“Onların Emeklerine” üçlemesinin ilk kitabı olan Domuz Toprak, John Berger’ın edebiyat dünyasında kazanacağı saygınlığın habercisi niteliğinde bir başyapıt.
Berger Domuz Toprak’ta, Fransız Alpleri’ndeki bir köyün ilk bakışta klostrofobik görünen gerçekliğini, köy yaşamının yürek parçalayıcı ve neşe verici, tatsız ve eğlenceli yönlerini içeren bir folklorik zenginlik sunuyor. Köylülüğün kayboluşu tartışmasının gündemde olduğu yıllarda yazılan Domuz Toprak, yeni dünyanın “yükselen değerleri”ne alternatif bir duyarlılığı temsil ederken, Berger yarattığı “Cocadrille” tipi ile edebiyat tarihinin karakter galerisine unutulmaz bir katkı yapıyor. Domuz Toprak, köylülüğün kayboluşuna hayıflanmak yerine kent ve köy hayatının yapıcı bir sentezine varmak isteyenler için başucu eseri.
“Berger, köy hayatına hem uzaktan hem de yakından bakan, köy hayatının hem parçası hem de tanığı olan bir detay ve gözlem ustası.”
Frank Kermode
**
Bu kitap bize bunları öğreten beş dosta:
Théophile Jorat
Angeline Coudurier
André Coudurier
Théophile Gay
Marie Raymond
Öğrenmemize yardımcı olan dostlara:
Raymond Berthier, Lue ve Marie-Théres Bertrand,
Gervais ve Mélina Besson, Jean-Paul Besson, Denis
Besson, Michel Besson, Gérard Besson, Christian
Besson, Marius Chavanne, Roger ve Noelle
Coudurier, Michel Coudurier, La Doxie, Régis
Duret, Gaston Forrestier, Marguerite Gay, Noel ve
Hélène Gay, Marcelle Gay, Jeanne Jorat, Armond
Jorat, Daniel ve Yvette Jorat, Norbert Jorat,
Maurice ve Claire Jorat, François ve Germanie
Malgrand, Francis ve Joelle Malgrand, Marcel
Nicoud, André Perret, Yves ve Babette Peter, JeanMarie ve Josephine Pittet, Roger ve Rolande Pittet,
Bernadette Pittet, François Ramel, François ve
Léonie Raymond, Basil raymond, Guy ve AnneMarie Roux, Le Violon, Walter.
ve birlikte öğrendiğim Beverly’ye adanmıştır.
İçindekiler
Bir Yer Sorunu………………………………………………………………………………11
Bir Açıklama…………………………………………………………………………………….15
La Nan M.’nin Ölümü…………………………………………………………..27
Hatırlanan Bir Dana……………………………………………………………….31
Kepçe…………………………………………………………………………………………………………37
Büyük Beyazlık……………………………………………………………………………..39
Paskalya………………………………………………………………………………………………….45
Bağımsız Bir Kadın…………………………………………………………………..47
Merdiven……………………………………………………………………………………………….59
Rüzgâr da Ulur……………………………………………………………………………..61
Köy Lohusası………………………………………………………………………………………79
Varlığını Koruyanlara İthafen………………………………………81
Günbatımı…………………………………………………………………………………………..97
Paranın Değeri………………………………………………………………………………99
Saman………………………………………………………………………………………………….131
Lucie Cabrol’un Üç Hayatı…………………………………………133
Lucie Cabrol’un İkinci Hayatı…………………………………167
Lucie Cabrol’un Üçüncü Hayatı…………………………..203
Patates…………………………………………………………………………………………………..235
Tarihsel Sonsöz…………………………………………………………………………237
Bir Yer Sorunu
İneğin alnına, oğul, siyah deriden bir maske geçirip boynuzlara bağlıyor. Deri kullanılmaktan kararmış. İnek hiçbir şey göremiyor. Hayatında ilk kez, gece, gözlerine birdenbire indirilmiş. İnek ölünce, bir dakika bile geçmeden oradan çıkarılacak. Bir yıl boyunca, deri maske, aç-bırakma-ahırı ile mezbaha odası arasındaki on adımlık yerde yirmi saatlik gece sağlıyor. Mezbahayı işletenler, yaşlı bir adam, kendisinden on beş yaş küçük karısı ve yirmi sekiz yaşındaki oğulları. Hiçbir şey göremediği için, inek hareket etme konusunda ikircikleniyor, ama oğlan boynuzlarına bağlı ipi çekiyor, annesi de arkadan kuyruğu tutarak izliyor. “Bunu tutsaydım,” diyor, köylü kendi kendine, “buzağlayana kadar daha iki ay bekleyecektik. Sütünü sağamayacaktık. Doğumdan sonra da kilo kaybedecekti. En uygun zaman şimdi.” Mezbahanın kapısında inek gene duraksıyor. Sonra çekmelerine izin veriyor. İçeride, tavana yakın bir yükseklikte demir raylı bir sistem var. Raylardan makaralar geçiyor ve her makaradan ucu çengelli bir çubuk sarkıyor. Bu çengele bağlı dört yüz kiloluk bir at leşini, on dört yaşında bir çocuk kolaylıkla kaldırabilir ya da indirebilir. Oğlan, mengenenin kilidini ineğin başına geçirdi. İdam sırasında, maske, kurbanın daha edilgin olmasını sağlar, cellatı da kurbanın gözlerindeki son bakıştan kurtarır. Burada maske, onu sersemletecek tokmaktan ineğin kafasını çevirmemesini sağlıyor. Bacakları bükülüyor ve gövdesi o an devriliyor. Bir viyadük çöktüğü zaman –uzaktan bakıldığında– taşlar aşağıdaki vadiye yavaş yavaş düşer. Bir patlamadan sonra, bir binanın duvarlarının yıkılışı da öyle görünür. Ama inek, şimşek hızıyla düştü. Onun bedenini ayakta tutan, çimento değil, enerjiydi. “Neden onu dün kesmediler ki?” dedi, köylü kendi kendine. Oğul, kafatasındaki bir delikten ineğin beynine bir çubuk sokuyor. Yirmi santim kadar derine itiyor. Çubuğu oynatarak, hayvanın bütün kaslarının gevşemiş olmasından emin olmak istiyor, sonra çekiyor. Anne, ineğin topuğuna yakın bir yerden, önbacağı iki eliyle kavrıyor. Oğul, boğazını kesmeye başlıyor ve seller gibi kan yere akıyor. Bir an, akan kan, incecik beli yaranın dudağı olan, geniş kadife bir etek biçimini alıyor, sonra hiçbir şeye benzemeden akmaya devam ediyor. Hayat sıvıdır. Çinliler, aslolan nefestir derken yanılıyorlardı. Belki ruh, nefestir. İneğin pembe burun delikleri hâlâ titreşiyor. Gözleri görmeden bakıyor, dili ağzının kenarından dışarı sarkmış. Kesilen dil, ciğer ve başın yanına asılacak. Bütün başlar, diller ve ciğerler hepsi birden aynı sırada asılı duruyor. Çene kemikleri açık, dilsiz ve dişlerin çemberine biraz kan bulaşmış, sanki bütün dram, etyemez bir hayvanın birden et yemesi yüzünden başlamış gibi. Ciğerlerin altına isabet eden beton zeminin üzerinde parlak, al kan lekeleri var, yeni açtıklarında, kızıla dönmeden önceki gelinciklerin renginde. Hem kan hem beynin çifte terkedişine karşı koymak istercesine, ineğin gövdesi şiddetle çırpınıyor ve arka bacakları havayı tepiyor. Büyük bir hayvanın küçük bir hayvan kadar çabuk ölmesi şaşırtıcı. Ana, ön bacağı bırakır –sanki artık nabız, saymaya değmeyecek kadar zayıfladığı için– ve bacak külçe gibi düşer. Oğul, boynuzların çevresinden başlayarak postu sıyırmaya başlar. Oğul işin hızını babasından öğrenmiş, ama şimdi yaşlı adamın hareketleri çok ağır. Mezbahanın arkasında, düşüne taşına, bir atı ikiye ayırıyor. Ana, oğul arasında bir suçortaklığı var. İşi hiç konuşmadan birlikte zamanlıyorlar. Ara sıra birbirlerine göz atıyorlar, gülümsemeden ama anlayış ifadesiyle. Ana, uzun ve kocaman, düz tabanlı bir yük arabasını andıran, dört tekerlekli bir el arabası getiriyor. Oğul, her bir bacağı küçücük bıçağıyla yarıp derinin arasına çengelleri sıkıştırıyor. Ana, düğmeye basıp elektrikli vinci çalıştırıyor. İneğin ölüsü ikisinin üzerine, yukarı kaldırılıyor, sonra tekrar arabaya indiriliyor. Birlikte arabayı itmeye başlıyorlar. Terzi gibi çalışıyorlar. Postun altında, derisi bembeyaz. Postu enseden kuyruğa kadar açıyorlar, bu haliyle iliklenmemiş bir parıltıya benziyor. İneğin sahibi olan köylü, arabanın yanına geliyor, neden bu hayvanı kestirmek zorunda olduğunu açıklamak için; iki memesi çürüyordu, artık sütünü sağmak imkânsızdı. Bir memeyi, eliyle kaldırıyor. Ahırda onu sağdığı zamanki kadar sıcak. Ana ve oğul onu dinliyor, başlarını sallıyor ama cevap vermeden işlerine devam ediyorlar. Oğlan dört toynağı kesip koparır ve arabaya atar. Ana süt torbasını çıkarır. Sonra kesik post arasından oğul, göğüs kemiğini baltayla kırar. Bu, kesilen bir ağacın yere yıkılmadan önceki son baltalanışına benzer, çünkü o andan başlayarak, inek artık bir hayvan değildir, yemeklik ete dönüşmüştür, tıpkı ağacın keresteye dönüşmesi gibi. Baba atı bırakır, ayaklarını sürüyerek mezbahayı geçer ve dışarı, işemeye gider. Bunu her sabah üç ya da dört kez yapar. Başka bir amaç için yürürken adımları daha canlıdır. Ama şimdi, sidik torbasının basıncından mı yoksa kendisinden çok genç olan karısına, kocamış bir insan olarak durumunun acınasılığına karşın otoritesinin amansız olduğunu hatırlatmak için mi böyle yürüdüğünü söylemek zor. Kapıya ulaşıncaya kadar, karısı, ifadesiz bir yüzle, onu seyreder. Sonra ciddiyetle gene önündeki ete döner ve yıkamaya başlar, sonra bir bezle suyunu alır. Hayvanın vücudu bütün çevresini sarmıştır ama artık gerilim yoktur. Bir kileri düzenliyor da olabilir. Ancak, öteki lifler, kesilme şokundan sonra hâlâ titreşmektedir, tıpkı yazın üzerine konan sinekleri kovmak için bir ineğin boynunun titreşmesi gibi. Oğul, sığır eti olacak parçayı kusursuz bir simetri içinde ikiye ayırır. Şimdi bunlar, açların yüzyıllardır, binyıllardır, hayal ettiği et parçalarıdır. Ana, bunu raylı sistemde iterek, kantara getirir. Topu, iki yüz elli yedi kilo eder. Köylü, kantarın ölçüsünü kontrol eder. Kilo başına dokuz franka anlaşmıştır. Dil, ciğer, toynaklar, baş ve öbür sakatat için hiçbir şey almaz. Kentli ya da köylü yoksullara satılan parçalar para etmez. Post için de bir şey ödenmez. Eve dönünce, ahırda, kesilen ineğin yeri boştur. Genç düvelerden birini oraya koyar. Bir sonraki yıl yaz geldiğinde, burayı bellemiş olacaktır, böylece, her sabah ve akşam, sağılmak için otlaktan getirildiğinde, ahırda kendi yerinin hangisi olduğunu bilir.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıDomuz Toprak
- Sayfa Sayısı257
- YazarJohn Berger
- ISBN9789754702057
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yavru Ceylan ~ Magda Szabó
Yavru Ceylan
Magda Szabó
Yavru Ceylan’ın kahramanı Eszter, kırsal Macaristan’ın acımasız koşullarında, yoksul düşmüş seçkin bir ailenin çocuğu olarak yetişmiştir. Hayatını aşağılanma ve yoksulluğu tanıdığı çocukluk yıllarından başlayarak,...
- Şeytanın Sağ Eli (Cep Boy) ~ John Saul
Şeytanın Sağ Eli (Cep Boy)
John Saul
John Saul, yirmiden fazlası en çok satanlar listesine girmeye hak kazanmış gerilim romanlarının yanı sıra, New York Times’in en çok satanlar listesine giren altı...
- Görüşme Odası ~ Roderick Anscombe
Görüşme Odası
Roderick Anscombe
Okuru paranoyanın sınırlarında gezdirecek, heyecan dozu yüksek, soluk soluğa okunan bir psikolojik gerilim romanı… Yalanın en çok söylendiği, en usta yalancıların bulunduğu yerdeydi. Mesleği,...