Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Esircibaşı
Esircibaşı

Esircibaşı

Reşad Ekrem Koçu

“Uzun yıllar öncesine dönüyorum ve Murat Reis’in Oğlu’nu okumaya başlıyorum. Büyük bir hayranlıkla okuduğum bu roman uçsuz bucaksız denizlerden geçip giderek bana Osmanlı tarihini…

“Uzun yıllar öncesine dönüyorum ve Murat Reis’in Oğlu’nu okumaya başlıyorum. Büyük bir hayranlıkla okuduğum bu roman uçsuz bucaksız denizlerden geçip giderek bana Osmanlı tarihini sevdiriyor. Yazarı Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı tarihini ‘bugünde yaşatan’mucizevi, görkemli bir yazar! Reşad Ekrem’in eşsiz eseriyle dostluğum artık hep sürecek, herhalde ölünceye kadar…”

Selim İleri

“20. yüzyılın başında şehrin hüzünle yaraladığı ve şehrin hüzünlü ama tamamlanmamış bir imgesini yaratan o özel ruhlardan biridir Reşad Ekrem Koçu.”

Orhan Pamuk

Reşad Ekrem Koçu, Patrona Halil’de Osmanlı İmparatorluğu’nun hem “lüks” hem de “aydınlanma” anlamında en parlak, en ışıltılı çağı olan Lale Devri’ni ve bu devri sona erdiren kanlı ayaklanmayı bütün cepheleri ve bütün kişileriyle ele almıştı. Esircibaşı’nda ise “bir buçuk asırdan beri güzel insan alım satımıyla geçinen bir ailenin servet ve görgü mirasına konmuş olan” Esircibaşı Muhsin Çelebi’yi ve onun Çingene kızı Bal’a aşkını anlatıyor. Reşad Ekrem Koçu’nun usta kaleminden Lale Devri’nde geçen ve Patrona Halil İsyanı’yla yarıda kalan acıklı bir aşk hikâyesi.

*

Esircibaşı Muhsin Çelebi

Muhsin Çelebi, yatağının baş ucundan aldığı murassa el aynasında, Hint minyatürlerindeki şehzadelere benzeyen yüzüne dalmıştı.

1730 temmuzunun bir geceyarısıydı; üç kollu gümüş şamdandaki balmumları tükenmek üzereydi. Fakat, Kanlıca Koyu’nun ağzında, arkasını fıstık ağaçlarıyla örüşmüş bir tepeciğe yaslamış olan Esircibaşı Yalısı’nın içini, püskürme ay ışığı aydınlatıyordu. Ayın on dördüydü; kıl iğneyle nakış işlenebilirdi. Bürümcüğün alasından yapılmış olan bir cibinlik, dört ucundan incecik altın zincirlerle, pencereleri denize bakan odanın dört köşesine asılmıştı; ay ışığında, ipek, üzerine gümüş tozu serpilmiş gibi parlıyordu. Cibinliğin içine kuş tüyü bir yatak serilmişti. Üç atlas şiltenin üstüne al çubuklu bürümcük çarşaf örtülmüş, yorgan yerine, bürümcüğe kaplı bir şal atılmıştı.

Yaşı otuzuna varmamış, tuvana bir esmer güzeli olan Muhsin Çelebi’nin koynunda bir cariye yatıyordu; uyumuyordu, fakat gözlerini açmış, uyandığımı belli etmemişti. Devrim devrim kara kirpiklerini arada bir hafifçe aralayarak, murassa el aynasında güzel yüzünü seyreden genç efendisini gözetliyor, onun kendisini uyandırmasını bekliyordu.

Muhsin Çelebi, tuvalet ve kıyafetiyle İstanbul modasını çıkaran gençlerdendi. Aslen Ürgüplü, Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın hemşerisiydi; İstanbul’un en zengin esir tüccarıydı.

Bir buçuk asırdan beri güzel insan ahım satımıyla geçinen bir ailenin servet ve görgü mirasına konmuş olan Muhsin Çelebi, insan yapısının bütün sır düğümlerini çözmüştü, insan vücuduyla balmumu gibi oynardı. Ham cevher olarak aldığı esirleri, türlü türlü genç kesimleri, uzun bir dikkatle elde edilen en tatlı deri renkleri, kumaş ve mücevherle bir kuyumcu gibi işlerdi. Kendisine de, esir pazarında satılığa çıkarılacak bir esmer köle gibi bakardı, alnına döktüğü bir sıra “Muhsin Çelebi kâkülü”, yenleri karanfil oyalı “Muhsin Çelebi mintani”, etrafına çember sarılmuş al Cezayir külahının tepesinden sırmalı kordonla sarkıtılmış bir top incir, “Muhsin Çelebi püskülü” taklit edilmeye değerdi.

Beyaz üstüne sarı çizgili Şam işi ipekli gecelik entarisinin üstüne, göbeğinden meme altına kadar sımsıkı bir kuşak sarmıştı; öyle ki, kuş tüyü yatağa uzanmış vücudunu, olduğundan uzun gösteriyordu. İnce dudakları geniş ağzının üstünde, ince, kapkara ve kıvırcık bıyıkları, yüzüne bir vakar veriyordu.

Muhsin Çelebi, aynanın içinde kendi genç ve güzel yüzünü seyretmiyordu. İri kara gözleriyle kendisini manyetizma ederek kim bilir nerelerde dolaşıyor, neler görüyordu.

Genç esir tüccarı, bir aralık, yatağının içinde birdenbire doğruldu. Aynayı yastığının üstüne atarak bir pençesinin üstünde yan doğruldu ve dudaklarından bir isim döküldü:

Leyla!..

Odanın, ceviz ağacından yapılmış pencere kepenkleri açıktı. Denizden, davudi bir kadın sesi, Hanende Firuzağalı hamamcı kızı Leyla’nın sesi geliyordu, okuduğu rast şarkıyı, Muhsin Çelebi ilk defa olarak işitiyordu.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Yeniçeriler ~ Reşad Ekrem KoçuYeniçeriler

    Yeniçeriler

    Reşad Ekrem Koçu

    Reşad Ekrem, Yeniçeri Ocağı’nı, kuruluşundan “şehir eşkıyası”na dönüp kaldırılışına kadar, bütün tarihi içinde ele alıyor. Reşad Ekrem’in dilinde tarih gerçek hayattan daha canlı, daha...

  2. Kabakçı Mustafa ~ Reşad Ekrem KoçuKabakçı Mustafa

    Kabakçı Mustafa

    Reşad Ekrem Koçu

    Reşad Ekrem’in dilinde tarih gerçek hayattan daha canlı, daha güzel, daha büyülü… Osmanlı tarihi, son iki yüzyılında, ilerleme ve aydınlanma çabalarına karşı kurulu düzeni...

  3. Haşmetli Yosmalar – Osmanlı Tarihinde Yasaklar ~ Reşad Ekrem KoçuHaşmetli Yosmalar –  Osmanlı Tarihinde Yasaklar

    Haşmetli Yosmalar – Osmanlı Tarihinde Yasaklar

    Reşad Ekrem Koçu

    Reşad Ekrem’in dilinde tarih gerçek hayattan daha canlı, daha güzel, daha büyülü… Koçu’dan iki kitap bir arada. İlkinde Troya Savaşı’nın çıkmasına neden olan Güzel...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Sıcak Kafa ~ Afşin KumSıcak Kafa

    Sıcak Kafa

    Afşin Kum

    Bu vücudun, bu varlığın bir özelliği olmalı. Ben dediğim şeyin ben olmasının bir anlamı olmalı." Gökhan Şahinoğlu bir imalat atölyesinde çalışıyor. Sıkı çalışıyor. Ustasının gözbebeği. Kalan zamanını halı saha maçları...

  2. Süper Gazeteciler-4 Belalı Davetiye ~ Aytül AkalSüper Gazeteciler-4 Belalı Davetiye

    Süper Gazeteciler-4 Belalı Davetiye

    Aytül Akal

    “Süper Gazeteciler” serisi yedinci sınıfa giden dört arkadaşın kendi çabalarıyla hazırlayıp dağıttıkları Süper Gazete için haber toplarken karıştıkları heyecan dolu serüvenleri anlatıyor; arkadaşlıklarını, okul ve aile...

  3. Cennet ~ Muammer YükselCennet

    Cennet

    Muammer Yüksel

    Türk Romancı ve beyin cerrahı (Keşişin On Günü romanının yazarı, 2002) Muammer Yüksel, İslam ve Hıristiyan dünyasının kültürel köklerini sarsacak bir roman trilojisine CENNET’e...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur