Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Cumartesi Anneleri
Cumartesi Anneleri

Cumartesi Anneleri

Serdar Korucu

1000 hafta… Bir başka deyişle yaklaşık 10 milyon 80 bin dakika. 168 bin saat. 7 bin gün. 229 ay. 19 yıl… Türkiye’nin tartışmasız en…

1000 hafta… Bir başka deyişle yaklaşık 10 milyon 80 bin dakika. 168 bin saat. 7 bin gün. 229 ay. 19 yıl… Türkiye’nin tartışmasız en uzun soluklu ve hâlâ devam eden eylemi olan Cumartesi Anneleri, 1000. haftasını geride bırakıyor. Bu çalışma, sesini duyurmak için kendini Galatasaray Meydanı’nda bulanları, bulmak zorunda kalanları konu alıyor.

Ve elbette eylem yapmalarının nedeni olan kayıplarını…

“Ben de Cumartesi Annesi’yim. Anneliğin yalnızca doğumla ilgili olmadığına inananlardanım. Bu yüzden zaten o annelerin yerindeyim duygu olarak. O durumdayken uçurum gibi ürkütücü, karanlık ve sonsuz bir sessizliğin korkusu kaplar herhalde içimi… Bu baskıya rağmen direnebilme gücü de analığın ta kendisi…” Sezen Aksu

“Fehmi Tosun’u hatırla.” U2

“Beni de tutuklasınlar. Başıma gelebilecekleri tahmin edebilirken Galatasaray’da olmak istiyorsam insanlığımı kaybetmekten korktuğum içindir.” Gülriz Sururi

“Hiçbirinizin evladı kayıp mı? O zaman onların derdini bilmeyebilirsiniz. Somut olarak ben de bilmiyorum. Çünkü benim de çocuğum kayıp değil. Ama bilmemek, anlamamak anlamına gelmez. Coplandılar, taşlandılar, yuhlandılar ama yılmadılar. Çünkü evlatları kayıptı. Ne yapabileceğimi bilmiyorum ama yüreğim yanıyor, bunu biliyorum.” Müjdat Gezen

“Galatasaray oturmaları bir sesleniştir. Evrensel hukuka, evrensel insan haklarına saygı duyuyor musunuz? Bunların vazgeçilmez olduğuna inanıyor musunuz? O halde yeriniz yanımızdır. O halde siz de bir cumartesi insanısınız, sesimize ses katmalısınız.” Nur Sürer

İçindekiler

Başlarken ………………………………………………………………………………………11
Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır ………………………………..53
Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren…………………………………………67
Mehmet Zeki Akyıldız’ın ablası Birgül Ekinci…………………………..85
Hüseyin Taşkaya’nın eşi Sultan Taşkaya …………………………………..93
Cüneyt Aydınlar’ın annesi Menekşe Aydınlar………………………….103
Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin………………………………………..113
Ali Tekdağ’ın ablası İffet Mutaş………………………………………………125
Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç……………………………..135
Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız ……………………………………….155
Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak ………………………………………….169
Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak ……………………………………….177
Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun …………………………………………..197
Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun …………………………………………..217
Abdurrahman Coşkun’un ağabeyi Mehmet Coşkun ………………..245
Davut Altınkaynak’ın babası Abdülaziz Altınkaynak ……………….261
Ahmet Kaya’nın kızı Emine Kaya ……………………………………………271
Talat Türkoğlu’nun kardeşi Münübe Türkoğlu………………………..281
Şirin Bayram’ın annesi Remziye Bayram………………………………….301
Şirin Bayram’ın kardeşi Halime Bayram ………………………………….307
Ebubekir Deniz’in eşi Divan Deniz………………………………………….317
Serdar Tanış’ın annesi Rabia Tanış………………………………………….323
Serdar Tanış’ın oğlu Diyar Tanış…………………………………………….331
Kayıplar Listesi……………………………………………………………………………341

Başlarken

1000 hafta… Bir başka deyişle yaklaşık 10 milyon 80 bin dakika. 168 bin saat. 7 bin gün. 229 ay. 19 yıl… Türkiye’nin tartışmasız en uzun soluklu ve hâlâ devam eden eylemi olan Cumartesi Anneleri, 1000. haftasını geride bırakıyor. Bu çalışma, sesini duyurmak için kendini Galatasaray Meydanı’nda bulanları, bulmak zorunda kalanları konu alıyor. Ve elbette eylem yapmalarının nedeni olan kayıplarını… Türkçede “kayıp” kelimesini üç anlamda kullanıyoruz. TDK’ye göre bunlardan biri “kazanamama hali”. Bir iddiayı ya da seçimi kaybetme durumu yani. Bir diğeri “zayi” olma anlamında. Kitaptaki isimlerden Hanife Yıldız’ın oğlu Murat Yıldız’ı anlatırken kullandığı “Bir boncuk düşer kaybolur, anlarsın, bu boncuk mu?” sözünde olduğu gibi… Üçüncü olaraksa “yitirme” hali var.

Hasan Ocak’ın kız kardeşi Maside Ocak’ın “Pandemi döneminde annelerimizi bir bir kaybettik” cümlesi örnek olabilir buna. İşte tam bu aşamada, sözlüğün açıklık getir(e)mediği “kayıp” kelimesinin farklı alt anlamları bulunuyor. Biz “kayıp” kelimesini son olarak 6 Şubat depremlerinde sıklıkla kullandık. Üstünden bir yıldan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ çok sayıda kişiden haber alınamamış durumda. Bu yaşanan TDK’deki açıklamalarla anlatılabilir. Fakat Cumartesi Anneleri’nin “kayıp”ları onlardan farklı. Bir doğal afetin tedbirsizlikle birleştiği bir felakette kaybolmadı yakınları. Belki de bu nedenle bazısı, yaşadıklarını komşularına, akrabalarına ve en çok da çocuklarına anlatmakta güçlük çekiyor. Mesela Talat Türkoğlu’nun yeğeni 4-5 yaşlarındayken şöyle diyor ailesine: “Koca adam nasıl kaybolur? Biz bile kaybolmuyoruz.” Çünkü Münübe Türkoğlu’nun da dediği gibi, “O annesinden ayrılıp kaybolmayı düşünüyor.

Çocuk anlamakta zorlanıyor.” Cumartesi Anneleri, 27 Mayıs 1995’ten beri bu kayıpların, gözaltında kaybedilenlerin, uluslararası literatürü kullanırsak “zorla kaybedilenlerin”1 peşine düşmesiyle tanınıyor. İnsan Hakları Derneği’nin tespitlerine göre, Cumhuriyet Türkiyesi’nde ilk gözaltında kaybetme vakası, 1936’da tütün işçilerinin örgütlendiği Yaprak Tütün Cemiyeti’nin kurucusu işçi önderi Salih Bozışık’la başlar. Bir sonraki isimse, Türkiye’nin erken dönemdeki en bilinen kaybı; Kürk Mantolu Madonna adlı eseri yayımlanışının üzerinden on yıllar geçse de hâlâ en çok okunanlar listesinde yer alan yazar Sabahattin Ali’dir.2 Ancak bu kayıptan onlarca yıl sonra, annesi Emine Ocak’ı 21 Mart 1995’te arayarak kardeşi Aysel Ocak’ın doğum günü için balık alacağını söyleyen ve sonrasında günler, haftalar boyu kendisinden haber alınamayan Hasan Ocak, Türkiye için dönüm noktası olur. Hasan Ocak, ilk kez Mart ayının sonunda gazetelerde yer almaya başlar. “Gazi Mahallesi’nde çok sayıda gözaltı”3 başlık haberdeki listede onun da ismi bulunur. “Biz Hasan’ın gözaltında kaybedileceğini hiç düşünmedik” diyor kız kardeşi Maside Ocak ve ekliyor:

“İnsan konduramıyor. Gazetelerden okuduğumuz, karşılaştığımız şeyler olsa da insan kendi başına gelebileceğini anlayamıyor.” Aile “Biraz bekleyelim” der ve İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’ndeki basın toplantısını 30 Mart’ta düzenler.4 Annesi, babası, kardeşleri ve Hasan’ın Arkadaşları olarak bir araya gelen geniş bir kesim kampanya başlatır. Aile bir yandan açlık grevine girer, bir yandansa “çok farklı yöntemler” bulur. Anne Emine Ocak, “Ailece Valiliğe gittik. Zincirledik kendimizi” diyor. Nedeniyse dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu’yla görüşme taleplerinin reddedilmesidir. Eylemleri ilk kez “Kayıp ailelerine dayak”5 diye basına yansır. Sopa ve cop kullanan güvenlik güçleri göstericilerin tümünü gözaltına almıştır. Emine Ocak, “Polis zincirlerin içinden çekip gözaltına aldı bizi. Karakolda arabadan indirince ittiler, küfrettiler. Çok ağırıma gitti. İlk kez gözaltına alınıyordum” diye anlatıyor o günü.

Serbest bırakıldıktan sonraysa 12 Nisan’da İstanbul Vali Yardımcısı Osman Demir’le görüşürler.6 İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Algan Hacaloğlu, Hasan Ocak ile ilgili iddiaları araştırmak üzere iki müfettiş görevlendirdiğini söyler.7 Yakınlarının eylemleri hız kesmez. Maside Ocak, “Gözaltında kayıplarla ilgili haberleri görmüyorlardı. Kamuoyu baskısı ne kadar çok olursa Hasan’ı kaybedemeyeceklerine inanıyorduk. Biz de Kanal 6’ya 20-30 kişi giderek, haberi yapana kadar kanaldan ayrılmamıştık” diyor. Bu, tek işgal eylemi olmaz. Hasan Ocak’ın bulunmasını isteyenler CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın kapılarını günler boyunca dış dünyaya kapatırlar.Kampanya Ankara’ya da taşınır.Emine Ocak ile bir başka kayıp yakını Hasan Gülünay’ın eşi Birsen Gülünay, izleyici olarak katıldıkları bir duruşmada mahkeme heyetine, “Kayıplarımızı istiyoruz. Gözaltında kaybedilmek istenen oğlumu istiyorum. Hâkim bey, oğlumu bulun” diye bağırınca DGM’nin düzenini bozdukları gerekçesiyle 1 ay hapis cezasına çarptırılırlar. Maside Ocak bu karara babasının tepkisini hatırlatıyor:

“Biz öyle bir ülkede yaşıyoruz ki bir savcı11 düşünün, ölen köpeği için dağlara methiyeler dizerken evladını arayan bir anneyi hapse koydu.” Ocak ailesi 1 Mayıs’ta yeniden bir araya gelir. Kadıköy’de. Anne Emine Ocak hapisten çıkmıştır. İlk iş olarak kızı Maside Ocak’a, “Biz Hasan’ı bulacağız değil mi?” diye sorar, “Bu kadar şey yaptık, artık buluruz değil mi?” diye. “Bulacağız” der Maside Ocak. “Ben biliyorum” der Emine Ocak, “Hasan’ı getireceksin bana.” Emine Ocak, 14 Mayıs’ta, Anneler Günü’nde diğer kayıp anneleriyle birlikte Taksim’deki gösteride oğlunun bulunmasını isterken, Hasan Ocak için kamuoyu desteği sağlanır. Öyle ki yetkililer bile açıklamalarını değiştirir, değiştirmek zorunda kalırlar.

Daha önce Emniyet’in basına yansıyan açıklaması,13 İstanbul Valiliği ve İçişleri Bakanlığı’nın da CHP’ye verdiği bilgi, “Gözaltında Hasan Ocak diye biri yok” şeklindedir. CHP Genel Başkanı Hikmet Çetin de partisinin grup toplantısında kendisine tepki gösteren vekillere, “Devletin verdiği bilgilere güvenmek zorundayız”14 demiştir. Fakat İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, daha sonra yalanlayacak olsa da bir açıklama yapar ve “İstanbul Emniyet Müdürü’ne sordum. Gözaltına alındıktan bir süre sonra serbest bırakıldığını söyledi. Durumunu biz de merak ediyoruz.

Çocuğun hiçbir suçu yokmuş. Sadece 1986-87 yıllarında ufak çapta bazı olaylara karışmış. Fakat ondan sonra hiçbir olayla ilgisi olmamış” der.16 Hasan Ocak’ın bulunması için Ankara’ya yapılan çağrılar, Uluslararası Af Örgütü, Kızılhaç, Avrupa Parlamentosu ve Alman milletvekillerinin katılımıyla büyür.17 “Hasan Ocak için ailesi ve yakınları inanılmaz bir mücadele verdiler” diye yazar Cumhuriyet yazarı Ataol Behramoğlu… “Belki okuma yazması bile olmayan yaşlı anne, o yiğit ve mazlum halk kadını, tragedyalarda bile rastlanılması güç acılara göğüs gerdi. Biz aydınlar ise yanı başımızdaki cinayetin sadece tanığı olabildik.” Çünkü Behramoğlu bu satırları yazdığında, Hasan Ocak’ın öldürüldüğü kesinleşmiştir. 17 Mayıs 1995’te gazeteler, “Ocak’ın ölüsü bulundu”,“Kayıp Ocak gömülmüş”,“Kayıp Ocak öldü mü?”gibi başlıklarla duyurur acı haberi. Aile, Hasan Ocak’ı Adli Tıp Kurumu’ndaki kimsesizler kataloğundan teşhis etmiştir. Cenaze, Küçükçekmece Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’ndadır ama gömüt numarası bulunmadığı için iki gün boyunca mezarın yerini ararlar.

Eklendi: Yayım tarihi
dcanetwork_AWR-Brand Awr_CPM_Affiliate_The Veil DCANetwork_Affinity_Multi_Banner_1x1_The Veil DCANetwork_OSD0003HKJ
dcanetwork_AWR-Brand Awr_CPM_Affiliate_ActolyeQDCABanner_Affinity_Multi_Banner_1x1_ActolyeQDCABanner_OSD0003CEJ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Araştırma - İnceleme
  • Kitap AdıCumartesi Anneleri
  • Sayfa Sayısı352
  • YazarSerdar Korucu
  • ISBN9786256666535
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDoğan Kitap / 2019
dcanetwork_AWR-Brand Awr_CPM_Affiliate_The Veil DCANetwork_Affinity_Multi_Banner_1x1_The Veil DCANetwork_OSD0003HKJ

Yazarın Diğer Kitapları

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur