Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Daisy Mason Nerede?
Daisy Mason Nerede?

Daisy Mason Nerede?

Cara Hunter

On olaydan dokuzunda suçlu, kurbanın tanıdığı biridir. Bu, içlerinden birinin yalan söylediği anlamına geliyor. Mason ailesinin bahçesindeki partide her şey harikaydı, ta ki ailenin…

On olaydan dokuzunda suçlu, kurbanın tanıdığı biridir. Bu, içlerinden birinin yalan söylediği anlamına geliyor.

Mason ailesinin bahçesindeki partide her şey harikaydı, ta ki ailenin sekiz yaşındaki kızı Daisy Mason’ın kaybolduğu anlaşılana kadar. Küçük kız partiden bir anda kaybolur, hiçbir görgü tanığına rastlanmaz. Olayı soruşturan Adam Fawley için bu durum, Daisy’nin ailesi kadar garip değildir. Görünüşüne takıntılı bir anne, gözü her daim dışarıda bir baba ve içine kapanık bir kardeş… Tüm bu aile üyeleri Daisy’nin bulunmasını kolaylaştıracak yerde davayı daha da karanlık sırlarla doldurur.

Kimsenin bir şey bilmediği ve görmediği olayda iz süren Dedektif Adam Fawley ve ekibinin ellerinde, Daisy’yi bulmaya çalışırken sadece bu tuhaf ailenin söyledikleri vardır.  Herkesin bir sırrının olduğu bu evde Adam Fawley kime güvenecektir? 

GİRİŞ

Hava kararıyordu, küçük kız üşümüştü. Çok güzel bir gün geçirmişti; ışıklar, kostümler ve yıldız yağmuruna benzeyen havai fişekler görmüştü. Büyülü bir manzaraydı, tıpkı bir masal gibiydi ama artık her şey mahvolmuştu, her şey ters gitmişti. Kafasını kaldırıp üstüne geliyor gibi görünen ağaçlara ve dallara baktı. Ama Pamuk Prenses ya da Uyuyan Güzel gibi değildi. Prens yoktu, onu beyaz atına bindirip kurtaracak kimse yoktu. Çalıların içinden sesler geliyordu, küçük hayvanların hışırtılarını ve yaklaşmakta olan ağır sesleri duyuyordu. Tüm kalbiyle Cesur’daki prenses gibi olmayı diledi. O, böyle bir ormanda tek başına olmaktan korkmazdı. Ama Daisy korkuyordu.

Daisy çok korkuyordu. “Daisy?” diye bir ses yükseldi. “Neredesin?” Adımlar hızlandı, yaklaştı, ses öfkeliydi. “Saklanamazsın. Seni bulacağım. Bunun farkındasın, değil mi Daisy? Seni bulacağım.”

Başlamadan şunu söyleyeyim. Hoşuna gitmeyecek ama inan bana, bunu o kadar çok yaptım ki hepsini hatırlayarak kendimi cezalandırıyorum bile. Bu tür vakalarda -söz konusu bir çocuk olduğunda suçlu yüzde doksan eve yakın biridir. Aile, arkadaş, komşu, mahalleden biri. Bunu unutma. Ne kadar mahvolmuş görünürlerse görünsünler, ne kadar olağandışı gelirse gelsin suçlunun kim olduğunu bilirler. Bilinçli olarak bilmeyebilirler, henüz bilmeyebilirler. Ama hep bilirler. Hep bilirler.

20 Temmuz 2016, sabaha karşı 02.05 Canal Malikaneleri, Oxford

Ev arayanların bir ev hakkındaki kararlarını ilk otuz saniye içinde verdiği söylenir. Bana kalırsa ortalama polis memuru kararını on saniye içinde verir. Hatta çoğumuz daha kapıdan girmeden bir karar vermiş oluruz. Ama insanları değil, mülkü yargılarız. Bu yüzden 5 Barge Close adresindeki evin önünde durduğumuzda ne ile karşılaşacağımı iyi biliyordum. Eskiden “Yönetici Evi” dedikleri tarzda bir evdi. Belki de hâlâ öyle diyorlardı, hiçbir fikrim yoktu. Bu tür insanların parası vardi ama istedikleri kadar değildi yoksa Victoria döneminden kalma bir ev alırlardı, kanalın ters tarafındaki bu imitasyonla yetinmezlerdi. Aynı kırmızı tuğlalar, aynı küçük pencereler vardı ama bahçeler küçülmüş ve garajlar büyümüştü, imitasyondan çok doğrudan kalpazanlık denebilirdi.

Ön kapıda nöbet bekleyen memur, ailenin evi ve bahçeyi aradığını söyledi. Çocukları yatakların ve dolapların altında o kadar sık buluyorduk ki aklınız dururdu. Kaybolmuyorlardı, saklanıyorlardı o kadar. Bu hikâyelerin çoğu da mutlu sonla bitmiyordu. Bir saat önce beni uyandıran dedektif şöyle demişti: “Seni bu saatte işe çağırmıyoruz ama bu kadar geç bir saatte, bu kadar küçük bir kızın kaybolması hiç hayra alamet değil. Ayrıca aile parti yapıyormuş, yani bizi çağırmadan önce uzun bir arama yapmışlar. Seni kızdırmanın öncelik listemizde son sırada olduğuna karar verdim.” Aslında değildim. Yani kızmamıştım. Dürüst olmak gerekirse ben de aynını yapardım.

“Arka bahçede bomba patlamış gibi efendim.” dedi kapıdaki memur. “Tüm gece tepinmişler herhalde. Her yerde sönmüş havai fişek parçaları var. Çocuklar… Olay yeri incelemenin buradan hiçbir şey çıkarabileceğini düşünmüyorum.” Harika, diye düşündüm. Fevkalade.

Gislingham zili çaldı ve kapının önünde bekledik. Gerginlikten yerinde duramıyordu. Bu işi kaç kere yaptığının bir önemi yoktu, insan asla alışamıyordu. Alıştığında işi bırakma vakti gelmiş demekti. Sigaramdan son birkaç nefes çekip sokağa baktım. Sabahın ikisi olmasına rağmen neredeyse tüm evler ışıl ışıldı, birkaç evin üst katında insanlar vardı. Lekeli, bisiklet tekerleklerinin izleriyle dolu kaldırıma iki polis arabası park etmişti. Işıkları yanıyordu, yorgun memurlar meraklıları uzakta tutmaya çalışıyordu. Yarım düzine memur kapı kapı dolaşıp komşularla konuşuyordu. Ön kapı açıldı ve arkamı döndüm.

“Bayan Mason?” Beklediğimden daha iriydi. Şimdiden gıdısı çıkmaya başlamıştı ama otuzlarını geçmiş olamazdı herhålde? Parti elbisesinin üstüne ceket giymişti; boyundan askılı, leopar desenli bir elbiseydi, donuk portakal rengi saçlarına uymuyordu. Sokağa baktı ve cekete sıkıca sarıldı. Hava soğuk değildi. Bugün otuz iki dereceyi görmüştür.

“Ben Dedektif Adam Fawley, Bayan Mason. İçeri girebilir miyiz?”

“Ayakkabılarınızı çıkarabilir misiniz? Halıyı yeni temizlettik.”

İnsanlar neden ten rengi halı alırdı bilmiyordum, bir de çocuklar vardı. Yine de karşı çıkılacak zaman değildi. Süt çocuğu gibi eğilip ayakkabılarımın bağını çözdük. Gillingham bana bir bakış attı. Kapının önünde, üstünde aile fertlerinin isimleri olan askılar vardı, ayakkabıları da girişte sıralanmıştı. Boya göre. Ve renge. Tanrım. Ayakları göstermenin beyinde tuhaf bir etkisi vardı. Çoraplarımla etrafta dolaşmak kendimi amatör gibi hissetmeme neden olmuştu. lyi bir başlangıç değildi.

Oturma odasının kemerinden geçince kahvaltı adası olan bir mutfağa çıkılıyordu. İçeride fısıldaşan, çaydanlığın başında duran birkaç kadın vardı. Parti makyajları yılmayan neon ışık altında soğuk görünüyordu. Kızın ailesi, oda için fazlasıyla büyük bir kanepenin kenarına tünemişti. Barry Mason, Sharon ve çocukları Leo. Çocuk yere bakıyordu, Sharon bana bakıyordu. Barry’nin gözleri ise fildir fildır dönüyordu. Hipster babanın robot çizimi gibiydi -kargo pantolon, fazla dikilmiş saçlar, içine tıkmadığı biraz fazla cafcaflı çiçek baskılı gömlek ama bu görüntü otuz beş yaşında evlendiyse siyah saçları boya olmalıydı ve eşinden en az on yaş büyük olduğunu düşünüyordum. Pantolonları alanın Sharon olduğu belliydi.

Çocuklar kaybolduğunda insanın içi çok çeşitli duygularla doluyordu. Öfke, panik, inkâr, suçluluk. Hepsini tek tek ve bir arada görmüştüm. Ama Barry Mason’ın yüzündeki ifadeyi daha önce hiç görmemiştim. Tasvir edemediğim bir ifadeydi. Sharon ise yumruklarını o kadar sıkıyordu ki parmakları bembeyaz kesilmişti.

Oturdum. Gislingham oturmadı. Koltukların ağırlığını taşıyamayacağından endişeleniyor olabilirdi. Kimsenin görmedigini umarak gömlek yakasını gevşetti.

-Bayan Mason, Bay Mason.” diyerek giriş yaptım. “Zor bir durum olduğunun farkındayım fakat olabildiğince bilgi toplamamız gerekiyor. İlk birkaç saatin çok önemli olduğunu biliyorsunuzdur, ne kadar bilgi sahibi olursak Daisy’yi güvenli bir şekilde bulma ihtimalimiz o kadar artar.” Sharon Mason, ceketinden bir iplik çekti. “Başka ne söyleyebiliriz bilmiyorum, diğer memurla zaten konuştuk.”

“Biliyorum ama bana bir daha anlatabilirsiniz. Daisy’nin her zamanki gibi okulda olduğunu ve daha sonra parti başlayana kadar evde olduğunu söylemişsiniz, oyun oynamak için dışarı çıkmadı mı?”

“Hayır. Üst kattaki odasındaydı.”

“Peki, partiye kimler geldi?”

Sharon önce eşine, sonra bana baktı. “Yakın çevreden insanlar. Çocukların sınıf arkadaşları. Aileleri.”

Yani çocuğunun arkadaşları. Onun arkadaşları değil. Ailenin arkadaşları değil.

“Yani, kırk kişi civarı diyebilir miyiz? Sizce iyi bir tahmin mi?”

Somurttu. “O kadar değil. Elimde liste var.”

“Çok işimize yarar, Dedektif Gislingham’a verebilir misiniz?”

Gislingham bir saniyeliğine kafasını defterinden kaldırdı.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Aile İçi Cinayet ~ Cara HunterAile İçi Cinayet

    Aile İçi Cinayet

    Cara Hunter

    3 Ekim 2003’te, Londra’nın kalburüstü bir semtindeki lüks bir malikânede cesedi buluna Luke Ryder, ardında zengin ve dul bir eş, üç de üvey çocuk...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. 80 Gün – Arzunun Rengi ~ Vina Jackson80 Gün – Arzunun Rengi

    80 Gün – Arzunun Rengi

    Vina Jackson

    “Tutku dolu anlatımıyla Arzunun Rengi, erotizmin yeni tonu olmaya aday.” -New- İlişkisinde sorunlar olan keman virtüözü Summer Zahova huzuru müzikte arar. Ancak bir gün,...

  2. Buda’da Bir Boşanma ~ Sándor MáraiBuda’da Bir Boşanma

    Buda’da Bir Boşanma

    Sándor Márai

    Kitap, Budapeşte’de iki dünya savaşı arasında yaşanan iç içe geçmiş yaşamları anlatıyor… Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşadığı sarsıntıyı henüz atlatamamış, dağılmış bir ülke. İkinci...

  3. Londra’nın Son Kitapçısı ~ Madeline MartinLondra’nın Son Kitapçısı

    Londra’nın Son Kitapçısı

    Madeline Martin

    New York Times çoksatar kitaplarından. Zor zamanlarda kitapların, kitapçıların daima sığınağımız ve kurtuluşumuz olduğunu bize hatırlatan büyüleyici bir hikâye. İngiltere’nin küçük bir kasabasında büyüyen...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur