Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Dede Korkut Oğuznameleri
Dede Korkut Oğuznameleri

Dede Korkut Oğuznameleri

Fuzuli Bayat

Fuzuli Bayat’ın uzun yıllar süren çalışmalarının neticesi olan bu kitap, kültürel kodlarımızın asırlardır bir süreklilik arz ettiğini gösterdiği gibi sosyal bilimcilere de yeni ufuklar…

Fuzuli Bayat’ın uzun yıllar süren çalışmalarının neticesi olan bu kitap, kültürel kodlarımızın asırlardır bir süreklilik arz ettiğini gösterdiği gibi sosyal bilimcilere de yeni ufuklar sunmaktadır. Türklüğün geleneksel dönemde atılan temellerinin bugün modern bir toplumda, özellikle de kültürel ve bilimsel sahada anlam bulabilmesi ancak bu gibi kitaplarla mümkündür. Bu açıdan bakıldığında Dede Korkut ve hikâyelerinde, her zaman Dede Korkut’un kişiliğini aşan ve anlatılanların ötesine geçen Türklüğün kadîm kodları mevcuttur.

Fuzuli Bayat, bu kitabında kavramsallaştırmalar yoluyla, Türklüğün kat ettiği tarihî sürecin, bugünün dünyasında ve dolayısıyla bugünün değerlerinde nasıl bir öneme sahip olduğunu Mekân-Zaman, Kaos-Kozmos gibi başlıklar eşliğinde duru bir anlatımla işlemektedir. Kendi değerlerine yabancılaşmakta hiçbir sorun görmeyen sosyal bilimler kürsülerimiz ne yazık ki Dede Korkut’a Homeros’a gösterdiği ihtimamın yarısını dahi henüz göstermemiştir. Mitten Tarihe, Sözden Yazıya Dede Korkut Oğuznameleri önemli bir eksikliği tamamlama niyetiyle kaleme alınmış ilk kitaplardan birisi olması hüviyetiyle üzerinde yaşadığımız Türklük zeminini anlamak için tarihî bir öneme sahiptir.

İÇİNDEKİLER

Giriş………………………………………………………………………………………… 13
1. Oğuznameler………………………………………………………………………… 19
2. Sözlü Tarihten Destana, Destandan Oğuznamelere ……………………. 25
Ön Söz……………………………………………………………………………….. 25
Söz ve Yazı Açısından Oğuznameler………………………………………. 27
Merhale Farkı……………………………………………………………………… 30
Son Söz………………………………………………………………………………. 35
3. lk Oğuzname – Oğuz Kağan Destanı……………………………………….. 37
Giriş …………………………………………………………………………………. 37
Destandaki MitolojikUnsurlar………………………………………………. 40
Son Söz………………………………………………………………………………. 49
4. Oğuznamelerde Devletçilik deolojisi, l Sistemi, dare Etme ve
Kengeş …………………………………………………………………………………. 50
Giriş ………………………………………………………………………………….. 50
Devlet deolojisi………………………………………………………………….. 52
l darî Sistemi…………………………………………………………………….. 57
Kengeş……………………………………………………………………………….. 63
Hükümdar Kültünün Yaranması……………………………………………. 71
Son Söz ……………………………………………………………………………… 76
5. Tanrıoğlundan Evliyaya, Şamandan Ozana Korkut Ata ……………….. 78
Ön Söz……………………………………………………………………………….. 78
Korkut Atanın Mitolojik ve Tarihî Kimliği ……………………………… 79
Korkut’un Ozanlık şlevi………………………………………………………. 84
Ölümden Kaçma …………………………………………………………………. 86
Son Söz………………………………………………………………………………. 89
6. Kitab-ı Dede Korkut’ta Epik Klişeler………………………………………… 90
Ön Söz……………………………………………………………………………….. 90
Klişelerin Metnin Yapısında Rolü ………………………………………….. 91
Son Söz…………………………………………………………………………….. 102
7. Epik Zamanla Epik Mekânın Birliği ……………………………………….. 104
a. Hronotop Teorisi ve Türk Destan Metni……………………………. 104
b. Epik Zaman-Epik Mekân Birliği……………………………………….. 105
c. Epik Zaman-Mekân Kavramının Özellikleri……………………….. 107
d. Retrospektif (Geriye Dönük) ve Perspektif (leriye Yönelik)
Zaman Anlayışı……………………………………………………………. 108
e. Mekânın Bölününürlüğü ve Zamanla Münasebeti………………. 111
f. Zaman-Mekân Kavramının Biz ve Bizden Olmayanlar Zıtlığı Doğrultusunda dealleştirilmesi…………………………………………… 113
g. Kutsal Zaman, Kutsal Mekân …………………………………………… 117
h. Destan Zamanı ile Gerçek Zamanın Anîlik-Ferdîlik Bağlamında
Münasebeti …………………………………………………………………. 121
i. Tarihî Zamanın ve Coğrafî Mekânın Belirtileri ……………………. 124
8. Dede Korkut Kitabında Etnopsikolojik Zıtlıklar veya Konar-Göçer
Şuuru ………………………………………………………………………………… 128
Ön söz……………………………………………………………………………… 128
1 ……………………………………………………………………………………… 131
2 ……………………………………………………………………………………… 136
3 ……………………………………………………………………………………… 139
4 ……………………………………………………………………………………… 140
5 ……………………………………………………………………………………… 141
5.1…………………………………………………………………………………. 142
5.2…………………………………………………………………………………. 143
6 ……………………………………………………………………………………… 144
7 ……………………………………………………………………………………… 145
8 ……………………………………………………………………………………… 146
9 ……………………………………………………………………………………… 147
Son söz…………………………………………………………………………….. 149
9. Kaos-Kozmos Karşılaşması …………………………………………………… 150
10. Tarihi Süreç çinde Oğuz Milliyetçiliği ………………………………….. 156
Sonuç…………………………………………………………………………………….. 164
Kaynaklar……………………………………………………………………………….. 165
Dizin……………………………………………………………………………………… 172

Giriş

Bugün ilim âleminde iki nüshasından biri Dresden Kütüphanesi’nde Kitab-ı Dedem Korkud Ala Lisan-ı Taife-i Oġuzân, diğeri Vatikan’da Hikâyet-i Oğuznâme, Kazan Beğ ve Gayrı adlarıyla bilinen Oğuzname destanlarının bulunuşunun 200. yılı UNESCO tarafından kutlanmaktadır. Dede Korkut Kitabı, Oğuz Türklerinin Karadeniz’le Hazar Denizi arasında kurdukları devletin varoluş mücadelesini, hayat üslûplarını epik bir biçimde, kahramanların alplığı üzerinden anlatan devlet destanıdır. Ozanlar, Dedem Korkut’un adına bağladıkları boyları devlet erkânı, yöneticiler ve onların çocukları önünde anlatmakla millî ruhu, tarih bilincini, devlet geleneğini, fütûhat ideolojisini yaşatmaya çalışmışlar. Diğer Oğuznameler gibi Dede Korkut Kitabı da devlet destanı olup Oğuzların Trabzon ahalisiyle, Gürcülerle, Abazalarla, Çerkeslerle, Kıpçaklarla savaşlarının bediî salnamesidir. Genelde ise Oğuznamelerde etnik karşıdurma Oğuz-Rus, Oğuz-Mısır, Oğuz-Hind, Oğuz-Rum, Oğuz-Slav, Oğuz-Gürcü, Oğuz-Abaza, Oğuz-Kalmık, Oğuz-Kıpçak biçimindedir. Konusu, misyonu açısından çeşitlilik arzeden Dede Korkut Kitabı’nın ilk çekirdeğinin ne zaman, nerede oluştuğu bilinmese de onun sözel ortamdan yazıya aktarılması, kabul görmüş genel kanaate göre 15. yüzyılın ikinci yarısına denk geliyor. Özel bir üslûpla, kopuz eşliğinde dinleyici ortamında anlatılagelen Dede Korkut boyları bir kahramanlık salnamesi olduğundan dolayıdır ki 18. yüzyıl başlarına kadar sözlü kültürde varlığını koruyabilmiştir. Yazıya aktarıldıktan sonra biraz aşk destanlarının (halk hikâyeleri) etkisiyle, biraz ozanların tarih sahnesinden çekilmeleriyle, biraz da âşıklık sanatının güçlenmesiyle icra ortamında fazla anlatılmayan Dede Korkut destanları hem de yazılı varyantı olmasına rağmen okunmaz olmuştur. Zaman geçtikçe Dede Korkut Kitabı unutulmağa yüz tutmuş, bulunup ilim âlemine tanıtılana kadar bir nevi gizli kalmıştır. Harekesiz yazılan ve 12 boydan oluşan ve Kitab-ı Dedem Korkud Ala Lisan-ı Taife-i Oġuzân başlığı taşıyan yazma nüzhayı Dresden Krallık Kütüphanesi’nde (Öffentliche Bibliothek in Dresden) ilk defa fark edip bulan, Latince tavsifini yapan Henricus Orthobius Fleischer olmuş, onu sonradan yayımlanan (Catalogus codicum manuscriptorum orientalum biblothecae Dresdensis, Dresden, 1831, No.86) kataloğunda tanıtmıştır. Dede Korkut Kitabı’nı bilim dünyasına 1815’te, aslında bir hukukçu olan ve altı yıl (1784-90) stanbul’da Prusyanın büyük elçisi olarak çalışan, Prusya limler Akademisi’nin fahri üyesi (1814), öldüğünde bütün maddî varlığını yoksullara yardım kasasına bıraktığı için mezar taşına “Yoksulların velinemeti” yazılan, 17.000 basma ve 835 yazma eserden oluşan kitaplığını Berlin Kraliyet Kütüphanesi’ne hediye eden Heinrich Friedrich von Diez (1751-1817) Tepegöz boyunun orijinali ile beraber Almanca tercümesini verdiği bilgisiyle tanıtmıştır. stanbul’da olduğu zamanlarda çok sayıda Türkçe, Farsça ve Arapça yazma nüsha satın alan Diez aradan geçen yirmi yılda çok ciltli olarak tasarladığı Denkwürdigkeiten von Asien in Künsten und Wissenschaften (Berlin 1811 ve 1815 yıllarında) (Asya’nın lginç Sanat ve Bilim Ürünleri) adlı iki ciltlik eserinde önemli gördüklerini seçerek tercüme etmiştir. H. Achmed Schmiede’nin Heinrich Friedrich von Diez (1751- 1817) adlı kitabın “Dede Korkut Araştırmacılığının Banisi: Türk Medeniyetinin Bilgin Âşığı Heinrich Friedrich von Diez (1751-1817) 250 Yıl Önce Doğdu”1 başlıklı yazısında verdiği mâlûmatlara göre bu eserde Resmi Ahmet Efendi’nin Sefaretname’si, Şeyh Muhammed Lalezarı’nın Mizan-ı Ezhar adlı lâle risalesi, Büzri Cumhur’un Muzaffername’si, Amiral Kâtib-i Rumi’nin Mir’at-ül-Memâlik adlı seyahatnamesi, bir Türk deniz atlasının tasviri, Nasâyıh-ı Hukema ve başka eserler tercüme edilerek yayımlanmıştır.2 Türkolojide H. von Diez’e ebediyaşarlık kazandıran Kitab-ı Dedem Korkut’tan edilen tercüme ise Denkwürdigkeiten von Asien in Künsten und Wissenschaften adlı kitabın 1815’te yayımlanan ikinci cildinde verilmiştir. H. Achmed Schmiede’ye göre von Diez birinci ciltle ikinci cilt arasındaki zamanda ilk kez Dede Korkut ile tanışmıştır. Gerçekten de von Diez, Denkwürdigkeiten von Asien in Künsten und Wissenschaften I’de “Atalar Sözü”nden getirdiği darbımesellerin tercümesinde (elyazmada tam 17 kere geçtiği halde) “Dede Korkut/Korkut Ata” antroponimini henüz teşhis etmeyip Korkut adını Türkçe kork/utfiil kökü ile alakalandırarak tercüme eder. “Korkut Ata’nın bellisin versin = Ein böser Vater sey unglücklich. Dede Korkut sanırı dervişlerle söyleşenin canı ile hanümanı yiter = Ein Mönch, der mit bösen und berauschten Derwischen hadert, verliert Leben und Vermögen. Karmış oğlu Dede Korkut = …besonders fürchte dich vor Karmisch Oghlu.” Tercümede birinci misalde Korkut Ata antroponimi korkunç (veya kızgın) baba; ikincisinde korkunç (veya kızgın) derviş diye çevrilir; üçüncüsünde ise darbımeselin yöneltildiği kimsenin Karmış Oğlu’ndan korkması önerilmekte, dipnot biçiminde de “’Karmış Oğlu Tatarların özel bir kolu, belki de bizzat müellifin (yani Atalar Sözü’nü yazanın) kendi adıdır” denmektedir. Denkwürdigkeiten von Asien in Künsten und Wissenschaften II’de Heinrich Friedrich von Diez “Atalar Sözü” oğuznamesinden misaller vermeye devam ederken yukarıdaki yanılgılarını şöyle izah ve tashih eder: “Oğuznamenin devamını verirken bu kitabın müellifi ve ilk derleyecisine bir kez daha dönmem icabediyor. İlginç Ürünler’in birinci cildinde3 kendisi hakkında sadece Oğuz’un füru’u olduğunu bildirdiğini, bir ihtimala göre her hangi bir ülkenin hükümdarı olduğunu ve slâm’ın ilk asırlarında yaşamış olabileceğini söyleyebilmiştim. Zaten bu haberler bizzat aynı kitaptan alındığı için bunlara şüphe taşımaz. Ancak, aşağıda Oğuzların Cyklopu hakkındaki makalemde sözünü edeceğim bu yazma 1814 yılında ilk kez elime geçince onda müellifin adına ve yaşadığı devre delalet eden yeni bir ışığa rastladım.4 Bu uzun alıntıdan da görüleceği kadarıyla von Diez Dede Korkut Kitabını 1814 de görmüştür. O nedenle diyebiliriz ki hem Dede Korkut hem de Tepegöz hakında ilim âleminde ilk mâlûmatları veren de von Diez’dir. ster Berlin nüshası ister başka konulara açıklık getirecek birçok makamlara da 1815 yayımında yer verilmiştir. Diez kitapta şöyle der: “(Dede Korkut kitabı) şark elyazmaları kolleksiyonumda (61 in klein Folio) ibaresini taşır. Bu (yazma) Dresden Kraliyet Kütüphanesi’nde de bulunmakta ve benimkine, hatalara varıncaya kadar, tamamen uymaktadır.” Ancak buradaki bir karmaşık fikre H. Achmed Schmiede şöyle bir değerlendirme yapar: “Bu cümlenin formüle şekli elbette yanlış anlamalara yolverebilirse de, Heinrich Friedrich von Diez’in bahsettiği (61 inklein Folio) signatürlü yazmadan başka bir Dede Korkut nüshasının âlimin kolleksiyonunda mevcut olmaması, meselenin yukarıda tasvire çalıştığımız gibi olması gerektiğine delalet eder.”5 Aynı şekilde kaosun simgesi haline gelmiş Tepegöz hakında da bilinenlerin dışında çok ilginç bilgiler sunar. “Onlar (Cyklop’lar), vahşi ve melun adamlar biçiminde anlatılmaktadır, ki bu halleri ‘cyklopik yaşam’ deyiminin tasvir ettiği kanunsuz, örf-adetsiz, dinsiz bir hayat sürenlerin durumunu sergiler. Bütün Cyklop’ların müşterek yönleri bu olsa gerek”6 7 Destanın ve yazıya aktarılan metnin Dede Korkut adına bağlanması onun Korkut’un şahsiyetiyle bütünleşmesi anlamına gelir. Bu da araştırmacıları, Dede Korkut’u destanların ilk anlatıcısı olarak adlandırmasına sebep olmuştur. Eserin çeşitli yerlerinde “dede”, giriş bölümünde de dört defa “ata” unvanıyla anılan bu bilgin, konar-göçer Türklerin yüceltip kutsallaştırdığı, bozkır hayatının geleneklerini ve törelerini, en önemlisi de devlet protokolünü çok iyi bilen biri, ermiş evliya, kültürel kahraman, mitolojik varlık, tarihî şahıs gibi çeşitli evrelerden geçmiştir. Onunla bağlı canlı hatıraların çoğu bu gün de Orta Asya bozkırlarında korunmaktadır.

1. Oğuznameler

Oğuznameler, Türklerin dünya görüşü, estetik zevkleri, tarihi, devletçiliği, yönetim sistemi hakkında kıymetli tariî-bedîî kaynaklardır. Daha önce de defalarca değindiğimiz gibi Oğuzların ictimai-siyasî, tarihî-mitolojik, dinîfelsefî görüşlerini, epik-bedîî tefekkürünü yansıtan örneklere ilmî literatürde Oğuzname denilir. Oğuzname geniş anlayış olup, bünyesinde Oğuzların kozmoetnogonik ve takvim mitlerini, destanlarını, rivayetlerini, atalar sözlerini, darbül-mesellerini, şecere edebiyatını, masallarını, şiir parçalarını birleştirir. Oğuzlar hakkında herhangi bedîî, tarihî, tasvirî bilgi Oğuzname’de adlandırılır. Oğuzların sosyalsiyasî, tarihî-mitolojik, dinî-felsefî görüşlerini, epik bedîî düşüncesini yansıtan örnekleri içeren Oğuzname terimi geniş anlamda kullanılmıştır aslında Oğuzların kozmik menşei, takvim ve köken mitleri, destanları, şiir parçaları, efsaneleri, atasözleri, soy kökleri, ortaya çıkışları hakkında sözlü ve yazılı metinler toplamıdır.1 Oğuzname, hem konar-göçer hem de yarı yerleşik Türk kavimleri arasında millî ruhu yüceltmekte büyük rol oynar. Kökü efsanevi Oğuz Kağan’ın soyu ile ilgili olan sözlü örnekler ilk zamanlarda Oğuz Türklerinin yazılmamış kanunları olmuştur. Bunu tarihî-kronolojik Oğuzname yazarları da (Reşideddin, Yazıcıoğlu Ali, Ebubekir Tehrani, Ebulgazi Bahadır Han, Salır Baba, Hafız Tanış Buhari vb.) tekrar tekrar kaydetmişlerdir. Bu anlamda Oğuzname uzun zaman halkın kahramanlık tarihi gibi canlı şekilde yaşamış, Oğuz birliğinin dağılması, konar-göçerliğin yerleşiklikle yer değiştirmesi, Türkmenliğin tarihe karışması sonucunda unutulmaya yüz tutmuştur. Bugün Oğuzname motiflerinin farklı farklı folklor örneklerinde, edebi eserlerde yeniden canlandırılması, tarihî zamana dönüşün başlangıcıdır. Sayıları otuz kadar olan Oğuzname, Türk cihan devleti ülküsü ve dünyayı yönetmek düşüncesi hakkında o zamanki tarihî eserlerin, yazılı kaynakların verdiği mâlûmattan daha mufassal, derin ve dolgun bilgi vermektedir. Oğuznamede Türk boylarının orduda yerleşim düzeni, damgaları, şölende aldıkları ülüşleri, divandaki mevkileri yer almıştır ve bunlar milattan önceki ve sonraki tarihî kaynakları tamamlayıcı niteliktedir. Oğuzname sözlü tarih olup tarihî hafızanın kodları, Oğuzların şeceresi hakkında ilk elden bilgi sunmaktadır. Yazılı Oğuznamenin revaçta olması slâm dünyasında Türklerin, özellikle de Oğuzların (Gazneviler, Selçuklar, Harzemşahlar), aynı zamanda Karlukların (Karahanlılar), Kıpçakların (Mısır Memlükleri) hâkim mevkiye çıkması ile alakalıdır. Özellikle Oğuznamelerin lhanlılar döneminde yazıya alınması Oğuz şuurunun canlı olduğu bir dönemden haber verir. Ancak Oğuzname, sadece sözlü tarih de değildir. O degişik türleri, konuları kendinde barındıran büyük bir eserdir. Oğuz Kağan ve onun evlatlarından bahseden iki yazılı destan (Oğuz Kağan ve Kitab-ı Dedem Korkud ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan), atasözleri (Hazihi’r-Risâlet-i Min Kelimâtı Oğuznâme el-Meşhûr bi-Atalar Sözü ve Emsali-Mehemmedeli), anonim Oğuz şiirleri, Oğuzname’nin Uzunköprü varyantı, Dana Ata ve Andelip’in mesnevileri, aynı zamanda yirmiden fazla salname günümüze gelmiştir. Oğuzname adı altında toplanan örnekler belirli türlerde (destan, atasözleri, rivayet), şekilde (epik, tarihî, edebî) ve dillerde (Çin, Arap, Fars, Türk) mevcuttur. Özellikle tarihî-kronolojik salnamelerin ilk kez Çin dilinde yazıldiği bilinen bir gerçektir. Meşhur Çin tarihçisi Sıma Tsyan’ın salnamesi buna örnek olabilir. Tarihî Oğuzname’nin doğu varyantı olan Çin yıllıkları Hun Devleti’nin idarî-inzibatî yapısı hakkında verdiği bilgilerle batı varyantını tamamlar. Sonradan Arap, Fars dillerinde yazılmış çok sayıda tarihî eserlerin ön kısmında Oğuz tarihi hakkında bilgi vermek adeta gelenek halini aldı. Türkçe yazılan Oğuznameler biraz geç olarak 15. yüzyılda ortaya çıkmış ve bir Oğuznamecilik geleneği oluşmuştur. Ancak Oğuzname’yi Oğuzların tarihi olarak yazma geleneği herhalde daha erken 5. yüzyılda başlamış, yaygın şeklini 15.-16. yüzyılda almıştır. Muhtemelen yazılı Oğuzname, tarihî şuurun mahsulü olup Türk boylarının tarihî yürüşlerini, hükümdarların şecerelerini yazmak için oluşturulmuştur. Yazılı Oğuzname metinleri genel anlamda sözlü gelenekten tam kopamasa da, bu bir tarih yazma cehtidir ve en önemlisi de buradaki düşünce destanî değil, tarihîdir. Hem de slâmiyet’ten sonra tarihî Oğuznameler Türkmenliğin güçlendiği dönemlerde yazılmaya başlamıştır. Ona göre de tarihî Oğuznamelerde Oğuz’un fatihliği, onun din yayan veli olması ile birleşmiştir. Oğuznamenin hem epik hem de tarihi varyantları sözlü kaynaktan beslendiği için onlarda motif yakınlığı ve olay örgüsündeki benzerlik çok güçlüdür. Tarihî-kronolojik Müslüman Oğuznamelerinden en meşhurları olan F. Reşideddin’in Camiü’t-tevarih adlı eserindeki “Tarih-i Oğuz u Türkan”ı (XIV), Yazıcıoğlu Ali’nin Tarih-i Al-i Selçuk (XV), Tebrizli Mahmudoğlu Hasan Bayatlı’nın Cem-i Cem-ayin (XV), Ebubekir Tehrani’nin Kitabi-Diyarbekriye (XV), Enveri’nin Düsturname (XV), Mirhond’un Rövzetüs-sefa (XV), Handemir’in Xülaset el-Ahbar (XVI), Bayburtlu Osman’ın Tevarih-i Cedid-i Mir’at- i Cihan (XVI), Hafız Tanış Buhari’nin Şerefnameyi-Şahi (XVI), Salır Baba Gulalıoğlu’nun Oguzname adı ile meşhur olan Tarih-i Salır Baba (XVI), Ebulgazi Bahadır Han’ın Şeçere-i Terakime ve Şeçere-i Türk (XVII), Şekarim Hudayberdiulı’nın Türklerin, Kazakların, Kırgızların ve Han Sülalesinin Şeceresi (XIX) vb. eserlerinin tipolojik tahlilinden anlaşılır ki folklor için kalıp ifâdelerden tutun da, olay-kompozisyon yapısına, kahramanın biyografik tarihine (doğması, ilk kahramanlığı, evlenmesi vb.) kadar bütün olay örgüsünde folklor ruhu (alp tiplemesi, at motivi, karanlık âleme seyahat, deyim tarzı, yazı manerası vs.) hâkimdir. Oğuzname’de Türklerin yürüyüşü, devlet kurmak için mücadeleleri, dünya nizamı yaratmak cehtleri tarihî bir gerçeklikle takdim edilmişdir. Tarihî Oğuzname’nin hem doğu hem de batı varyantları daha çok şecere geleneği şeklinde korunduğundan, onları tarihî-mitolojik şecere olarak da adlandırmak mümkündür. Hükümdarlar için yazılan bu tür Oğuznamelerde destan unsurları çokça korunsa da, fonksiyon bakımından bunlar edebî-epik türlerden farklılık arzeder. Oğuzname, Oğuzların ve diğer Türk kavimlerinin tarihî-coğrafî mekânları, devletleri, idare etme mekânizmaları, idarî-askerî teşkilatları ve demokratik yönetim sistemleri hakkında tutarlı bedîî-tarihî kaynaktır. Bu özelliğinden dolayı, Oğuzname’den tarihçiler, filologlar, halkbilimciler, filozoflar da kaynak olarak yararlanabilirler.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Türk Şaman Metinleri – Efsaneler ve Memoratlar ~ Fuzuli BayatTürk Şaman Metinleri – Efsaneler ve Memoratlar

    Türk Şaman Metinleri – Efsaneler ve Memoratlar

    Fuzuli Bayat

    Kaynağını ezoterik bilgilerden alan ve dünyanın hemen hemen bütün halklarında görülen mistik yapılı, gizemli dinî pratiklerden en yaygın olanı ve en çok araştırılanı şamanlık...

  2. Türk Şaman Mitolojisinin Teonimleri ~ Fuzuli BayatTürk Şaman Mitolojisinin Teonimleri

    Türk Şaman Mitolojisinin Teonimleri

    Fuzuli Bayat

    Prof. Dr. Fuzuli Bayat’ın dört kitabının devamı ve tamamlayıcısı niteliğinde olan bu kitapta, şaman teonimleri, bir başka deyişle şaman ilah adları bağlamında mitin ve...

  3. Türk – İslami Gelenekte Şamanlık ~ Fuzuli BayatTürk – İslami Gelenekte Şamanlık

    Türk – İslami Gelenekte Şamanlık

    Fuzuli Bayat

    Türkler, tarih boyunca birçok inanç ve kültürel ögeyi benliklerinde yaşatmış, İslam’ı kabul ettikten sonra bile eski geleneklerini barındırmaya devam etmişlerdir. Bu geleneklerin en köklülerinden...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur