Doktorlarla anne rahmine düştüğümüz andan itibaren tanışırız. Dünyaya geldiğimizde şefkatle bizi karşılar ve daha önce hiç görmediğimiz dünyaya hazırlarlar. Yaşamımız boyunca hem yakınlarımız hem de kendimiz için pek çok kere kapılarını çalarız. Varlığımızı sürdürebilmemizin yegâne koşulu olan beden ve akıl sağlığımızı emanet eder, doktorların çözüm ve önerilerine kulak veririz.
Doktorun Çantasındaki Hikâyeler’de, doktorlarımız meslek yaşamlarında kendilerinde iz bırakan anılarını paylaştılar. Mecburi hizmet yıllarından acil servisin yoğunluğuna, zorlu ameliyatlardan mucizevi dönüşlere ve çözümsüz görülen hastalıklara kadar üretilen çözümlerin hikâyelerini anlattılar. Emekle, bilgiyle, özveri ve sabırla ilmek ilmek dokudukları doktorluk mesleğinin zorluklarını, heyecanlarını ve mutluluklarını paylaştılar.
Doktorlarımız, kimi zaman düşündüren kimi zaman tebessüm ettiren kimi zamansa duygulandıran anılarıyla hem öğretici hem de ders niteliği taşıyan hikâyeleri ile bir başucu kitabı oluşturmamıza yardımcı oldular.
Yaşam dediğimiz uzun yolculukta bizler için saat ve zaman gözetmeden, koşullar nasıl olursa olsun, kendilerinden önce bizlerin sağlığını düşünerek yanımızda olan doktorlarımıza şükranlarımla…
Giriş ve teşekkür
Baharda bize dokunan güneş ışınları bedenimize ve ruhumuza tatlı bir hoşluk, sıcaklık verir. Bu ışığı bazen pencere arkasından, bazen direkt olarak alırız üzerimize… Dolayısıyla bu sıcaklık bize geldiği kaynağa göre enerji verir… İş arkadaşlarım da baharın yansıttığı güneş ışığı gibidir bana… 2013 yılından beri Liv hikâyesini el ele yazdığımız sevgili Kurumsal İletişim ve Marka Müdürümüz Mine Tuduk ve sevgili Müdür Yardımcımız Eylem Sultan Gökalp ile birçok çılgın projeye imza attık. Kendilerine dördüncü kitabımı oluşturmam için verdikleri destek ve motivasyon için çok teşekkür ederim.
10 yıla yakın süredir çılgın tempoma yetişen, bu zorlu yolda yokuşları ve düzlükleri birlikte kat ettiğim sevgili asistanım Elda Bahar’a kitabın oluşmasında verdiği emek için çok teşekkür ederim. Yazıların bir araya gelebilmesi için onca hekimin yoğun programına rağmen aralıksız ve apansız peşlerinden giderek hikâyelerini aktarmalarını sağladı. Sabrı ve istikrarı için sonsuz teşekkürler. Kendisini yıllardır sivil toplum örgütleriyle ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz çalışmalardan tanıdığım ve hayranlıkla izlediğim sevgili editörümüz Nursel Tunç Özgen’e gönül dolusu teşekkürler. Kalbini verdiği bu projede ülkemizdeki bireylere ve tıp öğrencilerine en akıcı şekilde okunacak bir eser bırakmamıza yardımcı oldu. İşte böyle bir sıcak güneş dokunuşu oldu onlar bana… Sevgili ailemin yanı sıra…
Yoğun geçen iş günleri sonrası bitip tükenmeyen projelerime sabır gösteren sevgili ailem, iyi ki sizler bana fren değil destek oluyorsunuz. Sağ olun, var olun… Okurlarımızı güzel hikâyelerle, hekimliğin binbir yüzünü izleyecekleri güzel anılarla baş başa bırakıyorum.
Sunuş
Evet dediğim konu…
Bu yolculuğa çıkarken kimse bana 7×24 kendimi sağlığa adayacağımı söylememişti. Bitmez tükenmez telefon ve mesajlardan, uçsuz bucaksız bir çalışma temposuna yürekten razı olacağımdan bahsetmemişti. 1990 yılında beni bekleyen zorlu bir hayata “Evet” dedim… İsteyerek, severek, canı gönülden dileyerek… Sizce bir uçak mühendisi, üretim yaparken yakınlarının bir gün ürettiği uçağa bineceğini düşünür mü? Tekstilci, yaptığı kıyafetlerin yakınları tarafından kullanılacağını bilir mi? İster hekim ister işletmeci olsun sağlıkçılar bir gün sevdiği birinin ya da yakınının ondan hizmet alacağını düşünerek tedavi akışını kurgular. Evet kurgulamalı da zaten! Zira her işte bu şekilde hareket ettiğinizde işinizi yarım yamalak yapmanız mümkün değil. Ama tabii şunu da unutmamak gerekir: Sağlığı bu kurguyla icra ettiğiniz müddetçe mide ya da ülser hastası, migren hastası ya da fibromiyaljilerle yaşayan biri olmamanız imkânsız… En sevdiğimiz, en sevindiğimiz anlar, içimizi ısıtan “Teşekkürler”in geldiği zamanlar. Bunu sağlık personelinden oluşan dev bir aileyle paylaşmak, bir hediye paketi açmak gibi heyecan verici.
Güneşin altında bir şeyler oluyor
Temmuz ayında, Oksijen Gazetesi’nde Mehmet Yılmaz’ın köşesinde bir başlık vardı: “Güneşin altında bir şey yok.” Bu başlık, seçtiğim yaşam yolculuğu ya da içinde olduğum sağlık sektörü için geçerli değil. Çünkü her yeni doğan güneş; yepyeni deneyimlere, tanı ve tedavi planlarına, yaşamsal zorluklara ve mucizelere gebe. Her gün, sağlıklı doğan ya da zor başlangıçlar yapan bebeklerin mucizesine, genç yaşta çeşitli sebeplerle hayatını kaybeden ya da hayati riskle hastaneye gelen ve sağlık ekiplerinin mücadeleleriyle yeniden hayata tutunanların hikâyelerine gebe.
2000’li yılların başından beri sağlık turizmi konusunda her gün dünya ülkelerinde sınırlar kalkmaya, iyi ve kaliteli sağlık hizmetlerine erişim kolaylaşmaya ve haliyle dünya küçülmeye başladı. Başlangıç noktamdan bugüne kadar geçen 31 yılda mucizevi değişimler oldu. Geleneksel cerrahiden küçücük delikten yapılan laparaskopik ameliyatlara, ardından robotik cerrahi ve diğer her türlü minimal invazif uygulamalara kadar her dönemi gözlemlemiş şanslı biriyim. Bir sonraki adımda muhtemelen uzaktan yani cerrahla hastanın ameliyathanede olmasına gerek kalmadan cerrahi operasyonlar gerçekleşecektir. Dünya değişiyor, tedavi yöntemleri gelişiyor ve sağlığı devam ettirmek daha da önemli hale geliyor.
Son 10 yıldır “beslenmeuyku-spor” üçlüsünün artan önemini merakla takip ediyorum. 5 yıldır organik beslenme ve glutensiz pre/probiyotik ağırlıklı beslenme her yerde yazılıp anlatılıyor. Ama halen global bir iyileşme sağlanamaması nedeniyle kalp, şeker, kanser gibi hastalıklar artmaya devam ediyor. Beslenmede sahip olduğumuz kaynakları gelecek nesillere aktarabilmek amacıyla sağlıklı ürün ve miktara yönelip mutfak alışkanlıklarını dönüştürme gayretimiz devam ediyor. Bu durum, çevresel duyarlılıklar ile makro ekosistemin sağlık, insanlık, değerler, çevre döngüsünün ne kadar birbirine geçmiş olduğunu gösteriyor. 2020’de hayatımıza bomba gibi düşen ve hiçbir ülkenin diğerine göre daha şanslı olmadığı Covid 19 ile tüm bu makro ekosistemde sağlığın pek çok şeyle entegre olduğunu deneyimledik.
Herkesin korku ve toplumsal yönlendirme/şartlandırmayla eve kapandığı dönemde tüm sağlık çalışanlarının, hayatlarında seçim yaparken akıllarının ucundan bile geçmeyecek bir fedakârlık macerasına çıktığını kim tahmin edebilirdi? Her gün güneş doğarken heyecanla, 1990 yılında bu sektöre adım attığım andan itibaren aynı amatör ruhla koşmaya devam ediyorum. Değişen uygulamalar, gelişen teknolojiler, geleceğin tıbbına bizi taşıyan alışkanlıklar, yapay zekânın ve büyük datanın sağlıkta kullanımıyla sağlık riskini yönetme yöntemlerinin radikal bir değişime uğraması bizi bu koşuda sürükleyen güncel konular oldu.
Tüm bunların içinde yaşıyor, gözlemliyor ve akıl almaz teknolojileri hayatımızda kullanıyoruz ama bazı şeyler aynı kalıyor: Benim için en mucizevi şey hiçbir zaman değişmiyor: Bedenin bir can üretmesi yani doğum!!! Tabii şimdilerde tıpta ve tıbbi teknolojideki gelişmelerin baş döndürücü hızda akması ve 2018’den bu yana hekim bilgilerinin yapay zekâ üzerinden robotlara devredilmesine tanık olmak hiç kuşkusuz ki yaşadığımız görkemli mucizelerden biri. Hizmet sektörünün her anlamda en zorunu seçtik hayat yolunda. Misafir memnuniyeti sağlamak için çırpınıyoruz.
Zaman zaman bize haksız yere kızan misafirlerimizi, yurt dışında birçok özenilen ülkenin sağlık kuruluşuna ışınlamak istemiyor değilim, kıymetimizi anlasınlar diye. Hizmet anlayışının ülkemizde ne kadar üst düzeyde ve sıcak bir iletişim içinde aktığı anlaşılır o zaman. Turizm, mimari, ekonomi, ar-ge gibi birçok endüstride önde gördüğümüz, gençken okumak için can attığımız gelişmiş ülkelerde sağlıktaki hizmet anlayışı ülkemizden çok daha farklı ve vahşi. İşim gereği son 31 yılda ülkemizdeki sağlık gelişimini izlediğim kadar, çevre ve Batı ülkelerindeki sağlık altyapısını ve hizmet anlayışını da inceleme şansını buldum.
Ve ülkeme her dönüşümde Türkiye’de yaptıklarımızla daha da gurur duydum. Ülkemizde mesai saati kavramı olmadan çalışıyoruz. Bizlere başvuranların beklentisi saat 09.00’daki hizmet kalitesi ve imkânının gece 03.00’te de aynı olması ki biz de bu ilkeyle gayret ediyor ve insanüstü çabayla çalışıyoruz. Hastane yatırımcıları, yatırım boyutu ve yükü açısından en üst düzeyde teknolojik alt yapıyı sağlamaya çalışıyor. Hekimlerimiz en güncel metotları ve uygulamaları en hızlı şekilde günlük pratiklerine sokuyorlar. İleriki yıllarda, mesleğimin sonlarına doğru muhtemelen hibrid çalışıyor olacağız. Yani büyük ihtimalle robot ve insan çalışan sayısını eşitleyeceğiz. Her biri kimlik sahibi olan robotlarla çalıştığımızda, bildiğimiz tüm yönetim becerilerimizi de değiştirmek, güncellemek durumunda olacağız.
Eskiden genetik, kök hücre, nükleer tıp, robotik çalışmalarla 3 boyutlu printer’lardan çıkan organlara hücreyle hayat verme çalışmaları laboratuvarlarda yazılan ilginç makaleler statüsündeydi. Şimdiyse gelecek tıp statüsünde bile değiller! Bugünün tıbbı inanılmaz bir hızla hayatımıza giriyor. Son 5 yıldır Batı dünyasında online görüşmeler, e-reçeteler, kamu/özel sağlık sigortalarının ödediği online muayene, tanı ve takip hizmetleri Covid’le beraber ülkemize de girmeye ve günlük pratikte kabul görmeye başladı. Ülkelerin bürokrasileri, yönetmelikleri bu heyecan verici dönüşüme aynı hızda ayak uyduramayabiliyor ama çalışmalar devam ediyor. “Beden önden koşar, ruh ona yetişemez” derler…
Tıp önden koşuyor ama yönergeler ve kamusal resmi yönetmelikler bu gelişmeleri yakalayamıyor. Çağın vebası dediğimiz Covid 19 normal hayatı ve tıptaki yaklaşımları radikal değişimlere uğrattı. Bununla birlikte değişmeyen tek şey bu sektördeki insan ilişkileri; hekim-hasta, hekimsağlık yöneticisi, yönetici-sigorta şirketi, hastane ekipleri ve meslektaşlar arasında bitmeyen en önemli şey bu ilişkiyi en etkin şekilde sürdürmek, akıtmak. Hangi dönemde olursak olalım değer görme, hatırşinaslık, sözünün eri olma, saygılı davranma gibi ihtiyaç ve davranış modelleri hep devam edecek. Sağlık camiası birbirine en çok kenetlendiği dönemi yaşadı, yaşıyor. Diğer meslek grupları endişeyle olup biteni izlerken, savaşın içinde aynı teknede ruhsal ve duygusal olarak birbirimize kenetlendik. Kapıdaki güvenlikten diyet mutfağındaki aşçısına, misafir hizmetleri görevlisinden hekime, hemşireden teknikere, idari personele kadar herkes birbirine kenetlendi. Çare yoktu ya savaşacaktık ya savaşacak. Öyle de yaptık, savaştık… Kendi hayatlarını riske eden, bunu kendi seçimi dışında, akışta olduğu için mecburen yapanlar kadar, meslek yemini etmesine rağmen mesleği bırakanlar da oldu bu savaşın başında…
Azınlıktaydılar ama ne yazık ki bazılarının içinde olduğu hayat şartları geri adım atmasına sebep oldu. Onları da anlayışla ve saygıyla karşılaşıyoruz. 2010 yılında yayınladığım Son Söz Doktorların kitabımda da belirttiğim gibi, hekimler her gün, her an birilerinin hayatı için karar alıyorlar. Kendi dünyalarında ne yaşarlarsa yaşasınlar bunu dışarı belli etmeden, etki altında kalmadan, soğukkanlılık içinde en doğru kararları alıyor, en etkin beşeri ilişki becerileriyle çalışıyorlar. Misafirlerin beklentisini karşılamaya çalışan hekimlerin ve sağlık personelinin yaşadığı sayısız tecrübe, anı var, hikâye var. Bu kitapla bir nebze de olsa bu deneyimlere ayna tutmaya çalıştım.
Cesaretle geçen günler, aylar ve yılların ardından hâlâ geride bırakamadığımız pandeminin hayatımız için bir dönüm noktası olduğuna inandık. Bu zorlu dönemi bir arada geçirdiğimiz ve sağlık için savaşan kahramanlarımızın meslek hayatı boyunca yaşadığı iyi tecrübelerini derleyip bir basılı anıya dönüştürmek istedim. Bir sağlık kuruluşunda çalışmak, daha doğrusu yaşamak hayata dokunan pek çok anı biriktirmek demek. Gülümseten anlar kadar zorlu dakikalara da sahip olmak… Kocaman bir ailede pek çok senaryo ya da travmaya tanık olmak, bazen parçası, bazen savaşçısı olmak… İşte bu kitapta hekimlerimizin “an”ları saklı, duyguların gel-git yaşadığı zamanlar, bazen mutluluktan bazen üzüntüden dökülen gözyaşları saklı…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı-Biyoğrafi
- Kitap AdıDoktorun Çantasındaki Hikayeler
- Sayfa Sayısı240
- YazarMeri İstiroti
- ISBN9786258474060
- Boyutlar, Kapak13.7 X21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDoğan Solibri / 2021