektedir. Oysa güçlerini devrederken, ihmal ettiği çok önemli bir şey vardır: bebeğin cinsiyetine bakmak…
Büyü âlemindeki bağnaz ve kadın düşmanı meslektaşları nezdinde büyük bir yanlışlık yapan Billet hatasını fark ettiğinde çok geç olmuştur. Olağanüstü bir sihir gücüyle donatılan Esk, namı diğer Eskarina Smith artık bir sihirbazdır. Esk sekiz yaşına geldiğinde, kendisini kızdıran ağabeyini domuza çevirmek, Havamumu Nine’nin ocağında ateş yakmaya çalışırken magma kıvamında bir ateş topu yaratıp arzın merkezine göndermek gibi ”küçük” yaramazlıklarla ortalığı birbirine katmaya başlamıştır bile… Bu küçük sihirbazın önlenemez güçlerini kontrol altına alabilmek için artık tek çare onu Görünmez Üniversite’ye yazdırmaktır.
Daha önce hiçbir kadın büyücü ile karşılaşmayan DiskDünya ahalisi için yeni bir dönemin başlangıcıdır. Bin bir zorlukla kabul edildiği üniversitede, gerçek bir sihir dâhisi olan Simon’la tanışan Esk dünyanın ilk kadın büyücüsü olma yolunda hızlı adımlarla ilerlemektedir. Kim bilir, belki bu defalık, dünyayı kurtarma görevi üniversitenin ön kapısından kovulup arka kapısından girmeyi başaran Eskarina’ya bahşedilecektir…
DiskDünya serisi, hayalgücünün sınırlarını zorlayan kurgusunun yanı sıra kuantum fiziğinden sanayi devrimine, popüler kültür klişelerinden Hamlet, Rüzgâr Gibi Geçti vb. edebiyat ve sinema klasiklerine uzanan değişik kültür unsurlarına saygı duruşunda bulunarak gerçek dünyadaki pek çok konuyla dalga geçmesini bilen göz kamaştırıcı bir edebiyat harikası…
“Kahraman barbarlar, öte dünyadan canavarlar, güzel prensesler ve ateş üfleyen ejderhalar; hepsi burada ama hiçbiri bildiğiniz gibi değil.”
Publishers Weekly
EŞİT HAKLAR
Bu hikâye büyü hakkında; büyünün nereye gittiği ve belki daha da önemlisi, nereden ve neden geldiği hakkında, ama bu soruların hepsini ya da aslında herhangi birini yanıtlamayı da amaçlamıyor. Bununla birlikte, Gandalf’ın neden hiç evlenmediğinin ve Merlin’in neden erkek olduğunun anlaşılmasına yardım edebilir. Çünkü bu, aynı zamanda cinsiyet hakkında bir hikâye; atletik, teker meker, bacakları-say-ve-ikiye-böl anlamında cinsellik değil. Karakterler yazarın kontrolünden tamamen çıkmadığı sürece. Çıkabilirler de. Bu, öncelikle, bir dünya hakkında bir hikâye. İşte geliyor. Dikkatle izleyin, çünkü özel efektler oldukça pahalıya patladı. Pes bir nota duyulur. Üflemeli çalgılar bölümünün her an kozmosa adanmış dramatik bir ezgiye girişebileceğini düşündüren gür, titrek bir ses; çünkü derin uzayın karanlığı önünüze serilmiş ve birkaç yıldız Tanrı’nın omuzlarındaki kepek taneleri gibi ışıldamakta. Sonra görüş alanına, yukarıdan, en görkemli filmlerin yapımcısının hayal edebileceği türden tatsız silahlarla donanmış, en büyüğünden de büyük bir yıldız gemisi girer: On altı bin kilometre uzunluğunda bir kaplumbağa. Bu, Büyük A’Tuin, her şeyin olduğu gibi değil, insanların hayal ettikleri gibi olduğu bir evrende yaşayan nadir astro-kaplumbağalardan biri ve meteorların delik deşik ettiği kabuğunda dört dev fil, fillerin devasa omuzlarında da büyük, yuvarlak Diskdünya var. Bakış açısı kayarken, yörüngesinde dönen minik güneşin ışığında, dünyanın tamamı görüş alanına girer. Kıtalar, takımadalar, denizler, çöller, sıradağlar, hatta en ortada minik bir buzul örtüsü bile var. Buranın sakinlerinin küresel teorilerle işi olmadığı açık. Etrafını sarmalayan Halka Deniz, tek bir uzun çağlayan halinde uzaya dökülüyor. Bu, jeolojik bir pizza kadar yuvarlak ve düz bir dünya ama hamsileri yok. Sırf, tanrıları şakadan anladığı için var olan böyle bir dünya, büyünün yaşadığı bir yer olmalı. Cinselliğin de elbette…
Adam gök gürültülü fırtınanın içinde yürüyerek geldi. Sihirbaz olduğu hemen anlaşılabiliyordu, çünkü üzerinde uzun bir pelerin, elinde oyma asa vardı ama asıl ipucu, başından birkaç karış yukarıda duran ve sonra buharlar saçarak yok olan yağmur damlalarıydı. Burası, yani Koçbaşı Dağları, iyi bir fırtına bölgesiydi; diş diş zirvelerden oluşan, sık ormanlarla kaplı bir yer. Irmakların aktığı dar vadileri o kadar derindi ki, gün ışığı en dibe değer değmez yine çekilmeye başlıyordu. Sihirbazın ayağı kayarak zahmetle ilerlediği dağ patikasının altında kalan alçak zirvelere tel tel bulutlar yapışmıştı. Birkaç dikdörtgen gözbebekli keçi onu ılımlı bir ilgiyle izledi. Keçilerin ilgisini çekmek zor değildir. Sihirbaz bazen durup ağır asasını havaya fırlatıyordu. Yere düşen asa her seferinde aynı yönü gösteriyordu ve sihirbaz içini çekiyor, asasını yerden alıyor, vıcık vıcık yürüyüşüne devam ediyordu. Fırtına, yıldırımdan bacaklar üzerinde tepelerde ilerliyor, kükreyip homurdanıyordu. Sihirbaz patikadaki dönemeçte gözden kayboldu ve keçiler de ıslak otları kemirmeye geri döndü. Bir süre sonra, bir şey başlarını kaldırmalarına sebep oldu. Gerildiler, gözleri irileşti, burun delikleri kabardı. Bu tuhaftı, çünkü patikada hiçbir şey yoktu. Ama keçiler yine de o gözden kaybolana kadar izlemeye devam etti.
Ormanlarla kaplı dik yamaçların arasındaki dar vadiye bir köy sokulmuştu. Büyük bir köy değildi ve dağların haritasında yeri yoktu. Köyün kendi haritasında bile zor görünüyordu. Aslında, sırf insanların geldikleri bir yer olsun diye var olan köylerden biriydi. Evren bu tür yerlerle doludur: Saklı köyler, geniş göklerle kaplı rüzgârlı küçük mezralar, soğuk dağlardaki yalnız kulübeler; tarihe yalnızca, sıra dışı şeylerin başlangıç yeri olan, inanılmaz ölçüde sıradan mekânlar olarak geçen köyler. Genellikle, her tür jinekolojik olasılığa aykırı olsa da, bu duvarın ortasında çok ünlü birinin doğduğunu ilan eden küçük bir plakası da vardır. Sihirbaz kabarmış derenin üzerindeki dar köprüden geçip köy demirhanesine yönelirken, evlerin arasında sis tabakaları kıvrılıyordu ama aslında bu iki gerçeğin birbiriyle ilgisi yoktu. Sis zaten kıvrılacaktı: Deneyimliydi ve kıvrılma işini ince bir sanata dönüştürmüştü. Demirhane oldukça kalabalıktı elbette. Burası, canlı bir ateş ve konuşacak biri bulabileceğinizi bildiğiniz bir yerdir. Sıcak gölgelere pek çok köylü yayılmıştı; sihirbaz yaklaşırken, hepsi beklenti içinde doğrulup oturdular ve zeki görünmeye çalıştılar ama çok da başarılı olamadılar.
Demirci bu kadar dalkavuk görünmek zorunda olmadığını hissediyordu. Sihirbaza başını sallayarak selam verdi ama bu, iki eşit kişinin arasındaki selamlaşmaydı ya da en azından demirciyi ilgilendirdiği kadarıyla iki eşit kişinin arasında bir selamlaşma. Ne de olsa, az biraz becerisi olan her demirci büyüyle tanışıktır ya da en azından kendisi öyle olduğunu düşünmekten hoşlanır. Sihirbaz eğildi. Ocağın yanında uyuyan beyaz kedi uyandı ve dikkatle onu izlemeye başladı.
“Buranın adı nedir bayım?” dedi sihirbaz. Demirci omuzlarını silkti. “Haylaz Eşek,” dedi. “Haylaz..?” “Eşek,” diye tekrarladı demirci, köyün isminden şüphe etmesi için sihirbaza meydan okuyan bir ses tonuyla. Sihirbaz düşündü. “Hikâyesi olan bir isim,” dedi sonunda, “başka zaman olsa, dinlemek isterdim. Ama seninle oğlun hakkında konuşmak istiyorum demirci.” “Hangisi?” dedi demirci ve demirhane aylakları kıkırdadılar. Sihirbaz gülümsedi. “Yedi oğlun var, değil mi? Sen, kendin de babanın sekizinci oğlusun?” Demircinin yüzü gerildi. Diğer köylülere döndü. “Tamam, yağmur kesiliyor,” dedi. “Hepiniz yaylanın. Ben ve…” kaşlarını kaldırarak sihirbaza döndü. “Davul Kütük,” dedi sihirbaz. “Bay Kütük’le konuşmam gereken şeyler var.” Çekicini öylesine salladı ve seyirciler, sihirbazın ilginç bir şey yapması ihtimaline karşı arkalarına baka baka demirhaneden çıktılar.
Demirci bir tezgâhın altından iki tabure çekti. Su fıçısının yanındaki dolaptan bir şişe çıkardı ve çok küçük iki bardağı berrak bir sıvıyla doldurdu. İki adam oturup yağmuru ve köprünün üzerinde yuvarlanan sisi izlediler. Sonra demirci, “Hangi oğlandan bahsettiğini biliyorum,” dedi. “Bizim Nine şu anda karımın yanında. Sekizinci oğlun sekizinci oğlu elbette. Dürüst olmak gerekirse aklıma gelmişti ama fazla üzerinde durmamıştım. Vay canına… Aileden bir sihirbaz çıkıyor, hı?” “Çabuk kavrıyorsun,” dedi Kütük. Beyaz kedi tünediği yerden atladı, kasılarak yürüdü, sihirbazın kucağına sıçradı ve kıvrılıp yattı. Sihirbaz, ince parmaklarıyla dalgın dalgın kediyi okşamaya başladı.
“Vay canına,” dedi demirci yine. “Haylaz Eşek’te bir sihirbaz, hı?” “Muhtemelen, muhtemelen,” dedi Kütük. “Elbette, ilk önce Üniversite’ye gitmesi gerekecek. Çok başarılı da olabilir elbette.” Demirci fikri her açıdan düşündü ve pek hoşuna gittiğine karar verdi. Aklına bir düşünce geldi. “Dur bir dakika,” dedi. “Babamın bana anlattıklarını hatırlamaya çalışıyorum. Öleceğini bilen bir sihirbaz, böyle, sihirbazlığını ardılına, bir anlamda, miras bırakırmış, değil mi?” “Hiç bu kadar veciz ifade edildiğini duymamıştım, evet,” dedi sihirbaz. “Demek sen, bir açıdan, öleceksin?” “Ah, evet.” Parmaklar kulağının arkasını gıdıklayınca kedi mırıldandı. Demirci utanmış göründü. “Ne zaman?” Sihirbaz bir an düşündü. “Yaklaşık altı dakika sonra.” “Ah.”
“Endişelenme,” dedi sihirbaz. “Doğrusunu söylemek gerekirse, dört gözle bekliyorum. Oldukça acısız olduğunu duymuştum.” Demirci bunu düşündü. “Kim söyledi?” dedi sonunda. Sihirbaz onu duymamış gibi yaptı. Köprüye bakıyor, sislerin arasında bir çalkantı arıyordu. “Bak,” dedi demirci. “Bir sihirbazın nasıl yetiştirileceğini söylesen iyi olur, çünkü bu yörelerde, anlarsın, hiç sihirbaz yok ve…” “Her şey yolunda gidecek,” dedi Kütük hoş bir şekilde. “Beni sana büyü getirdi, büyü her şeyin icabına bakacak. Genellikle o halleder… Bir çığlık duydun mu?” Demirci tavana baktı. Yağmur şıpırtıları arasında, yepyeni akciğerlerini patlatırcasına haykıran bir bebeğin sesini duyabiliyordu.
Sihirbaz gülümsedi. “Onu buraya getirt,” dedi. Kedi doğrulup oturdu ve ilgiyle demirhanenin açık kapısına baktı. Demirci heyecanla merdivenden yukarı seslenirken kedi yere atladı ve bıçkı makinesi gibi mırlayarak yavaşça yürüdü. Merdivenin dibinde, battaniyeye sarılmış bir şey taşıyan uzun boylu, beyaz saçlı bir kadın belirdi. Demirci kadını kapıp sihirbazın oturduğu yere getirdi. “Ama…” diye başladı kadın. “Bu çok önemli,” dedi demirci önemli tavırlarla. “Şimdi ne yapıyoruz, bayım?” Sihirbaz asasını kaldırdı. Adam boyunda, bileği kadar kalın bir asaydı ve üzerindeki oymalar, demirci izlerken ne olduklarını anlamasın diye değişiyormuş gibi görünüyordu. “Çocuk asayı tutmalı,” dedi Davul Kütük. Demirci başını salladı ve bohçayı karıştırarak minik, pembe bir el buldu. Eli nazikçe asaya götürdü. Bebek asayı sıkıca tuttu.
“Ama…” dedi ebe. “Sorun yok Nine, ne yaptığımı biliyorum. O bir cadıdır bayım, sen ona aldırma.” “Tamam,” dedi demirci. “Şimdi ne olacak?” Sihirbaz sessiz kaldı. “Şimdi ne yapa…” diye başladı demirci ve durdu. Eğilip yaşlı sihirbazın yüzüne baktı. Kütük gülümsüyordu ama neye güldüğünü bilmek imkânsızdı. Demirci, bebeği çılgına dönmüş ebenin kollarına bıraktı. Sonra, elinden geldiğince saygıyla, ince, solgun parmakları asadan kopardı. Asa, statik elektrik gibi tuhaf, yağlı bir his saçıyordu. Ahşabın kendisi neredeyse simsiyahtı ama oymalar biraz daha açık renkti ve tam olarak ne olduklarını görmeye çalıştığınızda gözleriniz acıyordu.
“Yaptığını beğendin mi?” dedi ebe.
“Hı? Ah. Evet. Aslında, evet. Neden?”
Ebe battaniyenin bir köşesini kaldırdı. Demirci baktı. Yutkundu.
“Olamaz,” diye fısıldadı. “O dedi ki…”
“O ne anlar ki?” dedi Nine alayla.
“Ama oğlan olacağını söyledi!”
“Bana oğlan gibi gelmiyor evlat.”
Demirci kendini tabureye bıraktı ve başını ellerinin arasına
aldı.
“Ben ne yaptım?” diye inledi.
“Dünyaya ilk kadın sihirbazı verdin,” dedi ebe. “Aman da kimmiş bu agucuk?”
“Ne?”
“Bebekle konuşuyordum.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Genç Yetişkin Roman (Yabancı)
- Kitap AdıEşit Haklar
- Sayfa Sayısı248
- YazarTerry Pratchett
- ISBN9786052349779
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviDelidolu /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bilge Adamın Korkusu (Kral Katili Güncesi 2. Gün) ~ Patrick Rothfuss
Bilge Adamın Korkusu (Kral Katili Güncesi 2. Gün)
Patrick Rothfuss
“Bilge Adamın Korkusu yayımlandığı ilk hafta Amerika’da çoksatanlar listesine bir numaradan girdi.” “Her bilge adamın korktuğu üç şey vardır: fırtınalı bir deniz, aysız bir...
- Kiraz Çiçeklerinin Altında ~ Ango Sakaguçi
Kiraz Çiçeklerinin Altında
Ango Sakaguçi
“Ama o ağaçların altından insanları çıkarınca geriye nasıl ürkütücü, nasıl korkutucu bir manzara kalıyor bir bilseniz!” Ango Sakaguçi, İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’sının ruh...
- Babamı Kim Öldürdü ~ Edouard Louis
Babamı Kim Öldürdü
Edouard Louis
Birtakım iç hesaplaşmalar içindeki yazar uzun zaman sonra çocukluğunun geçtiği, küçük, çirkin bir Fransız kentinde yaşayan babasını ziyarete gider. Karşısında bulduğuysa, erkeklerin duygularını bastırması...