Edebiyat Kulesi’nde “sürekli cümle kurarak, cümlelerini bozmalıyım bunların” diyen Pakdil’in yazın dünyasının temelinde cümleler var. Ve yapıtlarını da o cümlelerle oluşturuyor Pakdil.
Kurulan her yeni cümle Pakdil için insanı, ‘mutlak öğreti’yi, ‘yerli coğrafya’yı, ‘kök’leri savunmada atılan bir yeni adım. Pakdil hakkındaki yazılarda onun cümlelerinden eski şiirimizdeki ‘mısra-ı berceste’ler gibi alıntılar yapılması bu gerçeği gösteriyor. Pakdil, aynı zamanda yapıtlarında, cümlelerini kurarken gösterdiği olağanüstü titizliğin ipuçlarını da veriyor okura.
Bu bağlamda Pakdil’in metinlerinde karşılaştığımız “doğrudur, dizgi düzelti yanlışı yok” ya da “doksan sekizinci yazılış” gibi dipnotları onun kelimelerini, cümlelerini oluştururken/kurarken gösterdiği o olağanüstü titizliğin birer yansıması olarak görüyorum. / Ahmet Edip Başaran
1 Temmuz 1982
Doğrulama, katılma, özgür olma: Şahâdet getirmek.
Δ
Üç suları. 3.01-02-03-04-05-06-yedi diyeyim mi, demiyeyim mi? Saatim yanlış olabilir. Durmak; daha iyi tabii. Tam sınır olmasa da, çok yakınında. Şu anda, aynı boylamdakilerle birlikte olmak. İnsan, bâzen, imgeleminin yerküreyi bu denli somut massetmesi halinde bir tuhaf oluyor.
..çeyrek stopArif Ay gelecek.
Edebiyat, İstanbul kitapçılarında! Katlanan bir şey, bir ışık. Ya da, bir avcının keklik vurması, belki ‘Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş’ de olacak bugün.
Biraz uyku, uyanıklık, şu bu (ceci, cela daha şık bir şey mi ne?). Ayraç içindekini silmeliyim.
Kaç oldu saat? Zil. Yarının mistik öğesi; yok, demir materyeli. Yusuf Nili!
Çok çinko, bakır, çeşitli cevherler. Şu geniş yaprakları hemen görmek!
Arif Ay’ın yerine Yusuf Nili geldi.
…yarım stop’Bir Yazarın Notları IV’e ne kadar çalışabilirim? Bir im ve korku. Burnuma kokular gelmeli masaya oturmadan. Oralı değil burnum.
Kokusuz bir metin çalışması. Güzel; başladım yo, tatlı bir ufünet: kimbilir, hangi topraktan endazeli bir havalanıştır bu! Gazeteler. Bir kitaptan elli dört sayfa. Hızlı dergiler.
stop-sıcak. Öğle ikindiye yapıştı; akşam tırmanışı. Dışarısı panayır: pazar kuruluyor.
Kıvrılan bir borudan üfürüyorlar sanki! Yalvaran, yine de dik/dörtgen/eninde, seslerin yapışması. Satıcılar, alıcılar, biz; herkes, birbirimize karıştık. Kepek ekmeği, meyveler, vb.
Akşam yemeğinde: Ali Göçer, ilhami Çiçek, İzzet Türkmen, Mehmet Kelebek, Fuat Altınsoy, Ömer Erinç, Yusuf Nili. Tamam. Su, zeytin. Yirmi bir haberlerinde Filistin. Yaser Arafat’in L’Express’deki resmini söyledim. “Gördüm. Çok etkileyici.” dedi, Ali Göçer.
stop bile değil-su çay, çay su. Yemen türküsü bu kadar uzun muydu ya da Yemen’lerde neler oluyor acaba şimdi? -Peki, haritanın orasını katlayalım-; şiiri tutsana, dışarıya, karanlık ya.
Birkaç cümle de olsa tipiş tıpış.
2 Temmuz 1982
Sınır ya da hayli yakın mı? Üçü geçti mi, öyle diyorum. Çünkü, sigara da içeceğim bir tane. Yusuf Nili sigara içmedi.
‘Boylam’ müthiş sardı beni, gözüme uyku girmiyor. Bu kayisıda çalıbülbülü nasıl öter? Boylu boyunca uzanan güzeller saat kaçta uyanırlar?
İşte dört. Yineleme. Uyumalı mı, uyumamalı mı?
..çeyrek stop-yoğurtçunun çıngırağı. Ünü şurdan: aynı vakitte hemen hemen.
Zamanı ve mekânı nasıl ayarlar bu adam?
Sokak, geceden kurtulmuş, gündüze alışamamış. Biraz daha yükselmeli güneş!
İki sayfa Kitap. Tik tik tak tik tik yazı makinesi ve hafif bir çıtırtı. Yusuf Nili çıktı ve bir not, ayakkabıların yanında: “Kimi işler nedeniyle Eyüp’e, Sefaköy’e gidiyorum. Yarın döneceğim. Akşama doğru gelirim.”
(Ara)
Metin çalışması. Taşları ayıklamo, yeniden, taş bulup pirince karıştırma ya da şişedeki cini masum masum seyretme: burda demirleme yasaktır.
Kürekle topluyorum zincirleri, filan. Okuma, uyku parçacıkları, gölgede geviş getiren bir devedir, vb. Uzanarak okudum mu çizemiyorum, o zaman da, yeniden başlıyorum okumaya:
stophiçbir şey yok.
Yürüyecek miyim? Karar. Adımların tadını bir aldı mı, hiç bırakası gelmiyor insanın. Âniden bir ağırlık. Çorapta. Bir duygu, yeni bir çorap olsa, belki olmaz.
Cırcırböceğinin sesini olsun duyabilmek için otomobilsiz bir
doğa!
Nasıl parçalandı Ortadoğu kardeşim? Bu karanlık nerden düşer?
Suadiye’yi geçince, tren yolu, bir karış ötede gibi, Bağdat Caddesi’nden.
Lâleli’ye o adları okumak için gittiğim oluyor: Musul-Zaho-Bağdat, vb.
Δ
Bir süredir, kahvede, dikdörtgene yumuluyoruz; o yuvarlak; hiddetimiz, öfkemiz, iki kale arasında. Yine de, insan, yaratıkların içinde, en çok sabırlı olanıdır tabii.
…
Sabri, zaten, lütfu olarak, insana bağışladı.
3 Temmuz 1982
Hacamat baltası da varmış, sözlükte gördüm. Çok seviyorum sözlük okumayı. En azından, bir toparlanma.
Bir sözcüğü önce söylüyorum. Sonra düşünüyorum ki, bu çok önemli. Hangi sözcük önemli değil ki! Bu da, tüm yekpâreleşmedir, sarsıntıları anında atlatmak için: Şahâdet getirmek. Bütünleniş de böyle.
Kitap’tan dokuz sayfa. Yedi sayfa daha.
‘Bir Yazarın Notları IV’ü ne zaman bitirebilirim? Sorudan çok korkarım. Başım döner bâzen. Yanıtı var. İki yanını da keskinlemeli bu bıçağın. Bugün, yarın. Üç dört gün belki, hiç yazamayacakmışım vehmi.
Canavarların anası vehim de, babası?
…yarım stopmekkôre: yük hayvanı demek. Yükümüzü taşıyıp oraya yığarsak, -dalga geçmedendere dolar. Bidüziye sırtımızı alıştırmak. Sözcükler döküldü yazı makinemin üstüne. Kesif ağaçlıktan suya bakınca, bir şey kabarır gibi olur ya içimizde -bir de, güneş batarken diyelimtıpkısı; bunu da aşan bir şey hatta, filan…..
İstasyonda bir sırada biraz oturdum. Trenler; bir buçuk metre ötede, ölçmedim, söyleme alışkanlığı ya, doğru mu?
Baygın bakıyorum mesafeye: saatiyle, dakikasıyla. Biri, bir bardak su içti çocuktan. Ayıp be! Bu ünleme hakkım var.
Kapıcı ile birkaç sözcük. Bir hafta saymıştım: on altıydı. Okuma, şiddet, akşamı sevdiren bir ikindi, mutfak ve ocak başı. “Birtakım derebeylerin yakaları elimde.” cümlesi, eşya, hatta insan; banyonun içine düşmüş.
Odaya girip Kitap okudum.
stop-akşam! Yer sofrasındayız: Ali Göçer, Mehmet Kelebek, İlhami Çiçek ve Fuat Altınsoy. Yalnızca karnımızda değil, imgelemimizde de şakırtı, saman rengi kareler çekildi ve heryer yoğun ışık âdeta. İnsan nefsi.
Yusuf Nili gideli bir saati geçti. Kisa mektup Arif Ay’a; İdris Hamza’ya, Süleyman Sahra’ya, merhaba! Basımevindeki dizgici dostum İsmet Bey’e de; alinterini ve onuru bitimsiz yücelikte koruma özeni.
Δ
Erenköy istasyonunda iki arkadaşa ad koydum: Mahmud Muâz, Hümeyd Sabit. Hümeyd Sabit, “ü, değil mi?” dedi. “Evet, ü; Hümeyd.” Bir kâğıda yazdım ikisini; kestim, birini ona, birini buna.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıEdebiyat Kulesi
- Sayfa Sayısı120
- YazarNuri Pakdil
- ISBN9789757013211
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviEdebiyat Dergisi Yayınları / 2014
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Halka Doğru – Büyük Mecmua (1919) ve Yedigün (1936-1939) Yazıları ~ Halide Edib Adıvar
Halka Doğru – Büyük Mecmua (1919) ve Yedigün (1936-1939) Yazıları
Halide Edib Adıvar
“Bizim elimizde zaman ve müze kokan, kıymetli kaplı, içi eski yazılar, tezhiplerle, zamanla sararmış kâğıtlarla dolu bir millet hayatı kitabı var. Bu kitaba başımızın...
- Güvercin Gerdanlığı ~ İbn Hazm
Güvercin Gerdanlığı
İbn Hazm
İbn Hazm, hayatının aşk acısı bakımından en verimli devresi olan otuz-otuz beş yaşlarında kaleme aldığı Tavkul-Hamâme ile sevgi psikolojisi alanında yüzyıllar boyu eskimeyen bir...
- Çınaraltı Kitap Sohbetleri ~ Dursun Gürlek
Çınaraltı Kitap Sohbetleri
Dursun Gürlek
“Felaketimizin kaynağı kültür yokluğu. Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak, kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekanın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek, Harami...