“BURCU: Pişmanlıklarınızı çok düşündünüz mü hastanede?
SELİM: Düşünmeden pişmanlıklar gelip tokat attılar. Biri bitiyor, diğeri başlıyor. Hâlâ da öyle. Tam uykuya dalarken veya uyanınca, televizyona bakarken… Ama değiştiremiyor insan hiçbir şeyi.”
Kaygılar ortasında yaşama tutunmaya çalışan bir anlatı…
Selim İleri hastane ve hastane sonrası günlerini en iyi bildiği şeyle, edebiyatla sorguluyor. Tek bir anla değişen küskün, örtük hayatına bakarken kırgınlıklarını, pişmanlıklarını, mutluluklarını, incittiklerini bir bir gözünün önüne getiriyor.
Düşüşten Sonra, çok sevilmiş bir yazarın alabildiğine yorgun iç dünyasını açıklıkla sunduğu bir kitap. Bu gizlisiz saklısız iç dökümünde insanlığın zaafları, acıları, düşbozumları, yitik sevinçleri içtenlikle dile getiriliyor.
“Akşama az kaldı. Akşam uzun koridorlarda hastalar tek başlarına. Akşamla birlikte yarını bekleyeceğim: Yarın yine gelecekler mi? Hep yarın! Hep yarın olsun! Yarın olsun! Belki yine gelirler…”
*
BURCU: Tek bir anla değişti gece. Adına ne diyeceğiz, o geceden nasıl bahsedeceğiz bilemiyorum. Beyne pıhtı atana kadar her zamanki ev buluşmalarımızdan biriydi. Mutfakta kendimize bir şeyler hazırladık. Salatalık, peynir, tuzlu badem… Sonra siz her zamanki gibi çalışma masanızın başına oturdunuz, ben karşınızdaki berjere. Aperitiflerimizi çalışma masanızda yer alan ufacık boşluğa sığdırdık yine, hiçbir kitabı yerinden oynatıp daha büyük bir yer açmaya çalışmadık yine.
Neler yaptık, nasılız, yayınevleri ne durumda, hangi kitaplar çıktı… Her zamanki konularla başladık sohbete. Sonra haber arası… Televizyon kanallarını gezdiniz. Salgınla ve siyasetle ilgili ezber açıklamalar… Kumandayla televizyonu bir anda kapattınız, müzik setini açtınız: Sarita Montiel…
Birkaç saat sonra olacaklar bana işaret vermedi. SELİM: Sarita Montiel…
Olacaklar bana önceden işaret verdi aslında. Daha doğrusu öyle sanıyorum şimdi. Bir süredir baş dönmesi, denge
bozukluğu, konuşmada çatallı bir anlatım; sık sık. Sonra geçiyordu. Ben de geçiştiriyordum, bir şey yok sanıyordum. İçimde gizli bir kaygı vardı yine de. Yalnızken evde birkaç kez düşmüştüm, yuvarlandım da denebilir. Hep geçiştirdim. O geceye kadar. O gece…
BURCU: O gece yedi sekiz sayfalık uzun bir metin okudunuz bana. İsminin Acı Hâlâ Çok Genç olmasını planladığınız romanın yazdığınız son bölümüydü.
GÜNÜN AKŞAMA EVRİLDİĞİ
Bir roman yazıyordum, adı belki Ac Hâlâ Çok Genç olacaktı. Otuz kırk yıl öncesinin bir yaşantısından, bir gönül yakınlığı serüvenimden yola çıkıyordum. Roman kişisi bir kadındı. Süreyya Tanyeli. Kendi yaşadıklarım esin kaynağı ama anlatmak istediğim herkesin hayatında bir uç nokta. Belki de birçok insanın yaşamadığı, yaşamayacağı bir ilişki. Hayatta karşılarına çıkmayacak. Kararsızdım. Epey yazdım. birkaç genç -benden epey genç arkadaşımla paylaşıyordum. Tama günlerde seninle paylaştım. Çünkü Burcu Aktaş Vahşi Şeyleri yazmıştı. Günün akşama evirildiği bir metin Vahşi Şeyler. Benimki de öyle olsun istiyordum zaten: Acısı tuhaf irkiltici bir yalnızlık…
SELİM: Aklımda hâlâ Sarita Montiel. Yedi yaşındaydim. Beyoğlu Yeni Melek sinemasında Çiçekçi Kız, La violetera adlı bir film haftalarca oynadı. Sarita Montiel birdenbire Türkiye’de de çok sevilen bir müzikal yıldızı oldu. İspanya’da ve Hollywood’da yaptığı filmleri oynuyordu. O dönemlerden birkaç film kaldı bende. Sonra uzun yıllar, belki otuz yıl anmadım Sarita Montiel’i. Bir gece, Ayşe Sarısayın’larda Yeni Melek sinemasını anlatırken aklıma düştü, nedense. Sonra da üç beş ay hiç aklımdan çıkmadı. İkide bir onu hatırlıyorum…
Bir akşamüzeri Adnan Özer’le buluşacaktım. Türk asıllı İspanya’da yaşayan bir kızla geldi. Onlara da, ne hikmetse Sarita Montiel’i anlattım. Kız şaşkınlıkla, “Bu sabah öldü,” dedi. Madrid’de bayraklar yarıya inmiş. Çözümsüz bir şey: Aylarca anısıyla yaşamışım. Al sana bir metafizik, bir fizikötesi.
BURCU: O gece okuma yaparken konuşmanızda, vurgunuzda, ses tonunuzda hiçbir değişiklik yoktu. Okuma bittikten sonra yazdıklarınız üzerine beş altı dakika konuştuk. Size Süreyya Tanyeli’nin hisleriyle ilgili bir soru sordum. Sessiz kaldınız. Kollarınız çalışma sandalyesinin kolçaklarındaydı, omuzlarınız düştü. Sorumu cevaplamayınca üzüldüğünüzü, karakterinizin umutsuzluğunu, acılarını düşünüyorsunuz sandım. Başka bir soru sordum. Sol elinizi boş ver anlamında salladınız. Aslında bu sizin hep yaptığınız bir hareket. Hepsi boş dercesine… Siz konuşmayınca, ben konuşmaya devam ettim, yine aynı hareketi yaptınız. Artık yerinde bir hareket değildi. İşte o zaman içime bir korku düştü.
SELİM: İdrak bitmişti demek ki.
BURCU: Denemek için rasgele bir soru sordum ve yine aynı hareketle karşılık verdiniz.
SELİM: İnsiyaki götürüyordum herhalde.
BURCU: Muhtemelen. Ya da bir karşılık verme isteği mi? SELİM: Yok. Bunları zerre kadar hatırlamıyorum.
BURCU: Bir şey olduğunu anladım. Tansiyonunuz çıktı, diye düşündüm. Karşınızda oturduğum koltuktan kalkıp yanınıza geldim, çalışma masanızın üstündeki tansiyon aletiyle tansiyonunuzu ölçmeye çalıştım. O panikle beceremedim. Sizi sandalyenizle birlikte kendime doğru döndürdüm. “Sakin olun Selim Bey, sanırım tansiyonunuz çıktı. Endişe etmeyin, ben buradayım,” dedim.
SELİM: Ben ne yapıyordum?
BURCU: Sadece bakıyordunuz. SELİM: Boş…
BURCU: Aslında tam boş baktığınızı söyleyemem. Beni duyup anlıyordunuz ama cevap veremiyordunuz sanki ya da ben öyle olmasını umut ettiğim için böyle söylüyorum. Gözlerinizde korku yoktu.
Ali Bey’i (Ali Çağlayan) aradım; size yıllardan beri yardım ediyor, haber vermek istedim. Konuşamadığınızı, sizi zor hareket ettirdiğimi söyleyip yardıma çağırdım. Sokağa çıkma yasağının başlamasına on on beş dakika vardı. Ali Bey’le telefonla konuştuktan sonra 112’yi aradım. Sizi çalışma sandalyenizde oturur bırakıp mutfaktan bir koşu bir sandalye getirdim. Ona ayaklarınızı uzatmak istedim. Sol ayağınızı kaldırdım ama sağ için hamle yaptığımda vücudunuzun sağ tarafının tutmadığını fark ettim. Bir yandan da, “112 geliyor. Endişe etmeyin. Tansiyonunuz çıktı. Ben buradayım,” diyorum. O sırada 112 geri aradı. Neler olduğunu sırasıyla anlattım. Sağ tarafınızın tutmadığını, konuşamadığınızı… Bir önceki konuşmada verdiğim adresi yinelettiler. Apartmanınızın eski numarası 118’i söyledim. Eski numara olduğunu da söyledim. Neden bu ayrıntıya takıldım? Apartmanı bulamamalarından endişe ettim herhalde. Yeni numaranın kaç olduğunu sordular. Bilmediğimi, sizi bırakıp aşağı inip bakamayacağımı söyledim. Market ve Sıracevizler Parkı’ndan tarif ettim evi. Telefonu henüz kapamamıştım ki kapı çaldı. Kapıdaydılar. İlk telefondan altı yedi dakika sonra geldiler. Peşlerinden de Ali Bey geldi. Üç kişi evinizin salonuna girip ilk müdahaleyi yapar yapmaz yüzde doksan inme olabileceğini söylediler. Merkezi arayıp uygun hastane soracaklarını belirttiler. “Etrafımızda sayısız özel hastane var, hızlıca birine gitsek,” dedim. “Neresi uygunsa oraya gideceğiz,” diye cevap verdi görevli telefon açarken. Birkaç saniye sonra yanındaki arkadaşlarına seslendi: “Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’ne.”
Ali Bey cüzdanınızı buldu, ambulans görevlileri benden bir battaniye istedi. Yatak odanıza gidip yatağınızın üzerindeki battaniyeyi aldım. Sizi sandalyeye benzeyen bir sedyeye oturttular, üzerinize battaniyeyi koydular. Kapıdan herkes çıktı. Ali Bey de.
İnsan bazı şeyleri neden yaptığını anlayamıyor. Herkes çıktıktan sonra mutfaktan bir market poşeti aldım. İçine terliklerinizi ve kolonyanızı koydum. Askıdan ceketinizi, kilidin üzerinden anahtarı alıp kapıyı çektim.
Aşağı indiğimde sizi battaniyeyle sedyeye taşımış, ambulansa koyuyorlardı. Neden o kadar uzak bir hastaneye gittiğimizi düşünüp durdum. Sonra öğrendim ki inme servisi…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıDüşüşten Sonra
- Sayfa Sayısı245
- YazarSelim İleri, Burcu Aktaş
- ISBN9786051856827
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviEverest Yayınları / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Şerefe ~ Aydın Boysan
Şerefe
Aydın Boysan
Sohbet tadında anlatımıyla, Aydın Boysan’dan birbirinden ilginç anılar…. Rakı içmek bir sanattır diyor Aydın Boysan, “demcilik” yabana atılmayacak bir iş.Boysan Cumhuriyet’in ilanından iki yıl...
- İçimdeki Budala ~ Serdar Turgut
İçimdeki Budala
Serdar Turgut
Bu ülkede köşe yazarı olunca, isteseniz de siyasetin tamamen dışında kalamıyorsunuz. Siyasetin sorunları sizi içine çekip yutan bir canavar gibi, midesine indirip, öğütüyor. Sonra...
- Homeros – Gül ile Söyleşi ~ Azra Erhat
Homeros – Gül ile Söyleşi
Azra Erhat
“Homeros’u konuşalım burada, kimliğini, özelliğini kavramaya çalışalım, yapıtından da parçalar okuyalım hep birlikte. Ama bunu yaparken biraz da gezelim, eğlenelim, olmaz mı? Sizinle bir...