Ders vermekten sıkılmış bir edebiyat profesörü, yazar olmayı delicesine isteyen genç bir kız, yetenekli bir şair ve zeki bir kiralık katil olmayı aynı anda başaran genç bir adam ve konuşmayı pek sevmeyen Japon kız… Onları “Bartleby ve Şürekâsı” isimli kitapçıda ne bir araya getirebilirdi? Elbette edebiyat ve onun dönüştürücü gücü.
Kendilerini “Yatak Odası Filozofları” olarak adlandıran bu dörtlü çetenin entelektüel ve cinsel hayatını tek bir amaç belirler: Edebiyat tarihinde sonlarını beğenmedikleri kült romanlara yeni sonlar yazarak onları piyasadaki asıllarıyla değiştirmek…
2008’de İspanya’da En İyi Roman seçilen Almodovar Teoremi ile Son Devrimin Güncesi ve Karanlığı Arşınlayanlar adlı çarpıcı romanların yazarı Antoni Casas Ros’tan haz ve edebiyat üzerine kurulu etkileyici bir anlatı…
***
Joaquim
Tuhaf bir hastalığa yakalandım. Psikiyatrinin listesinde yer alan hastalıklardan değil. Kaynağını kesin olarak biliyorum ama kurtulmak için gösterdiğim tüm çabalara rağmen ergenliğimden beri süren bir rahatsızlık. Muhataplarımın ürkek sessizliği karşısında, bu hastalığa ben bir ad verdim. Uzun bir tereddütten sonra, daha iyisini bulamayınca, Enigma sendromu diye adlandırdım.
Naoki
Müziğe duyduğum arzuya rağmen artık bir şey çalmıyorum. Ama on beşinci yaşgünümde, klarnet eğitimi alan ve muhteşem öpüşen bir arkadaşımın, Mishawa’nın bana bir plak hediye ettiğini ve adının beni derhal büyülediğini hatırlıyorum: Bir yirminci yüzyıl İngiliz bestecisi olan Edward Elgar’ın Enigma Çeşitlemeleri. iPod’uma yüklemiş, her gün dinliyordum. Benim için bir ritüel haline gelmişti.
Benim asıl meziyetim, belirgin bir hedefim olmadan, iç konuşma olmadan, ayınkine benzer bir varoluş içinde, saatlerce sessiz kalmaktır. Bir kafenin terasına, yatağıma, bir parka ya da bir otobüse oturarak, dünyanın enigmasını, muammasını ve sonsuz çeşitlemelerini dinliyorum. Sessizlik derliyorum.
Ricardo
Şairlerin yaşamı mantıksız. Kitap yayımlamak çok güç, para kazanmaksa imkânsız. Ama asıl tehlike bambaşka bir yerde. Yaşamın her öğesi gökkuşağı renklerinde bir kabarcık içinde tek başına bırakılmış gibiyken ve bu kabarcık da anında kaybolup yerini yalnızlığa ve kaygıya bırakırken, bu yaşamla yüzleşmenin saçmalığında yatar. İlk şiir derlemem olan Enigma Çeşitlemeleri’ne henüz yayıncı bulamadım. Umudumu yitirmiş değilim. Yaratıcı gençlerin toplandığı kafe olan Vulcano’da ara sıra diğer şairlere rastlıyorum. Sorun herkes için aynı, ister şiir olsun, ister resim, sinema ya da müzik: Okunmak, görülmek, işitilmek için ne yapmak gerek?
Zoé
Bir gün ilk romanımı yazacağım ve sanırım adını şimdiden buldum: Enigma. Mikrokozmos diye adlandırdığım küçük metinler üzerinde çalışıyorum. İddiasız taslaklar, küçücük çiziktirmeler. Başkalarının görmediklerini yakalamaya çalışıyorum. Dünyanın sıradanlığını hissedebilmem saatlerimi alıyor ve sonunda kelimelere dönüşen hoş bir koku, bir serinlik yayılıyor etrafa. Tarzımda, neredeyse hiçliğin kroniğini yazan iki yazardan, José Saramago ile Antonio Lobo Antunes’den çok esinlendim. Her ikisi de Portekizli. Camın dokusu kadar kırılgan bazı metinlerimi bir batıp bir çıkan dergilerde yayımladım.
Ricardo
Çok erken yaşta şu tercihle yüz yüze geldim: Ya normal bir hayat sürüp şiiri terk edeceğim ya da yazmaya devam edip, pek az vaktimi alacak bir geçim yolu bulacağım. On dokuz yaşımda, kafamda bu düşüncelerle dolanırken, uzaktan tanıdığım biri bana ideal işi önerdi. Yılda dokuz ila on iki günlük bir iş.
Geri kalan bütün yıl bağımsızlık ve konfor içinde yaşamama yetecek şey. Meslekte bana “şair” diyorlar.
Yaşam tarzım basit, hoş bir binanın en üst katında, iki geniş odalı bir yerde oturuyorum. Teras bir parka bakıyor. Sakin bir yer. Çok itibarlıyım. Nazik ve ihtiyatlı, herkesin yardımına koşmaya daima hazır bir genç adam rolündeyim. Tatile giden komşuların kedilerine bakıyorum. Çiçekleri suluyorum. İki üç yaşlının alışverişini yapıyorum. Bütün bunlar bir güleryüz ve kimi zaman da bir yemek daveti karşılığında… Bana bu işi teklif eden kişi de benim gibi bir münzevi, benimkine paralel faaliyet sürdüren ağırbaşlı biri: Bir kitap kurdu.
Çok fazla boş vaktim kalıyordu. Zamanın içine kurulmak, şairlerin baş işidir. Yazı, aylaklığın küçücük bir parçasıdır. Cepte sürekli bir defter, güneşe ve sıcağa göre yer değiştirerek, kafelerin teraslarında saatler geçiriyordum. Sabahleyin, çok erkenden, güneşin ilk ışıklarına maruz kalmak hoş oluyordu. Ama saat ondan itibaren, güneş daha ziyade ruhumu karartıyor ve beni, fazla serin olmayan, gölgeli bir yer bulmaya yöneltiyordu. Kimi zaman defterime bir iki kelime karalıyor, rüzgârın ya da güneş tutulmasının onu şiir haline getirmesini umuyordum.
Benim gibi sessiz ve gece teraslarından hoşlanan muammalı bir Japon kadın fark etmiştim. Birçok kafe, kimsenin dikkat etmediği ama beni son derece rahatsız eden sıradan müzikler çalmaya kendini mecbur sanıyordu. Sessizlik kuşkusuz en temel şeyken, Barselona gibi bir şehirde mumla aranıyordu.
Japon kadın benim yaşımda olmalıydı. Yüzünün solgunluğu teninin inceliğini dışavuruyordu. Saat gecenin kaçı olursa olsun gözleri ışıl ışıldı. Daha önce üç kez karşılaşmıştım. Hep çok geç saatlerde. Fazla ısrarcı olmadan göz teması kurmaya çabaladıysam da, boşuna. Ağır ve uyumlu hareketleri uzayda zarif kıvrımlar çiziyordu. Kitap okumuyordu. Onun rengi siyahtı. Kimi zaman pantolon giyiyordu, kimi zaman da kalçasının yarısında biten dar etekler. Ben oldukça utangaç biri olduğumdan, asla doğrudan yanaşmaya cesaret edemezdim. Tabii, gözde şairlerimden birinin, Bianu, Juarroz, Janés ya da Khaïr-Eddine’nin bir seçkisi elindeyse, bu durum hariç.
Öğrenciye benzemiyordu. Bir şey aradığı yoktu. İçine yumuşakça nüfuz etmesine izin verdiği dünya karşısında donmuş gibi duruyordu. Adını öğrenmek isterdim. Benimle aynı semtte oturuyor olmalıydı ya da aynı kafelere gidiyorduk. İki kez erkeklerin şansını denediğini, ona yaklaştıklarını, bir kadeh içki teklif ettiklerini, sohbet açtıklarını görmüştüm. Ama genç Japon camdan bir kafeste gibiydi, davetsiz misafire en ufak bir dikkat bile göstermiyor, başını çevirmiyordu. İki adamdan biri koluna dokundu. Genç kız hiç bakmadan uzaklaştı.
Aylak gezintilerimi teraslarda onu bulmaya, onu takip etmeye, belki de sonunda adresini öğrenmeye adama fikri o an aklıma geldi. Sık sık onu düşünüyordum. Hem de fazla sık; çünkü bana yasak olan bir şey varsa, bu da bir aşk ilişkisi kurmaktı.
Joaquim
Bütün vasat yazarlar gibi, başkalarının romanları beni asla tatmin etmez. Beni son derece sinirlendiren bir şey hep bulunur. Her roman dayanılmazdır; özellikle de sonu.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıEnigma
- Sayfa Sayısı192
- YazarAntoni Casas Ros
- ISBN9789755705880
- Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Palto ~ Nikolay Vasilyeviç Gogol
Palto
Nikolay Vasilyeviç Gogol
>Gogol, 1842 yılında Rus edebiyatında neredeyse belli bir gelişmenin başlangıç noktasını oluşturan, “Palto” adlı uzun öyküsünü kaleme alır. Rus edebiyatının özellikle de gerçekçi kolunun...
- Başkasının Ayakkabısı ~ Jojo Moyes
Başkasının Ayakkabısı
Jojo Moyes
Spor salonunda birbirini hiç tanımayan, ayrı dünyaların insanı iki kadının çantaları karışırsa ne olur? Kadınlardan ilki Nisha’nın göz kamaştırıcı bir yaşantısı vardı; lüks içinde...
- İhtişam ~ Vladimir Nabokov
İhtişam
Vladimir Nabokov
“Yıldızlı evrenin trapezlerinde uçaninsan düşüncesi, altında uzanan matematikle birlikte, ağla çalışan ama birdenbire ağın aslında orada olmadığını fark eden bir akrobata benzer – Martin...