“Benim yazmak istediklerim değildi yazdıklarım… Yazarsam, bir büyünün içinde olacaktım.
Ama bu büyü benim yazdıklarımın üzerinde mi dolaşacaktı tütsü tütsü, yoksa zaten büyü içinde yüzen biraz da sisli bir güzelliği sayfaların üzerinde konuk ederken ben mi onun içinde kaybolacaktım, bilmiyordum. Gerçeği hayale çevirmek miydi derdim, hayalin büyüsünü gerçeğin içinde aramak mıydı? Bildiğim, bunun düşüncesi bile güzeldi. Yazarsam, bahara dokunmuş olacaktım, avucumda olacaktı bütün çiçekler, kokular, yağmurlar. Gerçeğinden daha güzel olacaktı hatta.”
Çocukluk kahramanları, Cüneyt Arkın, Kara Pençe, gergef işleyen güzel kız, uzak evler, saksılar, danteller, otobüs garajları, solmuş posterler, karınca duaları, kuş uçuran sinema bekleyen ergenler, Sevdiye, Kayaş’ın gecekonduları sağlı sollu, “Anarşist olmasın bu çocuklar”, İspanyol paçalı şehirliler, davetsiz misafirler, sobanın yanındaki romanlar, yoksul ağaçlar, dik yollar, çarpık çatılar, Congulus, Mamak Sıkıyönetim Komutanlığı…
Ethem Baran, 12 Eylül arifesinde, taşradan büyük şehre okumaya gelmiş bir delikanlının hikâyesini anlatıyor.Emanet Gölgeler Defteri, yalpalayan, rüyasını arayan genç bir yazarın
buruk ve hüzünlü dünyasını resmediyor.
Yarım saatlik ihtiyaç molasını tamamlayan otobüs tısırdayıp yaylanarak gidince, onun yerini dolduran mahallesine ve kayısı ağaçlarının arkasına gizlenen evlerine baktı. Onca çatı, baca, duvar, pencere kalabalığının arasından yarım yamalak da olsa görünüyordu garibim. İşte yine olduğu yerde bırakıp onu, uykuya dalmış bir çocuktan sessizce kaçar gibi gidiyordu.
Yaklaşık on beş dakika önce mola veren bir otobüs daha vardı lokantanın önünde. Az önce gidende yer bulamamış- ti; bununla Ankara’ya kadar gidip oradan bir başka otobüsle devam edecekti.
Oturduğu yerden mahallenin yarısı görünüyordu; otobüsün arkasında kalan diğer yarısını, resim dersinde, sayfanın tamamını kullanmak zorunda bırakılan bir öğrencinin sıkıntısıyla, ağzında ya da kafasının herhangi bir yerinde gizli bir kalem varmış da onunla çiziyormuş gibi, kafasını hafiften sağa sola yatırıp dudaklarını oynatarak tamamlamaya çalışıyordu.
“Çayını tazeleyeyim mi ağbi?”
Gözlerini, kışlaya doğru yorgun argin tırmanırken yığılıp kalmış ve bir daha ayağa kalkmaktan ümidini kesmiş zavallı mahallesinden alarak tepesinde dikilen garsona, ona bir sokak, bir ev, bir aile uydurmaya çalışır gibi baktı. Artık tanıyamıyordu burada çalışanları. Oysa bir zamanlar, en çok da geceleri, uykulu, tedirgin, bıkkın yolcuların, belleklerinde hiç- bir zaman yer etmeyecek bu kasvetli, yaz kış soğuk çay salonuna, yolculuğun bir parçasıymış, dahası yol buradan geçiyormuş gibi uğradıktan, arkalarında, hemencecik silinen höpürtülü kaşık sesleri, aceleci sigara dumanları ve tuhaf bir beyhudelik duygusu bıraktıktan sonra, üst üste binerek iyi- ce karışan anonsların içinde kaybolup gidişlerini izlerlerdi.
Şehrin yirmi dört saat açık tek yeri, bu yol üstü dinlenme tesisi denilen, ama o ve arkadaşlarının Kel Osman’ın Kent Lokantası dedikleri yerdi. “Restaurant” yazısını da yeni yapıldığında ilk kez burada görmüş, başlarda bir anlam veremedikleri bu yerin doğuya gidip gelen otobüslerin uğrak yeri olduğunu öğrenince de Kent Lokantası deyip kendilerinden bir parça haline getirmişlerdi. Burası, kahveler kapandıktan sonra gidecek yeri olmayanların, babasıyla kavga edip evden çıkanların ya da eve gitmek istemeyenlerin de ugrak yeriydi elbette. Garsonu veya ocakçısı, otobüslerden inen kızlara ilişkin boş hayaller kurmayı ve hiçbir aracın uğramadığı geç saatlere kadar boş midelere acımış çayları indirerek oturmayı alışkanlık edinmiş arkadaşlarından biri olur. du genellikle. Bir bakardı, onlarla masada oturup onca ışığın aydınlatamadığı karanlık camların ötesini görmeye çalışan arkadaşlarından biri garson suretinde ortalıkta dolanırken, ondan önceki garson, masalarında oturmuş, onun bıraktığı yerden karanlığı didikliyor. Kel Osman öldükten sonra kumarbaz oğullarınca başkasına, ondan da başkalarına devre- dilen bu tesis, yıllarca, Ankara’ya gidiş gelişlerinde onu yolcu eden ve karşılayan yer olmuştu aynı zamanda.
Kimin kardeşi olduğunu sorsa çocuğa, ağbisini tanır mıydı?
“Sağ ol,” diyor, “borcum?”
Çay bir şeye benzemiyordu. Böyle yerlerde çayın nasıl olduğunu bile bile yine de içerdi mecburmuş gibi. Garsonun verdiği para üstünü aldı. Bir eli parayı pantolon cebine koyarken, gömlek cebinden sigara çıkardı diğer eli. Otobüs hareket edene kadar bir sigara daha içerim nasılsa diye düşünürken ütüsüz kumaş pantolonu, beyaz gömleğiyle şoförlük hevesini belli eden kısa boylu muavini gördü. Bir kasa su getiriyordu şişeleri şıngırdatarak. Kısa boyuna yakışan ustaca ve hızlı hareketlerle arka kapının yanındaki dolaba şişeleri yerleştirişini izledi. Beni görsün de unutmasın, yerimi baskasına satmasın diye o tarafa doğru yürüdü. Gerçi otobüste ona ayrılmış bir koltuk yoktu; tamam yer var, diye umursamazca, gözüne kaçan sigara dumanını dağıtırcasına bakmış- u yapması gereken bütün işleri karşısındakine yüklemiş gibi onu suçlayan gözleriyle muavin, ama biri daha yer soracak olursa ondan intikamını almayacağının garantisi yoktu.
Yanına vardığında onu görmezden geldi tahmin ettiği gibi, o küçücük dolabın içinde koymadığı bir şeyi yine de arı- yormuşcasına elleri ve gözleriyle şişelerin arasına dalmıştı da umursamazlığın yavaşlığında kaybolmuştu sanki. O, otobüsün basamağında olduğu halde dolabın içinde kaybolunca Yağız da kafasını çevirip çamlığa baktı. Her baktığında ona başka bir yüzünü gösteren ve bunun gururuyla güzelleşen çamlığa. Mahallenin arkasına, görünmeyeceğini sanarak guya saklanmış, yemyeşil bir çam kokusunun içinde kozalak kozalak yuvarlanan bir oyuna çağırıyordu çocuklanı. Onları da işte böyle çağırırdı; evinden kaçmış da sokağın bütün çocuklarını oyuna bekleyen ele avuca sığmaz bir arkadaşlarıymış gibi, tepenin ardında beklerdi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı Roman (Yerli)
- Kitap AdıEmanet Gölgeler Defteri
- Sayfa Sayısı263
- YazarEthem Baran
- ISBN9789750512025
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2018
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Mürekkebe Boyanan Sardunya ~ Sümeyye Demirkan
Mürekkebe Boyanan Sardunya
Sümeyye Demirkan
Sevgi acıtır, öp yaralarımdan belki sana da bulaşır. O gün, göz göze geldiğimiz ilk gün benim için hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını göğsüme sığmayan...
- Gagaringrad Moskova Notları – Bir Köyden Bir Başşehre ~ Tarık Buğra
Gagaringrad Moskova Notları – Bir Köyden Bir Başşehre
Tarık Buğra
Yeni İstanbul gazetesinde 1961 yılında yayımlanan Gagaringrad Moskova Notları kitap olarak ilk kez Ülkü dergisinin hediyesi olarak 1962 yılında neşredilmişti. Tarık Buğra’nın Moskova’da geçirdiği bir haftada aldığı notlara dayanan...
- Kimsesiz Düşler Gümüş Ayna ~ Eser Gündüz
Kimsesiz Düşler Gümüş Ayna
Eser Gündüz
Her gece aynı rüya ile uyanırdım.Rüyamda annem ve babamla yeşillikler içinde bir bahçedeyiz.Her yerde çiçekler ve şeffaf baloncuklar uçuşuyor.dört yaşıma yeni girmişim ve pastadaki...