1968’ler, Yazılı tarihin en barbar asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi. Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak, “Gerçekçi ol, imkânsızı iste,” diye haykırdığı günlerdi…
Böyle bir dünyada, Denizler de özgürlük bayrağını Türkiye’de yükseklere taşıdılar. ABD’ye, NATO’ya, yurtlarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekmek isteyenlere en iyi cevabı eylemleriyle, yürüyüşleriyle, cesaretleriyle verdiler.
Ve egemenler, bu özgürlük kabarışının intikamını 12 Mart karanlığında üç gençten çıkarmak istediler. Somut hiçbir yasal dayanak olmadan Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i ve nice arkadaşlarını idamla yargılayıp, “Asalım, asalım!” çığlıklarıyla darağacına göndererek özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini boğmaya çalıştılar…
İşte Nihat Behram, o günlerin ölüm karanlığını sivil tarihçiliğimize belgesel bir katkı olan bu kitabıyla yırtmıştır. Denizler’in asılmadan önceki son sözlerinin ilk kez açıklandığı, yayımlanır yayımlanmaz yasaklanan ve ancak yirmi iki yıl sonra aklanan Darağacında Üç Fidan, içten sesi, ince duyarlılığı ve ödünsüz tavrıyla, bütün iktidarların geçici olduğunu, milyonların kalbinde yaşayacak iktidarların geçici olduğunu, milyonların kalbinde yaşayacak olanların daima özgürlük savaşçıları olduğunu göstermiştir…
Bugün koyu bir karanlığın ve ahlâksızlığın içine itilmek istenen yurdumuzda, gözlerimizde hâlâ bir umut ışığı, darağaçlarında “solmayan” üç fidanın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz..
UĞRUNDA ÖLÜME GİDİLEN ŞEY
KENDİNİ KARANLIKTA BİR IŞIK
GİBİ HİSSETTİRİR…
Öyle bir an vardır ki. bir can bir duygunun simgesi olur Bütünleşir o duyguyla. Anlamı derinleşir.
Ölümle ikiye bölünmek islenen bir şeydir bu. Kimisi yaşatmanın saflarında kenetlenir, kimisi öldürmek için pusuya yatar; en karanlık yollarını arar can almanın.
Tarih böyle oluşagelmiştir. bir bakıma, yaşama arzusuyla ölümün çarpısını verdir dünya Toplum yasalarının anlamı da bunun içinde düğümlüdür. Kimisi o düğüm çözülmesin ister; kimisi çözülsün düğüm, toplum ferahlasın diye can vermeyi göze alır…
Sinsiliğin, çıkarın, acının, açlığın, acımasızlığın, korkaklığın. bencilliğin. açgözlülüğün, kalleşliğin, sömürünün. . kol gezdiği hir dünyada her gün binlerce bebek doğmakta. Şefkate, merhamete, doymaya muhtaç; çıkarsız, dürüst bir titreyiş taşıyan çocuklar. Ve onların büyük kesimini açlık beklemekte, kalleş. İlkler, acılar, sömürü… Ve İçlerinden bazıları düşünmeye başlar. Düşünür ve düşündükçe yiğitlenir, korkusuzlanır. bilinçlenir… Eğilir halkının acılarına. Umut verir.
Halkın umudu bir nehre benzer. Ve o nehri besleyen sular
tşte ölüm arayıcılar, bu nehrin Önü kesilsin İsterler; önü kesilen nehir derinleşir, taşar; kurusun isterler bu nehir, sularını gözbağında bulandırırlar, fakat bakarlar ki. dağ su olur, gözyaşı irileşir, dağlaşır, nehre doğru yuvarlanır. Dağ diplerinde ve dağ diplerini omuzlaya omuzlaya köpürür gider o nehir…
Nice isimsiz yiğitler düşmüştür bu dövüşte. Ne var ki, çoğalan acının da bir taşma ânı vardır. Canlanır. Kimisi onun soluğu kesilsin ister, kimisi daha gür yaşasın diye canını canına, sesini sesine katar. O an, umudun hesap ânıdır.
Bir yanda halk vardır; bir yanda halkın cevherine kök salmış asalaklar. Bir yanda halkla var olan duygular: bir yanda halkın duygularına kurulan pusu.
İnançları uğruna ölümün eşiğinde bükülmeden duranları, var olalı beri tanır dünyamız. Çünkü bazı ölüler dünyanındır.
Hemen her ülkede yaşandı bu, yaşanıyor ve daha kim bilir ne kadar yaşanacak?
Bir zamanlar Sacco ile Vanzelti Ölümün karşısında bekletilmişti. Dünyanın kılmıştı onları yaşadıkları şey. Amerika’da elektrikli sandalyede can verdiler. Halkın sevgisi üstlerinden eksilmedi. Çoğaldılar.
İspanya’da altı gencin dökülen kanı daha kurumadı. Onları da dünyanın kılmıştı simgeledikleri şey. Kurşuna dizildiler. Halkın bağlılığı varlıklarında dalgalandı. Milyonlarca hasıldı resimleri. Bir ucundan bir ucuna, dünyaya uzanıp uyudular.
Bilinir, nice isimsiz Ölünün omuzlarında yükseldi Vietnam’da zafer. Ve zaman zaman tümünün adına dikilerek ölümün karşısında bazı isimler, simgesi oldu bu ülkenin. Genç
elektrik işçisi Nguyen Van Troi bunlardan biriydi…
Doğduğunda savaş vardı; ülkesi yağmalanıyordu. Ve yağmacılarla yerli çeteleri dört bir yanı tutmuştu. Halkı yıllardır direnmekteydi emperyalizme ve uşaklarına karşı. Nguyen dünyaya baktıkça kendine »ddi Halkın saflarına katıldı. Amerika Savunma Hakanı McNamara’run öldürülmesi görevini verdi ona mücadelesi. Fakal girişimi başarısızlığa uğradı. Vietnam’daki azgıh sömürgeci güçleri dellellemeye gelen McNa-mara, ölümden kıl payı kurtuldu. Nguyen yakalanmıştı. İşkencelerden geçirildi. Troi devrimci bilincinden, yurtsever duyarlılığı ve kararlılığından bir an bile geri adım atmadı. Üstelik halk düşmanlarını!! dinden kaçmak, mücadeleye katılmak için her fırsatı değerlendirdi. İki kez kaçma girişimi oldu. Fakat açığı kınlın ıh. başaramamıştı. Yeni bir fırsatta yine kaçacağını sövlemekten çekinmedi; bir de eylemlerinin suç değil, balkına burcu olduğunu söylüyordu Bu iki sözdün başka lek şey alamadılar ağzından. Kurşuna dizileceği şjuiili beklemeye başladı.
Yakalandığında yirmi günlük karısı, pamuk işçisi Quyen. umut ışığının sönmemesini dileyerek, acı içinde Saygon sokaklarında dolaşırken, gazete satan çocukların çığlıklarıyla irkil-ııüşti; “Son baskı, yazıyor… Bir telefon konuşması bir hayatı kurtarıyor…”
Telefon Venezııelalı gerillalardan geliyordu. Yani dünyanın bir başka ucundan. Gerillalar, kaçırdıkları bir Amerikalı albayın hayatına karşılık, Nguyen’in hayatını istiyorlardı. Yani Nguyen’in kişiliğinde umudu…
Quyen, ne Venezuela’yı duymuştu ne de kocasını kurtarmaya çalışanları tanıyordu. Şaşkınlık ve sevinç içinde, yaşlı ve bilgili, lamdık bir işçiye koşarken. Saygon sokakları da bir anda hareketlenmişti. Karanlık altında bir şenlik fısıltısı esiyordu.
Quyen değiş tokuş sırasında giysin diye, kocasının tek giysisini fırçalayıp bohçalarken, kocasından gelen bir mektup.
onun her şeyden habersiz oklusunu tösleriyordu. Quyen daha da heyecanlanmıştı. İS’guyen mektubunda, “İdamımdan sonra karıma iyi hakin.” diyordu. Quyen sevinçli haberi kocasına iletmek için zindana seğirtmiş, orada olağanüstü güvenlik önlemler isle karşılaşmıştı.
Satılık, kukla Saygon yönetimi, Venezuelalı gerillaları aldatmıştı. Nguyen i saldık deyip kurşuna dizmişlerdi.
Nguyen öldürüldüğünde, yirmi yaşındaydı. Onun öldürüldüğü zindan. .Saygon yönetiminin en sıkı korunan zindanıydı. Fakat bir grup devrimci, akla durgunluk veren bir haşarıyla, zindana girip Nguyen’iıı kurşuna dizildiği direğin dibinde gös-
Sattlık Saygon yönetimi, yeni Nguyen’lerle karsı karşıyaydı. Artık karısı Quyen de devrimin bir neferi olmuştu.
Bugün siyasal nitelikteki cinayetler dünyada alabildiğine yaygındır. Ölüm kimi zaman ansızın gelir. Kimi zaman ölümle yargılanılıp beklenir ve sonunda bir duvarın dibine, elektrikli sandalyeye ya da darağacına doğru yürünür…
25Temmıi7 HKîS’te Vedat Demircioğlu’mın öldürülmesiyle Türkiye’de de hızlanmaya başlayan siyasal cinayetlerin sayısı bugün yüzlerin üstüne ulaşmıştır. Yani sekiz yıldır, yaşları yirmi beşe değmeyen bir kuşak ölümle susturulmaya çalışılıyor.
6 Mayıs 1972’de klanı hükmü ı;iyip darağacında can verdiklerinde, Deniz. Yusuf ve Hüseyin’in yaşlarının toplamı, o güne dek ölen arkadaşlarının sayısının altındaydı.
Vedat Öldürüldüğü gün Deniz, Üniversite Merkez Binası’n-dan Sultanahmet’e doğru yürüyen kalabalığın önündeydi. Kavgasına adını kanıyla yazdırdığı ilk yıllardı. Yediği taşlardan sarsılacak kadar ince ve genç, ama geri dönmeyecek kadar gözüpekti…
Günlerin ölüm haberleriyle sidiği bir dönemdi. Yaşadığı kısacık hayatında, en yakın arkadaşlarının bir bir düşüşüne la…………
“Darağacında Üç Fidan” için 3 yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hatıralar
- Kitap Adı Darağacında Üç Fidan
- Sayfa Sayısı216
- Yazar Nihat Behram
- ISBN9789753168175
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviEverest Yayınları / 2009
bu kitabı mutlaka okuyun. ben okudum kitap çok güzel perişan ediyor adamı okurken bırakası gelmiyor. o derece sürükleyici. işte öyle okumak isteyenlere tavsiyem mutlaka okusun
Bende tavsiye ederim bu kitabı okunması gereken kitaplardan biri bir döneme ışık tutan kitaplardan…
çok güzel bir kitap kesinlikle tavsiye ederim her satırında 3 fidanın ruhunu hissettim ve ağlayarak okudum emeği geçen herkesin eline yazarın yüreğine sağlık .