Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Deniz Feneri Yolu
Deniz Feneri Yolu

Deniz Feneri Yolu

Debbie Macomber

Her kadının bir hikâyesi vardır… Sevgili Okur. Henüz beni tanımıyorsun. Fakat bu durum birazdan değişecek çünkü seni evime, yaşadığım yere davet ediyor; ailem, arkadaşlarım…

Her kadının bir hikâyesi vardır…

Sevgili Okur.
Henüz beni tanımıyorsun. Fakat bu durum birazdan değişecek çünkü seni evime, yaşadığım yere davet ediyor; ailem, arkadaşlarım ve komşularımla tanışmanı istiyorum. Gel hadi, hikâyelerimizi öğren, hatta belki sırlarımızı da…

Yolunuzun kesiştiği her insanın az veya çok hayatınıza bir şey kattığı gerçeğini bilirsiniz. İnsan ilişkileri üzerine özellikle eğilen, hayatın içinden seçtiği olaylardan yola çıkarak yazdığı romanlarıyla geniş kitlelerin beğenisini kazanan Debbie Macomber, bu kez yeni karakterlerin birbirilerine geçmiş hikâyeleriyle karşınıza çıkıyor. Hiç bilmediğiniz ama tanımaktan büyük keyif alacağınız bu insanların yaşamlarına dahil olurken kimi zaman sevinecek, kimi zaman üzülecek, şaşırtıcı olaylara tanık olurken çoğu zaman heyecanlanacaksınız.

“Debbie Macomber’ın, büyüleyici kalemiyle duyguları harekete geçirme konusunda özel bir yeteneği var. ‘Cedar Cove’ serisi bunu bir kez daha doğruluyor.”
-Publishers Weekly-

“Debbie Macomber’ın yeni serisi ‘Cedar Cove’ için harikulade bir başlangıç. Serinin ilk kitabı Deniz Feneri Yolu’nda karşınıza çıkan karakterlerle dost olmaya, kendinizi onlardan biri gibi hissetmeye hazır olun.”
-Reader to Reader-

“Gerçek hayattan esinlenerek yazdığı romanlarıyla tanınan Macomber, etkileyici karakterlerden oluşan yeni serisi ‘Cedar Cove’da insan ilişkilerinde yaşanabilecek her tür sorunu aşk, umut ve hoşgörüyle buluştururken okuru adeta büyülüyor.”
-Booklist-

***

Sevgili Dostlarım,

Washington, Cedar Cove’a hoş geldiniz. Umanm arkadaşlarımla tanışmaktan keyif alırsınız ve Olivia, Grace, Charlotte, Cecilia, Jack, lan, Seth ve diğerleriyle en az kendi kapı komşularınızla olduğu kadar rahat edersiniz. Gördüğünüz gibi, onlar benim komşularım. Şey, tam olarak değil elbette. Cedar Cove benim memleketim olan Washington, Port Orchard’da ama karakterler ve öyküleri tamamen benim hayal ürünüm. Bununla beraber, Port Orchard’ın yollarını aşındır­mış olanlar, tarif ettiğim binaları ve olayları hatırlayacaklar­dır. Kütüphane, yeni Belediye Konağı, hatta Martı Çağırma Yarışması,’ Port Orchard’da yaşamın vazgeçilmez unsurları.

Alaska, Teksas ve Kuzey Dakota’da geçen öykülerden sonra, başka eyalet öyküleri isteyen sayısız mektup aldım. Karar vermeye çalışırken güzel memleketim Washington kadar sevdiğim çok fazla yer olmadığını fark ettim. Yıllardır yarattığım her küçük kasabada, ister Alaska’da olsun ister Teksas’ta, kendi yaşantımdan bir parça vardı; burada, Port Orchard’da kendi ailemi oluşturduğum yaşamdan bir parça. Cedar Cove dizisiye, bunu sadece resmileştirmiş oldum.

Bu dizinin ne kadar süreceğini siz sormadan önce ben söyleyeyim. Cevap, bilmiyorum. Tüm öyküleri anlatmak kaç kitap sürerse, o kadar. Hedefim, her zamanki gibi, ilk kitabı ya da onuncuyu elinize aldığınız anda hissedeceğiniz mem­nuniyet duygusu.

Şimdi oturun ve içine biraz sağduyu ve biraz da gizem katılmış bu aşk romanının tadını çıkarın. Yeni bir arkadaş topluluğuyla tanışın. Onların da sizinle tanışmak için can at­tığını biliyorum.

Debbie Macomber

Not: Okuyucularımdan gelen yazıları çok seviyorum. Bana PO Box 1458, Port Orchard, WA 98366 adresinden ya da www.debbiemacomber.com internet sitesinden ulaşabilir­siniz.

Bir

Cecilia Randall, bir dilek tutma şansları olsa, aynı hayatı tekrar yaşamak isteyen insanlar olduğunu duymuştu. Kendisi onlardan biri değildi. Yirmi iki yıllık hayatının on iki ayını yok etmek onun için yeterliydi.

Son on iki ay.

Geçtiğimiz ocak ayında, yeni yılın hemen ardından bir denizciyle, bir denizaltıcıyla tanışmıştı. Ona âşık olmuş ve tamamen sorumsuzca bir şey yapmıştı; hamile kalmıştı. Son­rasında ise onunla evlenerek her şeyi daha da berbat etmişti.

Bu, üçüncü hatasıydı ve o andan itibaren muhakeme ha­taları giderek artmaya başlamıştı. Daha önce hiç bu kadar çaylak, bu kadar âşık -ve en kötüsü- bu kadar romantik ol­mamıştı. Ne yazık ki Deniz Kuvvetleri ve hayat, hızla aklını başına getirmişti.

lan denizdeyken, prematüre bir kız doğurmuş ve bebe­ğin kalp sorunu olduğu ortaya çıkmıştı. lan eve döndüğünde, Allison Marie defnedilmişti bile. Bebeğinin küçük tabutu soğuk ve çamurlu toprağa indirilirken, Cecilia Kuzey Batı Pasifik’in acımasız yağmuru altında tek başınaydı. Ailesinin desteği ya da kocasının tesellisinden uzak, hayati kararlar vermek zorunda kalmıştı.

Annesi doğu sahilinde yaşıyordu ve fırtına yüzünden uçağı kalkamamıştı. Babası elinden geldiği kadar destek ol­muştu; yani çok az. Cecilia’nın “yanında olduğunu” ifade etme biçimi, bebeğinin kaybından duyduğu üzüntüyü ifade eden üç-beş satırlık bir taziye kartı göndermekten ibareni. Cecilia, bebeğinin boş beşiğinin yanında, hâlâ yaşadığı şokla gözyaşı dökerek sayısız gün ve gece geçirmişti. Diğer deniz­ci eşleri onu teselli etmeye çalışmışlardı ama Cecilia yaban­cıların yanında rahat edemiyordu. Onların yardımını ve dost­luğunu reddetmişti. Cedar Cove’a henüz yeni taşındığından, mahallede yakın arkadaş edinme fırsatı da olmamıştı. Sonuç­ta, kederine tek başına katlanmak zorunda kalmıştı.

lan eve döndüğünde gecikmesinin nedeninin Donanma bürokrasisi olduğunu söylemişti. Ne kadar açıklamaya çalış­sa da, Cecilia artık canından bezmişti ve tek bir gerçek vardı; kızı ölmüştü. Kocası, yokluğunda neler çektiğini bilmiyor ve muhtemelen anlamıyordu. Nükleer bir denizaltıda çalıştığı için görev süresince ailesiyle tüm haberleşmesi elli sözcükten oluşan mesajlarla sınırlıydı. Sonuçta yapılacak bir şey yoktu, o dönemde denizaltı kutuplardaki buz tabakasının altındaydı. Cecilia ona önce Allison’ın doğumunu, sonra da ölümünü bildirmişti. Mesajların dikkatle incelendiğine aldırmadan tüm acısını bu kısa notlara dökmüştü. Ancak Ian’ın komutanı on haftalık sefer tamamlanana kadar bu bilgileri iletmeyi uygun görmemişti. lan ısrarla bilmiyordum demeyi sürdürüyordu. O yüzden de sorumlu tutulamazdı. Oysa karısı onun sorumlu olduğunu düşünüyordu. Haksızlık olabilirdi ama Cecilia onu bağışlayamıyordu.

Şu anda istediği tek şey kurtulmaktı. Evliliğinden, bu duygusal suç ve pişmanlık batağından uzaklaşmak, sadece kurtulmak. Kurtuluşun en basit formülü ise Ian’dan boşan­maktı.

Mahkeme salonunun koridorunda beklerken, evliliğini bitirme konusunda kendini her zamankinden daha kararlı his­sediyordu. Yargıç tek bir tokmak vuruşuyla önceki yılın kâ­busuna nokta koyacaktı. Zaman içinde lan Randall’la tanış­tığını bile unutabilirdi.

Cecilia’nın avukatı Allan Harris, Kitsap ilçe mahkemesi duruşma salonunun fuayesine girdi. Cecilia onun kendisini görene kadar çevreye bakınmasını izledi. Avukat eliyle onu kısaca selamladı, sonra oturduğu ahşap sıraya doğru ilerleye­rek yanındaki boş yere oturdu.

“Neler olacağını tekrar anlat,” dedi. Hayatının hiç değil­se bir sene öncesine dönme ihtimalinden emin olmaya çalı­şıyordu.

Allan evrak çantasını kucağına koydu. “Duruşma listesi ilan edilene kadar bekleyeceğiz. Hâkim bize hazır olup olma­dığımızı soracak, olduğumuzu söyleyeceğim ve bize bir nu­mara verecek.”

Cecilia başıyla onayladı, uyuştuğunu hissediyordu.

“Birden elliye kadar herhangi bir numara verebilirler,” diye devam etti avukat. “Sonra da sıramızın gelmesini bek­leyeceğiz.”

Cecilia tekrar başını salladı. Bütün gün mahkeme salo­nunda çakılıp kalmak istemiyordu. Burada bulunmak zo­runda olması yeterince kötüydü; daha kötüsü ise Ian’ın da gelmek zorunda olmasıydı. Henüz onu görmemişti. Belki o da bir yerlerde kendi avukatıyla görüşüp stratejileri tartışı­yordu; ama boşanmaya itiraz edeceğine ihtimal vermiyordu.

“Bir sorun çıkmayacak, değil mi?” Avuçları ıslanmıştı ve alnında buz gibi ter birikmişti. Bu durumdan bir an önce kurtulup hayatına devam etmek istiyordu. Resmen boşanma­dan bunun gerçekleşemeyeceğine inanıyordu. Ancak o za­man acısı dinmeye başlayabilirdi.

“Bir erteleme için sebep göremiyorum, özellikle de tüm borçları paylaşmayı kabullendikten sonra.” Hafifçe kaşlarını çattı. “İmzaladığınız evlilik sözleşmesine rağmen.”

Cecilia’nın midesine ani bir kramp girdi ve çantasını sımsıkı gövdesine doğru bastırdı. Çok yakında, diye hatırlattı kendine, bu kapıdan çıkıp yeni bir hayata adım atacaktı.

“Son derece… alışılmadık bir anlaşma,” diye mırıldandı Allan.

Geçmişe dönüp bir önceki seneye baktığında evlilik söz­leşmesi, yaptığı hatalar zincirinin sadece tek bir halkasıydı, ama avukatına göre kolayca halledilebilirdi. Sözleşmeyi im­zaladığı dönemde yaptığı şey çok anlamlı geliyordu. Sami­miyetlerini ispat etmek adına, boşanmayı talep eden tarat sadece mahkeme masraflarını ödemekle kalmayacak, evlilik sürecinde oluşan tüm borçlan da üstlenecekti. Cezalandırıcı ya da caydırıcı gibi görünse de işe yaramamıştı. Şu anda hal­ledilmesi gereken küçük bir ayrıntıydı sadece.

Cecilia yazılı bir anlaşma imzalama konusunda ısrar et­tiği için kendini suçluyordu. Ian’ın kendisiyle mecbur olduğu için evlenmediğinden emin olmak istiyordu. Evet, hamilelik planlanmış bir şey değildi, ama çocuğunu pekâlâ tek başına da yetiştirebilirdi. Hatta bu durumu, mutsuz bir evliliğe hapsolmaya ya da Ian’ı istemediği bir ilişkiye zorlamaya- ter­cih ederdi. Oysa lan son derece kararlı görünüyordu. Onu ve doğacak çocuklarını çok sevdiğini ve onunla evlenmek iste­diğini söylemişti.

On yaşındayken ebeveynleri boşandığında Cecilia’mn hayatı altüst olmuştu. Aynısını kendi çocuğuna asla yapma­yacaktı. Ona göre, evlilik sonsuza kadar sürerdi ve ömürlük bir taahhütte bulunmadan önce emin olmak gerekirdi. Ne ka­dar çaylakmışım, diyordu şimdiki aklıyla. Ne kadar duygu­sal. Ne kadar romantik.

lan da evliliklerinin sonsuza kadar sürmesini istediğini söylemişti, ama önceki sene görüldüğü gibi, bu sadece bir hayaldi. Cecilia’nın ona inanmaya ihtiyacı vardı; aşkın gücü­ne ve onu bu tür yürek sızılarından koruyacağına inanmaya. Sonunda, kendini ona adamış bir kocanın ve sonsuza kadar mutlu yaşamanın umuduyla gözleri kör olmuş bir hal­de evliliğe razı olmuştu; ama bir şartla. Sözleşme.

Evliliklerinin yaşadıkları sürece devam etmesi gereki­yordu; o nedenle, yeminlerine bağlı kalmalarını kolaylaştıra­cak bir evrak düzenlemişlerdi. Ya da öyle sanıyorlardı. Tö­renden hemen önce sözleşmeyi yazıp notere onaylatmışlardı. Allan Harris’le randevulaşıp evlilik öncesi anlaşma yapıp yapmadığını sorana kadar da bu olayı unutup gitmişti. El­bette standart bir evrak sayılmazdı; yine de Allan mahkeme­nin bu evrakı feshetmesini istiyordu.

Evliliği böyle sona ermemeliydi, ama bebekleri öldük­ten sonra her şey kötüye gitmeye başlamıştı. Aralarındaki nasıl bir aşksa, bu kayıpla birlikte sarsıntıya uğramıştı. Be­bekler asla ölmemeliydi; hatta prematüre doğanlar bile. Her tür doğruluk ve adalet kavramı Cecilia’nın dünyasından yok olup gitmişti. Ona destek olması gereken evlilik, bir başka suç ve keder kaynağına dönüşmüştü. Deneyimleri ona yalnız olduğunu öğretmişti ve medeni durumunun bu gerçeği yan­sıtmasında sakınca yoktu.

Bu konuyu daha fazla düşünmemek için aklını başka şeylere vermeye çalıştı.

Avukatlar, kalabalığın arasında müvekkilleriyle çene ça­larak dolaşıyordu. Kaçınılmaz yüzleşmeye kendini hazırla­yarak Ian’ı görme umuduyla çevresine bakındı. İkisinin de avukatı düzenli irtibat halindeydi, ancak Cecilia dört aydan fazla bir süredir onu ne görmüş, ne de onunla konuşmuştu. Diğer tüm insanların da benzer üzücü sebeplerden orada olup olmadığını merak etti. Öyle olmalıydı. Yoksa mahkemede ne işleri vardı? Tutulmayan yeminler, ihlal edilen sözleşmeler.

“Bize Yargıç Lockhart bakacak,” dedi Allan, onun göz­lemlerini yarıda keserek.

“Bu iyi bir şey mi?”

“Adil biridir.”

Cecilia tek bir şey sordu. “Bu sadece formalite, değil mi?”

“Öyle,” dedi Allan onu rahatlatan bir gülümsemeyle.

Saatine baktı. Duruşma listesinin saat dokuzda asılmış olması gerekiyordu ve bu beş dakika önceydi. lan hâlâ ortada yoktu.

“Ya lan gelmezse?”

“O zaman erteleme talep ederiz.”

“Of.” Sessizce erteleme olmamasını diledi.

“Gelecek,” dedi Allan emin bir şekilde. “Avukatı Brad, lan’ın da en az senin kadar bu işin hallolmasını istediğini söyledi.”

Cecilia’nın midesindeki kramp arttı. Gerginliğini gör­mezden gelerek, bunun işin kolay kısmı olduğunu düşündü. Zor kısmını zaten atlatmıştı; acı, keder, yürümeyen bir evli­liğin hayal kırıklığı. Duruşma sadece formaliteydi; Allan öyle demişti. Evlilik öncesi sözleşme feshedildikten sonra, itiraz­sız bir boşanma olabilecek en iyi şeydi ve bu kâbusu artık geride bırakmış olacaktı.

Sonra lan göründü.

Aslında Cecilia daha görmeden onun geldiğini anladı. Merdivenlerden inerken ve fuayeye geçerken bakışlarını üs­tünde hissetmişti. Arkasına döndü ve gözlerini kaçırmadan önce bakışları kısaca karşılaştı…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Bahçemde Yeşeren Umutlar ~ Debbie MacomberBahçemde Yeşeren Umutlar

    Bahçemde Yeşeren Umutlar

    Debbie Macomber

    NEFES ALDIĞIMIZ SÜRECE HİÇBİR ŞEY İÇİN GEÇ KALMIŞ SAYILMAYIZ… Aradan uzun yıllar geçmişti. Bu süre içinde yaralarım iyileşmiş, mutlu bir evliliğim ve iki çocuğum...

  2. Bir Dilekle Başladı Her Şey ~ Debbie MacomberBir Dilekle Başladı Her Şey

    Bir Dilekle Başladı Her Şey

    Debbie Macomber

    Bir Dilekle Başladı Her Şey Dilekler, içtenlikle istenince gerçekleşen hayallerdir… Hayata yeniden tutunmak için önünde yirmi dilek duruyordu… Kâğıda döktüğü yirmi hayal… Acı çekmektense...

  3. Küçük Mucizeler Dükkanı ~ Debbie MacomberKüçük Mucizeler Dükkanı

    Küçük Mucizeler Dükkanı

    Debbie Macomber

    “İpler ilmeklere can katar, örgü dostlukları güçlendirir; el işleri ise nesilleri birbirine bağlar. “ Karen Alfke, LYDIA HOFFMAN Blossom Sokağı’ndaki boş dükkânı görünce aklıma...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Alfred ile Emily ~ Doris LessingAlfred ile Emily

    Alfred ile Emily

    Doris Lessing

    Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Doris Lessing, Alfred ile Emily’de, Birinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde annesiyle babasının izini sürüyor. Kitabın ilk yarısını “savaş olmasaydı nasıl bir...

  2. Doğmamış Kristof ~ Carlos FuentesDoğmamış Kristof

    Doğmamış Kristof

    Carlos Fuentes

    Herkes bilsin, annemin kara gözleri sırf kendine daha çok benzemek için değişen bir kumsal. Herkes bilsin, babamın miyop, sarı-yeşil gözleri gelişimden ve varlıktan yoksun...

  3. İyimser Babanın Kızı ~ Eudora Weltyİyimser Babanın Kızı

    İyimser Babanın Kızı

    Eudora Welty

    Ama insanın sevdiklerinden uzun yaşamasının sebep olduğu suçluluk hissini taşıması gerektiğine de inanıyordu. Onlardan uzun yaşamak onlara haksızlık etmek gibiydi. Ölüm fantezileri, yaşam fantezilerinden...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur