Galata’dan Tünel’e çıkarken çaldı telefon.
Tam da Mevlevihane’nin önünde.
“Efendim Kerbela!”
“Komiserim, şimdi aradılar, aynı mahallede üçüncü vaka… Aynı şekilde bulunmuş…” Sesi zayıfladı. “Yine maktul kadın.”
“Adli Tıp?”
“Az önce geçti Doktor Hanım.”
Gömleğine baktı. “Eve uğrayacak vakit var mı?”
“Komiserim, valla siz bilirsiniz ama Müdür Bey de yoldaymış…”
“Kerbela, dolabımdan bir gömlek kap gel o zaman, olay mahallinde buluşalım.”
“Emredersiniz Komiserim.”
Sigarasından derin bir nefes çekti. “Orospu çocuğu, yine doğradın di mi kadının birini… Bulucam ulan seni.” Acele adımlarla uzandı Cihangir’e.
Polisiye edebiyatımız yeni bir kahramanla tanışıyor: Komiser Tunç. Yetmişlerde öldürülmüş Pol-Der’li bir babanın oğlu, çekirdekten yetişmiş bir polis kısacası. Babasının eski dostlarıyla bağlarını koruyan ama bugünde yaşayan biri. Derin Uyku, akıcı anlatımının ardında gizlenen karmaşık olay örgüsüyle en “külyutmaz” polisiye okurunu bile son sayfaya dek merakta bırakacak bir roman.
Komiser Tunç
(2020’ler / Günümüz)
Gözüne giren güneşle uyandı. Beyoğlu’nun pis bir sokağında, pis bir perdenin tozlu aralığından süzülen güneş, kızarmış gözlerini yaktı. Göğsündeki dağılmış sigara kokulu sarı saçlardan yavaşça sıyrılıp doğruldu. Kolu uyuşmuştu. İş üstünde miydi? Seks miydi? Neredeydi? “Seks” dedi, dudak büküp. Biraz gevşedi. Katılaşmış kaslarını açmaya çalıştı, gerindi. Alkolden kurumuş dudaklarını zor ayırdı birbirinden. Odaya göz gezdirdi. Tozlu halıfleksin üzerinde eski, kiremit rengi bir koltuk, salona bitişik mutfakta, yerde ağzı büzülmüş çöp torbaları… Duvarda asılı saçma sapan resimler. Bütün odaya göz gezdirdikten sonra gözü yorgana sıkıca sarılmış kadının siyah ojeli ayağında takılı kaldı.
Yerdeki karışıklıkta sigarasını buldu, yaktı. Kapı aralığına asılmış küçük aynada yüzüne baktı. Sağ omzunda bir ısırık izi ona göz kırpıyordu. Kurumuş, küçücük kalmış yeşil bir sabunu köpürtmeye çalıştı. Eline yapışan kısmıyla yüzünü yıkadı. Soğuk suyla ayıldı. Rutubetten ağırlaşmış havluya uzandı, sonra iğrenerek çekti elini. Lavabonun kenarındaki sigarayı aldı, pencereye uzandı buz gibi elleriyle. Soğuk bir İstanbul sabahıydı. Kendini deplasmanda bulduğu bu evde yanan kombiye rağmen içi ürperiyordu. Sigarası dudağının aralığında asılı, öylece pencereden baktı. Islak kaldırımın üstünde gördüğü sadece sokağın karşısındaki kafeydi. “Evlerinde bir menemen bile yapamayan üşengeçlerin takıldığı bir kahvaltı-kafe.”
Vücudundaki uyuşukluğu atmaya çalışıyordu. Kadın uyanmadan kaçmak lazımdı. Yoksa kahvaltıda kendini, adını bile hatırlamadığı bir kızla bulması an meselesiydi. Üstten ikinci düğmesi kopmuş beyaz gömleğini, kotunu giydi aceleyle. Hem aceleyle, hem sessizce… Böyle sabahlarda bir tilki gibi çevik hazırlanırdı. Beyazın üzerine yayılmış şarap lekesini görmezden geldi. Montunu geçirdi hızlıca. Evden süzüldü. Galata’daki yeni fırın-börekçiye uğradı önce.
Eli belindeydi Nursen’in. Kızgındı güya. Cilveyle sokuldu. “Yavrum, aşk olsun, bir ruhsat almamıza yardım ettin, sonra kayboldun.” Gözlerini buğulu cama çevirdi. “Valla iş, güç Nursenciğim.” İnanmaz baktı Nursen. Sonra ciddileşti. “Metinler geldi geçen gün, biraz sorgu sual ettiler.” Umursamaz göründü komiser. “Takılma hallolur, ne zaman hallolmadı ki?” Elini omzuna koydu kadın, yaklaştı. “Bak bizim seninle hukukumuz var Tunç, sevişmek bahane, biliyorsun. Başını belaya sokma, biraz huzur bul istiyorum artık, yorulmadın mı? Sana mı kaldı dünyayı düzeltmek diyeceğim ama çok beylik bir laf olacak.” Bir sandalye çekip oturdu, etli bacaklarını üst üste attı.
Dostça uzandı Tunç, ojeli yumuşak elleri sıktı. “Beni merak etme, boş ver bunları, ben hallederim. İşine gücüne bak sen, paranı kazan, unutma, Emniyet daima hizmetinde.” Göz kırptı. Beyaz, yumuşak kolunu nazikçe kaldırdı Nursen, garsona seslendi. “Yavrum süt kaynat komiserine, yanına da Kürt böreği ver, kenar olsun.” Nursen’in dükkândan İstiklal’e yürüdü. Sağdaki hostelde çocuklar temizlik yapıyordu. Selamlaştı. Başka bir yere takılmadan eve, diye düşünüyordu. Üstü başı…
Galata’dan Tünel’e çıkarken çaldı telefon. Tam da Mevlevihane’nin önünde. “Efendim Kerbela!” “Komiserim, şimdi aradılar, aynı mahallede üçüncü vaka… Aynı şekilde bulunmuş…” Sesi zayıfladı. “Yine maktul kadın.” “Adli Tıp?” “Az önce geçti Doktor Hanım.” Gömleğine baktı. “Eve uğrayacak vakit var mı?” “Komiserim, valla siz bilirsiniz ama Müdür Bey de yoldaymış…” “Kerbela, dolabımdan bir gömlek kap gel o zaman, olay mahallinde buluşalım.” “Emredersiniz Komiserim.” Sigarasından derin bir nefes çekti. “Orospu çocuğu, yine doğradın di mi kadının birini… Bulucam ulan seni.” Acele adımlarla uzandı Cihangir’e.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Polisiye Roman (Yerli)
- Kitap AdıDerin Uyku
- Sayfa Sayısı256
- YazarBahar Akman
- ISBN9786057212269
- Boyutlar, Kapak11x18cm, Karton Kapak
- YayıneviOğlak Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Puslu Kıtalar Atlası ~ İhsan Oktay Anar
Puslu Kıtalar Atlası
İhsan Oktay Anar
Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki kun-ı Kâinattan 7079 yıl, İsa Mesih'ten 1681 ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Kostantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı. Ceneviz taifesinin buraya ilk gelen gemilerine karanlıkta uçan bir ak martının yol gösterdiği
- Aşk-ı Zemheri (Baharı Bekleyen Bir Aşk Hikayesi ) ~ Mürvet Sarıyıldız
Aşk-ı Zemheri (Baharı Bekleyen Bir Aşk Hikayesi )
Mürvet Sarıyıldız
…Baharı Bekleyen Aşk Hikayesi… İsmiyle müsemma olmayan genç bir kadın, Gülbahar. Yüzyıllar öncesinde, dününde, bugününde ve geleceğinde yer alacak olan 4 farklı İbrahim. İnsanın...
- Sherlock Holmes; Aklın Şüphesi Suçun Gerçeğidir ~ Arthur Conan Doyle
Sherlock Holmes; Aklın Şüphesi Suçun Gerçeğidir
Arthur Conan Doyle
Akıl yürütme sanatı, uzun ve sabırlı çalışmalar sonucunda elde edilir. Yetenekli bir akıl yürütücü beynini boş bir oda gibi kullanır, gereksiz bilgileri eler ve...