Kimi sevsem, onun hep uzakta bir sevdiği vardı, unutamadığı ilk aşkı ya da onu terk edip giden sevgilisi… Kimi derinden sevsem, o bir başkasını derinden hatırlardı. Öylesine çok sevdim ki onları, başkalarına duydukları sevgiyi anlatmalarını sessizce, içim acıyla kanayarak dinledim. Beni yitirmekten hiç korkmadılar; çünkü onlara göre fazla iyidim; bu yüzden ilk anda vazgeçilebilirdi benden.
Beni terk edenlerden tek bir isteğim olurdu. ”Ne olur, bir daha beni aramayın! Çünkü ben kolay unutamıyorum. Çünkü ben size duyduğum o akıl dışı aşk yüzünden keder bahçemi dağıtıyorum. Çocukluğumun o güzel bahçesini.” Böyle derdim onlara ama yine de ararlardı beni… Soluksuz ve umutsuz kaldıkları bir gece mutlaka akıllarına ben gelirdim… O, yedek sevgili!…
Bekleyeceğim, ateşle su gibi…
Ateşle suyun hikâyesini bilir misin?
Ateşin suyu ilk gördüğünde nasıl yandığını,
Saç diplerine kadar…
Ve suyun aşkından aktığını, aktığını,
Akıp da gittiğini bilir misin?
Upuzun yollardan geçip
buluştuklarında
birbirlerine yaptıklarını…
Bütün imkânsız ve hep can çekişen aşkların
intikamını alırcasına söndüklerini ve yandıklarını
bilir misin?
Gerçek aşkın hep beklediğini,
sevmenin ve sevişmenin koynunda
ıssız bir çölde kaybolduğunu…
Serabını arayan,
ve sıcaktan kavrulmuş gezginler gibi,
tek bir kalbin etrafında dönüp durduğunu bilir misin?
Sahip olamayacağım sana,
bekleyeceğim…
Ateşle su gibi…
Su derinde kalır
ve görür her şeyi…
Üstündeki ateşin çaresizliğini,
imkânsız güzelliğini,
ve durmadan yalvarışını…
Önceleri kendimle yetinen
bir ateştim,
sonra dünyaya kandım.
Kalbimdekiler yetmedi,
dışarıda ne varsa yakmaya kandım.
Karşıma ne çıkarsa yakar ve yakılırken,
beni bir suyun seyrettiğini gördüm.
Kalbime geri dönerken anladım,
sana yaklaştıkça su yükseliyordu…
Kolay olmuştu oysa,
seni kendime bağlamam.
Sende boğulmam kadar kolay…
Sen, sevgili! Alevin üstünde salınan bir su gördün mü?
Alevini yakan bir su…
Sen bende kendini gördün mü?
Hep seni beklediğime inanasın diye,
yaldızlı fotoğrafımı yapıştırmıştım
pencereme…
Beklerken tutuştum acılar içinde…
Ben yandım,
yaldızım sana kaldı
isli pencerelerde…
Canı çok sıkılan
bir suyu içiyorum günlerdir.
Ağlamamak için
gülen bir suyu öpüyorum.
Gülüşünden utandıkça gözleri dolan…
Güzelliğini saklamak için
hep baş eğen bir suyu…
Küçük ama hoyrat alevlerle,
belleğinin aşk hücreleri
yıllarca boşuna yanmış bir su bu…
Yangından kaçarken
suyun parmak uçlarına saklanmış
o aşk hücreleri…
Oradan çıkıp
uzak neresiyse
oraya doğru koşmak istiyorlar.
Tırnak uçlarındaki pencereler yanıyor…
Onları ısırıp parçalayarak,
kendine yeni bir su arayan
bir suyun peşinden
koşuyorum günlerdir…
Tuttun kendini sevdin…
Sen en büyük ihaneti kendine yaptın;
tuttun, kendini sevdin…
Küçük dalgınlıklarına sığdırdın,
o büyük hatalarını…
İçindeki büyük boşlukları,
küçük sıkıntılarına bölüştürdün…
Her şeyi bilirken bile,
henüz kimseler buna hazır değilken,
bilmiyormuş gibi yaptın;
büyüsü bozulmasın diye,
sana emanet edilmiş anıların…
Oysa anladılar bunu,
seni birkaç saatliğine sevmeye yeltenenler bile
anladılar…
Sense hep şunu sordun kendine:
Bunlar bende ne gördü… Ne gördü?
Bizim çıkışımız yok. İçimde incecik bir sızı kanıyor bunu hissedince, ama onu bildiğim kadar, kendimi de biliyorum. Biliyorum, istesem de kopamam ondan…
Onu burada, o yaralı çocukluğuyla baş başa bırakamam… Birlikte dünyanın dışına doğru savrulsak da…
Oysa, başta her şey güzeldir onunla. Beni göklere çıkartır. Alabildiğine yüceltir. Sadece benim yanımda kendisi olabildiğini, bensiz olamayacağını, söyler. Bana olmadık anlamlar yükler. Hazırımdır kapılmaya bu sözlere, çünkü bu sözlerin arkasındaki o anlam için feda etmişimdir hayatımı, bütün geleceğimi… Kazımak isterim bu ışıklı anı aşkımızın belleğine, onun yaralı çocukluğuna; benim tutunacak dal arayan yorgun hayallerime…
Onun o güneş görmeyen zemin kattaki rutubet kokulu evinde, onca sefalet ve yitirmişliğin ortasında, sadece bizim görebildiğimiz bir güneşin sımsıcak ve bilge kokusunda, o hasta içimiz dirilir; o katı saatler isteklerimize baş eğince, yorgun arzularımızı sadece bizim olan güneşte bahtiyarca ısıtırdık.
Sadece bu güneşte gerçek kokusunu bulan saçlarının kokusunu içime çeker, “Bebeğim,” derdim, ona; “bebeğim!..”
Böyle anlarda bizi görmezden gelebilir miydi, onun içindeki en değerli şeyleri kırmış olanlar?
Bizi bir kez olsun unutamazlar mıydı, o sonsuz sefaletin içinde bile hayata duyduğumuz minnet ve şükran anında; ellerim onun saçlarının kanayan kokusunu öpüp okşarken, bizi bir kez olsun unutamazlar mıydı?
Bunu düşündüğüm an, sezerdim biraz sonra olacakları… Saçlarındaki ellerimin, hayallerimin arasından boşluğa kayıp gideceğini…
Çünkü birden uzaklaşırdı benden, sırtını duvara yaslar, bir sigara yakıp odasının bu dünyadan, bu hayattan çok uzak bir yerine gözlerini diker ve sadece bizim olan güneşimizi alıp insafsızca çekip giderdi yanımdan…
Her defasında olduğu gibi, böyle anlarda aklıma söyleyecek hiçbir şey gelmez, umutsuzca ve durmadan, “Neyin var?” derdim. “Ne oldu yine, ne yaptım sana; neden susuyorsun?” Konuştukça, sordukça batardım…
Yüzü tanınmaz bir hal alırdı. Beni daha birkaç saat önce göklere çıkartıp hiç olmadığı kadar yücelten insan, o an bana nefretle bakmaya başlardı. Ne istiyordum ondan, neden onu bırakmıyordum? Sahteydim, yapaydı ona gösterdiğim sevgim. Kendim gibi onu da sıradanlaştırıyordum. Ne kadar istesem de onu asla anlayamazdım. Sıradanlığımla içindeki aşkı öldürüyordum… Onun ruhunu soyuyor, onu korumasız ve kendime muhtaç bırakıyordum…
“Beni benimle bırak ve git, evimden!” derdi. “Git,
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme Edebiyat Şiir
- Kitap AdıDerinliğine Kimse Sevgili Olamadı
- Sayfa Sayısı184
- YazarCezmi Ersöz
- ISBN9789944610018
- Boyutlar, Kapak14x20cm, Karton Kapak
- YayıneviTekin Yayınevi / 2011
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kanatlı Düşler ~ Erol Büyükmeriç
Kanatlı Düşler
Erol Büyükmeriç
Ödüllü şair, yazar, karikatürist Erol Büyükmeriç’in, yaşama sevinciyle dolup taşan şiir seçkisi Kanatlı Düşler, Serap Deliorman’ın göz alıcı resimleri ve yenilenmiş baskısıyla tekrar okurla buluşuyor....
- Biz Bu Dağın Çiçeğiydik… ~ Evrim Alataş
Biz Bu Dağın Çiçeğiydik…
Evrim Alataş
“Kimseye yaranamamak diye bir şey hakikaten varmış. (…) Bir yerde başka tepkiler, öbür yerde başka. Ne İsa ne Musa dedikleri bu olsa gerek. İki...
- Tebessüm Öğretmeni ~ Murat Arısoy
Tebessüm Öğretmeni
Murat Arısoy
Bir tebessüm görürsünüz bazen, kapıları aralar, kara bulutları dağıtır. Hani kıpır kıpır olur ya içiniz, kalbiniz yerinde duramaz. İşte öyle bir tebessüm… Bir tebessüm...