Machiavelli’den Hobbes’a, Freud’dan Pinker’a herkes şuna inanıyor: İnsanlar kötüdür! Çoğu İnsan İyidir’deyse yeni bir argüman var: İnsanların iyi olduğunu varsaymak hem gerçekçi hem de devrimci bir eylemdir. Zira başkalarının kötü olduğunu düşündüğümüzde gerek siyasetin gerek ekonominin en kötü yanları ortaya çıkıyor, oysa insanların temelde iyi olduğunu varsaymak, bambaşka seçenekleri mümkün kılıyor. İnsanlık tarihinin son 200.000 yılına yeni bir perspektiften bakan Bregman rekabetten ziyade işbirliğine yatkın olduğumuzu, birbirimize güvenme içgüdümüzün Homo sapiens’in ilk ortaya çıktığı zamanlara kadar uzandığını savunuyor. Bregman insanların cana yakınlığına ve özgeciliğine inanmanın farklı bir düşünce tarzının temelini atacağını, toplumumuzda hakiki bir değişikliğe yol açabileceğini gösteriyor; buna inanmanın da iyimserlik değil gerçekçilik olduğunu söylüyor.
THE GUARDIAN, THE DAILY Telegraph,New Statesman veDaIly Express’e göreYılın kitabı “İnsanlığı yepyeni bir perspektiften görmemi sağladı.”Yuval Noah Harari “II. Dünya Savaşı’nı, Sineklerin Tanrısı’nı, Sibirya’daki bir tilki çiftliğini, New York’ta yaşanan ama tüm dünyanın duyduğu bir cinayeti ve saygınlığını yitirmiş psikoloji araştırmalarını tek tek ziyaret ediyoruz… Bu düşündürücü ve cüretkâr kitapta insanın iyiliğine dair güven veren pek çok kanıt var… Biraz da doğamızın olumlu yanlarını okumak insana iyi geliyor.”The Observer “İnsanların iyiliği üstüne merak uyandıran öykülerle dolu… Bregman’ın kitabı heyecan verici ve bir o kadar gerekli.”The Times
İçindekiler
Önsöz ……………………………………………………………………………………………… 15
1. Bölüm: Yeni Gerçekçilik ………………………………………………………………. 25
2. Bölüm: Gerçek Sineklerin Tanrısı…………………………………………………… 43
1. Kısım: Doğa Durumu ………………………………………………………………….. 63
3. Bölüm: Homo puppy’nin Yükselişi………………………………………………… 71
4. Bölüm: Albay Marshall ve Ateş Etmeyen Askerler………………………. 95
5. Bölüm : Medeniyetin Laneti ………………………………………………………. 115
6. Bölüm: Paskalya Adası’nın Gizemi……………………………………………. 135
2. Kısım: Auschwitz’den Sonra ……………………………………………………… 155
7. Bölüm: Stanford Üniversitesi’nin Bodrumunda…………………………. 159
8. Bölüm: Stanley Milgram ve Şok Makinesi …………………………………. 177
9. Bölüm: Catherine Susan Genovese’in Ölümü ……………………………. 197
3. Kısım: İyi İnsanlar Neden Kötü Şeyler Yapar? …………………………… 213
10. Bölüm: Empati Nasıl Körleştirir?……………………………………………… 219
11. Bölüm: Güç Nasıl Yozlaştırır?…………………………………………………… 239
12. Bölüm: Aydınlanma’nın Yanılgısı…………………………………………….. 257
4. Kısım: Yeni Bir Gerçekçilik ………………………………………………………… 267
13. Bölüm: İçsel Motivasyonun Gücü ……………………………………………. 279
14. Bölüm: Homo ludens ………………………………………………………………… 295
15. Bölüm: Gerçek Demokrasi Böyle Olur……………………………………… 313
5. Kısım: Öteki Yanak…………………………………………………………………….. 335
16. Bölüm: Teröristle Çay İçmek …………………………………………………… 341
17. Bölüm: Nefret, Irkçılık ve Önyargıya Karşı En Etkili İlaç …………. 363
18. Bölüm: Askerler Siperden Çıktığında ……………………………………… 381
Sonsöz: On Kural…………………………………………………………………………… 395
Teşekkür ……………………………………………………………………………………….. 413
Notlar……………………………………………………………………………………………. 417
ÖNSÖZ
İkinci Dünya Savaşı’nın arifesinde Britanya ordusunun başındakiler büyük bir kaygı içindeydi. Londra büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaydı. Winston Churchill’e göre “dünyanın hedefi”nde olan şehir, “yırtıcı hayvanı tuzağa düşürmek için direğe bağlanmış yağlı ve pahalı bir inek” gibiydi.1 Bu yırtıcı hayvanın adı Adolf Hitler’di. Büyük Britanya nüfusu Hitler’in bombardıman uçaklarının dehşetine kapılırsa ulusun sonu gelmiş olacaktı. Bir İngiliz general, “Tam bir kaos yaşanacak, trafik duracak, evsizler yardım çığlıkları atacak ve kent kaosa teslim olacak,”2 diye duyduğu korkuyu ifade etmişti. Milyonlarca sivil yurttaş ruhsal çöküntü yaşayacaktı. Ordu, isterik kitleleri sakinleştirmeye çalışmaktan savaşmaya fırsat bulamayacaktı. Churchill yaklaşık üç-dört milyon Londralının şehri terk edeceğini tahmin ediyordu. Nasıl felaketler yaşanabileceğini merak edenlerin, Psychologie des foules, Kitlelerin Psikolojisi kitabını okuması yeterliydi. Kitabın yazarı Fransız Gustave Le Bon dönemin en etkili akademisyenlerinden biriydi.
Hitler de Mussolini, Stalin, Churchill ve Roosevelt gibi bu kitabı baştan sona okumuştu. Le Bon olağanüstü durumlarda yaşanabilecekleri detaylı bir şekilde anlatıyordu. “İnsan neredeyse bir anda medeniyet merdiveninden birkaç basamak aşağı düşer.”3 Ardından panik ve şiddet patlak verir ve gerçek doğamız ortaya çıkar. 19 Ekim 1939’da Hitler generallerine saldırı planını dikte etti. “Zamanı geldiğinde acımasız Luftwaffe devreye girecek ve İngiliz direnişi kırılacak.”4 İngilizler geç kalmaktan korkuyorlardı. Bir ara Londra’nın altına bir sığınak ağı kazma fikri düşünüldü ama sonra bu plandan vazgeçildi. İnsanlar korkudan felç olmuş bir halde sığınaklardan çıkamayabilirlerdi. Son anda ilk kurbanların yatırılabilmesi için şehir dışında birkaç sahra hastanesi inşa edildi.
Ve başladı. 7 Eylül 1940’ta 348 Alman bombardıman uçağı Manş Denizi’ni geçti. Hava güzeldi. Birçok Londralı dışarıdaydı, 16.43’te sirenler çalmaya başlayınca bütün gözler gökyüzüne çevrildi. O eylül günü tarihe Kara Cumartesi olarak geçecekti, onu takip eden dönem ise “The Blitz”, yıldırım olarak anılacaktı. Sadece Londra’ya dokuz ay içinde seksen binden fazla bomba atıldı. Bazı mahalleler tamamen yok oldu. Bir milyon bina hasar gördü ya da tamamen yıkıldı ve 40.000’den fazla insan hayatını kaybetti. Peki, İngilizler olan bitene nasıl tepki verdi? Ülke aylar boyunca bombardıman altında kaldığında neler oldu? İnsanlar isterikleşti yahut vahşileşti mi? Söze Kanadalı bir psikiyatrın görgü tanığı raporuyla başlayayım. Ekim 1940’ta Dr. John MacCurdy Londra’nın güneydoğusuna giderek bombardımanlardan zarar görmüş, yüz metrede bir oyukların ya da harabeye dönmüş evlerin bulunduğu yoksul mahalleleri ziyaret etmiş. Ne de olsa birileri panik olacaksa burada yaşayanlar kesinlikle dehşete düşmüş olmalıydı. Hava saldırısını bildiren siren çaldığı anda psikiyatr şunları gözlemlemiş:
Küçük çocuklar kaldırımlarda oyun oynamaya devam ediyor, müşteriler esnafla pazarlık yapmayı sürdürüyor, trafik polisi soğukkanlılıkla trafiği düzenliyor, bisikletliler cesaretle ölümü ve trafik kurallarını hiçe sayıyorlardı. Görebildiğim kadarıyla kimse başını kaldırıp gökyüzüne bakmadı. Blitz’le ilgili birçok yazıda, o aylarda Londra’nın üstünü olağanüstü bir dinginliğin kapladığı anlatılır. İngiliz bir çiftle mutfaklarında röportaj yapan Amerikalı bir gazeteci, camları böyle zangırdarken çaylarını nasıl yudumlayabildiklerini sormuş. Korkmuyorlar mıydı? “Hayır, korkmuyoruz, hem korksak bize ne faydası olur ki?” Yaşananlar Hitler’in tipik İngiliz karakterini hesaba katmadığını gösteriyordu. İngilizler sakin ve metanetliydi, ayrıca kuru bir mizah anlayışları vardı. Bir zamanlar dükkânlarının bulunduğu harabelerin önüne “HER ZAMANKİNDEN DAHA AÇIK” tabelası astılar. Bir pub sahibi tahribatı işaret ederek şu tabelayı asmıştı:
“PENCERELERİMİZ GİTTİ AMA MORALİMİZ DE İÇKİLERİMİZ GİBİ ŞAHANE. SİZ DE DENEYİN.” İngilizler hava bombardımanlarını rötar yapan trenlere verdiklerine benzer bir tepkiyle karşılamışlardı; can sıkıcıydı ama hayat devam ediyordu. Bu arada Blitz sırasında trenler de çalışmaya devam etti, ticarete verdiği zarar da korkulduğu kadar olmadı. İngiliz savaş ticareti Blitz’ten daha büyük bir darbeyi, Nisan 1941’de Paskalya’nın ertesi günü herkesin izinli olması nedeniyle aldı.8 Birkaç hafta sonra Alman bombardımanları hakkında havadan sudan konuşur gibi konuşmaya başladılar: “Bugün hava sence de epey ‘fırtınalı’ değil mi?”9 Amerikalı bir yazar “İngilizlerin canının çok çabuk sıkıldığını” belirtti.
“Neredeyse kimse saklanmaya çalışmıyordu.”Peki ya ruhsal çöküntü? Uzmanların milyonlarca travma mağduruyla ilgili yaptığı uyarılar? Kimse böyle bir şey yaşamışa benzemiyordu. Elbette büyük bir keder ve öfke vardı, elbette sevdiklerini kaybedenler derin bir yas içindeydi. Ancak askerî psikiyatri hastaneleri boş kaldı. Hatta birçok İngiliz savaş döneminde ruhsal olarak daha sağlıklıydı. Alkol tüketimi azaldı, barış dönemine oranla daha az intihar girişimi oldu. Hatta savaştan sonra kimileri, sağcı solcu, zengin yoksul ayrımı olmadan herkesin birbirine yardım ettiği Blitz dönemine özlem duyduğunu ifade etti. Daha sonra bir İngiliz tarihçi şöyle yazacaktı: “İngiliz toplumu Blitz sayesinde daha da güçlendi. Hitler hüsrana uğramıştı.” Kısacası kitle psikoloğu Gustave Le Bon yanılmıştı. Kriz insanların içindeki kötülüğü dışarı çıkarmamıştı. Hatta İngiliz halkı medeniyet basamaklarında yükselmişti. Amerikalı bir gazeteci anı defterine şöyle yazmıştı: “Bu kâbusun ortasında cesaret, mizah ve sıradan insanların samimiyeti insanı şaşırtmaya devam ediyor.” Alman bombardımanının bu beklenmedik olumlu etkileri yeni askerî tartışmalara yol açtı. Büyük Britanya’nın da bombardıman uçaklarından oluşan bir filosu mevcuttu, önemli olan bunları düşmana karşı en iyi nasıl kullanabileceğiydi. Tuhaftır, Kraliyet Hava Kuvvetleri uzmanları halkın iradesinin bombardımanlarla kırılabileceğine inanıyordu.
Tamam, İngiliz halkında başarı elde edilememiş olabilirdi ama o bir istisnaydı. Dünya üstündeki hiçbir halk İngilizlerin soğukkanlılığı ve metanetiyle boy ölçüşemezdi. Uzmanlara göre Alman halkı atılan bombaların “dörtte birine bile” tahammül edemezdi. Düşmanda “ruhsal güç eksikliği” olduğu düşünülüyordu. Bu görüşü destekleyenler arasında Lord Cherwell olarak bilinen, Churchill’in yakın arkadaşı Frederick Lindemann da vardı. Ender fotoğraflarından birinde başında melon şapka, elinde baston ve donuk bir ifadeyle poz verdiğini görürüz.Hava stratejisi konusundaki şiddetli tartışmalarda Lindemann kararlılığını koruyordu: Bombalamalar işe yarıyordu. Gustave Le Bon gibi o da sıradan halka saygı duymuyordu, onların çabuk korkup panikleyeceklerinden emindi. Bu yaklaşımını desteklemek için acımasız bombardımanların altında kalmış Birmingham ve Hull kentlerine psikiyatr ekipleri gönderdi. Kısa bir süre içinde biliminsanları Blitz’de evlerini kaybetmiş yüzlerce kişiyle görüştü.16 “Kaç litre bira içtiklerinden kaç aspirin aldıklarına kadar” ayrıntılı sorular sordular.
Hazırlanan rapor birkaç ay sonra Lindemann’a sunuldu. Raporun sonuç sayfasının başında büyük harflerle şöyle yazıyordu: HERHANGİ BİR MANEVİ ÇÖKÜNTÜ GÖSTERGESİ BULUNAMAMIŞTIR.
Frederick Lindemann önüne gelen raporu elinin tersiyle itti. Bombardımanın son derece işlevsel olduğuna karar vermişti ve onu bu fikrinden kimse caydıramazdı. Lindemann, Churchill’in masasına farklı bir sonuç notu iletti
Araştırma sonucunda evinin harap edilmiş olmasının kişinin maneviyatına büyük hasar verdiği görülmüştür. İnsanlar bunu dostlarının hatta aile fertlerinin kaybından daha korkunç bulmaktadırlar. […] 58 önemli Alman kentine on kat fazla hasar verebiliriz. Bunun halkın iradesini kıracağı konusunda en ufak bir tereddüt yoktur.
Bombardımanın yaratacağı etkilerle ilgili tartışma bu şekilde son buldu. Daha sonra bir tarihçi, “Cadı avının kokusu gelmeye başlamıştı,”20 diye yazacaktı. Almanya’nın bombalanmasına karşı çıkan temkinli biliminsanları korkak ve vatan haini ilan edildi. Fanatikler kararlıydı: Almanya’ya daha sert saldırılacaktı. Churchill yeşil ışık yaktı ve Almanya üzerinde kızılca kıyamet koptu. Nihayetinde bu bombardımanlar sonucunda Blitz sırasında ölenlerin on misli insan öldü. Dresden’de bir gece içinde ölen kadın, erkek ve çocukların sayısı bütün savaş boyunca Londra’da ölenlerin sayısından daha yüksekti. Alman şehirlerinin yarısından fazlası yok edildi. Bütün ülke için için yanan bir harabeye dönüşmüştü.
Bu arada fabrika ve köprü gibi stratejik hedefleri vurma görevi müttefik hava kuvvetlerinin sadece küçük bir bölümüne aitti. Savaşın son aylarına kadar Churchill Alman halkının iradesini kırmak için özellikle sivillerin bombalanmasında ısrarcı oldu. Ocak 1944’te masasına Kraliyet Hava Kuvvetleri’nden bir not geldi: “Ne kadar çok bombalarsak etkisi o kadar tatmin edici oluyor.”
Başbakan bu cümlenin altını meşhur kırmızı kalemiyle çizdi.Peki, aslında Almanya’da ne oldu? Söze yine önemli bir psikiyatrın raporuyla başlayayım. Dr. Friedrich Panse 1945 yılında mayıs, haziran ve temmuz ayları boyunca bombardımanlarda evlerini kaybeden yaklaşık yüz Alman’la görüşmüş. Onlardan bir tanesi, “Bombalama sonrasında adeta bir enerji patlaması yaşadım ve bir puro yaktım,” demiş, bir diğeri saldırı sonrasındaki ortamı, “Kazandığımız savaşın hemen sonrası gibi,” diye nitelemişti.22 Kitlesel paniğe yine rastlanmamıştı.
Hatta ilk defa bombalanan yerlerde yaşayanlar rahatlamış görünüyordu. “Komşular arası yardımlaşma müthişti,” diye yazmış Panse. “Ruhsal baskının ciddiyeti ve süresi dikkate alındığında halkın davranışları olağanüstü dengeli ve disiplinliydi.”Alman halkını itinayla gözlemleyen Sicherheitsdienst* raporlarında da aynı sonuç ortaya çıkıyordu. Bombardımanlardan sonra herkes birbirine yardım ediyordu. Yıkıntılar altında kalanlar kurtarılıyor, yangınlar söndürülüyordu. Hitler Gençliği üyeleri her tarafa koşuyor, yaralılara ve evsizlere yardım ediyordu. Bir bakkal camına “HIER WIRD KATASTROPHENBUTTER VERKAUFT!” diye yazmıştı.
(Evet, İngiliz mizahı daha iyiydi.) Almanya’nın Mayıs 1945’te teslim olmasının ardından müttefik ekonomistlerden bir ekip mağlup ülkeyi gezmeye başladı. Bombardımanların etkisini araştırma görevi Amerikan Savunma Bakanlığı tarafından verilmişti. Soru şuydu: Ordu bu silahı sık sık kullanmalı mı? Biliminsanları için bombardımanların tam bir fiyasko olduğu ortadaydı. Hatta Alman savaş ekonomisini muhtemelen daha da güçlendirdiği için savaş uzun sürmüştü. 1940-1944 yılları arasında Alman tank üretimi dokuz kat, savaş uçağı üretimi de 14 kat artmıştı.
İngiliz ekonomistlerden oluşan bir ekip de aynı sonuca ulaştı.Yapılan araştırmada yerle bir edilmiş şehirde üretimin, bombardımana maruz kalmamış 14 şehirden çok daha hızlı arttığı görülmüştü. Amerikalı bir ekonomist, “Kabul etmeliyiz ki savaşın büyük, belki de en büyük hesap hatasıyla karşı karşıyayız,” diye yazmıştı. Benim ilgimi çeken hepsinin aynı hatayı yapmış olması. Hitler, Churchill, Roosevelt ve Lindemann hepsi medeniyetin çok ince bir katman olduğunu söyleyen psikolog Gustave Le Bon’un yaklaşımını kabul ediyordu. Hava kuvvetlerinin o katmanı ortadan kaldırabileceğinden emindiler.
Oysa bomba sayısı arttıkça o katman da kalınlaşmış, hatta nasır tutmuştu. Buna rağmen elde edilen sonucu askerî uzmanlar kabul etmediler. Amerika 25 yıl sonra İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’ya atılan bombaların üç katından daha fazla bombayı Vietnam’a attı.27 Bu çok daha büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. Kanıt capcanlı gözümüzün önündeyken bile kendi kendimizi kandırıyoruz. Bugün bile birçok İngiliz, Blitz döneminde gösterilen dayanıklılığın İngilizlere özgü olduğunu düşünüyor. Ancak sadece İngilizlere değil, insanlığa özgü davranışlardı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Felsefe Kurgu Dışı
- Kitap AdıÇoğu İnsan İyidir: Yeni Bir İnsanlık Tarihi
- Sayfa Sayısı456
- YazarRutger Bregman
- ISBN9786057462961
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2024