Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Endülüs Tarihi
Endülüs Tarihi

Endülüs Tarihi

Ziya Paşa

Endülüs’te İslam hakimiyeti, 711 yılında büyük komutan Tarık bin Ziyad’ın öncülüğündeki Emevî ordusunun İspanya’ya girmesiyle başlar. 800 yıl boyunca; Emevî Valileri, Emevî Emirleri, Emevî…

Endülüs’te İslam hakimiyeti, 711 yılında büyük komutan Tarık bin Ziyad’ın öncülüğündeki Emevî ordusunun İspanya’ya girmesiyle başlar. 800 yıl boyunca; Emevî Valileri, Emevî Emirleri, Emevî Halifeleri, Hammûdîler, Tavâif-i Mülûk, Murâbıtîn, Muvahhidîn ve son olarak Gırnata Benî Ahmer İslam Devleti’nin hüküm sürdüğü bu topraklarda aynı zamanda Muhyiddin ibni Arabî, İbni Rüşd, İbni Bâce, Zerkâli gibi birçok âlim yetişmiştir. Ortaçağ Avrupası’nın hatta dünyanın seyrini değiştiren bu muazzam medeniyet 1492 yılında bütün kütüphaneleri yıkılıp, medeniyeti ayakta tutan bütün kitaplar yakılarak yok edilmiştir.

Dönemi içinde özgürlükleri ve meşrutiyeti savunan Batılılaşma yanlısı, yenilikçi, Tanzimat Edebiyatı’nın öncüleri arasında yer alan Ziya Paşa, Endülüs Tarihi isimli kitabını, Müslümanların Endülüs’teki mühim birikimlerinin o ana kadar hiçbir esere konu edilmemesi sebebiyle kaleme almıştır. Ancak bu medeniyete dair yazılı bilgiler Hristiyanlar tarafından yakıldığından ve mevcut kaynaklar iki zıt dinin mensuplarınca yazılmış olduğundan doğru ile yanlışı ayırt etmek de oldukça zorlaşmıştır. Buna rağmen Ziya Paşa bazı tarafsız Avrupalı tarihçilerin verdikleri bilgileri aktarmak ve bu medeniyetin birikimlerinden Osmanlı halkının da istifade edebilmesini sağlamak niyetiyle zamanında 4 cilt olarak basılmış bu eseri hazırlamıştır. Ona göre Endülüs kesinlikle araştırılması gereken, fakat siyaset ve medeniyet açısından uzak kalınmış bir coğrafyadır.

Eser yayımlandığı dönemde çoğu yazar ve şâirin dikkatini çekmiş, Endülüs Müslümanlarının hem tarihine hem de yüzyıllar boyu süre gelen İslam geleneğinin bir parçası olan ilim, kültür ve medeniyetine ilgiyi canlandırmıştır. Ziya Paşa’nın çeşitli Fransızca ve Arapça tarih kitaplarından derleyerek ve bununla birlikte yaşadığı dönemin edebi zevkini müthiş bir zenginlikle sunarak hazırladığı Endülüs Tarihi, Osmanlı Türkçesi alanında uzman Yasemin Çiçek tarafından meşakkatli bir çalışma neticesinde sadeleştirilerek neşre hazırlanmıştır.

İÇİNDEKİLER
SUNUŞ………………………………………………………………….. 9
ÖNSÖZ …………………………………………………………………11
ZİYA PAŞA’NIN GİRİŞİ ……………………………………………15
BİRİNCİ BÖLÜM …………………………………………………….19
İspanya’da Bağımsız Benî Ümeyye Hükümeti
Melik Birinci Abdurrahman Zamanı………………………………………….. 52
Hişam bin Abdurrahman Zamanı ……………………………………………… 61
Melik Hakem’in Zamanı…………………………………………………………… 64
İkinci Abdurrahman bin Hakem Zamanı……………………………………. 67
Beşinci Endülüs Meliki Muhammed bin Abdurrahman’ın Zamanı… 75
Altıncı Endülüs Meliki Münzir bin Muhammed’in Zamanı………….. 80
Melik Abdullah bin Muhammed’in Zamanı………………………………… 82
Melik Üçüncü Abdurrahman Zamanı………………………………………… 86
Melik İkinci Hakem bin Üçüncü Abdurrahman Zamanı…………….. 110
Melik İkinci Hişam bin Hakem Müntasır Zamanı……………………… 119
Mütegallib Muhammed bin Abdülcebbar’ın Zamanı………………….. 132
Süleyman Mütegallib’in Zamanı………………………………………………. 133
Melik Hişam bin Hakem’in İkinci Defa Tahta Oturması…………….. 136
Süleyman Mütegallib’in İkinci Defa Tagallübü Zamanı………………. 138
Ali bin Hammûd’un Zamanı …………………………………………………… 140
Melik Dördüncü Abdurrahman ile
Kasım bin Hammûd’un Zamanları…………………………………………… 141
Melik Beşinci Abdurrahman El-Müstazhirbillah Zamanı ……………. 143
Muhammed bin Abdurrahman Müstekfîbillah’ın Zamanı…………… 144
Yahya bin Ali Bin Hammûd’un Zamanı ……………………………………. 145
Melik Hişam bin Muhammed bin Abdülcebbar’ın Zamanı …………. 146
İKİNCİ BÖLÜM…………………………………………………….151
Tevâif-i Mülûk ve Murabitîn Devleti Zamanı……………………………. 151
Melik Cevher bin Muhammed’in Zamanı…………………………………. 158
Melik Muhammed bin Cevher’in Zamanı…………………………………. 161
Murabitîn’in Ortaya Çıkışları………………………………………………….. 177
Murabitîn’in İspanya’ya Geçişi………………………………………………… 182
Muvahhid Devleti’nin Sahibi Muhammed bin Tûmert El-Müştehir
Bilmehdî’nin Ortaya Çıkışı……………………………………………………… 208
Muhammed bin Tûmert Mehdî’nin Vefatı ve Bazı Ayrıntılar………. 215
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM …………………………………………………221
Muvahhidîn ve Benî Ahmer Zamanları ile Müdeccerlere
Yapılan Muameleler ve Bununla Alakalı Vakıalar ……………………… 221
Abdülmümin’in Vefatı……………………………………………………………. 224
Şentemrin Vakası ve Sultan Ebu Yakub’un Şehadeti ………………….. 225
Sultan Yakub’un Tahta Geçmesi ……………………………………………… 226
Meşhur Arake Savaşı……………………………………………………………… 227
Sultan Yakub’un Vefatı…………………………………………………………… 230
Muhammed En-Nâsır’ın Vefatı ve Ubbeze’nin İstilası ………………… 235
Muvahhidîn’in Geri Kalanlarının Durumu……………………………….. 236
Yusuf El-Mustansır’ın Vefatı ve
Melik Abdullah El-Mansur’un Düşüncesizliği…………………………… 238
Kral Ferdinando ……………………………………………………………………. 239
Ebulalâ İdris’in Hükümete Geçmesi ………………………………………… 241
Melik Memun’un Teşebbüsleri ve Karşılaştığı Sorunlar……………… 243
Melik Memun’un İspanya’ya Geçmesi ve
Yenilip Vefat Etmesiyle Muvahhidîn Devleti’nin Çöküşü …………… 245
Kral Cekom’un Baliyar Adalarını İstilası…………………………………… 247
İspanya’daki Karışıklıklar ve
Benî Ahmer Devleti’nin Ortaya Çıkışı ……………………………………… 250
Ferdinando ve Cekom’un Saldırıları ve Don Alvar’ın Kötülükleri .. 251
İbn Hûd’un Sonraki Durumu………………………………………………….. 252
Kurtuba’nın İstilası………………………………………………………………… 255
Kral Ferdinando’nun Kötülükleri ……………………………………………. 256
Ebu Abdullah Muhammed Bin Yusuf Bin El-Ahmer’in Hükümeti.. 258
Belensiye’nin İstilası ve Kral Cekom’un Gaddar Hareketleri……….. 259
Kral Ferdinando’nun Mürsiye’ye Taarruzu……………………………….. 261
Aragon Kralı Cekom’un Denye ve Şâtube’yi İstilası …………………… 262
Kaştâle Kralı Ferdinando’nun Arcune ve Cehn’i İstilası……………… 263
Kral Ferdinando’nun İşbîliye’yi İstilası…………………………………….. 266
Kral Ferdinando’nun Ölümü ………………………………………………….. 269
Kaştâle Hükümeti’nin Durumu……………………………………………….. 269
Gırnata’nın İmarı…………………………………………………………………… 271
Elhamra Sarayı’nın İnşası……………………………………………………….. 271
Belensiye Müdeccerlerinin Hareketi ………………………………………… 273
Benî Şakaylule’nin Kötülükleri ……………………………………………….. 274
Mürsiye’nin İstilası………………………………………………………………… 275
Belensiye Müdeccerlerinin İkinci Hareketi ve
Kral Cekom’un Vefatı…………………………………………………………….. 277
Muhammed İbn El-Ahmer’in Vefatı ve
Sultan Yakub Ebu Yusuf’un Endülüs’e Gelişi ……………………………. 279
Don Nuno Olayı……………………………………………………………………. 281
Kral Alfons’un Tahttan İndirilmesi ve
Sultan Yakub’un Yardımıyla İkinci Defa Tahta Çıkışı………………… 283
Sultan Yakub ve Melik İkinci Muhammed’in Muhatabaları………… 285
Beni Ahmer Devleti’nin İstikrarı……………………………………………… 291
İkinci Muhammed’in Vefatı ve Cebelü’t-Tarık’ın Elden Çıkması…. 293
Tampliye Vakası……………………………………………………………………. 294
Müslüman Halkın Durumu…………………………………………………….. 295
Kaştâle Kralı Fernando’nun Vefatı…………………………………………… 302
Gırnata Hükümeti’ndeki Karışıklık………………………………………….. 304
Beyza ve Martus’un Geri Alınması ve Ebülvelid’in Katledilmesi….. 306
Cebelüttarık’ın Geri Alınması ve Dördüncü Muhammed’in Katli… 307
Melik Yusuf Ebulhaccac’ın Durumu………………………………………… 309
Abdülmâlik’in Endülüs’e Geçmesi ve Hezimeti…………………………. 309
Tarîf Vakasının Ayrıntıları ve Müslümanların Hezimeti …………….. 311
Ceziretülhadrâ’nın İstilası ………………………………………………………. 314
Cebelüttarık Vakası ve Kral Alfons’un Vefatı ……………………………. 317
Yusuf Ebulhaccac’ın Katli ve Beşinci Muhammed’in Hal‘i ………….. 318
İsmail’in Katli ve Ebu Said’in Akıbeti ………………………………………. 319
Müdeccerlerin Durumu …………………………………………………………. 322
Kaştâle Hükümeti’nde Bulunan Müdeccerlerin Durumu ……………. 323
Aragon ve Belensiye Müdeccerlerinin Durumları………………………. 325
Gırnata’nın Mamuriyetinin Tamamlanması………………………………. 328
Ebu Abdullah Yusuf’un ve Altıncı Muhammed’in Zamanları………. 330
Üçüncü Yusuf’un Zamanı……………………………………………………….. 333
Muhammed El-Yesarî’nin İkinci Defa Tahta Çıkışı……………………. 334
Muhammed El-Yesarî’nin Tekrar Hal‘i ve
Üçüncü Defa Tahta Çıkışı………………………………………………………. 335
Muhammed El-Yesarî’nin Üçüncü Defa Hal‘i ve
Muhammed Bin Osman El-Ahnef’in Tahta Çıkışı ……………………… 337
Muhammed bin İsmail’in Tahta Çıkışı …………………………………….. 337
Molla Ali Ebulhasen’in Tahta Çıkışı ………………………………………… 342
Gırnata’nın Durumu………………………………………………………………. 345
Ebulhasen’in Kötü Tedbiri ve Alhama’nın İstilası ……………………… 346
İç Çarpışmalar ve Levşe’nin Kurtarılması…………………………………. 348
Ebu Abdullah Ez-Zağal’ın Harekâtı ve
Ebu Abdullah Es-Sağir’in Yakalanması…………………………………….. 350
Gırnata’da Karışıklık ……………………………………………………………… 353
Ferdinan ve İzabel’in Teşebbüsleri
Elvira, Eluzîne, Benmakeş ve Stenil’in İstilaları…………………………. 355
Benmakeş, Goyen, Kartema, Runde ve Diğer Yerlerin İstilası……… 357
Loce ve Vales’in Kuşatılması Ebu Abdullah Ez-Zağal ve
Rıdvan’ın Yardımları ……………………………………………………………… 358
Ebu Abdullah Es-Sağir’in Hıyaneti ve Mâlega’nın İstilası……………. 359
Ez-Zağal’in Gayreti ve Beyza Şehrinin İstilası……………………………. 367
Gırnata’nın Durumu ve Ebu Abdullah Es-Sağir ………………………… 370
Uzra’nın İstilası ve Ebu Abdullah Ez-Zağal’in Âkıbeti………………… 373
Gırnata Reislerinin İstişaresi…………………………………………………… 374
Gırnatalıların Osmanlı Devleti’nden Yardım İstemeleri ……………… 375
Kuşatmanın Süresi ve Sentafe’nin Kurulması ……………………………. 376
İkinci İstişare ve Musa’nın Hamiyeti ……………………………………….. 378
Gırnata’nın Teslimine ve Halkına Verilecek
İmtiyazlara Dair Mukavele……………………………………………………… 380
Gırnata Meliki Molla Ebu Abdullah Es-Sağir ile Yakınları için
Kral Ferdinan ve Kraliçe İzabel Tarafından Verilen İmtiyazname .. 396
Musa Bin Ebulgâzân’ın Gayreti……………………………………………….. 400
Gırnata’daki Karışıklık ve Kral Ferdinan’ın Mektubu ………………… 402
Mektubun Sureti …………………………………………………………………… 403
Gırnata’nın İstilası ve İslam Devleti’nin Yıkılışı…………………………. 405
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM …………………………………………….409
Endülüs’te Yaşamış Bazı Meşhur Âlimlerin Kısa Hal Bilgileri ve
İlmî Eserleri, Bir Kısım Memleket ve Belde İsimleri İle Yerleri,
Müslümanların Dâhili İdareleri, Milli Âdetleri ve
Medeniyete Hizmetleri…………………………………………………………… 409
Endülüs’ün Bazı Meşhur Fazilet Sahipleri………………………………… 411
Endülüs Memleketleri……………………………………………………………. 455
Müslüman Endülüs Halkının Bazı Millî Âdetleri ………………………. 473
İslam Hükümeti’ndeki Hristiyanların Durumu …………………………. 474
Yahudilerin Durumu……………………………………………………………… 478
Nüfus…………………………………………………………………………………… 479
Vergi Tahsili…………………………………………………………………………. 479
Askeriye……………………………………………………………………………….. 481
Denizcilik …………………………………………………………………………….. 483
Arapların Okyanusu Keşifleri …………………………………………………. 484
Büyük Atlantis Ülkesi’nin Batışı ve Kayboluşuna Dair Söylentiler.. 485
Maarif ………………………………………………………………………………….. 489
Tıb ………………………………………………………………………………………. 491
Cerrahî ………………………………………………………………………………… 493
Eczacılık ………………………………………………………………………………. 494
Eşyanın Tabiatı İlmi………………………………………………………………. 495
Hesab…………………………………………………………………………………… 496
Hendese……………………………………………………………………………….. 497
Heyet …………………………………………………………………………………… 497
Rasad …………………………………………………………………………………… 500
Mantık…………………………………………………………………………………. 501
Okullar………………………………………………………………………………… 502
İlim Meclisleri ………………………………………………………………………. 503
Hazâinülkütüb………………………………………………………………………. 505
Buluşlar ……………………………………………………………………………….. 506
İNDEKS ………………………………………………………………515

ÖNSÖZ

Sadeleştirerek neşre hazırladığımız Ziya Paşa (1825-1880)’nın, Endülüs Tarihi isimli kitabı iki kere basılmıştır. Dört bölüm halindeki eser ilk olarak, birincisi 1276 (1859/1860)’da Takvimhane-i Âmire’de ikincisi de 1280 (1863)’de Tercüman-ı Ahval Matbaası’nda olmak üzere iki cilt halinde basılmıştır. İkinci kere ise ilk üç cildi 1304 (1886/1887) yıllarında dördüncü cildi de 1305 (1888) yılında olmak üzere dört cilt halinde Karabet ve Kasbar matbaalarında basılmıştır1 . İlk üç ciltte, İslâmî fetihlerin başlaması, Endülüs’te kurulan İslâm devletlerinin tarihi seyri, Müslümanların oradaki Hristiyan devletlerle olan ilişkilerini ele alan Ziya Paşa, dördüncü ciltte, Endülüs’te yetişmiş olan âlimler ve eserlerine yer vermektedir. Müslümanların ilim ve medeniyete yaptıkları katkılardan bahsetmektedir. Ziya Paşa, eserinin giriş kısmında Endülüs Tarihi’ni neden kaleme aldığını açıkça beyan ediyor. Buna göre Müslümanların Endülüs’teki mühim birikimleri son derece iltifata layık meselelerden olmakla birlikte o ana kadar hiçbir esere konu edilmemiştir. Bunun bir sebebi bu medeniyete dair yazılı bilgilerin Hristiyanlar tarafından yakılmış olmasıdır. Diğer sebebi de mevcut kaynakların iki zıt dinin mensuplarınca yazılmış olmasından kaynaklanan güçlüktür. Bu durumda araya din gayreti girmekte ve doğru ile yanlışı ayırt etmek zorlaşmaktadır.

Ziya Paşa bu iki menfi duruma karşın, bazı tarafsız Avrupalı tarihçilerin verdikleri bilgileri aktarmak ve bu medeniyetin birikimlerinden Osmanlı halkının da istifade edebilmesini sağlamak niyetiyle eserini kaleme almıştır. Ona göre Endülüs, siyâset ve medeniyet açısından uzak kalınmış bir coğrafyadır ve kesinlikle araştırılması gereken bir alandır. Endülüs Tarihi yazıldığı dönemde çoğu yazar ve şâirin dikkatini çekmiştir. Muallim Naci ve Abdülhak Hâmid eserlerinde Endülüs ile ilgili konulara yer vermişlerdir. Beşir Ayvazoğlu, Endülüs Tarihi’ni okuyan Osmanlı aydınlarının bir taraftan Endülüs’te kurulan parlak medeniyeti örnek göstererek İslam’ın ilerlemeyi engelleyen bir din olmadığı konusundaki görüşlerini güçlendirirken, bir taraftan da inkıraz dönemini yaşamakta olan Osmanlı Devleti’nin durumu ile Endülüs’ün Tavâif-i Mülûk dönemi arasında benzerlikler bularak ibret dersleri çıkarmaya çalıştıklarını ifade etmektedir2 . Kitap hakkında ilmî neşirlerde çeşitli iddialar söz konusu edilmiş ve edilmektedir. Bunlardan en önemlisi eserin, Louis Viardot’nun Historires des Arabes et Des Mores d’Espagne isimli kitabının bir tercümesi olduğu yönündedir. Bundan başka, İbrahim Ethem Paşa’nın tercümesi olduğu veya Ziya Paşa ile Ethem Paşa’nın ortak tercümeleri olduğu kanaatleri mevcuttur3 . Eser üzerine yapılan bir yüksek lisans çalışmasında da Ziya Paşa’nın bu eserden yararlanmakla birlikte gerek giriş kısmında zikrettiği gerekse de zikretmediği başka kaynaklardan istifade ederek Endülüs Tarihi’ni yazmış olduğuna işaret edilmiş, kısmen tercüme kısmen de derleme bir çalışma olduğu ortaya koyulmuştur4 . Endülüs sanatı ve tarihi ile ilgili seçkin çalışmaları olan Doç. Dr. Lütfi Şeyban ise, Ziya Paşa’ya aidiyetini şüpheli bulduğu bu eserin, Endülüs tarihi ile ilgili kaynak değil sadece araştırma eseri olduğu kanaatine sahiptir5 . Eserin kim tarafından yazıldığı, tercüme edildiği ya da kaynak bir eser olup olmadığı tartışmaları bir yana biz bu kitabın Ziya Paşa’ya aidiyeti ihtimalinin daha yüksek olduğu kanaatini koruyoruz. Ve aynı zamanda onun gibi aydın bir devlet adamının gözüyle Endülüs’te yükselen bir medeniyetin satır aralarını okumayı başlı başına bir değer olarak kabul ediyoruz. Bu kitapla birlikte dönemi içinde Endülüs’e atfedilen manâya, bir medeniyet ve tarih algısı oluşturmadaki hassasiyete şahitlik ediyoruz. Bize göre Ziya Paşa’nın kronolojik seyrin arasına girerek yaptığı ikazlar, tarihî değerlendirmeler ve tarih usulüne dair verdiği bilgiler hâlen dahi geçerliliğini koruyan ilmî kıymetlerdir. Şimdiye kadar yapılan baskılarda sadeleştirme noksanları farkedilen Endülüs Tarihi’ni tekrar yayına hazırlarken hem bu yöndeki eksikleri gidermek hem de zamanında farklı din ve medeniyetlere köprü olabilmiş ve kendisinden sonra gelenler için de kaynaklık etmiş bir medeniyete olan ilgiyi canlandırmak istedik. Bu niyetimizle birlikte noksanlarımız ve hatalarımız için de hoş görülerinizi temenni ederiz. Sadeleştirmede takip ettiğimiz metot ana hatlarıyla şöyledir: 1. Cümlelerin ana yapısına sadık kaldık. Ancak günümüzdeki kullanımları da dikkate alarak az da olsa anlaşılması zor bazı cümlelerin yapısında küçük düzeltmeler yaptık. Uzun paragrafları kısa cümlelere dönüştürdük ve bazı cümleleri ara cümlelerle daha anlaşılır bir düzene koyduk. 2. Eserin akışı içinde yer alan kral, halife, emir ve valilerin hâkimiyet sürelerini köşeli parantez içinde gösterdik. Yabancı idareciler ve bulabildiğimiz kadarıyla tarihi şahsiyetlerin orijinal isimlerini de yine köşeli parantezler içine ekledik. Araştırmaları mızda bulamadığımız isimleri de muhtemel en sade okunuşları ile yazdık. 2. Yerleşim merkezlerinin isimlerinin şu anki kullanımlarını ilk geçtikleri yerlerde köşeli parantez içinde gösterdik. Bazı küçük yerleşim birimlerinin (kale, hisar belde vs.) isimlerinden şu anki kullanımlarını bulamadıklarımızı da muhtemel en sade okunuşları ile yazdık. 3. Metinde yer alan Arapça ve Farsça şiirlerin orijinallerine sayfa sayısını çoğaltacağı endişesiyle yer veremedik ancak Latin harflerine aktarabildik. Şiirlere verdiğimiz manâlarda metne sadık kalmayı tercih etmekle birlikte hedef manânın anlaşılması için de gayret gösterdik. Manâ verirken metnin akışına en uygun anlamdan hareket ettik. Bununla birlikte şiirlerin kendi anlam bütünlüğünden alıntılanmış olduğu gerçeği her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Çok az sayıdaki Osmanlıca beyitlerin anlamını vermeyi ise gerekli bulmadık. 4. Ayet ve hadislerin manâlarını verdikten sonra sure ve ayet numaralarını da köşeli parantez içinde belirttik. 5. Arapça ve Farsça deyim ve ibarelerin tercümelerini yanlarına ilave ettik. 6. Bazı edebî, tarihî kavramlar ve açıklamalar için dipnot verdik. Ziya Paşa’nın kendi derkenarları ile karışmaması için de Ziya Paşa’nın notlarının sonuna yazarın notu kısaltmasını yine köşeli parantez içinde ([y.n.] şeklinde) gösterdik. 7. Yabancı bilim adamlarından orijinal isimlerini bulabildiklerimizi köşeli parantez içinde belirttik. Bulamadıklarımızı yine muhtemel okunuşları ile yazdık.

Yasemin Çiçek

ZİYA PAŞA’NIN GİRİŞİ

Bismillahirrahmanirrahim

Cevâhir-i zevâhir-i hamd ü sipas-ı bî-gâye ol mebda‘-i havâdishâne-i mevcudât-ı te‘âlâ şânühü hazretlerinin bârgâh-ı ulûhiyyetine arz u takdîme şâyân ve ehakktır ki eserden müessire istidlâl için cümle mükevvenâtı yoktan var ve bu cümleden nev‘-i insanı şeref-i akıl ve nutuk ile mümtazü’l-etvâr eyledi. Ve revâyih-i fevâyih-i salavât-ı bî nihaye ol menba‘-ı yenâbî‘-i tahkik ve irfan ve meş‘ale-i menâhic-i fazl u îkanın mezca‘-ı mukaddeslerine ref‘ ü ithâfa sezavâr ve elyaktır ki zulmetgâh-ı cihanda îkad eylediği mişkât-ı şer‘-i mutahhar gümgeştegân-ı râh-ı ma‘rifet için sirâc-ı enver ve te’sis eylediği bünyân-ı marsunü’l-erkân-ı din-i mübîn tâ be-rûz-i mahşer dâim ve müstakardır. Ve turaf-i tuhaf-i teslimât-ı zekiyye ol hâce-i medrese-i tevhîd ü irfânın ervâh-ı âl ü ashâbına irsal ve ihdâya evlâ ve evfakdır ki her biri tarîk-i saâdet-refîk-i şerîatte necm-i tâbân-ı hidâyet ve bedraka-i ümmettir.

Rüşt ve idrak sahibi kişiler bilirler ki, dünyayı aydınlatan İslam güneşi Mekke’nin doğusundan ışık saçıp ortaya çıktığı zaman, pek çok asırlardan beri sükûn içinde dinlenmekte olan Arap kabileleri alışageldikleri katı, ilkel, din dışı âdet ve akidelerini terkederek şeriatın güvenli kurtuluş bayrağı altına girmişlerdi. Hep beraber Allah’ın birliğini tasdik etmiş, söz ve şehadet birliği ile inatlaşma ve düşmanlıkları ortadan kaldırmışlardı. İşte o andan sonra kıymetli fıtratlarında varolan hamiyet ve bahadırlık ışığı kâinatın gözlerini kamaştırmaya başladı. Çok kısa bir sürede akıl almaz fetihlere nail olup, yeryüzünün neredeyse yarısını cehalet ve dalalet uykusundan uyandırdılar. Sahip oldukları ilim ve irfan meşalesi ile nereye ayakbastıysalar orayı aydınlattılar. Medine bir süre adalet ve hilafet merkezi olduktan sonra, İslam’ın ve imanın bereketli ağacı, dallara ve budaklara ayrıldı. Yeryüzünde çeşitli guruplar ortaya çıktı. Kâh emâret, kâh hilafet ve kâh saltanat unvanlarıyla İslam cemiyetinin idaresi Şam, Bağdat, Mısır ve Endülüs’te istikrar ve güvenle yüz gösterdi. Özellikle ikinci asırdan sonra Bağdat hilafet merkezinde kurulan Abbasî Devleti ile Endülüs’te ortaya çıkan Emevî hükümetlerinde sebat ve istikrar görünür oldu. Şimdi dünya tarihlerinin kaydettiği ve basiret sahiplerinin gördüğü gibi İslam dininin temeli olan adalet, dürüstlük, ümran ve medeniyetin sevkiyle Araplar, cihat kılıcı ellerinde yeryüzünde her nerede bir harabeye girdilerse adalet ve medeniyet vasıtalarını beraber götürüp dağları, bağlara, çölleri gül bahçeleri ve yeşilliklere çevirdiler. Bu ilke sayesinde yüce himmetli Abbasîler ile doğuda cenneti hatırlatan Bağdat, sütunlar sahibi İrem medeniyetini gıpta ettirdiği gibi batıda Endülüs de, Emevî idaresinin eliyle Gotların yıkıcı elinden kurtulup medeniyetin çeşitli eserleriyle yükselişe geçti. Fakat 600 tarihinden sonra gerek Bağdat hilafeti ve gerek Endülüs idaresi zamanın döngüsüyle zayıflamış, İslam yıldızı Rum diyarından insanlığa ışığını saçmaya başlamıştı. Bağdat’ın yakın olması dolayısıyla, ondan kalan unsurlar Rumistan’ın elde ettiği ilerlemenin yegâne sebebi olmuş, o tarafta bulunan pek çok âlim, kitap ve eser bu tarafa nakledilmişti. Ancak Endülüs uzaktı ve oradaki İslam devleti, mutaassıp Hristiyanların güçlü intikamlarıyla zarar görüp tarümar edilmiş, mevcut ilmî eserlerin çoğu ateşle yakılıp yokedilmişti. Bu sebeple o büyük bölgenin enkazından Osmanlı Devleti hiç istifade edemedi. Hatta onların başlarına gelenler Doğu halkları arasında hükümsüz bir efsane gibi bir süre dillerde dolaştı ve sonraları da izleri büsbütün hafızalardan silindi. Halbuki Endülüs’te ortaya çıkan İslamî birikim 700 yıldan fazla bir zaman içinde oluşturulmuştu. Bu uzun süre içinde meydana gelen olaylar; özellikle Arapların bu kıtaya sahip olma şekilleri, sınırı aşınca gördükleri, orada meydana getirdikleri medeniyet eserleri, mağluplar hakkında gösterdikleri adalet ve merhamete karşın gördükleri muameleler ve diğer hadiseler son derece itina ve iltifata layık meselelerden olduğu halde şimdiye kadar bu konuda bir eser ortaya çıkarılmamıştır. Bunun sebebi de İspanya’da Hristiyanların taassup ateşinden kurtarılmış Arapça kitapların pek az olmasıdır. Onlardan Endülüs fethine dair; Kurtubalı Ebu Abdullah Muhammed el-Hamidî, Mayurkalı Ahmed bin Yahya ed-Devbî, Abdülmelik bin Habib Zülemî, Abdullah bin Yunus, Abdullah bin Vahîd, Ebulkasım Abdurrahman, Belensiyeli meşhur İbnü’l-Abbar, Ebu Mervan bin Hayyan ve İşbîliye Emiri İbn Abbad’a dair; Muhammed Ebu Bakr’ın ve Tevâif-i Mülûk zamanına dair; Kurtubalı Ebulkasım Halef’in ve Murabitîn ile Muvahhidîn devletlerine dair de; Gırnatalı Abdülhâtim’in eserleri gibi tarihlerden birkaçı bir şekilde Avrupalıların ellerine geçerek, bazıları kendi dillerine tercüme edilmiştir. Bunların içinden de Doğu’ya ulaşan eser pek azdır. Şimdi doğru usullerle bir Endülüs tarihi yazmak için mevcut olan Arapça kitapların incelenmesi yetmez. Bu kitapların Fransızca tercümeleriyle birlikte karşılaştırmalı olarak incelenmesi lazımdır. Bu işin en güzel şekilde yapılması da hayli vakit ve çaba sarfetmeyi gerektirdiğinden bu külfetlerin tercih edilmemesi sebebiyle Endülüs hakkında eser yazılamadığı tecrübe ile anlaşılmıştır. Böyle bir eserin ortaya çıkarılamamasının bir diğer sebebi de İspanya’daki hadiselerin birbirine din ve milletçe düşman olan İslam ve Hristiyanlar arasında meydana gelmiş olmasıdır. Her iki taraftan da tespit edilmiş olduğu halde, vakaların nakline din ve mezhep gayreti de karışmıştır. İki zıt ifade arasında işin hakikatini ortaya çıkarmak zahmeti de tabiat ve gayrete ağır gelecek bir engel teşkil etmiştir. Fakat gerek Endülüs ve gerek Avrupa tarihçilerinden tarafsız kalan bazı muhakkiklerin eserlerinde görülen makul muhakemeler ve bazen de bu şekilde karışık anlatılmış bir vakanın önceye ve sonraya delaleti ile birçok hadisenin kayıt dışı kalması ihtimali görülmüştür. Bunun üzerine yeryüzünün böyle büyük bir kıtasında hızlıca akan mutena hadiselerden herkes istifade ettiği halde, Devlet-i Aliyye-i Osmaniye gibi adalet, dürüstlük ve asayişin gölgesinde her türlü malumattan faydalanması gereken bir devletin halkının mahrum kalmış olması da eklenmiştir. Böyle olunca bu iki güzel yön anlatılan iki meseleye karşı birer susturucu delil olmuştur. Bunların da üzerine şu anda şevket ve şan tahtını süsleyerek, hüküm sürmekte olan merhametli, kemal ve irfan sahibi padişah, es-Sultan el-Gazi Abdülmecid Han efendimiz hazretlerinin geçmiştekilerin ve gelecek olanların kıskandığı yücelik asrının emniyet ve huzurlu gölgesinde bulunan hüner sahiplerinden her birinin bu nimete teşekkür etmek için fazilet ve maharetlerini göstermek ve “baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş” beytinde olduğu gibi isim ve eserlerini bırakmakta olmaları da bu yorgun tabiata üçüncü olarak gayret vermiş ve şu perişan kaleme cüret sebebi olmuştur. Bu esere kaydedilen hadiseler tarafsız kalmış tarihçilerin tahkik tartısından geçmiş olan vakıalardır. Tercümelerinde de bu âdil usul takip edilmiştir. Bununla birlikte ifade ve terkip konusunda mevcut sayısız hata ve sürçmenin affedilmesi ve düzeltilmesi de ilim ve irfan sahiplerinden umulmaktadır.

BİRİNCİ BÖLÜM

Hicrî yirmialtı senesinde Mısır ve İskenderiye Hükümeti idaresinde bulunan Abdullah bin Sad bin Ebî Serhî, İfrikıyye tarafına asker göndermesi için üçüncü halife Hz. Osman(ra)’dan izin isteyerek askerî yardım talebinde bulundu. Halife tarafından isteği yerine getirilerek, kalabalık asker ile sahabenin ileri gelenlerinden Abdullah bin Abbas, Abdullah bin Ömer ve diğerleri oraya gönderildi. Yolda Ukbe bin Nâfi de Müslümanlardan bir gurupla onlara katıldı ve İfrikıyye tarafına doğru ilerlemeye başladılar. İfrikıyye Rum kayseri tarafından idare ediliyordu. Trablus’dan Sebte [Ceuta] Boğazı’nda bulunan Tanca’ya [Tangier] kadar uzanan bölgenin hâkimi Corciz [Georgios] isminde bir kimse idi. Çoğu atlı olan yüzbini aşkın askeriyle Corciz, Trablus tarafında Şıbtala [Sbeitla] ismindeki şehre yakın bir bölgede İslam askerleriyle muharebeye tutuştu. Kırk gün süren bu muharebede her iki taraf da çok güç kaybetmişti. Corciz’e göre yeni kuvvet tedarük etmek kolaydı. İslam askerinin ise bulundukları bölge İslam ülkesinden uzaktı ve hilafet merkeziyle de haberleşme kesilmişti. Bunun için -daha önceleri İfrikıyye’ye yapılan seferlerde olduğu gibi- bu defa da İslam ordusu kâfirleri hezimete uğratamadan geri dönmek mecburiyetinde kaldı. Beri tarafta Hz. Osman(ra) haberleşmenin kesilmesi sebebiyle telaşlandı ve Abdullah bin Zübeyr hazretlerini kalabalık bir toplulukla onların yardımına gönderdi. İbn Zübeyr süratle hareket ederek kısa bir sürede uzun mesafeler kattetti. Tesadüfen tam da savaş esnasında Abdullah bin Sad’ın bulunduğu bölgeye Hızır gibi erişip onlara katıldı. Müslüman tarafında zaaf baş göstermişken ansızın gelen bu yardımla dirençli bir kuvvet ortaya çıktı. Diğer taraftan Abdullah bin Zübeyr hazretlerinin başarılı idaresi ve tedbiri sayesinde Corciz büyük bir mağlubiyetle mahvoldu ve hatta kendisi de İbn Zübeyr’in elinde öldü. İslam askerlerinin kumandanı Abdullah bin Sad idi ki ordunun kalbi [merkez] onun idaresindeydi. Meymene [sağ kanat] Abdullah bin Ömer ile üstün gelmiş; Abdullah bin Zübeyr’in gelişiyle de meysere [sol kanat] güçlenmişti. Mukaddime [ileri kanat] ise Abdullah bin Abbas’ın orada bulunuşu ile nurlanmıştı. Bu sebeple zikredilen savaş “Harbü’l-Abâdile / Abdullahların Savaşı” ismiyle meşhur olmuştu. Bu fetihlerin ve Şıbtala şehrinin zabtedildiğinin haberi Abdullah bin Zübeyr ile ayağının tozu olunası hazreti emirülmüminîne ulaştırılmıştı. Şıbtala şehrinde İslam askerleri o derece ganimet aldılar ki her bir atlıya üçer bin ve her bir piyadeye bin beşer yüz halis altın düşmüştü. Bundan sonra Abdullah bin Sad, Mısır Hükümeti’ndeki görevine döndü. İfrikıyye Hükümeti’ne ise Hz. Osman(ra) tarafından Abdullah bin Nâfi tayin edildi. Bir müddet sonra yani Muaviye ibn Ebu Süfyan [661-680] ve Yezid bin Muaviye [680-683] zamanlarında Mısır valisi bulunan Ukbe bin Nâfi, maiyetindeki askerlerle birlikte batıya doğru süratle yola koyuldu. Başlangıçta Yunan muhacirlerinin bulunduğu ve daha önceleri Kartaca denilen eski bir şehri ve o tarihlerde İskenderiye’ye denk görülen ve ele geçirilmesi mühim olan Siren [Sireneyka] ismindeki şehri fethetti. Daha sonra şimdiki Tunus’a doğru yürüyüp oraları fethetti ve o tarafta Kayravan şehrini kurdu. Ardından akıl almaz bir cesaretle Atlas Dağlarının güney bölgelerindeki yerleşim birimlerine doğru giderek Sûs Nehri boyunca kurulu eski Sûs Hükümeti memleketine girdi ve Kanarya Adaları karşısındaki Bahr-i Muhit [Atlas Okyanusu] kıyılarına ulaştı. O asırda bu kıyılar ulaşılabilecek en uzak topraklar olarak kabul edilmekteydi.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Rüya ~ Namık Kemal, Ziya PaşaRüya

    Rüya

    Namık Kemal, Ziya Paşa

    “Mademki Devlet-i Âliye dahi Avrupa familyasından sayılmaktadır, bütün âleme muhalif olarak bizim bu halde bekamız imkân dahilinde olamaz. Millet meclisi, dokunsa dokunsa vekillerin bağımsızlıklarına...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur