Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Demokrasi ve Toplumsal Hareketler
Demokrasi ve Toplumsal Hareketler

Demokrasi ve Toplumsal Hareketler

Yavuz Yıldırım

En eski siyasi tartışma konularından biri olan demokrasi birçoklarının gözünde bugün ağır bir krizde. Piyasaların demokrasiyi güçlendireceği inancı üzerine kurulu neoliberal düzenin egemenliğini ilan…

En eski siyasi tartışma konularından biri olan demokrasi birçoklarının gözünde bugün ağır bir krizde. Piyasaların demokrasiyi güçlendireceği inancı üzerine kurulu neoliberal düzenin egemenliğini ilan ettiği 21. yüzyılın ilk çeyreği bunun emareleriyle dolu. Devlet ve piyasayla iç içe büyük yapılar siyaset sürecinin ana kurumları hâline geliyorlar. Piyasanın doğruları siyasetin temel belirleyicisi hâline geldikçe halkın yönetimi ve siyasete müdahalesi sandığa ve seçimlere indirgeniyor. Siyasi gücü devrettiği yapıların hâkimiyeti bireyi ele geçiriyor ve bireyler kendi hayatlarını şekillendiren süreçlere müdahale edemez hâle geliyorlar. Siyasetten koparılan bireyler sağda ve solda çareyi popülist ve aşırılıkçı yaklaşımlarda, partilerde, otokratlarda arıyorlar. Avrupa’nın bugünkü siyasi manzarası bunun çarpıcı bir örneğini teşkil ediyor.

Bu şartlar altında demokrasi bugün ne anlama geliyor? Halkın yönetimini var eden usuller ve ilkeler bugün neden yetersiz görülüyor? Demokrasi bir teknik mi yoksa siyasi bir ilke mi? 21. yüzyılda insanların siyasi sürecin asıl özneleri olarak siyasete geri dönmeleri nasıl sağlanabilir? Arap Baharı, İşgal Et Hareketi, Haziran Günleri, Siyahların Hayatı Değerlidir, Sarı Yelekliler ve Lübnan Çöp Eylemleri gibi kitlesel toplumsal hareketler bugün demokrasinin neresinde yer alıyor? Bu kitapta Yavuz Yıldırım, demokrasinin bugün ne anlama geldiğini, nasıl yorumlandığını, hangi yeni sıfatlarla tartışıldığını işte bu ve benzeri somut ve güncel sorular ve örnekler üzerinden ele alıyor. Demokrasinin mevcut koşullarda kendini nasıl yeniden ürettiğini, nasıl şekil değiştirdiğini sorguluyor ve neoliberal kıskaçtan kurtulmanın olanağını irdeliyor.

İçindekiler
Önsöz 11
Giriş
Demokrasiyi Yeniden Düşünmek
Neden Gerekli?
13
1
Demokratik Siyasetin Kuruluşu ve Mekânları 20
1. Siyasal Olan, Özneleşme ve Gündelik Hayat
Arasındaki İlişki
22
2. Ortak Olan ve Demokrasi 29
3. Kentsel Alanda Siyaset 34
4. Vatandaşlık ve Aidiyet 43
5. Neoliberal Dönemde Demokrasiyi Genişletmek 49
2
Liberal Demokrasi Dışı Arayışlar 55
1. Popülizm ve Demokrasi 60
2. Demokrasiyi Tabana Yaymak: Popülist Sol – Syriza ve
Podemos Örnekleri
65
3. Demokrasiyi Daraltmak: Sağ Popülizm – PiS, Fidesz, 5
Yıldız, AfD Örnekleri
75
4. Otoriter Demokrasi: Melez Rejimler Tartışması 96
3
2010 Sonrası Protestolarda Demokrasi Tartışması 101
1. Arap Baharı 104
2. ABD/Avrupa: İşgal Et Hareketi 109
3. İspanya: Öfkeliler 111
4. Brezilya: Haziran Günleri 113
5. ABD: Siyahların Hayatı Değerlidir 115
6. Fransa: Geceleri Ayakta / Sarı Yelekliler 116
7. Lübnan: Çöp Eylemleri 119
Sonuç
Siyasalın Kurucu Ögesi Demokrasi 123
Kaynakça 131
Dizin 141

Giriş
Demokrasiyi Yeniden Düşünmek
Neden Gerekli?

En eski siyasal tartışma konularından biri olan demokrasi, binlerce yıldır gündemde yerini koruyor. Siyaseti var eden çeşitli örgütlenme biçimlerinin meşruiyeti azalsa bile –veya belki de bu sayede– demokrasi kavramı çekiciliğini bir türlü kaybetmiyor. Ortak hedefler uğruna bir araya gelen bireylerin gerçekleştirdiği kolektif eylemler ve bu eylemlerin uzun dönemli yansımaları olan toplumsal hareketler, yeni örgütlenme biçimlerini aramaya ve üretmeye devam ediyor. Kavrama yüklenen farklı anlamlar, yöneltilen eleştiriler ve karşı çıkışlar, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde de demokrasiyle ilgili analizlerin doğrudan veya dolaylı gündemini oluşturuyor. Demokrasinin ne olduğu ve nasıl uygulanacağı eksenli tartışmalar ile yakın dönemde farklı coğrafyalarda yükselen toplumsal hareketler ve kitlesel eylemler, siyasal karar alma süreçlerinde halkın rolünü bize yeniden hatırlatıyor.

Peki, demokrasi bugün ne anlama geliyor? Halkın yönetimini var eden usuller ve ilkeler bugün neden yetersiz görülüyor? Demokrasi bir teknik mi yoksa siyasal bir ilke mi? Yakın tarihli toplumsal hareketler, bu sorulara verilen cevapları güncelleyerek kavramın yeni yüzyıldaki biçimini de belirliyor. Bu yeniden üretim sürecinde demokrasinin her zaman güçlenerek değil, biçim değiştirerek ya da alanı daralarak ilerlediğini söylemek mümkün. Kavramın tanımına ve nasıl uygulanacağına dair soruların daha kötümser ve umutsuzca cevaplandığını görmek, toplumsal ve siyasal açıdan parlak bir gelecek tasavvur etmeyi zorlaştırıyor. Bu nedenle demokrasiyi içine düştüğü rutinden çıkarmak ve yeniden ele alıp yerli yerine oturtmak gerekiyor.

Bu kitap demokrasinin bugün ne anlama geldiğini, nasıl yorumlandığını, hangi yeni sıfatlarla tartışıldığını hem teorik hem de somut ve güncel örnekler üzerinden analiz etmeyi amaçlıyor. Son yıllarda yükselişe geçen popülizm tartışmaları ile 2010’dan sonra gelişen toplumsal hareketler ekseninde yapılan tartışmalar, bu kitabın en önemli güzergâhları olacak. Yakın dönemde ekonomik krizler ve karar alma mekanizmalarının teknikleşmesi ekseninde geliştirilen post-demokrasi ve post-siyaset eleştirilerine karşı kolektif eylemlerin geliştirdiği demokratik çerçeve irdelenecek.

Demokrasi kavramı Antik Yunan’dan bu yana farklı biçimlerle algılanıp uygulanageldi. Bu itibarla farklı ön adlarla anılarak yeniden biçimlendirildi. Demokrasinin ne olduğu, bu ön adlarla çoğu zaman sınırlayıcı biçimde anlaşıldı. Belli bir pratik tanıma sıkıştırılan demokrasinin neliğini belirlemeye yönelik normatif arayış, 20. yüzyılın ikinci yarısında Jürgen Habermas, Giovanni Sartori, David Held gibi siyaset felsefecileri tarafından çeşitli sentezler üzerinden geliştirildi. Bu tartışmaların devamında Chantal Mouffe ve Ernesto Laclau’nun radikal demokrasi tanımları 1990’lardan itibaren bu alana teorik açıdan yapılan en önemli müdahale oldu. 2000’lerin başından itibarense Michael Hardt ve Antonio Negri’nin küresel hegemonyanın mevcut durumu içinde toplumsal mücadeleler eliyle demokrasiyi tarihsel ve düşünsel kökleri üzerinden sorguladığı çalışmaları da bu alanın önemli eksenlerinden biri oldu.

İmparatorluk, Çokluk ve Ortak Zenginlik üçlemesinde ortaya konan gündem, devamında Duyuru ve Meclis kitaplarıyla geliştirilirken, elinizdeki kitap gibi birçok çalışmaya da ilham veren önemli bir teorik ve pratik tartışma alanı da yarattı. Ayrıca Jacques Ranciere’in Antik Yunan’dan itibaren felsefi kökleriyle analiz ettiği demokrasinin sınırlı yorumlarına dair eleştirel perspektif de bu çalışmaya yön veren bir diğer önemli eksen. Payı olmayanların payını alması ve sayılması için verdiği mücadele, siyasalın sınırlarını genişletmeye devam ediyor. Keza Alain Badiou’nun hakikat, olay ve felsefe arasında kurduğu bağlar ile hem 1968 hem Arap Baharı gibi güncel olaylarla demokrasiyi radikal biçimde yeniden ele alması bu çalışma için yol göstericidir. Bu düşünürlerin çeşitli farklılıklarını ve karşılıklı eleştirilerini dikkate alarak kurulacak ortak noktalar ve bağlantılar, çağdaş siyaset felsefesinin demokrasiyi yeniden tanımlamak için sunduğu en geniş çerçevedir. Bu düşünürlerin kavramları üzerine inşa edilecek demokrasi düşüncesi bu kitap boyunca siyasalın kurucu ögesi olarak görülecektir.

İyi işleyen piyasanın demokrasiyi geliştireceği düşüncesi 1970’lerden itibaren, sosyalist demokrasi modeline karşı kodlanan bir görüştür. Bu bakış açısında demokrasi, bir seçme prosedürü olarak siyasal kurumların şekillenmesini sağlar ve görevi orada biter; ondan sonrası temsilcilerin ve uzmanların elinde işleyen siyasa sürecidir. Demokrasi, devlet mekanizmasının işleyişi için halktan onay alma işine indirgendikçe kapitalizmin alanı genişlemiş ve onun “doğruları” demokrasiyi belirlemeye başlamıştır. Sosyal demokrasi parantezine alınmış liberal demokrasi, refah devleti uygulamalarıyla 1970’lere kadar İkinci Dünya Savaşı’nın etkilerini toparlamaya çalıştı. Refah devleti aracılığıyla kapitalizmin verdiği tavizler, 1970’lerin ekonomik dönüşümüyle beraber geri gitmeye başladı. Demokrasi, artık kapitalizmin varlığı için gerekli bir koşul olmaktan çıkıp çoğu zaman onu tıkayan bir engel olarak görüldü. Bu eleştiri 1968 hareketlerinden beri dile getirilse de bu gidişatın nasıl durdurulacağına dair bir teori geliştirilemedi. Elbette bu yeni bir tespit değil. 1990’lardan bu yana liberal demokrasiyi farklı biçimlerde yeniden düşünme çabaları olmuştur ve bu çabalar katılımcı demokrasi, güçlü demokrasi, radikal demokrasi gibi önemli alanları doğurmuştur. 2000’lerden itibaren küreselleşme karşıtı hareketin merkezinde de benzer bir soru yer almıştır: Demokrasiyi nasıl daha demokratik hâle getirebiliriz? Özellikle 11 Eylül’den sonra güvenlikçi bakış açısının güçlenmesiyle beraber demokrasi tartışması bireysel özgürlüğün yeniden düşünülmesiyle birlikte ele alınmaya başladı. Güvenlik karşısında özgürlüğü savunmak, demokrasiyi savunmak ve geliştirmekle aynı şey olarak görülmeye başladı.

Demokrasinin yeniden hatırlanması, onun siyasal köklerinin de sorgulanmasıdır. Demokrasiyi tercihte bulunma prosedürü ve kararların alınması olarak görmek sınırlayıcı bir yorum olacaktır. Demokrasinin genişlemesinin sosyalizme yarayacağı düşüncesi, bu sınırlamayı gerekçelendiren temel düşüncedir. Sıradan insanın siyaset yapmak istemeyeceği, onun rasyonel birey olarak tercihlerini yaptıktan sonra özel alanında kalacağı tespiti, liberal dünyayı kuran temel savdır. Böylece özgürlük, tercih özgürlüğüne indirgenmiş ve özel alandaki mutluluğa bağlanmıştır. Fakat demokrasinin yeniden gündeme gelmesi böylesi bir birey anlayışının yetersizliğini ortaya koymaktadır. Bu yine 1968’te başlamış bir sürecin kapitalizmin bugünkü yeni koşullarında yeniden ele alınmasını gerektirir. Devamında birey-devlet ilişkilerini kuran yurttaşlık kurumunun neoliberalizmin etkisiyle müşteriliğe dönüşmesi ve tüketimin her şey hâline gelmesi sorunuyla karşı karşıyayız. Demokrasi de temsilcilerin tüketilmesi anlamında bir ürün hâline gelmiştir. Bireyin siyasal özne olarak yeniden düşünülmesiyle beraber bu öznenin devletle olan ilişkisinin, yani yurttaşlığı bugünün ekonomik ve kentsel dinamikleriyle birlikte ele alınması gereklidir.

Dolayısıyla demokrasiyi yeniden ele alma fikri, bireyin gündelik hayattan itibaren şekillendirici rolünü merkez alarak önce bulunduğu alanı ve devamında kamusal ilişkileri şekillendirmesiyle aşamalı şekilde ilerler. Bu sayede demokrasi kurallar ve prosedürler bütünü olmanın ötesine geçip siyasal bir biçim alabilir. Gündelik hayatta şekillenen tartışmalar, dışarıda bırakılanların payını almak istemesi ve bu amaçla ortaya çıkan güncel toplumsal hareketler, bir araya geliş süreçleriyle yeniden düşünülen kamusallık gibi kavramlar,

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur