Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Çuvaldiken Kasabası
Çuvaldiken Kasabası

Çuvaldiken Kasabası

Ferda İzbudak Akıncı

Baharın uzun sürdüğü, güzel mi güzel bir kasaba varmış. Dallarından bahar, ambarlarından buğday, insanların yüzünden gülümseme eksik olmazmış. Ta ki bir gün, elinde boş…

Baharın uzun sürdüğü, güzel mi güzel bir kasaba varmış. Dallarından bahar, ambarlarından buğday, insanların yüzünden gülümseme eksik olmazmış.

Ta ki bir gün, elinde boş bir çuvalla gezen ve herkese istediğini satabileceğini vaat eden bir yabancı kasabaya gelene kadar…

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk alana koştular. Adam, yanında atı, elinde boş bir çuval, alanın ortasında öylece dikiliyordu. At pek zayıf, bakımsız bir şeydi. Kemikleri sayılıyordu. Yelesinin tüyleri birbirine yapışmış, kuyruğu yoluk yoluk olmuştu. Kasabanın en yaşlı kişisi, bir demirciydi. Oğullarıyla birlikte çalıştığı küçük bir demirci atölyesi vardı. Gece gündüz uğraşır; atlara nal, odun kesmek için balta, su kaynatmak için kazan, süt doldurmak için güğüm yaparlardı. Ateşin karşısına geçip kora dönüştürdükleri demiri döverlerdi. Kasabalı, ihtiyar demirciyi sayar, sözüne güvenirdi. Kalabalığın önünde yerini alan demircinin, bu beklenmedik durum karşısında nasıl davranacağını merakla izliyorlardı.

İhtiyar demirci, ağır ağır yabancıya yaklaştı ve demiri işlemekten nasır tutmuş ellerinden birini uzattı. – Hoş geldin yabancı. Kimsin? Nereden gelir, nereye gidersin, diye sordu. Demircinin, ateş karşısında kavrulmuş yüzü sertti. Yabancı, bu yüz karşısında ürktü. Bir an ne diyeceğini şaşırdı. Elindeki boş çuvalı evirip çevirirken, kaçamak bakışlarla alanı dolduranlara baktı. Dudaklarını kımıldattı, kaşlarını oynattı. Sanki konuşacaktı da sözcükleri bulamıyordu. Davranışları kasabalılarda kuşku uyandırmaya başlamışken silkiniverdi. Bir adım atıp ihtiyar demirciye elini uzattı. Yüzüne bakmadan,

– Ben satıcıyım, dedi.
Kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Herkes bir ağızdan konuşmaya başladı:
– Satıcı mı?
– Satıcı gelmiş!
– Adam satıcıymış, baksanız ya!
– Ne satıyormuş?
– Ama elinde boş bir çuvaldan başka hiçbir şey yok
ki!
– Boş bir çuvalı mı satıyor?
– Yoksa hırsız mı bu adam?
– Gece kümeslerimizden yakaladığını, bahçelerimizden topladığını çuvalına doldurup gidecek!
– Evet evet. Bu bir hırsız olmalı!
– Ama ya değilse?
– Durun durun! İşte konuşuyor.
– Konuşuyor, susun!

İhtiyar demirci, adamın elindeki çuvalı işaret edip
sordu:
– Çuvalında göremediğimiz, bilemediğimiz bir şey
mi var yabancı?
Adam yutkundu önce. Konuşmaya başladığında
sesinde bir kararsızlık, çekingenlik vardı:
– Yok, dedi, çuval boş.
– Öyleyse satılık olan ne?
Kalabalıktan yine bir uğultu yükseldi:
– Bakın bakın! Bizimle alay ediyor!
– Çuvalım boş, diyor, çuvalım boş!
– Ne satıyor öyleyse?
– Yalan mı satıyor?
– Yalan satan bir satıcı olmalı bu!
– Öyleyse hemen kovalım bu yalancıyı kasabamızdan!
– Başkalarına satsın yalanlarını!
– Başkalarına…
– Kovalım bu yabancıyı!
– Kovalım!
– Kovalım!

İhtiyar demirci, eliyle işaret ederek alandakileri susturdu. Tam o sırada güneş, dağların ardına yuvarlanıverdi. Kadınlar, adamlar, çocuklar; tavuklar, horozlar ve bütün böcekler tık diye seslerini kestiler. Güneşin tepenin ardında gözden kaybolması, kasaba için işte bu demekti. Akşam oluyordu. Börtü böcek, atlar, koyunlar, keçiler, hatta köpekler artık uyuyacaktı. Yalnızca gece kuşları ötecekti. Peki ama, herkesin evine çekilip yemek yiyeceği, uyuyacağı bu akşam vaktinde, şimdi bu yabancı nereye gidecekti? Belki de konuk olacaktı kasaba evlerinden birine. İnsanlar, artık merak içinde bir ihtiyar demirciye, bir yabancıya bakıyorlardı. Demirci, gözlerini adama dikip şöyle dedi:

– Şimdi yabancı, sen bize niyetini söyle. Bak, güneş gitti, akşam oldu. Bu saatte bir yolcuyu dışarıda bırakmak bize yakışmaz. Kasabalılar kulaklarını iyice açmışlar, ihtiyarın, yabancı için vereceği kararı saygıyla bekliyorlardı. İhtiyar, çenesini sıvazlayarak sözlerini sürdürdü: – Sen bize ne sattığını söyle. Biz de sana, seni bu gece ağırlayacağımız bir ev gösterelim. Orada atın dinlensin. Sen de güzelce karnını doyur. İyi bir uyku çek. Sabah olduğunda kendi yoluna gidersin.

Yabancı, bir ihtiyara baktı, bir alanı dolduran kasabalılara. Sonra konuşmaya başladı:
– Ben, dedi, herkese istediğini satan bir satıcıyım.
Bu sözlere dudak bükenler oldu. Kaş çatanlar, anlamlı anlamlı bakanlar…
– Şimdi elimdeki boş çuvala bakıp kuşku duyuyorsunuz. Haklısınız.
– Haklıyız, evet!
– Buraya üç saat uzaklıkta bir köy var. Oraya mal
getirdim. Sonra yolum buraya düştü. Size de bir sorayım, dedim, istediğiniz bir şey var mı diye. Ne isterseniz getireceğim.
Kasabalılar yabancının söylediklerini çıt çıkarmadan dinlemeye başlamışlardı.
Bu sessizlik adamı cesaretlendirdi. Alandakilere
başını iyice kaldırarak baktı, sesini biraz daha yükseltti:

– Şehirde, büyük bir tüccarın yanında
çalışıyorum.
Kasabalıları bir heyecan sardı.
Hayranlıkları seslerinden açıkça
belli oluyordu:
– Şehirde…
– Büyük bir tüccar!
– Çok büyük olmalı!
– Çok zengin olmalı.
– Büyük ve zengin!

– Yanında çalışıyormuş.
– Öyle mi dedi?
– Tamı tamına öyle dedi.
Yabancı, bu kez iyice kendinden emin, yeniden konuşmaya başladı:
– Öyle büyük ambarları var ki, görseniz küçük dilinizi yutarsınız.
İşte yine bir uğultu, bir uğultu…
– Çok büyük ambarlarmış demek.
– Ne zenginlik.
– Elbette yutarız küçük dilimizi.
– Bu küçük kasabada bir şey mi gördüğümüz var?
– Ne güzeldir kim bilir?
– Ne ışıltılı…
– Şehir gibisi var mı?
– Buraya her zaman yabancı gelmiyor.
– Gelse de anlatsa…
– Anlatsa da dinlesek…
– Dinlesek de içimiz açılsa…
Adam, kasabalıların seslerinin kesilmesini bekledikten sonra,
– Ben o büyük tüccardan aldığım malları köy köy,
kasaba kasaba dolaştırır, satarım. Benim de küçük bir dükkânım var, dedi.

– Duydunuz mu?
– Onun da küçük bir dükkânı varmış!
– Yine de bizimkilerden büyüktür.
– Soralım.
– Yok yok, dinleyelim.
– Susun.
– Bırakın konuşsun.
– Ne güzel anlatıyor.

Adam, fısıltı şeklinde de olsa kulağına gelenlerden memnun oldu. Bu yüzden gülümseyerek sürdürdü konuşmasını: – Köyleri, kasabaları gezmediğim zaman dükkânımda dururum. Tüccar bana ne istersem verir. İşte ben buraya bunun için geldim. Şimdi siz benden isteyin, ben de yarın yola düşüp size istediklerinizi getireyim. Biraz şaşkın baktı kasabalılar, yabancıya. Ama pek akıl dışı da değildi hani söyledikleri. Buraya kadar satmayacağı malları niye getirsindi ki adam? Ne isteniyorsa ondan getirirdi. Doğrusu bu satıcı çok akıllı biriydi. Daha önce böylesini hiç görmedik, dediler birbirlerine. Onu iyi bir evde konuk edelim. Bizden hoşnut kalsın.

– Hoşnut kalsın.
– Akıllı insanlar iyidir.
– Yine gelsin.
– Bize istediklerimizi getirsin.
– Güle güle gitsin, güle güle gelsin.

O gece, kasabanın en güzel evlerinden birinde konuk ettiler bu yabancı adamı. Önüne türlü yemekler, meyveler, içecekler koydular. Kabarık, yumuşacık pamuk yataklarda yatırdılar. Başının altına kuştüyü yastıklar koydular. Sabah, ilk horozlar öttüğünde sütünü, peynirini, tereyağını, sıcak ekmeğini hazır ettiler. Kahvaltı eden adam, yamaca kurulmuş evden kasabayı ve ovalarını izledi uzun uzun. Burası, toprakları verimli, insanı çalışkan bir kasabaydı. Evin önünde sapsarı günebakan bahçeleri uzanıyordu. Tepeler zeytin ağaçlarıyla kaplıydı. Koyun, keçi sürüleri yeşil otlaklarda otluyor, dolgun buğday başakları, sabah rüzgârında titreşiyordu. Bağlarda iri iri üzümler parıldıyordu. Gökyüzü ak, ova yemyeşildi. Yabancı, kahvesini yudumlayarak pencereden dışarıya bakarken, yanına ev sahibi geldi. Kasabalının alanda toplanmaya başladığını, kendisini beklediğini söyledi ona. Atı da evin arkasındaki büyük ahırda arpasını yemiş, suyunu içmiş ve bütün gece iyice dinlenmiş olarak kendisini bekliyordu.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye-Roman-Masal
  • Kitap AdıÇuvaldiken Kasabası
  • Sayfa Sayısı56
  • YazarFerda İzbudak Akıncı
  • ISBN9786052853856
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
  • YayıneviTudem Yayınevi /

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Işıklı Ayakkabılar ~ Ferda İzbudak AkıncıIşıklı Ayakkabılar

    Işıklı Ayakkabılar

    Ferda İzbudak Akıncı

    “Nice zamandır içi gidiyor ışıklı ayakkabılara Semih’in. Annesini köşedeki ayakkabıcıya sürüklediyse de değişen bir şey olmadı. Annesi kesin konuşuyordu. Ayakkabıları, yani şimdi giydikleri eskiyinceye...

  2. Mutluluk Sokağı ~ Ferda İzbudak AkıncıMutluluk Sokağı

    Mutluluk Sokağı

    Ferda İzbudak Akıncı

    Yine de umut etmek gerekir, diyorum ben. Yarattığımız, aradığımız, bulduğumuz, koşarak sevinçle gittiğimiz mutlu insanlarla dolu sokaklar çoğalır belki. İnsanlar kendi düşlerini gerçekleştirmek için...

  3. Kuş Kulesi ~ Ferda İzbudak AkıncıKuş Kulesi

    Kuş Kulesi

    Ferda İzbudak Akıncı

    Son Tren’de dershaneden çıkan Sinan ve İrem’in uyuyakalışı, Papatyalar’da ayağı alçıda Pınar’ın annesine çok sevdiği papatyalardan toplayamayışının üzüntüsü, Kuş Kulesi’nde Mustafa’nın ışıklı hayalleri, Kasabalı Çocuk’ta tanıştığı yazar...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur