“Benim yolum burada sona eriyor, bunu değiştiremem. Senden beni salıvermeni istiyorum…”
Güneş’in her geçen gün daha fazla kabarıp bir gün patlayacağı ve Güneş sitemimizin kendi kendini yok edeceği ve sonra da yaşadığımız evrenin birkaç milyar yıl içinde bir topluiğne başı kadar olana dek büzüşeceği gerçeği karşısında, Ekşilina’nın sorunları biraz ufak kalabilir tabii. Ama yine de sorun sorundur. Hele ki 13 yaşındaki bir kız çocuğu için…
Hayat denizine balıklama atlayan güçlü dostumuz Ekşilina Schmitt, yıkık dökük krallığını yeniden kurma hayalleri ile çıktığı yolda belki de hiç gerçekleşmeyecek bir mucizenin peşinde koşturup dururken nihayet evrenin sonuna yaklaşıyor. Bir zamanların tahrip gücü yüksek, acayip patlayıcı, çılgın kızının başındaki dert, omuzlarındaki yük ve zihnindeki kumkumalar onu hem büyütmüş hem de derinden sarsmışa benziyor. Fakat neyse ki cesur ve hayatı dolu dolu yaşamayı bilen biri Ekşilina. Üstelik onu sarıp sarmalayacak çılgın bir ailesi, yeni doğan ikiz kardeşleri (evet, yanlış okumadınız!), can dostları, iki kaplumbağası ve bir de köpeği var. Evren ona sağ gösterip sol vursa da Ekşilina biliyor ki, hayat devam edecek…
O zaman evrenin sonuna doğru yürüdükleri engebeli yolda Ekşilina’nın yapabileceği tek şey annesini içine çekip, onu ve ona ait tüm parçaları muhafaza etmek.
Ödüllü genç Alman yazar Finn-Ole Heinrich’in, çağdaş dünya edebiyatına kazandırdığı bu eğlenceli ve duygu yüklü serinin son halkasında, Ekşilina hayatın acımasız gerçeklerine çalım atarak umuda sarılmayı öğreniyor. Rán Flygenring’in stilize edilmiş çizimleri, yazarın özgün hikâyesi, mizah yeteneği ve güçlü kurgusuyla bütünleşerek okurların gözünde turuncu bir dünya resmediyor.
Çocukların yanı sıra yetişkin okurlar tarafından da ilgiyle okunabilecek “Ekşilina’nın Hayret Verici Maceraları”, üzerinde durduğu temalar, sıra dışı karakter tiplemeleri, ilham verici hikâyesiyle değişik okuma perspektifleri sunuyor. Adına yaraşır düzeyde, eşsiz benzersiz, alışılmadık derecede çarpıcı, sınırsız mucizevi bir dünyanın kapılarını aralayan Ekşilina, hayatta ne olursa olsun cesaretimizi ve umudumuzu asla yitirmememiz gerektiğini anımsatıyor.
Unutmayın, kimi mücadeleler hayat denizine balıklama atlamayı bilenler için bile beyhude olabilir. Yeter ki Ekşilina’nın da çabaladığı gibi hayatı kabullenmeyi ve elinizdekilerle mutlu olmayı öğrenin…
Giriş
Başparmağım ve Güneş
(YA DA: EVRENİN SONU)
GÜNEŞ’İN HER GEÇEN GÜN DAHA FAZLA
KABARIP BİR GÜN PATLAYACAĞI VE
GÜNEŞ SİSTEMİMİZİN KENDİ KENDİNİ
YOK EDECEĞİ VE SONRA DA YAŞADIĞIMIZ
EVRENİN BİRKAÇ MİLYAR YIL İÇİNDE
BİR TOPLUİĞNE BAŞI KADAR
OLANA DEK BÜZÜŞECEĞİ GERÇEĞİ KARŞISINDA,
BENİM SORUNLARIM BİRAZ UFAK
KALABİLİR TABİİ.
1. Bölüm
Müze
Annemin konuşma saati. Bunun anlamı, odasında uzanıp (yatak durumları yani) kendi kendine konuşması demek. Bir günlük tutuyor. Ya da buna her ne denirse. Babamın ses kayıt cihazıyla havadan sudan konuşuyor. Babam da bu kayıtlarla ilgileniyor. Mektup yazılması gerektiğinde yazıyor, ses kayıtlarını bilgisayara aktarıyor, onları saklayıp koruyor. Bu onun görevi. Onun görevlerinden biri. Her şeyle ben ilgilenemem. Masada oturuyorum ve müsli hazırlıyorum. Hareket etmeyip kulak kabarttığımda, annemin kapının arkasından gelen boğuk sesini duyabiliyorum. Bir gün tüm kayıtları alacakmışım, annem söz verdi. Ve işte o zaman bir dinleme istasyonu kuracağım. Ekşimistan’daki eski koca koltuğu da alacağım ve onu, bana ait olan tavan arasına taşıyacağım.
not:TAVAN ARASI: ÇOK ESKİ ZAMANLARDA “ÜRPERTİCİ TAVAN ARASI” OLARAK ANILIRDI. DAHA SONRA YERLEŞİME AÇILDI VE “EKŞİDİVLER” ADINI ALDI, ARDINDAN DAHA DA BÜYÜYÜP BİR “EKŞİTROPOL” HALİNE GELDİ.
Sonra mutfaktaki müzik sistemini yanıma alacağım ve iki hoparlörünü, annemin en sevdiği kitaplardan oluşan yığının üstüne yerleştireceğim; sonra da onları tam kafamın hizasına getireceğim. Annem yüksek sesle, doğrudan kulaklarımın içine konuşacak. Müsliyi buzdolabına koy. Suyu aç. Yıka. Ludmilla çiçekleri sulamıştı; çorbası da ocağın üstünde duruyor, sadece ısıtılacak. Çayı demle. (Yani kendimi bildim bileli sahip olduğumuz tombul mavi demliğin içindeki suyu fokurdat. O bizim demliğimiz. Elimden kayıp düşer de paramparça falan olursa, hayatıma devam edebilir miyim, bilmiyorum. Bunun üstesinden gelebilir miyim, bilmiyorum.)
Tüm bu eşyalar biziz. Bu saksı bitkileri, üzerinde durduğum plastik yer döşemesi, yitik krallığım ve bir zamanların Ekşimistan’ının buzdolabı üzerinde sergilenen çiğnenmiş çiklet heykeller olmadan, ben kim olurdum ki? Başparmağım Güneş’le eşit büyüklükte olsaydı, hayatım bir evren; annem, Paul, babam, büyükbabam ve Ludmilla da birer galaksi olurdu. Bu evrende, tıpkı hastalık gibi, her şeyi içine çekip yok eden ve tüm enerjiyi yutarak onunla kim bilir neler yapan kara delikler olurdu. İçinde ayrıca; işimize, okulumuza, çorba yapımı dersine, icatlara,ajan işlerine ya da kaplumbağalarla ve köpeklerle yapılan gezintilere benzeyen; ışıldayan ama o kadar da parlamayan, büyüklü küçüklü Güneşler olurdu. Ve beni sarıp sarmalayan tüm bu şeyler; tekerlekli sandalye Tekin’den, içinde çeşit çeşit tahıl ve fındık sakladığımız eski marmelat kavanozlarına ve hatta Ekşimistan tahtının yanındaki duvara tuvalet kâğıdı askısı olarak tutturduğumuz eski malaya kadar, ne varsa, hepsi birer gezegen olurdu.
Üzerlerinde muhtemelen yaşam formları bulunan gezegenler. Hatırlayabilen yaşamlar. Yaşayan hatıralar. Çay tütüyor, çorba kaynıyor, yumurta saati tıkırdıyor. Her şey beni ben yapıyor. Bizi biz. Annemle benim evrenim. Bugüne kadarki tüm yaşantım boyunca, kendi yamuk yumuk çatallarımızın dışında bir çatalı ağzıma kaç kez soktum ki? Lif gibi yumuşak ve pofuduk havlularımızı nasıl da manyakça seviyorum; insanı, mutfaktaki bulaşık telleri gibi hafif hafif okşuyor onlar. Sonra; sadece çok az geceyi yabancı damların altında, Ekşimistanlı olmayan çarşaflarda geçirdim. Ve ayrıca, Ekşimistan’ın mutfağında koltuk yerine katlanan sandalyelerden olsaydı, her şey çok farklı olurdu. Oysa şimdi burada, plastik evdeyiz; her şey Ekşimistan’dan farklı. Aklım bunu hayal etmek için çok küçük belki ama biliyorum; koca bir evren bile yok olup gidebilir. Yumurta saati tıkırdıyor. Çorba fokurduyor. Telefon çalıyor. Çay hazır. Arayan Paul. Her şeyi korumak gerek, diye düşünüyorum. Her bir şeyi. En ufak zerreyi. Köşelerde ve çatlaklarda birikmiş tozları bile. Ne varsa kaldırıp gizlemeliyim, götürüp saklamalıyım.
“İyi akşamlar,” diyor Paul. Ocağın altını kapatıp çorbayı karıştırıyorum. Bir arşiv yapmak istiyorum; hatta daha da iyisi: Bir müze! Hayatımın geri kalanı için, hatıralarla istiflenmiş bir müze. Bir tarla faresinin, kış için meşe palamudu biriktirmesi gibi. Ahizeyi, kulağımla omuzum arasında sıkıştırmış halde, “İyi akşamlar,” diyorum. Çaya bal ekliyorum. Bu bizim tozumuz, diye düşünüyorum, bu tozu yapan biziz. Biz bu tozun bir parçasıyız ve bu toz da bizim bir parçamız. “Birazdan sendeyim, uyar mı?” diyor. “Ödevler için?”
“Tamamdır,” diyorum. “Gelirken bir şey getireyim mi?” “Yok ya, her şey var.” Kapatıyoruz. Tepsi, üç tabak, kaşık ve kâse çıkarıyorum. Saat yediyi çeyrek geçiyor, akşam vakti; mükemmel zamanlama. Her şeyi tepsiye diziyorum, tökezleme lüksüm kesinlikle yok. “Didiklina!” Annem çağırıyor! Elimdekileri olduğu gibi bırakıyorum. Mutfaktan kapıya doğru koşuyorum. Kalp sıkışması, tokmak, açılan kapı. İşte orada, uzanıp gülümsüyor; bana başparmağını gösterip şöyle diyor: “Paulina, bir fikrim var!” Bana bakıyor, bekliyor ve sonra heyecanla cıvıldıyor: “Gel seninle, berbat kokan ahududu marmelatlı tavakekleri yapalım. Hemen şimdi!”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yabancı)
- Kitap AdıEkşilina'nın Hayret Verici Maceraları - 3 Evrenin Sonu
- Sayfa Sayısı184
- YazarFinn-Ole Heinrich
- ISBN9786059493055
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Şeytan Tangosu ~ Laszlo Krasznahorkai
Şeytan Tangosu
Laszlo Krasznahorkai
Yalnız olmadığına sevindi; Pisicik hâlâ ısıtıyordu karnını. “Evet,” dedi sesini yükseltmeden önüne bakıp, “melekler bunu görür ve anlar.” İçinde bir huzur hissetti ve dört...
- Yaprak Fırtınası ~ Gabriel García Márquez
Yaprak Fırtınası
Gabriel García Márquez
“1982 Nobel Edebiyat Ödülü’nü ‘Gabriel Garcia Marquez’e veren İsveç bilimler Akademisi, bu ödülün gerekçesinin şöyle açıklıyordu: ‘Gerçekle gerçeküstünü, bir anakaranın yaşamını ve çelişkilerini zengin...
- Sonsuz Topraklar ~ Jorge Amado
Sonsuz Topraklar
Jorge Amado
Jorge Amado’nun doğup büyüdüğü Bahia’nın verimli topraklarının bağrı herkese açıktır: Yoksulluğa mahkûm tarım işçilerine yaşam güvencesi ve başlarını sokacakları bir yuva, ayrıcalıklı sınıflara ise...