Koray Avcı Çakman’ın yazıp, Elif Deneç’in resimlediği Dere Tepe Efsane, yurdumuzun dört bir köşesinden derlenmiş söylenceleri geçmişten günümüze taşıyor; dağı taşı efsane Anadolu’muzun zengin kültür hazinesini keşfe çağırıyor.
Şiir ve masal geleneğinden beslenen özgün diliyle, dokuz yaş ve üzeri okurlarına, Türkiye’nin doğal güzellikleri ve tarihî değerleri hakkında destansı bir anlatım sunan bu eşsiz kitap, “Cennet Bursa”dan “Zirvesi Karlı Ağrı”ya Anadolu’yu karış karış gezdiriyor.
Kültürel mirasımızın altında yatan hayal gücüne dikkat çeken Dere Tepe Efsane, tarih boyunca kentlerimizin adlarını ya da ünlerini nasıl kazandıklarına dair ilginç hikâyelere yer vererek ufkumuzu genişletiyor.
Söz bitermiş konuşa konuşa, sıra gelirmiş masallara. Dağlar taşlar efsane, neler neler söyler ah bir dile gelse. Kıpır kıpır hamsi alın size Trabzon şehri. Kütahya’nın çinisi, çıktı dünyanın çivisi. Konya, gelene kucak açar Mevlana. Isparta, güller açar orada…
Dere Tepe Efsane, birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapmış, bağrında nice efsaneler yaşatmış güzel Anadolu’muzu daha yakından tanımamızı sağlayan tılsımlı bir hazinenin kapılarını aralıyor.
Develer tellal iken, pireler berber iken; diyar diyar gezip gördüğünü kâğıda döken bir seyyahın kisvesine bürünen Koray Avcı Çakman, çıktığı yazın yolculuğunda Nasreddin Hoca’dan Karacaoğlan’a sayısız ismin kapısını çalıyor…
İçindekiler
Dere Tepe Efsane…………………………………………………………….7
Bursa, Cennet Bura ………………………………………………………. 9
İstanbul Efsane, Çiçeği Lale…………………………………….12
Kumlar Gelse Dile, Çanakkale………………………………..15
Gölü Sapanca, Kenti Sakarya…………………………………..18
Geyikkoşan, Samsun…………………………………………………..22
Türkiye’nin En Kuzeyi, Sinop Şehri ……………………..25
Amasya, Allı Ballı Elma …………………………………………….28
Kıpır Kıpır Hamsi, Trabzon Şehri…………………………. 31
Zonguldak, Kömürü Kapkara Bak…………………………34
İzmir, Keçi Kalesi………………………………………………………….38
Kütahya’nın Çinisi, Çıktı Dünyanın Çivisi……….41
Manisa, Macunu Şifa…………………………………………………. 44
Muğla, Kıyısı Sığla………………………………………………………. 47
Taşı Lüle Eskişehir………………………………………………………..51
Konya, Gelene Kucak Açar Mevlana ……………………54
Ankara Ankara, Güzel Ankara……………………………….56
Isparta, Güller Açar Orada……………………………………….59
Olimpos, Aspendos Antalya…………………………………….63
Kahramanmaraş, Karsambaç………………………………….67
Zirvesi Karlı, Ağrı …………………………………………………………71
Gün Kurusu, Malatya…………………………………………………..74
Gölü Kocaman, Van ……………………………………………………. 77
Çayda Çıra, Elazığ…………………………………………………………81
Tepsi Tepsi Baklava, Gaziantep ……………………………..84
Telkâri, Mardin……………………………………………………………… 87
Harran Şehri, Şanlıurfa……………………………………………… 91
Dere Tepe
Efsane
Dorukları göğe sevdalı dağlar,
Kekik, fesleğen kokulu çayırlar,
Suları coşkun akan pınarlar,
Daracık sokaklarda uzanan taşlar,
Kim bilir bağrında ne hikâyeler saklar.
Dere tepe efsane; anlatıla söylene,
Beşikteki bebeye, uyuklayan nineye…
Geçmişten günümüze gelmiş,
Bir dinleyen bir daha istemiş.
Kimi bire bin katmış,
Duyan duymayan buna şaşmış.
Masallarda nasıl develer tellal,
Pireler berber ise;
Söylencelerde de
Kurt, kuş konuşur,
Dağ, dağa kavuşur,
Olmaz denilen olur.
Uzanalım yurdun dört bir yanına,
Kulak verelim dağına, taşına,
Irmağına, ağacına,
Çiçeğine, böceğine,
Deresine, tepesine…
Bilinmedik çok çok eski zamanlardan,
Kim bilir bizi kimler selamlayacak uzaklardan,
Suyu çoktan kurumuş bir çeşme,
Surları, burçları yıkık dökük bir kale,
Neler neler anlatacak bize.
Dere tepe efsane…
Bursa,
Cennet Bura!
Çıkalım, zirvesi karlı Uludağ’a,
Şöyle bir bakalım Bursa’ya.
Duyana duymayana,
Varana varmayana,
Anlatalım neden cennet bura.
Zamanın birinde, bir hükümdar yaşarmış.
Tılsımlı mı tılsımlı bir mührü varmış.
O mühür sayesinde hükmedermiş,
Aşılmaz dağlara, suları azgın ırmaklara,
Geçit vermeyen kayalıklara…
Mührünün tılsımıyla uzun yollar kısalmış,
Coşkun nehirler önünde ip gibi akmış.
Dağlar tepeler eğilmiş,
Koca koca kayalar erimiş,
Dört bir yanı kolaylıkla gezmiş.
Günlerden bir gün
Vezirini yanına almış,
Göz açıp kapayıncaya kadar
Uludağ’ın eteklerine varmış.
Etrafına bakmış bakmış da
Hayran kalmış yeşiline,
Suyundan içmiş içmiş de
Neşe katılmış neşesine.
Leziz yemişlerinden yemiş,
Yemiş de pek beğenmiş.
Dönmüş vezirinin sol yanına,
Demiş ki: “Cennet bura!”
Ağır işitirmiş vezirin sol kulağı,
“Cennet Bursa” anlamış, “cennet bura”yı.
Şehir kurulmuş oraya,
O günden sonra Bursa denmiş buraya…
Dağları tepeleri aşalım,
Bu kez de ta Çin’e kadar uzanalım,
İpek böceğinin efsanesi nasılmış bir bakalım:
Çin İmparatoriçesi Leizu,
Mis gibi bir çay demlemiş.
Çay fincanını kapmış, kendini bahçeye atmış.
Dut ağacının altında kâh çayını yudumlamış,
Kâh rüzgârın sesini dinlemiş.
Rüzgâr bu, eser geçer de
Her şey aynı kalır mı?
Kâh imparatoriçenin savurmuş saçını,
Kâh dut ağacının sallamış dalını.
O sırada dut ağacından,
Pıt diye bir koza düşmüş fincana.
İmparatoriçe merakla bakmış,
Bir kozaya, bir dala,
Bir dala, bir fincana,
Bir fincana, bir çaya…
Çayını böyle içemezmiş.
Kozayı çekmiş, çekmiş…
O çektikçe kozadan bir ip ayrışmış,
İp uzamış da uzamış,
Leizu şaşakalmış buna,
İpi dolamış parmağına.
Parmağını bir sıcaklık sarmış.
İmparatoriçe bundan çok hoşlanmış.
Çevresindekilere heyecanla
Bu keşfini anlatmış.
İşte ipekçilik Çin’de böyle başlamış,
Oradan da tüm dünyaya yayılmış.
İpek böcekçiliği o kadar gelişmiş ki Bursa’da,
Han bile yapılmış koza adına.
İpek böceği yetiştiricileri,
Takmışlar sepetleri kollarına,
Varmışlar Koza Han’a,
İpek kozalarını burada satmışlar tüccarlara.
Yalnız evvel zamanda, kalbur samanda değil,
Koza Han’da bugün de ipekli ürünler satılıyor.
Ama bunlar artık fabrikalarda üretiliyor.
İpek deyip geçmeyin,
Hikâyesi var minicik böceklerin,
Yumuşacık bir şalda,
Göz alıcı bir fularda…
İstanbul
Efsane,
Çiçeği
Lale
Yedi tepeli şehir,
Sayalım bu tepeleri bir bir:
Topkapı Sarayı Tepesi,
Çemberlitaş Tepesi,
Beyazıt Tepesi,
Fatih Tepesi,
Yavuz Selim Tepesi,
Edirnekapı Tepesi,
Kocamustafapaşa Tepesi.
Gezmekle biter mi hepsi!
İstanbul iki yaka,
Bir yanı Asya, bir yanı Avrupa,
Nice medeniyetler barınmış bu topraklarda.
Kimi der, İstanbul’un taşı toprağı altın;
Kimi der, İstanbul’a bir de
Çamlıca Tepesi’nden bakın.
Yüzlerce yıldır bu kente,
Dolar insanlar akın akın.
Martılar bile bu kalabalıktan şaşkın.
Surları sarnıçlarıyla,
Adaları anıtlarıyla,
Teknesi vapuruyla
Hayran bırakır herkesi,
Anlatmakla biter mi hiç
İstanbul efsanesi!
Çok çok eskiden,
Kız Kulesi henüz denize kondurulmamış,
Şehir bunca binayla doldurulmamışken,
Fatih Sultan Mehmet gemileri karada yürütmemiş,
Koca Sinan adını taşıyan camiyi inşa etmemişken…
Gül, sümbül gelirmiş akla, çiçek denince
Bilmezmiş laleyi hiç kimse.
Lalenin efsanesine kulak kabartalım,
Koca şehri nasıl donatmış bakalım:
Dere tepe efsane
Gün, ışığını toplayıp gidince,
Yerini bırakır geceye.
Gece kâh yıldızlarla fısıldaşır,
Kâh ay ışığı parıl parıl ışır.
Gün ışırken yavaşça,
Pul kanatlı bir böcek
Çiy tanesini içer kana kana.
Tan ağarmamış; gece,
Nöbetini gündüze bırakmamışken,
Öbek öbek çiçeklerin açtığı kırlarda,
Çiy taneleri, yaprakların üzerini
Kaplamış damla damla.
Gök gürlemiş beklenmedik bir anda,
Yıldırım düşmüş bir yaprağa.
Alev alan yaprak laleye dönüşmüş,
Anlatmış duyan duymayana.
Efsane bu ya,
Böyle oluşmuş ilk lale.
Lalenin tam ortasındaki siyahlık,
Yıldırımın armağanı yanıktanmış.
Lalenin tohumu uçmuş uçmuş da,
Kim bilir nerelere konmuş
Kâh sarı olmuş kâh kırmızı,
Kâh beyaz kâh turuncu…
Öyle bir çiçek ki bir devre adını vermiş,
Bahçeler, saraylar, uzak mı uzak korular,
Koskoca İstanbul şehri bu çiçekle şenlenmiş.
İstanbul yedi tepe,
İstanbul’a yakışır lale.
Kumlar Gelse Dile,
Çanakkale
Truva Atı surların önüne bırakılmamış,
Truvalılar gafil avlanmamış,
Gelibolu onca savaş görmemişken,
Ne kuş dili ne kedi dili,
Kim dedi, kime dedi,
Ne dedi, niye dedi?
Efsanemiz Kumdili.
Develer tellal, pireler berber iken,
İlyas adında bir genç yaşarmış Gelibolu’da,
“Ermiş,” dermiş halk bu oğlana.
İlyas’ın bir de kardeşi varmış ta karşı kıyıda,
İlyas özler dururmuş kardeşini…
Uçup karşı kıyıya konamazmış,
Kuş değil ki!
Yüze yüze denizi aşamazmış,
Balık değil ki!
Evvel zamanda, kalbur samanda
Bacası puf puf tüten gemiler,
Düdüğü düt düt öten vapurlar da yokmuş.
İlyas kardeşini görmeyeli yıllar yıllar olmuş.
Delikanlı anlatmış özlemini
Dağa taşa, kurda kuşa…
Ak sakallı, nur yüzlü bir dede
Girmiş, bir gece rüyasına.
“İlyas,” demiş, “derdini duydum
Ulu ulu çınarlardan,
Ağıldaki kuzudan,
Avludaki kuyudan…
Mademki kardeşini bunca özledin,
İşte bak sana yardıma geldim.
Yarın gün ağarınca var git kumsala,
Doldur avucunu kumla.
Savur avucundaki kumu denize doğru,
Suya kavuşan kum açacak
Sana gideceğin yolu.
Yürü, hiç korkma!
Geride bıraktığın martıya da,
Kumsala da aldırma.
Ne yaparsan yap,
Sakın dönüp ardına bakma!”
İlyas kan ter içinde uyanmış.
Sağa dönmüş olmamış,
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Öykü Şiir
- Kitap AdıDere Tepe Efsane
- Sayfa Sayısı96
- YazarKoray Avcı Çakman
- ISBN9786052851890
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sır Perdesi ~ George Eliot
Sır Perdesi
George Eliot
Victoria döneminin öne çıkan kadın yazarlarından George Eliot, Sır Perdesi’nde her zamanki gerçekçiliğinden uzaklaşarak romantik, trajik hatta doğaüstü denebilecek bir anlatıcı yaratıyor. Döneminin frenoloji ve...
- Yakınlık Korkusu ~ Neslihan Önderoğlu
Yakınlık Korkusu
Neslihan Önderoğlu
Tutkuyla bağlı olduğun bir şey var mı? Nasıl yani? Ne bileyim işte. Hani böyle peşinden gözünü kırpmadan gideceğin bir şey? Uğruna her şeyi göze...
- Alleben Öyküleri ~ Ülkü Tamer
Alleben Öyküleri
Ülkü Tamer
Alleben neresi? Anteplilerin iyi bildiği gibi Alleben, Antep’in içinden onu çoğaltarak geçen, kentin kültürünü biçimlendiren uzun ve güçlü Fırat Nehri’nin geçmişte “gürül gürül akan”,...