Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Demirkırat
Demirkırat

Demirkırat

Can Dündar

Nihayet karar günü geldi. O gün Yassıada’da son sözü Salim Başol söyleyecekti. Ancak Menderes sözü ona bırakmadı. Çocukluğundan beri hep ölümden korkmuş, hep ölümle…

Nihayet karar günü geldi. O gün Yassıada’da son sözü Salim Başol söyleyecekti. Ancak Menderes sözü ona bırakmadı. Çocukluğundan beri hep ölümden korkmuş, hep ölümle savaşmış, hep ölümden dönmüştü. Ama şimdi Marmara’daki bu uzak adada ölümün artık kapısını çaldığını duyuyordu. Ölüm bu kadar yaklaşınca, bu kez kendini onun kollarına atmak istedi. Daha bir yıl önce Meclis kürsüsünde, “Sizi ben bile kurtaramam,” diyen İsmet Paşa acaba şimdi Menderes’i kurtarabilir miydi? İlk kez belgeselin DVD’sinin de olduğu bu kitapta, Türkiye’de demokrasiye geçişin ilk adımlarının atıldığı 1930’lardan 1960’taki ilk askerî müdahaleye kadar olan dönemin öyküsünü bulacaksınız. Türkiye’nin bu en tartışmalı döneminde yaşanan siyasi kavgaları, Demokrat Parti’nin doğuş, yükseliş ve çöküşünü, 27 Mayıs müdahalesinin gelişme sürecini ve iç pazarlıklarını, ilk defa bu süreçte rol almış kişilerin ve tanıkların anlatımlarıyla okuyacaksınız.

İçindekiler

Başlarken…………………………………………………………………………… 13
Birinci bölüm: Şef ………………………………………………………………. 15
İkinci bölüm: Dövüş……………………………………………………………. 37
Üçüncü bölüm: Zafer………………………………………………………….. 59
Dördüncü bölüm: İktidar …………………………………………………….. 81
Beşinci bölüm: Kriz…………………………………………………………… 105
Altıncı bölüm: Sancı………………………………………………………….. 131
Yedinci bölüm: İsyan …………………………………………………………. 157
Sekizinci bölüm: Darbe……………………………………………………… 189
Dokuzuncu bölüm: Ada …………………………………………………….. 223
Onuncu bölüm: İnfaz………………………………………………………… 247

“Başta oğlum Umur’a ve ondan sonraki kuşaklara, demokrasinin tek sağlıklı yaşam şekli olduğunu bilmeleri, onu korumaları, özgür düşünceye sahip çıkmaları, uzlaşı, hoşgörü ve başkalarının haklarına saygıya öncelik vermeleri dileğiyle…” Mehmet Ali Birand

Başlarken

İnsanlar ve toplumlar, hatalarını kabul ettikleri oranda büyürler. Bunun için de bir vicdan muhasebesinden çekinmemelidirler. Bu kitabın özellikle son bölümü, toplumumuzun kendi vicdanıyla hesaplaşması, bazı acı gerçekleri görüp kabul etmesine yöneliktir. 27 Mayıs müdahalesi hakkında herkesin değişik görüşleri olabilir, ancak tek kabul edilemeyecek yönü, siyasi idamlardır. İdam kendi başına çözüm getirmez, hele siyasi idamın affedilecek hiçbir yönü yoktur. Demirkırat başından sonuna kadar demokrasiyi ve sivil çözümü destekleyen, demokratik uygulamalardan, uzlaşı ve hoşgörüden ayrılındığında toplumların nasıl krize girdiklerinin altını çizen ve askerî müdahalenin çözüm getirmediğini, aksine başka yeni sorunlar yarattığını ortaya koyan bir belgeseldir. Bu çalışmanın temel hedefi, demokrasiyi savunmak olmuştur.

Tek amacımız, yakın tarihimizin bu en önemli ve en tartışmalı dönemini, karşılıklı tarafların görüşlerini de ekleyerek, mümkün olduğu kadar dengeli, gerçekçi ve tarafsız biçimde yansıtmaktır. Ne oranda başarılı olduğumuza sizler karar vereceksiniz. Demirkırat eğer Can Dündar ve Bülent Çaplı olmasaydı, iki yıl gibi bir sürede tamamlanamazdı. Can Dündar, incelemeci yönü, sentez gücü, olaylara bakışı ve sağduyusuyla çalışmaların bir temel direğiyse, diğeri de titizliği, disiplini, insanlara yaklaşımı, gelişmeleri ve görüşüyle Bülent Çaplı’ydı. Dündar ve Çaplı’nın Türk Basın-TV dünyasının ileride en pırıltılı ve başarılı isimleri olacaklarından hiç kuşkum yok. Onlara, bana böylesine güzel bir çalışma ortamı yaratmış olmalarından ve vazgeçilmez katkılarından dolayı teşekkür borçluyum.

Altan Öymen ve Prof. Dr. Rıfkı Salim Burçak’a da belgesele başından sonuna dek yaptıkları değerli katkılarından dolayı teşekkür ederim. Ekibin canla başla çalışan diğer elemanları Bülent Özkan, Sena Merter, Azade Öner ve Neşe Burgaz’a da teşekkürü bir borç bilirim. Böyle bir ekiple çalışmanın zevkini hiçbir zaman unutamayacağım.

Mehmet Ali Birand
14.5.1991, İstanbul

Birinci bölüm
ŞEF

Türkiye’de bugün kanıksayarak yaşadığımız çok partili demokratik rejim aslında 23 yıllık bir mücadelenin ve arayışın ürünü. Cumhuriyetin kuruluşundan 1946 yılına kadar tek partiden çok partiye geçiş için tam üç deneme yapıldı. Bunlardan ilki 1924’teydi. Ülkeyi yöneten Cumhuriyet Halk Fırkası’nın karşısına Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası çıktı. Ancak yeni bir cumhuriyetin sancılar içinde inşa edildiği bu dönem, muhalif bir sesin yaşamasına elvermedi. Terakkiperver Fırkası altı ay sonra kapatıldı. Yöneticilerinin bir kısmı hapsedildi. Bir kısmı Atatürk’e suikast davasından idam sehpalarında cezalandırıldılar. İkinci deneme bundan altı yıl sonra, 1930’da Serbest Fırka’yla yapıldı. Ama Serbest Fırka da ancak 97 gün yaşayabildi. Nihayet aradan bir 16 yıl daha geçtikten sonra 1946’da Demokrat Parti geldi ve Türkiye için tek partili rejim bir daha dönmemek üzere tarih oldu. Biz, öykümüze 1930 yılından, cumhuriyet tarihinin ikinci çok partili rejim denemesinden başlayacağız. 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin izlerini 30’lu yılların o kargaşasında arayacağız…

1930, Ankara 

1930’larda iki tür Ankara vardı… Biri hızlı çehre değiştiren, şapka giymeyi, Türkçe okuyup yazmayı, Batı müziğiyle dans etmeyi öğrenen bir Ankara… Bu Ankara’yı Ulus’ta, Ankara Palas’ın balo salonlarında bulmak mümkündü. İkinci Ankara’ysa buradan çok değil ancak birkaç kilometre uzaktaydı. Ama yine de Atpazarı, Ankara Palas’a birkaç asır uzakmış gibi görünüyordu. Orada fakirlikten kaynaklanan bir memnuniyetsizlik, insanların yüzlerinden okunuyordu. Dünyayı sarsan ekonomik kriz Türkiye Cumhuriyeti’ni henüz yedi yaşındayken yakalamıştı. Genç cumhuriyet, iktisadi Dumlupınarlar kazanma çabasındayken dünya çapında bir bunalımın ağına düşmüştü. Çankaya’da Gazi Mustafa Kemal, yaverine şöyle dert yanıyordu: “Bunalıyorum çocuk… Büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum… Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikâyet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi manevi perişanlık içinde…” Gazi de bu duruma bir çare arıyordu. Yeni ve ciddi bir atılıma ihtiyaç vardı. Öyle bir atılım ki, Türkiye’yi her yönden Batı’yla bütünleştirebilsin. Hem ekonomik hem de siyasi destek sağlasın. Türkiye’yi çağdaş dünyanın içine soksun. Gazi’nin ideali buydu. Kararını hiç uzatmadan verdi: Ülkenin çıkışı çok partili demokrasidedir…

1930, Yalova 

Sıcak bir ağustos akşamı Atatürk Yalova’da bir baloda Fransa’daki büyükelçi ve yakın bir dostu olan Fethi Bey’le Başbakan İsmet Bey’i yanına çağırttı. Çok partili rejim formülü gecikmemeli, bir an önce uygulamaya girmeliydi. Fethi Bey’den bir parti kurmasını istedi. Hatta adını bile koymuştu: Serbest Cumhuriyet Fırkası… Başbakanla ileride muhalefet lideri olacak Fethi Bey’e dönüp rejimin formülünü de açıkladı: “Ben şimdi bir babayım. Siz ikiniz de benim evladımsınız. İkiniz arasında benim gözümde hiçbir fark yoktur.” Atatürk’ün bir evladı kendi kurduğu ve genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’ydi. Yani iktidar… Yeni hayata getirdiği diğer çocuğunu ise muhalefetle görevlendiriyordu. Rejimin kollayıcılık rolünü kendi alıyor, iktidarı denetleyecek muhalefeti de tayin ediyordu.

Serbest Fırka’nın iki hedefi vardı: çoğulcu demokrasi ve liberal ekonomi… Yani Batı modeli… Atatürk ilk başlarda bu partiye büyük destek verdi. En yakınlarını, hatta kız kardeşini üye yazdırdı. Ancak kısa sürede Çankaya’daki hesap çarşıya uymadı. Ne kadar rejim muhalifi varsa bu defa Serbest Fırka’ya akmaya başladı. Parti, toplumsal muhalefetin odağı oldu. Henüz kuruluş günlerinde düzenlenen bir İzmir mitingi, aslında partinin sonunun geldiğini de haber veriyordu. Fethi Bey’i İzmir Rıhtımı’nda 50 bin kişi “kurtar bizi” sloganıyla karşıladı. Olaylar çıktı, ölenler ve yaralananlar oldu. O gün Fethi Bey’i karşılayanlar arasında Serbest Fırka’nın Aydın il başkanı da vardı. Liderinin, Fethi Bey’in hemen yanı başında duran beyaz takım elbiseli, fötr şapkalı genç adamın adı, Adnan Menderes’ti… Menderes henüz 31 yaşındaydı. Aydın’da babadan kalma üç bin dönümlük Çakırbeyli Çiftliği’nin beyiydi. Yeni evlenmişti. Aslında evlenirken eşi Berin Hanım’a hep çiftçi kalacağına ve politikaya girmeyeceğine dair söz vermişti. Ama Fethi Okyar, Aydın’a il teşkilatı için adam aramaya geldiğinde herkes onutavsiye etmişti. Topraktan anlardı. Tahsilliydi. Dil biliyordu.

Israrlara dayanamadı ve karısının tuhaf bir içgüdüyle hep korktuğu politikaya adımını attı. Aydın il başkanlığını üstlendiğinde aslında farkında olmadan 30 yıl sürecek bir siyasal mücadelenin ilk basamağını tırmanıyordu. Ancak bu ilk siyasi çıkış, ilk siyasi yenilgiyi de beraberinde getirdi. Serbest Fırka iyiden iyiye kontrolden çıktı. Üç buçuk ay sonra yine Gazi’nin onayıyla feshedildi. Bir demokrasi denemesi daha hayal kırıklığıyla sonuçlanmış oldu.

1931, Aydın 

Serbest Fırka kapanır kapanmaz muhalefetin sesi kesildi. Muhalifler yeniden CHP’ye, yani eski yuvalarına döndüler. Adnan Menderes de CHP’nin Aydın’da il başkanlığını üstlendi. Serbest Fırka’nın başarısızlığından ötürü umudu kırılmış, hevesi kaçmıştı. Ta ki 3 Şubat 1931 gününe kadar… O gün Atatürk Aydın’a gelmişti. Bütün şehir ayaktaydı. Gazi her yeri gezdi. Ancak CHP binasına uğramak istemiyordu. Belki de eski Serbest Fırkacıların orada olduklarını bildiğinden dolayı isteksizdi. Oysa Menderes sabırsızlıkla onu bekliyordu. Sonunda Ata bir beş dakika için uğramaya razı oldu. Adnan Bey sigara ikram etti, almadı; kahve önerdi, istemedi. Buz gibi bir hava esiyordu.

Baha Akşit (DP grup başkanvekili) 

Adnan Menderes kendi bana anlatmıştır. “Kahve ısmarladım, kabul etmedi. Sigara ikram ettim, kabul etmedi,” dedi. “Fakat o sırada bir bahis açıldı. Türkiye’deki çiftçilerin durumu hakkında bilgi istenildi. Ben…” dedi, “bunu anlatmaya başladım. Türkiye’deki ekonomik durum dahil, çiftçilerin durumu dahil, bunların hakkında yapılacak tedbirler dahil olmak üzere ben fikirlerimi anlatmaya başladım. Atatürk sual sordu, ben anlattım, Atatürk ilave etti, beni konuşturdu.”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Edebiyat Tarihi
  • Kitap AdıDemirkırat
  • Sayfa Sayısı288
  • YazarCan Dündar
  • ISBN9789750731679
  • Boyutlar, Kapak14x21 cm, Ciltsiz
  • YayıneviCan Yayınları / 2016

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Yüzyılın Aşkları ~ Can DündarYüzyılın Aşkları

    Yüzyılın Aşkları

    Can Dündar

    Bu kitapta geçtiğimiz yüzyılda yaşanmış 10 aşk öyküsü var. Kimi Nâzım’la Piraye’nin, Mustafa Kemal’le Latife’ninki gibi, üzerine çok kitap yazılmış aşklar… Kimi Yüksel Menderes’le...

  2. İsmet Paşa ~ Can Dündarİsmet Paşa

    İsmet Paşa

    Can Dündar

    Savaşlar kazanmış muzaffer bir kumandan… İnatçı bir diplomat… Cumhuriyet kurmuş bir devlet adamı… Kafasında kırk tilkiyi kuyruklarını birbirine değdirmeden gezdiren bir politikacı… İdeal bir...

  3. Yükselen Bir Deniz; CUMHURİYET ~ Can DündarYükselen Bir Deniz; CUMHURİYET

    Yükselen Bir Deniz; CUMHURİYET

    Can Dündar

    CAN DÜNDAR, 16 Haziran 1961’de Ankara’da doğdu. 1982’de AÜ, SBF Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. 1986’da İngiltere’de London School of Journalism’i bitirdi. 1988’de,...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur