“Gün batmak üzere, ışıklar yorgun; gravürlere daha bir daldıkça anlıyoruz ki yeryüzünde olan her şey var bu gravürlerde. Geçmişte ve bugün olanlar, gelecekte var olacaklar, yeryüzünde şimdiye dek var olmuş ne varsa, bundan sonra neler var olacaksa, hepsi bu dingin dolangaçta bizi bekliyor… Büyüleyici bir yapıt düşledim, öyle bir resim ki aynı zamanda küçük bir evren; Dante’nin şiiri işte böyle evrensel bir resim. Ancak inanıyorum ki bu şiiri içtenlikle okuyabilsek (ama bize böyle bir mutluluk hakkı tanınmıyor), ilk dikkatimizi çeken şey ne evrenselliği ne de olağanüstü güzelliği ya da yüceliği olacaktır. Sanırım bunlardan çok önce şiirin daha az sıkıcı, çok daha tadına doyum olmayan niteliklerini ayrımsarız; belki ilk dikkatimizi çeken Dante’nin İngiliz yorumcularının işaret ettikleri özelliği olur: Çeşitli ve ayrıntılı özel anlatımlar yaratmak. Dante bir insanla bir yılan birbirlerine sarıldıklarında insanın yılana yılanın da insana dönüştüğünü söylemekle yetinmiyor; bu karşılıklı başkalaşımı yalımların kâğıdı yutmasıyla karşılaştırıyor.”
İçindekiler
Önsöz …………………………………………………………………….. 11
Dördüncü Kantonun Soylu Şatosu………………………………. 17
Ugolino’nun Yapay Sorunsalı………………………………………. 25
Odysseus’un Son Yolculuğu ……………………………………….. 31
Merhametli Cellat…………………………………………………….. 37
Dante ve Bilici Anglosaksonlar……………………………………. 43
“Araf”, I, 13 ……………………………………………………………… 51
Simurg ve Kartal ………………………………………………………. 53
Düşte Buluşma…………………………………………………………. 59
Beatrice’nin Son Tebessümü……………………………………….. 65
Önsöz
Bir Doğu ülkesinde bir kütüphane ve bu kütüphanede yüzyıllar önce çizilmiş bir resim düşleyelim. Resmi belki de bir Arap yapmış, bize Binbir Gece Masalları’nın tüm öykülerinin bu resimde anlatıldığını söylüyorlar; belki de kitap Çin yapımı ve biliyoruz ki yüzlerce, binlerce kahramanı olan bir roman. Bir sürü figürler arasından bir tanesi (ters çevrilmiş koniyi andıran bir ağaç, demirden bir duvar üzerindeki kızıl renkli camiler) dikkatimizi çekiyor ve bu figürden bir başkasına geçiyoruz. Gün batmak üzere, ışıklar yorgun; gravürlere daha bir daldıkça anlıyoruz ki yeryüzünde olan her şey var bu gravürlerde. Geçmişte ve bugün olanlar, gelecekte var olacaklar, yeryüzünde şimdiye dek var olmuş ne varsa, bundan sonra neler var olacaksa, hepsi bu dingin dolangaçta bizi bekliyor… Büyüleyici bir yapıt düşledim, öyle bir resim ki aynı zamanda küçük bir evren; Dante’nin şiiri işte böyle evrensel bir resim. Ancak inanıyorum ki bu şiiri içtenlikle okuyabilsek (ama bize böyle bir mutluluk hakkı tanınmıyor), ilk dikkatimizi çeken şey ne evrenselliği ne de olağanüstü güzelliği ya da yüceliği olacaktır.
Sanırım bunlardan çok önce şiirin daha az sıkıcı, çok daha tadına doyum olmayan niteliklerini ayrımsarız; belki ilk dikkatimizi çeken Dante’nin İngiliz yorumcularının işaret ettikleri özelliği olur: Çeşitli ve ayrıntılı özel anlatımlar yaratmak. Dante bir insanla bir yılan birbirlerine sarıldıklarında insanın yılana yılanın da insana dönüştüğünü söylemekle yetinmiyor; bu karşılıklı başkalaşımı yalımların kâğıdı yutmasıyla karşılaştırıyor. Bunu yaparken de ak karaya dönüşürken önce esmerleştiğini söylemeden edemiyor (“Cehennem”, XXV, 64). Yedinci dairenin karanlığında lanetlenmiş ruhların ona bakarken gözlerini kırpıştırdıklarını söylüyor ama bununla yetinmiyor, onları yeni ay ışığında birbirlerini görmeye çalışan insanlara, iğneye iplik geçirmeye çalışan yaşlı terziye benzetiyor (“Cehennem”, XV, 19). Evrenin tabanında suyun donmuş olduğunu söylemekle kalmıyor; suyun sudan çok cama benzediğini de ekliyor (“Cehennem”, XXXII, 24)… Macaulay, Cary ile yaptığı tartışmada Milton’ın “basit yüceliğinin”, “görkemli yuvarlak sözlerinin” onu Dante’nin ufak ayrıntılarından daha az duygulandırdığını söylerken bu tür karşılaştırmaları düşünüyor olmalı.
Daha sonra Ruskin (Modern Painters, IV, XIV), Milton’ın sisli görüntülerini kınamış, Dante’nin cehennemini tasarladığı sıkıcı topografyayı onaylamıştır. Tüm eleştirmenler ozanların abartıya başvurduklarını kabul ediyorlar: Petrarca ya da Góngora için bütün kadınların saçları altın, tüm sular billur gibi berrak. Düşünmeden oluşturulan bu basmakalıp simgeler abecesi büyük bir umursamazlıkla, kusurlu gözlemlere dayanılarak geliştirilmiş izlenimi veriyor ve sözcüklerin değerini çarpıtıyor. Dante böyle bir yanlışı kendine yasaklamış; onun kitabında savunamayacağı tek bir sözcük yok.
Yukarıda işaret ettiğim şaşmazlık bir sözbilim hilesi değil, şiirdeki her olayın ne denli dürüstlük, ne denli bir bütünlük içinde düşlendiğini gösteriyor. Aynı değerlendirme psikolojik nitelikler için de geçerli, hepsi de hayranlık uyandırıcı ama aynı zamanda son derece gösterişten uzak. Şiir baştan aşağı böyle ayrıntılardan örülmüş, burada bazılarından söz edeceğim. Cehenneme gönderilen ruhlar ağlarlar ve Tanrı’ya küfrederler, ama Kharon’un kayığına bindiklerinde korkulan isteğe, dayanılmaz bir kaygıya dönüşür (“Cehennem”, III, 124). Dante Vergilius’un hiçbir zaman cennete gidemeyeceğini kendi ağzından duyar; hemen ona ustam ve efendim diye hitap eder, bu sözleri belki de Vergilius’un itiraflarının ona duyduğu sevgiyi azaltmadığını ya da Vergiluis’un çaresizliği karşısında onu daha da çok sevdiğini göstermek için söylemiştir (“Cehennem”, IV, 39). İkinci dairenin karanlıklarında Dante, Paolo ve Francesca’nın aşklarının kökenini öğrenmek ister, Francesca birbirlerini başından beri sevdiklerini ama bunun ayrımında olmadıklarını, soli eravamo e sanza alcun sospetto, aşklarını, bir rastlantı eseri, bir yerde okuduklarından öğrendiklerini söyler. Vergilius sonsuz kutsallığı ancak usçulukla kavrayacaklarına inanan kendini beğenmişlere karşı çıkar, ardından başını eğer ve susar, çünkü kendisi de o zavallılardan biridir. Arafın dik yamacında Mantovalı Sordello Vergilius’un gölgesine nereli olduğunu sorar; Vergilius Mantova deyince Sordello sözünü yanda keser ve Vergilius’a sarılır (“Araf”, VI, 58). Çağdaş romanda ansal süreçleri gösterişli bir biçimde uzun uzadıya işleme eğilimi görülür; Dante de ise bu tür süreçleri yalnızca bir niyet ya da bir devim arasına sıkıştırmakla yetiniyor.
Paul Claudel can çekişme ardından bizi bekleyen görünümlerin büyük bir olasılıkla cehennemin dokuz dairesi, arafın katları ya da birbiri içine geçmiş yedi gök olmayacağını söylüyor, ölümün topografyasını, skolastik felsefenin ve şiirinin gerektirdiği düzene göre tasarlamış olan Dante kuşkusuz Claudel’in bu görüşünü paylaşırdı. Dante’nin evreni Ptolemaios gökbilimi ile Hıristiyan dinbilimindeki evren betimlemelerinden esinlenmiştir. Yerküre olduğu yerde durur; Kuzey Yarıküre’nin (insanların yaşamına izin verilen yer) merkezinde Sion Dağı vardır, bu dağın doksan derece doğusunda bir nehir ölür, Ganj Nehri; dağın doksan derece batısında bir nehir doğar, Ebro Nehri. Güney Yarıküre toprakla değil, suyla kaplıdır, bu yarıküre insanlara yasaklanmıştır; merkezinde Sion Dağı’nın karşıtı olan bir dağ vardır: Araf Dağı. Birbirinden eşit uzaklıkta olan iki nehir ve iki dağ bir haç işareti oluşturur. Sion Dağı’nın altında, ama dağın tabanından çok daha geniş, yerkürenin merkezine doğru uzanan, baş aşağı çevrilmiş koni biçiminde bir çukur vardır: Cehennem bir antik tiyatronun basamaklarını andıran küçülen dairelere bölünmüştür.
Daireler dokuz tanedir, görüntüleri korkunç bir harabeyi ansıtır; ilk beş daire üst cehennem, geri kalan dördü ise aşağı cehennemdir. Aşağı cehennem demir surlarla çevrilmiş, kırmızı camileri olan bir kenttir, içinde gömütler, kuyular, uçurumlar, bataklıklar, kumluklar vardır; “dünyayı delen solucan”, baş şeytan Lucifer, baş aşağı edilmiş koninin ucundadır. Lethe’nin sularının açtığı bir yarık cehennemin dibi ile arafın tabanını birbirine bağlar. Araf Dağı bir adadır ve bir kapısı vardır; yamaçlarındaki basamaklardan her biri ölümcül bir günahı simgeler; yeryüzü cenneti dağın tepesinde yer alır.
Dünyanın çevresinde iç içe geçmiş dokuz gök vardır; bunlardan ilk yedisi gezegenler göğüdür (Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter, Satürn); sekizinci gök dönmeyen, yerinde duran yıldızların göğüdür; İlk Devindirici olarak da anılan dokuzuncu gök ise billur gibi saydam bir göktür. Bu son katı Tanrı’nın sevgili kullarının çevresinde Kutsal Gül’ü oluşturdukları, bir noktada Tanrı’nın da içinde bir yerlerde bulunduğu göksel kat (Arşıâlâ) çevreler. Gül’ün yaprakları da dokuz olmalı… Genel hatlarıyla Dante’nin dünyası böyle tasarlanmıştır. Okurun da dikkatini çekmiştir, bu dünya 1, 3 ve dairenin büyüleyici etkisi altında tasarlanmış bir dünya. Timaios’da1 , Dante’nin adını ettiği kitapta (Convivio, III, 5; “Cennet”, IV, 49), Demiurgos2 ya da Yaratıcı en yetkin devinimin döngü, en kusursuz cismin ise yuvar olduğu kanısındadır; Plüton’un Demiurgos’u, Xenophanes3 ve Parmenides4 de Dante’nin gezdiği üç dünyanın coğrafyasını belirleyen bu inağı paylaşırlar Dönen dokuz gök, sulardan oluşan ve ortasında bir dağ bulunan Güney Yarıküre bilindiği gibi artık geçerliliği kalmamış bir kozmografyaya aittir; kimileri Dante’nin şiirinin doğaüstü ekonomisinin de eskimiş olduğunu düşünüyorlar. Bu yorumculara göre cehennemin dokuz dairesi en az Ptolemaios’un dokuz göğü kadar kadük ve savunulmaz, araf ise en az Dante’nin ona yer olarak seçtiği dağ kadar gerçeküstü. Bu eleştiriler farklı açılardan çürütülebilir: Öncelikle Dante’nin amacı öteki dünyanın gerçek ve inanılır topografyasını saptamak değildi. Kendisi de bunu açıkça belirtiyordu, Latince olarak kaleme aldığı ünlü Can Grande’ye yazdığı mektuplarda Komedya’nın ana konusunun ruhların ölümden sonraki durumu olduğunu ve insanların doğruları ve yanlışlarıyla ne tür cezalara ya da ödüllere layık görüldüklerini taşlamalı bir deyişle anlat mayı amaçladığını söylüyor. Oğlu Iacopo di Dante daha sonra babasının bu düşüncesini geliştiriyor ve Komedya üzerine yazdığı bir yorumun öndeyişinde bu yapıtta yazarın renkli taşlamalarla insanlığın üç farklı durumunu gözler önüne sermeyi amaçladığını söylüyor, Iacopo di Dante’ye göre Komedya’nın yaratıcısı ilk bölümde kötülüğü ele alıyor, buna “Cehennem” adını veriyor, ikinci bölümde kötülükten erdemliliğe geçişi işliyor ve bu bölüme “Araf” adını veriyor. Üçüncü bölümde ise kusursuz insanları ele alıyor ve “erdemlerin ve mutlulukların –ki her ikisi de iyiliği algılayabilmek için gerekli nitelikler– ne denli yüce olduklarını göstermek için” bu bölüme de “Cennet” adını veriyor. Komedya’nın ilk başlardaki diğer yorumcuları da benzer yorumlar getiriyorlar. Örneğin Jacopo della Lana şöyle bir açıklama getiriyor: “Ozan insan yaşamında üç durum saptıyor, kötülerin yaşamı, tövbekârların yaşamı ve iyilerin yaşamı, bu saptamalara göre kitabını da üç bölüme ayırıyor: “Cehennem”, “Araf” ve “Cennet.” Bu görüşleri doğrulayan bir diğer tanık da 14. yüzyıl sonlarında Komedya üzerine notlar kaleme alan Francesco da Buti.
Dante’nin mektubundaki sözleri yineliyor ve şöyle diyor: “Bu şiirin öznesi harfi harfine bedenlerinden ayrılmış ruhlar, onların durumu ve insanın özgür istenciyle hak ettiği ödüller ya da cezalar. ” Hugo, Ce qui dit la bouche d’ombre’da cehennemde Kabil’e Habil olarak görünen hayaletle Neron’un Agripina olarak tanıdığı hayaletin aynı hayalet olduklarını yazıyor. Eskimiş, değerini kaybetmiş gibi suçlamalardan çok daha ağır bir suçlama ise şiiri acımasızlıkla suçlamak. Nietzsche Putların Alacakaranlığı’nda (1888) şaşırtıcı bir iğnelemeyle Dante’yi “gömütleri şiirleştiren sırtlan” diye tanımlayarak acımasızlık fikrini geçerli kılmıştı. Bu tanımlama görüldüğü gibi yaratıcı olmaktan çok etkileyici; ününü, abartılı ününü, düşüncesizce ve şiddet kullanarak bilinen bir yargıyı yeniden formüle etmeye borçlu. Bu yargıyı çürütmek için seçilebilecek en doğru yol neden böyle bir yargıya varıldığını araştırmak.
Dante’nin katılık ve acımasızlıkla suçlanmasına açıklık getirecek bir başka neden daha var. Bu da teknik bir neden. Evreni simgeleyen tümtanrıcı, aynı anda tüm yaratıkların her biri ve onların yazgısı olan Tanrı kavramı gerçeğe uygulandı ğında belki sapkınlık ya da yanlışlık olarak görülebilir, ama bu bütünlük ozan ve yapıtına uygulandığında tartışma götürmez bir doğrudur. Ozan sanal dünyasındaki tüm insanlar, tüm soluklar ve tüm ayrıntılardır. Hiç de kolay olmayan görevlerinden biri de bu yüceliği, bu Tanrı gibi her yerde hazır ve nazır olma durumunu örtbas etmek ve gizlemektir. Şiirinin doğası gereği utku ve yitme dağıtımında son kararı veren yargıcın kendi olduğunu okurlarına hissettirmemek, Dante için olağanüstü çetin bir sınavdı. Bu amaçla kendini de Komedya’nın kahramanları arasına katmıştı, ama gösterdiği tepkilerin bazı ayrıklıklar dışında Filippo Argenti ya da Yahuda örneklerinde olduğu gibi– kutsal kararlarla örtüşmemesine özen göstermişti.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıDantevari Denemeler
- Sayfa Sayısı72
- YazarJorge Luis Borges
- ISBN9789750761928
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Aşkım Başımdan Aşkın ~ Funda Bilgili
Aşkım Başımdan Aşkın
Funda Bilgili
Hangi kışın karını Haziran’a sakladın? Hangi beyazlıkla yüreğini akladın? Ben veremezken seninle yaşananların hesabını kendime, sen kendini kendi gözünde nasıl bağışladın? Zamanın sihirli silgisini...
- “Aslında…” ~ Ercan Kesal
“Aslında…”
Ercan Kesal
Tüm yapıp ettiklerimizle aramızdaki mesafe, aslında bunların yarattığı iktidarın ne kadarından vazgeçebildiğimizin mesafesidir.Hayat aslında kalabalıkmış gibi görünüyor ama çok izole yaşıyoruz ve yalnızız.Her şeyden...
- Şişedeki Zenci – 1001 Gece Denemeleri ~ Salâh Birsel
Şişedeki Zenci – 1001 Gece Denemeleri
Salâh Birsel
Deneme türünün en yetkin kalemlerinden Salâh Birsel, Sivil Haklar Hareketi’nin (Civil Rights Movement) kıvılcımlarının alevlendiği, ırkçılığın ve toplumsal adaletsizliğin ülkeyi keskin bir çizgiyle ayırdığı 60’lar...