GECE EVİ SERİSİNİN YAZARI P.C. CAST’TAN TUTKUNU OLACAĞINIZ YEPYENİ BİR SERİ
TANRIÇA SERİSİ’NİN BİRİNCİ KİTABI
DENİZ TANRIÇASI
“Kim bir tanrıça olmak istemez ki?.. Buradaki ilginç aşk hikâyeleri keskin karakterler ve zekice diyaloglarla dolu.”
Romantic Times
“Deniz Tanrıçası kesinlikle bu zamana kadar okuduğum en farklı fantastik romans. Başından sonuna kadar, sürprizlerin hiç sonu yok. Kitapları o kadar keskin ki bir çocuk gibi imkânsıza inanma payı bırakıyor. Çok sevdim!”
Sharon Sala
“Fantastik tutkunlarının büyük zevk alacağı bir kitap.”
Christopher Moore
“Aksiyon dolu, eğlenceli, fantastik bir eser. P.C. Cast klasik fantastik öğeleri unutamayacağınız bir hikâye içinde işlemiş.
Kesinlikle tavsiye ediyorum.”
K.D. Wentworth
“Eğlenceli, seksi… ilginç diyaloglar var. İyinin kötüye, modern kolaylıkların eski kültüre karşı savaşında bir parça Güzel ve Çirkin’i andıran bu seri sizi büyüleyici bir fantastik dünyaya taşıyacak.”
Romance Reviewer
Bölüm Bir
CC, eli kolu alışveriş torbalarıyla dolu halde, bin bir güçlükle anahtarını kilitten çekip çıkardı ve kapıyı ayağıyla iterek kapattı. Gözleri otomatik olarak geniş dairesinin girişinde asılı duran saate kaydı. Yedi buçuk olmuştu bile. İletişim Merkezi’ndeki işlerini bitirmesi bir asır sürmüş, ardından da içki dükkânı ve ordu pazarına uğramıştı. Sonrasında ise Tinker Hava Kuvvetlerinden eve kadar olan trafiği aşmak, aks derinliğinde çamurun içinde direksiyon sallamak kadar zorlu olmuştu. Buraya kadarki sıkıntı yetmezmiş gibi, eve ulaşmak için kestirme bir yola sapmış ve yanlış yerden dönüş yaptığını çok geç fark etmişti. Ve kısa süre sonra içinden çıkılmaz derecede kaybolmuştu. Neyse ki Quick Trip’teki kibar bir görevli ona yolu tarif etmiş ve CC kendini ona Tınker’a atanalı sadece üç ay olduğunu ve henüz çevreyi tanımadığını açıklarken bulmuştu.
Adam, bir yavru köpeği okşar gibi omzunu sıvazlamış ve, “Senin gibi ufacık bir şeyin Hava Kuvvetleri’nde işi ne?” diye sormuştu. CC bu soruya cevap verme gereği duymamış ve yüzü utançtan alev alev yanarken, teşekkür edip oradan hızla uzaklaşmıştı.
Doğal olarak, halihazırda zaten gergin olan sinirleri telefonunun ısrarcı çalışı karşısında zıpladılar.
“Bir dakika yahu! Geliyorum!” diye bağırarak mutfağa koştu ve kese kâğıtlarını tezgâha bıraktığı gibi telefonun üstüne atıldı.
Nefes nefese, “Alo?” demesiyle, telesekreterinin ritmik bipleriyle kesintiye uğrayan hat sinyalinin devreye girmesi bir oldu. “Neyse, en azından mesaj bıraktılar.” CC iç geçirdi ve telefonu mutfağa taşıyıp mesaj alma kodunu hışladı. Bir eliyle telefonu kulağına tutarken diğeriyle kesekâğıtlarından birindeki iki şampanya şişesini çıkardı,
Telesekreterin mekanik sesi, “İki yeni mesajınız var,” dedi, “İlk yeni mesaj, 17:30’da kaydedildi.”
CC şampanya şişesinin mantarını yerinde tutan telli düzeneğin üstündeki metalik folyoyu açarken, dikkatle dinledi.
“Merhaba, Christine! Annen ve baban arıyor’.” Annesinin telesekreter kaydında doğallıktan uzak ve tenekemsi çıkan sesi çınlıyordu.
“Merhaba Christine’.” Biraz daha uzaktan, babasının en az annesininki kadar neşeli sesi yankılandı.
CC hoşgörüyle gülümsedi. Arayan tabii ki annesi ve babasıydı. Yeryüzünde ona tam adıyla hitap etmekte ısrar eden başka kim kalmıştı ki?
“Büyük gününü gerçekten de unutmadığımızı söylemek için aradık.”
Annesi bu noktada duraksadı. Geri planda babasının kıkırdadığını duyabiliyordu. Doğum gününü unutmak mı? O ana kadar unutmuş olabilecekleri aklının ucundan dahi geçmemişti ki.
Annesinin nefes nefese sesi yeniden duyuldu: “Yeni gemi seyahatimize hazırlanmak için kendimizi paralamakla meşgulüz. Babanın toplanmasının ne kadar zaman aldığını bilirsin.” Bu son cümleyi gizli bir bilgi verir gibi, fısıltıyla söylemişti. “Ama endişelenme, tatlım. Her ne kadar paketini göndermeyi başaramadıysak da, yirmi beş yaşındaki en sevgili kızımız için, küçük bir sürpriz ayarlamayı başardık.”
“Yirmi beş mi” Babası cidden şaşırmışa benziyordu. “Ah. Tanrım. Ben daha yirmi iki yaşında olduğumu sanıyordum.”
“Zaman hızla akıp gidiyor, hayatım,” dedi annesi bilge bir edayla.
“Aynen öyle, tatlım,” dedi babası. “Seyahate daha çok vakit ayırmamız gerektiğini düşünme nedenlerimden biri de bu zaten.” Babası manidar bir kıkırdı eşliğinde ekledi. “Ama sadece biri.”
‘”O neden’ konusunda kesinlikle haklısın, hayatım.” Annesi, birden onlarca yaş gençleşen bir sesle kıkırdamıştı.
CC, “Telesekreterimde cilveleniyorlar,” diye söylendi. “Ve doğum günümü gerçekten unuttular.”
“Her neyse, havaalanına gitmek üzere evden çıkıyoruz.”
Babasının gittikçe uzaklaşan sesi araya girdi. “Elinor, haydi artık vedalaş. Havaalanı vaktimiz geldi.”
“Şey, gitme zamanı doğum günü kızı! Mı, bu arada o küçük Hava Kuvvetleri gezinde güzel vakit geçir. Sen de birkaç güne kadr yola çıkıyorsun, değil mi?”
Küçük Hava Kuvvetleri gezisi mi? CC gözlerini çevirdi. Suudi Arabistan, Riyad Hava Üssü’ndeki İletişim Merkezi’nin Kalite Kontrolü’nden sorumlu astsubay olarak doksan günlük bir göreve atanması, “küçük Hava Kuvvetleri gezisi” mi oluyordu yani?
“Bu arada, tatlım, gideceğin yer her neresiyle, uçma kısmını kafana takma olur mu? O aptalca korkunu çoktan geride bırakmış olman gereken bir yaştasın. Hem, Tanrım, Hava Kuvvetleri’ne katılan sen değil misin!”
CC annesinin, okyanuslar aşıp dünyanın öbür ucuna uçmak zorunda kalmasına sayılı günler kala, fobisinden uçaklar bahsetmemiş olmasını tercih ederdi. Hava Kuvvetleri’nde sevmediği tek şey buydu işte,
“Seni seviyoruz. Şimdilik hoşça kal,”
Mesaj sona erince, CC kafasını sallamaya devam ederek kapatma düğmesine bastı ve telefonu tezgâhın üstüne bıraktı.
“Doğum günümü unutmanıza inanamıyorum! Cadılar Bayramı’ndan hemen önce, gece yansında doğduğum için doğum günümü unutmanın imkânsız olacağım söyleyip dururdunuz bir de.” Dolaptan bir şampanya kadehi almak için uzanırken telefona bakarak söyleniyordu. “Ayrıca kutumu da hatırlamadınız.” Şampanya şişesinin mantarıyla boğuşurken gözleri hâlâ telefondaydı.
CC nin Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri’nde aktif görev yaptığı yedi sene boyunca, annesi ve babası doğum günü paketini bir kez olsun unutmamışlardı. Bugüne kadar. Hem de yirmi beşinci doğum gününde; üstelik çeyrek asrı tamamlarken. Bu gerçekten mihenk taşı gibi bir yıldı ve CC bu doğum gününü, doğum günü paketi olmadan kutlayacaktı.
Mantarı çekip köpüren şişeyi lavaboya doğru tutarken, “Bu bir aile geleneğidir!” diye söylendi,
iç geçirdi. İçi, beklenmedik bir ev hasretiyle burulmuştu.
Sert bir tavırla, “Hayır,” diye düşündü. Hava Kuvvetleri’ndeki hayatından son derece memnundu ve liseden mezun olur olmaz hiç düşünmeden orduya katılma kararı aldığı için hiç pişman olmamıştı. Ne de olsa, bu karar sayesinde cicili bicili, sıradan, sakin küçük kasaba hayatından uzaklaşabilmişti. Hayır, reklamların vaat ettiği gibi, tam olarak “dünyayı” görmüş sayılmazdı. Ama doğup büyüdüğü Homet Illinois’teki halinden hoşnut insanların çoğunluğunun değil yaşamak, ziyaret bile edemeyecekleri beş eyalette, Teksas, Mississippi, Nebraska, Colorado ve şimdi de Oklahoma’da yaşama fırsatı bulmuştu.
“Görünüşe bakılırsa annem ve babam bu çoğunluğa dahil değiller.” CC kendine bir kadeh şampanya doldurup bir yudum aldı ve ayağını yere vurmaya başladı. Gözü hâlâ telefondaydı, öyle görünüyordu ki anne ve babası son bir yıl içinde, bir insanın kaldırabileceğinden çok Gümüş Macera Turuna çıkmışlardı. “Herhalde rekor falan kırmaya çalışıyorlar.” CC, ebeveynlerinin seslerine yansıyan işveli tınıyı hatırladı ve gözünün önünde canlanan görüntüleri savuşturmak ister gibi gözlerini yumdu.
Gözlerini hızla açtı ve tekrar telefona bakmaya başladı.
“Ama anne, ev yapımı çikolata parçacıklı kurabiyelerinden mahrum mu kalacağım?” Şampanyasından bir yudum daha aldı ve kadehini tazelemesi gerektiğini fark etti. “Doğum günü paketim olmadan bütün yemek gruplarını nasıl karşılayabilirim ki?” Diğer kese kâğıdına uzandı ve bir kova kızarmış tavuk tabii ki orijinal tarif çıkardı. Bir tavuklara bir şampanyaya bakarak tek taraflı söylevine devam etti: “Düzgün bir sindirim için gerekli yağ grubuyla karışık et grubu kızarmış tavuk var. Ve sonra meyve grubu, yani favorim şampanya da var. Süt, çikolata, şeker grubu olmadan doğum günü mutfak kadrosunu nasıl tamamlayabilirim?” Mutsuz bir tavırla telefonu işaret etti.
Tavuk kovasının kapağını kaldırıp bir piliç budu aldı ve ısırdı. Ve sonra budu, el hareketlerini daha da belirginleştirmek için kullanarak sözlerine devam etti”.
“Biliyor musunuz, siz her zaman beni güldüren ve evi hatırlatan işe yaramaz şeyler göndermeyi çok iyi bilirsiniz. Ne rede olursam olayım, önceki sene gönderdiğiniz şu kurbağa şeklindeki yağmur ölçüm aleti gibi. Üstelik bir bahçem bile yok! Ya şu bir müstakil evim olmadığı için, dairemin kapısına asmak zorunda kaldığım TANRI BU EVİ KORUSUN yazılı eşik taşına ne demeli?” Annesiyle babasının saçma sapan hediyelerini hatırlamak CC’nin aksi bakışlarının bir gülümsemeyle kesintiye uğramasına neden olmuştu.
“Sanırım bana evlenmemi ya da en azından kendime müstakil bir ev edinmemi söylemeye çalışıyorsunuz.”
CC düşünceli bir tavırla tavuğunu çiğnedi ve sonra, yirmi beşten çok on beş yaşında biri gibi davrandığını düşünüp yeniden iç geçirdi. Ama sonra neşesi yerine geldi.
“Hey! Diğer mesajı unuttum,” diyerek telefonu kaptı, mesaj kodunu tuşladı ve annesiyle babasının sesini pas geçti.
“ikinci yeni mesaj. 18:32’de kaydedildi.”
CC ağzındaki tavuklara rağmen sırıttı. Büyük olasılıkla mesajın sahibi en eski dostu Sandy’ydi. Aslına bakılırsa bütün lise arkadaşları arasında bir tek Sandy’yle görüşmeye devam ediyordu. Sandy onu birinci sınıftan beri tanırdı ve doğum günü bir yana, hemen hemen hiçbir şeyi unutmazdı. İkisi baş başa verip küçük Homer kasabasından “kaçmayı” nasıl başardıklarına gülerlerdi, Sandy eğlenceli ve muhteşem Chicago şehrinde büyük bir hastanede çok iyi bir iş edinmişti. Resmi unvanı Doktor ilişkileri Koordinatörü’ ydü ve bu, hastaneye yeni doktor alımlarından sorumlu olduğu anlamına geliyordu, ama Sandy’yle ikisi bu unvanın tamamen gerçekdışı ve müstehcen anlamına takılmaya bayılırlardı. Sandy üç yıldır mutlu ve sadık bir evlilik sürdürdüğü için, bu espri daha da eğlenceli bir hal alıyordu.
“Merhaba, CC. Senden haber olmayalı uzun zaman oldu, güzelim!”
…
“Deniz Tanrıçası” için 5 yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıDeniz Tanrıçası
- Sayfa Sayısı448
- YazarP. C. Cast
- ISBN6054263622
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviPegasus / 2010
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gidiyor, Gitti, Gitmiş ~ Jenny Erpenbeck
Gidiyor, Gitti, Gitmiş
Jenny Erpenbeck
“Ağustos sonunda bir perşembe günü on adam, Berlin’deki Kırmızı Belediye Binası’nın önünde toplanıyor. Açlık grevi yapacakları söyleniyor. Tenleri siyah. İngilizce, İtalyanca, Fransızca konuşuyorlar. Ve...
- Adem’Den Önceki Yaşam ~ Margaret Atwood
Adem’Den Önceki Yaşam
Margaret Atwood
“Nate’in içinden ansızın ayağa kalkıp Elizabeth’in üzerine atılmak, ellerini onun boynuna kenetleyip sıkmak geliyor. Doyurucu bir hoşnutluk duyuyor bunu düşününce. Annesi boyuna, ‘Erkekler kadın...
- Mezarcı ~ Paul Cleave
Mezarcı
Paul Cleave
“Affet beni, Peder, günah işledim!” İşte Tate, o bir dedektif. Christchurch’ün en yeni ve öldürmekten vazgeçmeyen psikopat seri katilinin izini sürmek üzere zorlu bir...
kitabı yarın almaya gidiyorum güzele benziyor :)
Ben okuyorum bu kitabı. Bu roman ” Deniz kızı Ariel’in” macerası gibi birşey olmuş. Sadece olgunu, birazcıkta değişiği olmuş, ama çok keyifli, tavsiye ederim (:
bende okuyorum. çoook beğendim. diğer serilerinide almayı düşünüyorum. herkese şiddetle tawsiye ediyorumm:):)
arkadslar ben p.c cast’ın gece evi serisini okudum ve çok hosuma gitti fakat bu gun deniz tanrıçasını aldım ve bazı yerlerde okudugum yorumlara gore cinselligi çok one cıkarmış yazar bazı yorumlarda kitap cok kotu paranıza yazık diolar bazı yerde ise 2. kitap için sabırsızlanıyorum müütişhişti gibi yorumlar var ve kafam biraz karısık bana yardımcı olursa birisi memnun olrm.
daha okumadım acaba nasıl bir kitap merak ediyorum