BİR SEMTİ ARAMAK, BULMAK, BELKİ DE KAYBETMEK
Bu yazılar İstanbul’a dair Taner Ay tarafından yapılan kültürel tarih okumalarının ilk halkasıdır. Geleneksel olarak üç bölge üzerinden anlatılan İstanbul kültür coğrafyasının ilk haritası gibi de düşünülebilir. Bir şehir haritasına bakarmışcasına kurgulanan, semtleri, sokakları sırayla ziyaret eden bir güzergâh takibi var. İlk yazılara Kadıköy’ün daha “alafranga”, daha “batılı”, daha “modern” diyebileceğimiz güneyindeki semtlerden başlanıyor (aslında, bugün Kadıköy diye bildiğimiz), daha sonra, sanki günümüzün “Cadde’si” takip edilircesine, denizin kıyısındaki semtler ile önce Bostancı’ya ve daha sonra daha da “doğuya” doğru harekete geçiliyor. Daha önce yazdığım gibi, semt semt, sokak sokak, hatta apartman apartman, bazen de köşk köşk. Güneydeki bu bölgenin, daha kuzeydeki Üsküdar ile farkı iki noktada iyice berraklaşıyor. Kadıköy’de iki tür yerleşim var, kalıcı ve sayfiye özellikli. Kadıköy’deki bazı yerleşimler (1970’lerin sonlarına kadar süren bir dönemden söz ediyorum) kışın Avrupa yakasında yaşayan bazı aileler için bir “yazlık”, bir sayfiye özelliği de içeriyor. Özellikle Adalar. Ve tabii ki Kadıköy’ün güneyi daha “alafranga” bir hayat tarzına sahip.
Üsküdar ise yüzyıllara dayanan, köklü bir muhafazakarlığa ve yine her zaman yerleşik olan bir ahaliye işaret ediyor. Osmanlıdan beri Üsküdar, muhafazakâr kültürünün Tarihi Yarımadadaki bir akrabası olarak da görülebilir ve bir “sayfiye” olarak asla düşünülemez. Boğazın Anadolu kısmı ise, Avrupa’ya göre daha az yerleşimi olan (bu da değişti artık), daha mahrem, daha sakin ve bazen de Avrupa yakasında yaşayanlar için sayfiye özelliklerine haizdi. Sadece sosyal coğrafya haritalanmıyor tabii ki, ilaveten bir kültürel arkeoloji işlemi de başlıyor ki biz buna kısaca bir “muhitler arkeolojisi” ya da kazısı diyebiliriz.Masalsı, hatta destansı bir Kadıköy âleminin çok da uzak olmayan tarihinde gezeceğinizi şimdiden söyleyebilirim. Bu insanların çoğu çoktan göçüp gitti bu şehirden ama şehir gitmedi tabii ki, sadece eskilerin üstüne yeni kültürel katmanlar inşa etti. Daha önceki hayatını merak ediyorsanız, kültürel kazılara meraklıysanız, doğru yerdesiniz.
Orhan Tekelioğlu
İÇİNDEKİLER
Bir semti aramak, bulmak, belki de kaybemek………………………………9
Kadıköyü Başlarken…………………………………………………………………..17
“Yüzerler rûy-i deryâda, fakat takdir görmezler” …………………………29
Kadıköyü’nün Komünist Karpuzcusu ………………………………………….39
Hâşim’in Bahariye’deki Yalnızlığı ve Nâzım’ın Mühürdar’dan Vedası….49
“Mâzî kalbimde bir yaradır, bahtım saçlarımdan karadır”……………..59
Kavunlu Dondurma Seven Kedi ………………………………………………….71
Kuzgunilerimiz ve Lejyonerlerimiz ……………………………………………..81
“Kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer…”…………………………….93
Papazın Bağı’ndan Ahmed Rasim ve Neyzen Tevfik……………………..105
Yeldeğirmeni’nde Tahsin Nahid, Mühürdar’da Mîna Urgan…………..115
“Yârime nar yolladım, içinde kalbim vardı”…………………………………125
Matbûatın Son Ayaklı Kütüphâneleri………………………………………..137
Kadıköyü’nden Bostancı’ya Taşınan Bir Edebiyat Mahfili…………..147
“Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’tan, ah Kalamış’tan”……..157
“Nereden sevdim o zalim kadını, bana zehr etti hayatın tadını”….167
“Bu bir kılıç balığının öyküsü, yazılmasa da olurdu”…………………179
Keti, Nâzım, Piraye ve Diğerleri………………………………………………191
“Tüm şehir bana küskün, bir kedim bile yok, anlıyor musun”…….201
Necip Fazıl’ın Sıpası, Adile Hanım’ın Midillisi ………………………….213
Rozette’nin Zürafa Heykeli, Nakkaşyan’ın Şaşkın Bakkalı…………223
“Bulutlar yağmur, kargalar şeâmet taşırdı” …………………………….233
“Aman Adanalı, yandım Adanalı, evde duramıyo’m sana dadanalı”…243
Bostancı’dan Mûsikî Sesleri, Suâdiye’den Fikret Mualla’nın Pardesüsü…253
“Gün sönerken Suâdiye sâhillerinde, sevda gibi esrârlaştı sular derinde”….265
Ahmed Rasim’in Delileri, İhap Hulusi’nin Kulüp Rakı Etiketi……..275
“Saz seslerinin sahile aksettiği demler, ah o demler!” ……………..285
“Kaplan var, kaplan!”……………………………………………………………..295
“Şu ada senin, bu ada benim, yelkovan kuşlarının peşi sıra”……..303
Rumeli Dilberi Emine İkbal Hanım’ın Kızı……………………………….313
Beylerbeyi’ndeki Âkif, Vaniköy’deki Nezim ……………………………..323
Beylerbeyi’nde Yağmurlu Bir Gece ………………………………………..333
Ahmed Midhat Efendi’nin Muharrir Damatları ………………………..345
Bir semti aramak, bulmak, belki de kaybetmek
Kabul etmeliyiz, kolay gibi görünse de “deneme” zor bir tür. Bir yanda akademik bir çağrışım evreni var (evet, temelinde kişisel bir değerlendirme ama, nesnel iddialar da içeriyor), öte yanda yazarın kendini öne koyan üslûbu nedeniyle edebî bir lezzeti de olabiliyor. Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet kuşağının eli kalem tutan birçok mensubu bu türde kalem oynattılar. Türkiye’de örneğin edebiyat eleştirisi diye bildiğimiz metinlerden, gazeteci (“muharrir”) ünvanlı birçok “fıkra” (nedense artık kullanmıyoruz bu sözcüğü) yazarı ve ilaveten, birçok edebiyatçı deneme yazdılar.
Bir çeşit “türler arası” bir tercih olarak öne çıktı bu ortak-beğeni. Eskilerde daha fazlaydı desem de bence bir üslup olarak böyle yazma arzusu asla yok olmadı, olacağa da benzemiyor. Eski devrin hem edebiyatçıları (Ahmet Rasim gibi), gazetecileri (Sermet Muhtar Alus, Hikmet Feridun Es gibi) bu türe ve yazı yazma üslubuna çok rağbet ederdi. Hatta, sözü edilen yazarların hangi alanlarda kalem oynattıkları pek belli değildi, ansiklopedilerde bu insanlardan söz edilirken yanlarına “gazeteci”, “yazar” ve bazen de “milletvekili” (Yahya Kemal’in “diplomat” olduğunu hatırlatayım) gibi ünvanlar eklenir.
Belki de birçok farklı türde yazmayı seven ve hepsinde de bir nebze “amatör” kalmayı becerebilen bir kuşağa mensuplardı. Belki de “deneme” üslubunda yazmayı tercih onların ortak payandasıydı. Amatör ve kişisel kalmanın en şahane neticesi de şu oluyordu: Böylece kendi hayat tarzlarını, kültürel gustolarını, mahfil ve muhitlerini, yaşadıkları şehirleri, semtleri, sokakları metnin anlatısına ekliyorlardı. Böylece bir çeşit “sözlü tarih” verisi de sağlıyorlardı okurlarına ve bu metinlerden daha sonra yararlanacak araştırmacılara.
Kadıköyü Başlarken…
Yakup Kadri, bacadan numaralanmış Kadıköyü vapurlarına, “bizim mahallenin başlangıcı” der. Haklıydı. Sur içinden gelenler için Kadıköyü iskelede veya Kumluk’ta değil, köprüden kalkan Kadıköyü vapurunda başlıyordu. ‘30’lar ile ‘50’ler arasında, gazeteciler ve romancılar Kadıköyü’nde oturmaya bayıldıklarından, Kadıköyü’nden Bâb-ı Âli’ye vapurla geçerler, Bâb-ı Âli’den Kadıköyü’ne vapurla dönerlerdi.
Nâzım Hikmet’i, Vâ-Nû’yu, Refik Halid’i, Necmettin Sadak’ı, Selami İzzet’i, Mahmut Yesari’yi ve Esat Mahmut’u, eğer lodos patlamamışsa, mutlaka Kadıköyü vapurlarından birinde görmek mümkündür. Ancak, aynı vapurda olmalarına karşın, Esat Mahmut ile Vâ-Nû konuşmazlarmış. Nedeniyse, Vâ-Nû’nun, evli veya bekâr, her kadına sarkmasıdır. Kadın düşkünlüğü yüzünden de Vâ-Nû’nun başının yaşamı boyunca hep belâya girdiği biliniyor. Hikmet Feridun tanığıdır, bir defasında Esat Mahmut dipsiz kuyunun sülüğü Vâ-Nû’ya öyle bir Osmanlı tokadı çakmıştır ki, sesinden Gilberto Primi ve Durasso Efendi bile odalarından fırlamışlardır.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme Edebiyat
- Kitap AdıEdebiyatın Kadıköyü
- Sayfa Sayısı360
- YazarTaner Ay
- ISBN9786254085949
- Boyutlar, Kapak13,5 cm x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviÖtüken Neşriyat / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Dantevari Denemeler ~ Jorge Luis Borges
Dantevari Denemeler
Jorge Luis Borges
“Gün batmak üzere, ışıklar yorgun; gravürlere daha bir daldıkça anlıyoruz ki yeryüzünde olan her şey var bu gravürlerde. Geçmişte ve bugün olanlar, gelecekte var...
- Acemi Yazarlar İçin Bir Kılavuz ~ Jean Prévost
Acemi Yazarlar İçin Bir Kılavuz
Jean Prévost
Acemi yazarlara kendileri olmayı tembihleyen, onları itaatsizliğe davet eden ve yönelimlerini sindirmeye kalkışan her şeye: kariyerizme, yaltakçılığa, tanınma isteğine, narsisizme karşı ikaz eden Prévost;...
- Felsefe’nin Türkçesi/Cumhuriyet- Felsefe- Eleştiri ~ Dücane Cündioğlu
Felsefe’nin Türkçesi/Cumhuriyet- Felsefe- Eleştiri
Dücane Cündioğlu
Olup biteni kötü olarak tanımlayabilme kudreti, tanım yapabilenlerin, yani elini korun içinde tutabilecek denli sabır ve tahammüle malik olabilenlerin mülkü. Bu niülkiyetin adı karamsarlık,...