Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

En Çok Onu Sevdim
En Çok Onu Sevdim

En Çok Onu Sevdim

Gamze Güller

Mutlu olmak için, rahatlamak için, kafasını dağıtmak için başkalarına gerek yoktu artık. Yalnız hissetmemek için gelir gelmez televizyonu açmasına gerek yoktu. Evde bir ses…

Mutlu olmak için, rahatlamak için, kafasını dağıtmak için başkalarına gerek yoktu artık. Yalnız hissetmemek için gelir gelmez televizyonu açmasına gerek yoktu. Evde bir ses olsun diye müziği açmasına gerek yoktu. Ev vardı artık. Onun sesleri, onun dokunuşu, onun dinginliği vardı. “Mete de var tabii,” diye düşündü kendinden utanarak. Yalnız değildi artık. Sırf bu yüzden mutluydu elbette. Bu mutluluğu başkalarıyla paylaşmaktan korkmaması gerekiyordu. Her şey yolunda gidecekti. O zaman neden bu kadar huzursuzdu? Evle aralarına kim girebilirdi ki?

Binalar yıkılırken, her şey hızla un ufak olurken, iğde ağaçları, atkestaneleri, hatıralar kaybolurken… Asuman bir şeyi fark ediyor. Göğsünde evin homurtusu, zamanın iniltisi… Eski resimler, Neylan Hanım’ın mavi koltuğu ve ilaçlanması gereken böcekler… Asuman, evle göz göze geliyor. Ev ona bakıyor…

Gamze Güller, tıklım tıklım metropolde bir nişi aralıyor, direnen ve hatırası kalan…

En Çok Onu Sevdim, acılaşan bir hayatın, eşyalara dokunan, durup durup dinleyen bir kadının romanı. Marazi bir aşk hikâyesi…

*

“Ağır ağır terk eder
Köke yakın oturan, mekânı.”
– Hölderlin, Die Wanderung IV, 167

İlk söz:
Bu kitapta adı geçen bütün kişiler hayal ürünü,
bütün nesneler gerçektir.

1

İnşaat sahasını yoldan ayıran, üzeri sitenin üç boyutlu görselleriyle süslü bariyerlerin arasından geçip üzerinde “Tanıtım Ofisi” yazan tek katlı yapının önünde durdular. Sitenin sloganı parlak harflerle bu yazının altına iliştirilmişti: Hayalleriniz Gerçek Olacak! “Olacak mı?” diye geçirdi içinden Asuman. “Şuraya bir beton dökemediler,” diye söylendi Mete. Her geldiklerinde araba parkı için düzleştirilmiş ve çakıl dökülmüş yolda ilerlerken sıçrayan taşlar arabasını çizecek diye endişe ediyordu. Arabadan inip binaya doğru yürümeye başladılar. Asuman düşmemek için Mete’nin koluna girmek zorunda kaldı. Topukları çakılların arasına giriyor, saplanıp duruyordu. Çakıl taşlı yolun iki yanını yapay palmiyeler çevreliyordu. Ankara’da yetişmeyeceğini –her nedense– düşünemeyenler için dikilmiş plastik palmiyeler. Yapay göletin etrafında da palmiyeler vardı tanıtım broşürlerinde. “Oldu olacak tropik kuşlar da çizselermiş,” diye düşündü Asuman. Ofise girmeden önce durup arkada yükselen dev inşaata baktılar bir süre. Farklı yüksekliklerdeki binalara yaklaşıp uzaklaşan vinçlerle, büyük bir gürültü içinde nefes alıp veren çok kollu betondan bir canavar gibiydi. “Hızlandılar,” dedi Mete. “Bak, üç kat daha yükselmiş bizim blok.” Asuman inşaat sahasına boş boş bakıyordu. Ne olduğu belli olmayan bir kargaşa sergileniyordu sanki. Burayı her düşündüğünde kafasına o dinmek bilmeyen gürültü doluyordu. “Hiç bitmeyecek,” diye geçirdi içinden. Gülümsedi. “Soldaki sosyal tesis binası,” dedi Mete elini o hengâmenin içindeki belirsiz bir noktaya uzatarak. “Havuzlar da orada olacak.” Bir türlü gözünün önünde canlandıramadı Asuman. “Sauna, buhar odası, jakuziler…” Şimdiden etrafında baloncuklar köpürüyor gibi mutlu görünüyordu. İkisi de aynı keşmekeşe bakıyorlar ama Mete orada bir cennet görüyordu sanki. Asuman oradan oraya koşturan işçiler, etrafa yığılı inşat malzemeleri, beton mikserleri, sökülmüş kalıp parçaları, el arabaları, moloz yığınları görüyordu yalnızca. Ve bunların arasından göğü delecekmiş gibi sivrilen o karanlık siluetleri. “Sosyal tesisi olması çok iyi…” dedi Asuman. Aklına başka bir şey gelmemişti. “Bize biraz daha pahalıya mal oldu ama 25. katta olmamız avantaj,” dedi Mete. “Manzaramız müthiş olacak. İyi ki ısrar ettin. İlk defa bu kadar yüksekte olacağız, senin sayende.” Etrafta göz alabildiğine uzanan çorak araziye baktı Asuman, “evet,” diye mırıldandı. Kendi de yüksekte olmayı istemişti. Hatta heyecanlanmıştı blokların bu kadar yüksek olacağını duyunca. Ama şimdi etrafa baktığında… Tanıtım ofisine girdiklerinde mini etekli, sonradan olma sarışın bir kız karşıladı onları. Yoğun bir oda kokusu eşliğinde kıpkırmızı dudaklarını neredeyse iki kulağına kadar açarak gülümsedi, “Hoş geldiniz.” Sesi önceden prova edilmiş gibiydi. “Ben Burcu, nasıl yardımcı olabilirim?”

Girişte yüksekçe bir platform üzerinde, pleksi cam bir muhafaza içinde sitenin maketi duruyordu. Asuman ve Mete evlerini bu maketten seçmişlerdi. Yüzlerce dönümlük bu arazi içindeki en görkemli şey hâlâ buydu. Küçücük bir hayat vardı o fanusun içinde. Mini mini arabalar, insanlar, havuzlar, yürüme yolları, çardaklar, kafeler, onlarca katlı ama boyu bir karışı geçmeyen konut blokları ve elbette palmiyeler. Mini mini Asumanlar, Meteler neredelerdi kim bilir… Makette blokların arasında büyük boşluklar, bu boşluklarda büyük göletler, büyük kanallar, büyük yeşil alanlar vardı. İnşaata baktıklarında ise, blokların dip dibe inşa edildiğini görüyordu Asuman. Hepsi birbirinin gölgesinde kalacak ve güneşi göremeyecek dikey hapishaneler gibi. O büyük göletlerse çocuk havuzları gibiydi gerçek inşaatta. Bunu ilk söylediğinde onun ölçek kavramında bir sıkıntı olduğunu söylemişti Mete. İçine girdiklerinde öyle hissetmeyecekti. Buna inanmayı çok istemişti Asuman. Ama mekân hep insandan büyüktü. Onları ezmeye çalışıyor, tepeden bakıyordu. “C1 Blok’ta daire sahibiyiz,” dedi Mete. Bunu her tekrar edişinde sesi daha gururlu çıkıyordu sanki. Bunun için çok beklemişti, çok çalışmıştı, haklıydı belki de. “Ama sesinin tonu keşke böyle değişmese,” diye düşündü Asuman. Kızın yüzündeki gülümseme daha da genişledi. Ne de olsa müşteri velinimetti. Onları hemen yumuşak, rahat, içine gömüldükleri koltuklara yerleştirdi. Ne içerlerdi, sıcak bir şey, soğuk bir şey, onları ağırlamaktan mutluluk duyacaklardı. Asuman arkasına yaslanmayı denedi ama koltuk o kadar derindi ki ayakları yere değmedi. Bunun üstüne koltuğun ucuna doğru kayıp ayaklarını yere basacak şekilde oturdu. Mete rahatsıza benzemiyordu, bacak boyu yeterli gelmişti anlaşılan. Rahatça yaslanmış hatta bacak bacak üstüne atmıştı. Asuman çantasını koltuğun koluna asmayı denedi, kol yuvarlaktı, sap durmadı, kaydı. Bu kez çantasını da kucağına aldı. Mete oranın sahibi, o eğreti bir misafirdi sanki.

Mete için kahve Asuman için “yalnızca su” geldi. Mete kahvesini içerken kızla hararetli bir sohbete dalmıştı bile. Dolapta saatleri için özel bir bölme istiyordu, bir de kasa, hatta mümkünse kravat ve kemerleri için özel askılar. Asuman onları dinlemeye çalışıyor ama aklı başka şeylere takılıp duruyordu. Evin teslimine hâlâ bir yıl vardı. Söz verilenden uzun sürmüştü inşaat. Ama ikisi de oturdukları daireleri boşaltacaklarını taahhüt etmişlerdi çoktan. Geçici de olsa yeni bir yer bulmaları gerekiyordu şimdi. Asuman’ın evine, ev sahibinin gönderdiği yeni kiracı adayları gelip gidiyordu sık sık. Mete’nin de durumu ondan farksızdı. Örnek daireyi görmek isterler miydi? Buna göre şimdiden istedikleri bazı malzemeleri belirleyebilir hatta mobilya seçmeye başlayabilirlerdi. “Daha bir yıl var diyorsunuz,” dedi Asuman. “Sekiz buçuk ay, eh ancak,” dedi kız. “Tabii ancak,” dedi Mete. Asuman sustu. Elbette görmek isterlerdi. Örnek daireye girerlerken ayaklarına galoş giydiler. Mavi ayaklı paytak ördekler gibi odalar arasında süzülmeye başladılar. Giriş holü açık renk, büyük ebatlı granit seramik kaplanmıştı. Burcu durmadan kullanılan malzemeleri, mobilyaları ve menşelerini anlatıp duruyordu. Parkeler Finlandiya’dandı, özel bir teknikle beyazlatılmış meşeydi. Aydınlatma armatürleri İtalyan’dı. Aerodinamik tasarımlarıyla tavandan sarkmıyor da tavanı yükseltiyorlardı sanki. Duvar kâğıtları İngiliz malıydı. Seramikler İspanyol’du. Ankastreler Alman üretimiydi. 10 yıl garantiliydi hepsi. Beyaz mobilyalar, beyaz halılar, beyaz aksesuarlarla tefriş edilmişti bu çok uluslu daire. Bu kadar açık renk gözünü yordu Asuman’ın. Her şey parlak, her şey ışıltılıydı. Bütün odalar yerden tavana kadar camdı. Cilalanmış, paketlenmiş ve kocaman bir hediye paketi gibi önlerine konmuştu. Biraz gölge, bir tutam loşluk, azıcık mahremiyet aradı Asuman. Yoktu. Işıl ışıl aydınlatılmış dev bir kamusal alan hissi veriyordu ona.

“Bunların hangileri bütün daireler için standart?” diye sordu Asuman. “Hiçbiri,” dedi Burcu. “Mimarlarımız bu daire için özel olarak seçtiler bunları. Siz kendi daireniz için kendi seçimlerinizi yapacaksınız.” Asuman Mete’ye baktı, Mete büyülenmiş görünüyordu. “Ya bunları istersek,” diye sordu. “Mobilya, aydınlatma armatürleri ve aksesuarlar hariç sabit imalatlar için biz yardımcı olabiliyoruz,” dedi kız. “Elbette fiyat farkı olacaktır.” Mete’nin yüzü biraz karardı. Asuman onun bu eve sahip olmak için çok uğraştığını biliyordu. Daha fazlasına güçlerinin yetmesi mümkün değildi. “Standart teslime neler dâhil peki?” diye sordu Mete. Kız omzunu silkti, “Yerli üretim laminat parke, vitrifiye ve seramikler.” “Toki’den hallice,” diye düşündü Asuman ama sesini çıkarmadı. Işık almayan bir odanın kapısını şöyle bir açıp kapadı kız, “Burası da iş odası,”dedi. “İş odası mı o da neymiş?” diye sordu Asuman. “Ütü masası, çamaşır makinesi, çamaşır teli gibi şeylerin duracağı oda yani,” diye yanıtladı kız. Asuman gülmemek için kendini zor tuttu, “Sandık odası demek istiyorsunuz herhalde,” dedi. “Projemizde böyle tanımlandı,” dedi Burcu ağzını yayarak. “Sizin daireniz bundan küçük elbette. Bunlar büyük aileler için tasarlanmış. Dört buçuk oda.” Asuman’dan hoşlanmadığı belliydi. Genellikle Mete’ye bakarak konuşuyordu. “Dört buçuk mu o da nesi?” Mete kızgınlıkla baktı ona. “Tamam,” dedi Asuman kız yanıt vermeden. “Projenizde öyle tanımlanmış.” “Sizinki iki buçuk,” dedi Burcu. “Belki odaları birleştirebiliriz.” “Mümkün değil, tünel kalıp bu inşaatlar. Ara duvarların hepsi taşıyıcı.”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Durmuş Saatler Dükkânı ~ Gamze GüllerDurmuş Saatler Dükkânı

    Durmuş Saatler Dükkânı

    Gamze Güller

    ”Sesi bu alacalı karmaşayı orta yerinden yarıp geçiyor. Saatler susuyor. Hafifliyorum. Kafamın içinde sıralamaya çalışıp durduğum her şey gevşiyor, düğümleri çözülmüş gibi sarkmaya başlıyor....

  2. Beşinci Köşe ve İçimdeki Kalabalık ~ Gamze GüllerBeşinci Köşe ve İçimdeki Kalabalık

    Beşinci Köşe ve İçimdeki Kalabalık

    Gamze Güller

    Küçücük bir işaret bekliyordu benden; göz göze gelmemizi ya da ona gülümsememi… O zaman bütün engeller ortadan kalkacak, birden ahbap olacaktık. Avını gözetleyen yırtıcı...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Clarke’ın Doru Tayları ~ Orhan BerentClarke’ın Doru Tayları

    Clarke’ın Doru Tayları

    Orhan Berent

    Hepimiz siyah-beyaz bir fotoğrafın içindeydik ve ellerimiz arkadan kenetlenmişti. Orhan Berent’in, ismini Altay’ın efsane futbolcuları Clarke kardeşlerden alan yeni romanı Clarke’ın Doru Tayları, 1970’ler İzmir’inin...

  2. Mücadeleciler ~ Ekin Kadir SelçukMücadeleciler

    Mücadeleciler

    Ekin Kadir Selçuk

    “Fevkalade iyi giyinmişler, disiplinli bir fiziki görüntüleri var. Konuşmaları son derece disipline edilmiş, birbirlerine söz hakkı veriyorlar. Ama fasılasız olarak bize beynelmilel Yahudi emperyalizmini...

  3. Gönül Yarası ~ Ahmet Günbay YıldızGönül Yarası

    Gönül Yarası

    Ahmet Günbay Yıldız

    Gönül Yarası yazarın değişik bir romanı, çilelerin yoğurup pişirdiği insanlarımızın eşyaya rahmet dolu bakışları… Ve bu bakışla yetişen nesillerin ümit yüklü mesajları… Zevkle okuyacağınız...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur