“Doymak mı, içmek mi?
Her ikisi de.
Amaç doymaksa, bir biçimde doyuluyor.
Amaç içmekse, bir biçimde içiliyor. Doymakla içmek arasında kopmaz bir bağ var; hayatla yemek ve su arasındaki bağ gibi.
Karın doyurmanın ötesinde, yazılanların odağındaki yeme-içmenin dünyasında gezinip duruyorum ben. Yani, yemenin edebiyat yapıtlarındaki gölgesinin peşindeyim ben. Onlarda, yemek tarifinden güzel sofralara, değişik yemeklerin insan ruhu üzerindeki bıraktığı izlere, şiirlerdeki yeme-içme imgelerine, öykü ve denemelerdeki doyumsuz yeme-içme betimlemelerine uzanmaya çalışıyorum.”
Günlük mü?
Günle yol alan ömür!
İşte hepsi bu!”
önsöz / 7
Günlükler
2017 / Berlin – Adana – İzmir – Ayvalık / 11
2018 / Berlin – Ayvalık – İzmir / 94
kişi dizini / 177
kaynakça / 180
önsöz
Doymak mı, içmek mi?
Her ikisi de.
Amaç doymaksa, bir biçimde doyuluyor.
Amaç içmekse, bir biçimde içiliyor.
Doymakla içmek arasında kopmaz bir bağ var; hayatla yemek ve su arasındaki bağ gibi.
Karın doyurmanın ötesinde, yazılanların odağındaki yeme-içmenin dünyasında gezinip duruyorum ben.
Yani, yemenin edebiyat yapıtlarındaki gölgesinin peşindeyim ben.
Onlarda, yemek tarifinden güzel sofralara, değişik yemeklerin insan ruhu üzerindeki bıraktığı izlere, şiirlerdeki yeme-içme imgelerine, öykü ve denemelerdeki doyumsuz yeme-içme betimlemelerine uzanmaya çalışıyorum.
İçmek de elbette su başta olmak üzere değişiklik gösteriyor. Sadri Ertem içkilere resmigeçit yaptırıyor ağzımızın suyunu akıta akıta. Su’yu önemsemez değil, hasını arar.
İlhan Berk ise “Su Günleri”ne su taşır,
Suyum
ben
bırak
gideyim.
Adana, İzmir, Ayvalık, Berlin yollarında, günlerinde yenen, içilen, okunan ve yazılanların günlükleri…
2017
Berlin – Adana – Ayvalık
Abooov Adana
Berlin, 8 Ocak 2017
Günün birinde Berlin’den Adana’ya on beş saatte uçacağımı söyleselerdi, çok gülerdim. Gülemedim, çünkü on beş saatte uçtum. Uçakta yediğim ızgara köfte, içtiğim kırmızı şarap, konyakla kahve de sinirlerimi yatıştırmadı.
Çukurova Kitap Fuarı’na geçen yıl kaybettiğim dostum Mehmed Arif B’nin (Mehmed Arif Bacaksızlar’ın) anma gününe davet edilmiştim.
Ölümünün ardından yayımlanan Abooov Adana’da toplanan şiirlerini uçakta yeniden okudum. Şiirlerde Çukurova yemek kültürünün dizelere ustaca yansıtıldığına bir kez daha tanık oldum.
Yazları Ayvalık’a limon yollardı bahçesinden. Turgay Fişekçi’ye de yollamış olmalı. Onun için Turgay bu “limon”lara değinmiş kitabın girişindeki şiirinde.
Yeşil limonları sererdim masamın üzerine
Karanlık sabahlarda kendimce güneşim olan
Kokuları yayılır bütün salona
Sarı sıcak ülkelerin toprağı gibi ısınırdı ıssız odam.
Onun yolladığı pakette “Toroslardan kekik kok”lanır, “tarhana” karılırdı. “Narlar yarıldığında içinden yayılırdı sıcak sesi”. Evet, bir “döküm ustası”dır Mehmed Bacaksızlar ama şiirde de kolay kolay eline su dökülmez. Altmış beş yaşından sonra içinde kaynayıp duran şiir yanardağına dur diyemediğinden şiirlavlarını paylaşırdı benimle.
Torunu Elâ için diktiği limon ağacını gördüm odasının balkonundan; bahçede turunçlar, limonlar, portakallar…
Bisiklet alabilmek için çalışıp para biriktiren bir gencin dünyasından (bu genç kendisi elbette): “Çiğit yağında” kavrulan soğan “yarma pilavına boca” edilerek hazırlanan yemek tahta kaşıklarla yenir. “Sulanmış yufkalar deste deste”, bitiverir “koca leğendeki yarma pilavı.” Sonra da, “üstüne tas tas tuzlu ayran” dolaşır “elden ele”.
Sıcağın altında, tarlada çalışanların yemek hazırlığını ele alıyor “Bisiklet” şiirinin şu dizelerinde.
Sen yufka sula;
iki baş soğan kır,
biri sana öteki bana.
Köze çaydanlığı sür!
Demliğe çay at;
soğuk suyla yıka,
süz ama nemli kalsın.
Çay çiçek gibi açılınca sıcak su dök,
burcu burcu koksun demlik.
“Yürüyüş” başlıklı şiirini Şiirli Sofralar Antolojisi’ne almıştım. Adana usulü seyyar ciğerciyi şöyle anlatıyor:
Karşı kanal terasına
tezgâh açmış
seyyar ciğerci
sıcak lavaşla dürüm hazırlıyor.
Leğende ince kıyım sumaklı soğan.
Tepside süs biberi, yeşillikler:
Maydonoz, turp, turunç, tere.
Mangal uzun,
ince şişler ona göre
dumanı üstünde tüten ciğer kebabı;
tuz-kimyon, yeşillik döşeyip
sardığı dürümü verirken müşteriye;
bir yandan da bağırıyor:
‘Yelle oğlum! Yelle!’
Bugün zenginlere ciğerim yok!
Ne yazık ki bu şiirinin antolojide yer aldığını göremedi.
Bir başka şiirinde;
Sabah sıcağında:
Bir tike et bir tike kuyruk, dizdiği
ince şişleri ateşte çevirip,
sıyırdığı tırnak pidesi
misk kokuyor, misk!
Zulada “domur domur terlemiş kadehte / buzlu boğma rakısı!” Nuri’nin. “buyur bir fırt da sen al,” der Nuri, “yalanım varsa Mushaf çarpsın. / Kör Ali işi, ilk dem! / Yağ bu, yağ! Rakı değil. / Ab-ı hayat mübarek. / Hadi be abi nazı bırak da çek! / Fırtına gibi çalışırsın valla!”
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Gastronomi Günlük
- Kitap AdıEkmek, Tuz, Kitap ve Şekere Saygı .... Günlükler 2017-2018
- Sayfa Sayısı184
- YazarGültekin Emre
- ISBN9789753299640
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviOğlak Yayınları / 2019
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ay Hadi İnşallah! – Pucca Günlük 4. Kitap ~ Pucca
Ay Hadi İnşallah! – Pucca Günlük 4. Kitap
Pucca
“Ne anneler, ne eski sevgililer ne de etrafta dolanan s.tükler! Bu kez başaracam, bu kez o duvağı takcam! Hiçbir şey önüme engel olamayacak… Sen...
- Daktilo Günlük: Günlükler 1970-1999 ~ Hulki Aktunç
Daktilo Günlük: Günlükler 1970-1999
Hulki Aktunç
Daha önce yayımladığımız Sen Buranın Kışındasın (1964-1967) ve İskandil (1968-1969) adlı günlüklerin ardından 1970-1999 yılları arasında yazılmış Daktilo Günlük ile Hulki Aktunç günlükleri sona...
- Yediğimiz Bir Dilim Ekmek Gibi Yaşadığımız Bir Dilim Zaman ~ Gültekin Emre
Yediğimiz Bir Dilim Ekmek Gibi Yaşadığımız Bir Dilim Zaman
Gültekin Emre
Yazmadan dur da görelim! “Yazmamanın ya da yazmanın grevi olmaz; yazmak da bir çeşit mahkûmluk, yazıya mahkûm olma hâli.” Güzel yemekleri düşünmeden dur da...