“Çocuğum büyüyünce ne olacak?” diye dertlenen ebeveynler!
Sorunuzun cevabını veriyoruz: Mutlu olacak!
Her çocuk dünyaya bir potansiyelle gelir ve her ebeveyn o potansiyeli ortaya çıkarmakla yükümlü bir kâşiftir.
Benim çocuğumun potansiyeli ne? Dünyadaki yeri neresi? İçinde sakladığı inci mercan hangisi?
P4C Eğitmeni Öznur Çolakoğlu Cam, çocuğunun yeteneklerini keşfetmek isteyen aileler ve öğrencilerini yarına hazırlayan öğretmenler için yazdı.
Çocuğumu Keşfediyorum!
Çünkü en yazık olmuş şey, harcanmış potansiyeldir!
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ
11
Birinci Bölüm
ÇOCUĞU KEŞFETME SÜRECİNDE
EBEVEYNLER VE EĞİTİMCİLER
13
GİRİŞ / BU KİTAP NEDEN YAZILDI?…………………………………… 15
ÇOCUĞUNUZ ÖZEL YETENEKLİ Mİ?…………………………………. 17
EBEVEYNLERE DÜŞEN HİSSE …………………………………………. 19
EĞİTİMCİLERE DÜŞEN HİSSE………………………………………….. 23
İkinci Bölüm
ÇOCUĞUMUN YETENEĞİNİ KEŞFEDİYORUM
25
YETENEĞİN KEŞFİNDE KEŞFET-YÖNLENDİR-TEŞVİK ET
(KYT) YÖNTEMİ………………………………………………………… 27
KEŞFETME STRATEJİSİ OLARAK OYUN…………………………….. 30
Oyunlar ve Çocuğun Gelişimini Destekleyen Yönleri ……….. 31
SOSYAL HAYATTA ÇOCUĞUMU KEŞFEDİYORUM ………………… 38
OKULDA/SINIFTA ÇOCUĞUMU KEŞFEDİYORUM ………………… 39
Üçüncü Bölüm
ÇOCUĞUMUN ZEKÂ TÜRÜNÜ KEŞFEDİYORUM
43
PEKİ, ZEKÂ NEDİR?……………………………………………………….. 45
IQ Nedir?…………………………………………………………………. 45
IQ Seviyesi Nasıl Ölçülür?…………………………………………… 46
EQ Nedir?………………………………………………………………… 49
EQ’yu Ölçmek Mümkün müdür?…………………………………… 50
SQ Nedir?………………………………………………………………… 51
SQ Nasıl Ölçülür? ……………………………………………………… 52
Akıcı ve Kristalize Zekâ Nedir?…………………………………….. 52
TEK BİR ZEKÂ TÜRÜ MÜ VAR?…………………………………………. 54
ÇOKLU ZEKÂ ALANLARI ENVANTERİ ……………………………….. 64
ZEKÂ GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER………………………… 83
Zekâ Gelişimi İçin Öneriler………………………………………….. 84
Dördüncü Bölüm
ÇOCUĞUMUN BECERİLERİNİ KEŞFEDİYORUM
91
ÜRETKEN OLMAK NEDİR, NASIL TEŞVİK EDİLİR?………………. 93
Üretken Çocukların Genel Özellikleri ……………………………. 94
Aile Tutumlarının Çocuklardaki Üreticilik Üzerine Etkisi …… 96
Üretkenliği Geliştirmeye Yönelik Öneriler……………………… 97
Okul ve Sınıf Ortamında Kreatiflik ………………………………. 104
Motivasyon Üzerine… ………………………………………………. 109
Beşinci Bölüm
ÇOCUĞUMUN POTANSİYELİNİ KEŞFEDİYORUM
111
HER ÇOCUK ÜSTÜN POTANSİYELLİ MİDİR? …………………….. 113
ÖZEL YETENEKLİ / ÜSTÜN POTANSİYELLİ
ÇOCUKLARIN EBEVEYNİ OLMAK……………………………….. 122
ÖZEL YETENEKLİ / ÜSTÜN POTANSİYELLİ OLMAK……………. 128
SON SÖZ NİYETİNE…
133
TEŞEKKÜRLER
135
KİTAPTA GEÇEN BAZI
KELİMELERİN ANLAMLARINI
MERAK EDİYORSAN…
137
KAYNAKLARI
MERAK EDİYORSAN…
149
ÖN SÖZ
İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır?
Yunus Emre’nin dizeleriyle başlayalım söze ve hem bilelim kendimizi hem tanıyalım bize emanet edilmiş evlat nimetini. Çünkü biliyoruz ki kâinat üzerinde yaratılmış her ne var ise keşfedilmeyi bekler. Yine elbette her bir zerre keşfedilmeyi hak eder. Toprağı delip çıkan minicik bir tohumun derdi nedir mesela? Ya da bir tomurcuk neden bunca çaba sarf eder açmak için? Ya da güzeller güzeli bir kelebeğin günlerce kendisini bir koza içinde saklayıp, hemen ardından etrafımızda arzıendam edişinin sebebi ne olabilir? Fark edilmek yaratılmış her bir zerrenin ihtiyacı ve hakkı. Bizler dahi kaç yaşında olursak olalım fark edilmek isteriz. Eşimiz fark etsin isteriz, ev ve çocuklar için verdiğimiz emekleri. Komşumuz fark etsin isteriz, en az kendi çocuğumuz kadar onun çocuğu için de endişe ettiğimizi. Çocuklarımız fark etsin isteriz, onları ne kadar çok sevdiğimizi, emek verdiğimizi. Aynen öyle de çocuklar da fark edilmek isterler. Üstelik bunu kasten değil doğal süreçleri içerisinde kendiliklerinden yaparlar. İşte bu eser sayesinde tohumdan tomurcuğa, tomurcuktan çiçeğe ve çiçekten meyveye dönüşme süreçlerine şahitlik ettiğimiz kıymetli evlatlarımızı büyüme yolculuklarında yalnız bırakmayalım istedik. Bu uzun yolculuk sürecinde hiçbir aşamayı, hiçbir evreyi ıskalamadan yeteneklerini keşfederek, onları yakından tanıyarak, uygun zamanda uygun imkânları sunarak büyütelim istedik çiçeklerimizi. Ancak o zaman çok daha doğal ve çok daha güzel neticeler ortaya çıkar inşallah. Zira çocuklarımız keşfedilmeyi ve doğru yönlendirilmeyi hak ediyorlar. Bize emanet edilen bu masum canlar için bizden beklenen asli görevlerimizden biri de bu değil mi zaten?
Haydi o hâlde, vira bismillah.
BİRİNCİ BÖLÜM
ÇOCUĞU KEŞFETME
SÜRECİNDE EBEVEYNLER
VE EĞİTİMCİLER
GİRİŞ
BU KİTAP NEDEN YAZILDI?
Geleceğimiz olan çocukları ve eğitimlerini dert edinmiş bir anne, yazar, öğretmen olarak yıllar içinde deneyimledim ve öğrendim ki çocuğunun yeteneklerini ne kadar çabuk fark eder ve onu işlersen geleceğe harika bir yatırım yapmış olursun. Erken yaşta yeteneği fark edilen bir çocuk; öz güven kazanır, geleceğin mutlu bir bireyi olur. Bu nedenle yetenekleri keşfetmeyi ve bu yeteneklerin inkişafı için emek vermeyi değerli buluyorum. İşte bu nedenle böyle bir eseri kaleme aldım. Çünkü her çocuk öyle özel ki asla ihmale gelmez. Çünkü bize emanet edilen her bir can fark edilmeyi, keşfedilmeyi hak ediyor ve bu özeni bekliyor. İlk defa 2009 yılının Mart ayında anne oldum. Oğlum Osman Erdem doğduğunda sanki dünyalar benim oldu. O, doğduğu andan itibaren çok ağlamayan, çok gülmeyen, ciddi ciddi etrafını gözlemleyen minik bir adam gibiydi. Kolları ve bacakları kıpır kıpırdı, hep hareket hâlindeydi. Bir buçuk yaşındayken altı yaş üstü bilim dergilerini birlikte inceler ve baştan sona tüm etkinliklerini işaret diliyle tamamlardık. On bir aylıkken yürüdü, iki buçuk yaşına doğru ise konuştu. 2014 yılında sevgili kızım Zeynep Sena hayatımıza “Merhaba” dedi. Kalbimin kocaman olduğunu, arttığını, taştığını hissettim.
Kızım abisi gibi değildi. Daha az hareketli, daha çok uyuyan ama daha çok ağlayan bir bebekti. Sekiz aylıkken anne demişti ve on beş ayını geçerken ilk adımlarını atmayı başarmıştı. Her çocuk kendi hızında ve kendi kodları doğrultusunda deneyimliyor bu hayatı. Düşe kalka, ine çıka. Üstelik çocuklar masum bir gayretle tırmanıyorlar, iyiye ve başarıya doğru. Biz ebeveynler ve öğretmenler olarak onların önünü açtığımız sürece ışıldayacak, inkişaf edecek ve parlayacaklar. Zekâ (IQ) testlerinden belli bir başarıya sahip, akademik olarak iyi olan çocuklar özel yetenekli olarak anılıyor. Bu kitapta, sadece zekâ (IQ) seviyesine bakmadan bize emanet edilen her çocuğun ne kadar özel ve yetenekli olduğunu keşfetmeye odaklanacağız. Kitap boyunca “özel yetenek” tanımını görsel sanatlar, müzik ve bedensel faaliyetlerdeki ileri derece başarı için kullanmayı tercih edeceğim. Yine aynı şekilde erken okuma, erken matematik başarıları, erken yaşta çocukların gerçekleştirdiği stratejik düşünme ve çıkarımlar için de “üstün potansiyel” tanımını kullanmayı tercih edeceğim. Her ne kadar günümüzde tüm bu ikisi “özel yetenek” tanımı altında birleştirilerek kullanılıyor olsa da bu kitapta iki kategoriyi ayrı değerlendirmenin daha doğru olacağı kanaatindeyim. Hasılıkelam, her çocuk kendi şahsına özel doğuyor ve öyle de büyüyor. Onları ve içlerindeki cevheri erken yaşta fark edebilirsek ve işlersek işimiz de o denli kolay olacaktır diye düşünüyorum. Bu kitapta yazanlar; bilimsel verilerle birlikte anne olma yolunda on beş, eğitimci olma yolunda on sekiz yılını geride bırakmış eğitimci-yazar bir annenin gözlemlerini, birikimlerini, okumalarını, tecrübe ve deneyimlerini içermektedir. Haydi, kollarımızı sıvayalım ve daha da geç olmadan, iş işten geçmeden çocuklarımızı keşfetme yolculuğumuza başlayalım.
ÇOCUĞUNUZ ÖZEL YETENEKLİ Mİ?
Ya da soruyu şöyle soralım: “Her çocuk özel yetenekli midir?” Bu soruya kesin ve net bir cevabım var: “Evet!” Çünkü yaradılışın özünde bu var. Kâinatta yaratılmış, var olan hiçbir şey, sırf orada öyle dursun diye var edilmemiştir. Zira Yaratan her şeyi hikmetle yaratmıştır. Her bir zerrenin dahi bir amacı, bir var oluş gayesi vardır. Yaradılışın bütününde israfa yer yoktur. O hâlde eşref-i mahlukat olarak kabul edilen insanın da bir gayesi, bu dünyaya katkı sunacak bir özelliği, özel bir yeteneği vardır. Nedense özel yetenek deyince ya bilim insanı ya ressam ya da müzisyen gibi şablonlara sahibiz. Oysa özel yetenek hepimizin içinde saklı duran ve keşfedilmeyi bekleyen cevherimizin ta kendisidir. Belki de geleceğin çok iyi sporcuları, fırıncıları, aşçıları, kuaförleri, tesisatçıları, ustaları şu anda aramızdalar ama birçoğumuz belli şablonların başarısına inandığımız ya da inandırıldığımız için bu yetenekleri erkenden fark etmede zorluk yaşıyoruz. Özel yetenek, herhangi bir alanda olabilir ama yeteneği keşfetmek kadar önemli olan bir başka önemli konu da yeteneğin inkişaf etmesini sağlayacak olan ortamları sunmak ya da oluşturmaktır. Bilgi ya da öğrenme, çocuklarda bazen kendiliğinden olabilir. Diyelim ki çocuğumuz kendiliğinden okuma-yazma öğrendi. Ya da ritmik saymaları ya da rakamları ya da renkleri hem de İngilizce karşılıklarıyla birlikte öğrendi. Bu yeteneği fark edince paniklemek yerine çocuğumuza bunu kullanabileceği alanlar açmak çok önemlidir. Ben bunu şuna benzetiyorum: Diyelim ki tesisat döşeme işinde olan birinin eline, cerrahların vazgeçilmezi olan çok iyi bir neşter geçti. Hem de paketi bile açılmamış çok iyi kalitede bir neşter. Usta bununla ne yapabilir? Evirip çevirir, en sonunda ya ondan kurtulur ya da boruları kesmek için kullanır. Çocuk için de aynı şey geçerlidir. Ona bahşedilmiş yeteneği, yeşertebileceği doğru bir ortam bulamadığı sürece ne yazık ki yeteneğinden yavaş yavaş kurtulma yolunu tercih edecektir ya da yanlış yerde kullanacaktır. Özel yeteneğimiz, içimizde bekleyen minik bir tohumsa; açılıp inkişaf etmesi için zaman, ilgi ve emek ister. Hem bir anne hem bir öğretmen olarak diliyor ve istiyorum ki her çocuk büyüdüğünde kendi potansiyelini gerçekleştirebilsin. Her yetişkin, sevdiği işten geçimini sağlayabilsin. Bunun için ise ebeveynlere ve eğitimcilere çok iş düşüyor. Bir çocuk bana göre yeryüzündeki yaratılmışlar içinde en kıymetli canlıdır. En basitinden masumdur. Bile isteye yakmaz, acıtmaz. Yalanı bilmez, duyguları nettir. Eskilerin deyişiyle bir bebek, dünyada şahtan da padişahtan da büyüktür. Ne kralı dinler ne padişahı. Ne paşayı dinler ne devlet adamını. Karnı acıktıysa ağlar, doyana kadar susmaz. Korktuysa, üzüldüyse, bir ihtiyacı varsa gene ağlar ve kral dahi gelse ihtiyacı giderilmeden susmaz. İşte tam da bu nedenle fark edilmek de bir ihtiyaçtır çocuk için. Bu ihtiyaç giderilmeden kendi olamaz. Öz güven geliştiremez. İşte bu nedenle hem anne-babalara hem de öğretmenlere çok iş düşüyor. Gelin hep birlikte çocuğun ilk okulu olan evden başlayalım, anne-babalara düşen sorumluluklara bir bakalım ve elbette arada eğitimciler de geleceğimiz olan çocuklarımız için neler yapabilir, bu imkân ve fırsatlara da bir bakalım.
EBEVEYNLERE DÜŞEN HİSSE
Ebeveynlerin rolünden bahsedilirken genelde hep anneyle başlanır. Bu sefer farklı olsun, ben babayla başlamak istiyorum. Zira anne kadar hatta bazen çok daha önemli bir katkı sunar, babanın çocuğun eğitiminde aktif rol alması. Örnekler üzerinden bunu daha net açıklamaya çalışacağım. Yirmi yıla yaklaşan meslek hayatımda yüzlerce öğrencim oldu. Yüzlerce de farklı veli profili, aile tipi tanıma imkânı buldum. Veli görüşmelerimiz sırasında da veli tiplerini ve tutumlarını daha yakından mercek altına alabildim. Grup çalışmaları içerisinde yıldız gibi parlayan, öz güveni ve başarma azmi yüksek ve inancı tam çocukların aile profilleri genel olarak hep aynı yapıya sahiplerdi. “Nasıl bir aile yapısı bu?” sorusuna geçmeden evvel, Bilim ve Sanat Eğitim Merkezlerinde (BİLSEM) yaptığımız çalışmalardan ve bu çalışmalar esnasındaki gözlemlerimden bahsetmek istiyorum. BİLSEM’de grup bazlı çalışmalar yapıyoruz. Çalışmalar esnasında sorunlarla karşılaşmak her zaman mümkün. Bir bireyin olaylara bakış açısını en iyi yansıtan durum, sorunlara karşı o anda verdiği tepkidir, diyebilirim. Grup çalışmalarında çocukların davranışlarını gözlemliyorum. Diyelim ki özdeş ahşap çubuklar kullanarak tasarımlar yapıyoruz. Özdeş ahşap çubuklarla çalışırken bir seviyeden sonra çocukların inşa ettiği yapı, yanlışlıkla yıkılıyor ya da o sırada çalışması için ahşap bir çubuğa ihtiyacı var ancak etrafında öyle bir malzeme yok. Bu durumda çocukların sergilediği iki davranış tipi vardır: Ben bunları pes edenler ve azmedenler olarak ikiye ayırıyorum. Pes edip küsenlerden genellikle şu yakınma cümleleri geliyor: “Off yaaa! Gördün mü her şey mahvoldu! Ne yaparsak yapalım, asla eskisi gibi olmaz.”
“Off! Gördün mü bak! Ahşap bir çubuk olsa şimdi bu iki parçayı birleştirirdik ama yok işte öff! Boş ver yapmayacağım ben, bıktım, sıkıldım!” Yeteneğinin ve gücünün farkında olup azmedenlerden ise şöyle cümleler duyuluyor: “Uff yıkıldı ya! Olsun demek ki şimdi daha iyisini yapmam gerek!” “Hımm! Burayı ahşap bir çubukla birleştirebilirsem iş tamamdır. O hâlde kalemimi neden kullanmıyorum? Kalemi şuraya yerleştirdim mi, tamamdır! İşte bu harika oldu!” Ne zaman bir grup çocuk içinde yeteneğiyle göze çarpan, sorun çözme yeteneği yüksek, çözüm odaklı, arkadaşları tarafından sevilen, adil, öz güvenli, sorumluluk sahibi bir öğrenci tanısam hep şunu düşünürüm: “Acaba nasıl bir aile yapısı var?” Veli görüşmelerim esnasında bu çocukların aile yapıları beni hiç şaşırtmadı. Dengede bir aile yapısı var. Evdeki işleri üstlenmiş, hakkıyla sorunları çözen bir anne ve evin dışındaki tüm sorumlulukları hakkıyla yerine getiren ve çocuklarına da vakit ayırabilen bir baba. Hem işlerine hem eve hem çocuklara dair adil bir görev dağılımı yapabilmiş ebeveynler. Bu ailelerde babaların hepsi çocuğunun yeteneğine tam destek vermiş. Onunla birlikte konuya ilgi duymuş, birlikte araştırmalar yapmış, kaynaklar almış, gelişimini desteklemiş. Hususen birkaç veli görüşmemden hatırladıklarımı aktarmak isterim: Çalıştığım gruplardan birinde bir öğrencim dikkatimi çekmişti. Çünkü tüm akranlarından çok daha iyi ve yüksek bir okuma zevkine sahipti. Bununla beraber çalışmalar esnasında zaman zaman sorunlar çıktığında tüm grup uzun bir “Offf!” çekerken o her zaman kafasında, “Ne yapabiliriz? Nasıl çözeriz?” sorularına odaklanır ve çözüm üretirdi.
Gruptaki akranlarının da takdirini kazanmış, erdemli davranışlar gösteren özel bir çocuktu. Genelde grup üyesi arkadaşları da onu, grup lideri seçme eğilimi içindeydiler. Bir gün anne, baba ve küçük kardeşiyle veli görüşmesine geldiler. Annenin söylediklerinden, babanın onay verip anlattıklarından anne kadar babanın da çocukların gelişimi için ne denli özveriyle emek gösterdiğine şahit olmuştum. Görüşmenin bir yerinde anne dedi ki: “Hocam, eşimden Allah razı olsun, çok ilgilidir. Oğlum yüzme öğrenmek istemişti. Evimize biraz uzakta, bir yüzme havuzu vardı. Eşim araştırdı, saatlerini öğrendi. Hem oğlumun hem de kendisinin kaydını yaptırdı. Eşimin mesaisi 8.00’de başlıyordu. Onun için üç ay boyunca eşim 5.30’da kalktı. Oğlumla sabah namazını kılıp havuza gittiler. Sonra eşim geldi, duş alıp giyindi ve evden 7.30’da çıktı. Haftanın iki günü, oğlum yüzme öğrenene kadar baba-oğul her hafta yüzdüler.” Bakın, baba uykusundan büyük bir fedakârlık yaparak oğluna yüzme öğrenmesi için alan açmış. Nasıl ki anne bu büyük fedakarlığın farkındaysa; çocuk da değerli olduğunun, ailesinin onun için emek verdiğinin farkında oluyor. Hem kendisinin hem de yeteneğinin önemli olduğunu yaşayarak tecrübe ediyor. Başka bir velim de çocuğunun su altı dünyasına duyduğu ilgiyi beslemek için çocuğuyla okuma, araştırma vb. yapmıştı. Sonra baba-oğul akvaryum edinmişlerdi. Baba o akvaryumları taşırken, oğluyla birlikte sularını temizlerken bel fıtığı olmuştu. Başka bir velim de çocuğunun üç boyutlu (3D) tasarım hevesini desteklemek için kendi imkânlarıyla basit bir 3D yazıcı temin etmiş, yazılımlar yüklemiş, oğluyla birlikte eğitimlere katılmıştı. Sonrasında baba-oğul çeşitli 3D tasarımlar yaparak baskılar yapmışlardı.
Çocuğunuzun yeteneklerini geliştirmek için illa uykusuz kalın ya da fıtık olun demiyorum elbette. Ancak şu var: Zahmet olmadan rahmet, emek olmadan yemek olmuyor. Babaların, çocukların gelişiminde aktif rol oynadığı aile modellerinde; çok daha başarılı, kendisiyle ve çevresiyle barışık, öz güveni yüksek, yetenekli çocuklar çıkıyor. Buradaki tüm babalar son derece yoğun iş temposuna sahipler emin olun ama hiçbir emek karşılıksız kalmıyor. Bu çocuklar; onlar için, yetenekleri için verilen emeği fark ediyor ve görüyorlar. Kendilerine bahşedilen kabiliyeti daha da ciddiye alıyorlar. Akşam işten geldiğinde; yüzünü ekrana gömmek yerine gerçekten ailesinin yanında olan, çocuklarının dertlerini, ihtiyaçlarını, gün içinde yaşadıklarını dinleyen, bunları yaparken gözlerinin içine bakan bir baba ile gelir gelmez koltuğa kurulup sadece televizyona ya da telefona bakan bir babanın evlatları arasında dağlar kadar fark oluyor. Babalar evde aklen ve ruhen ekranların içine girdikçe, çocukların kalpleri ve zihinleri de bambaşka mecralara kayıyor. Anneler için de çocukları kurstan kursa taşımak büyük bir mesai ve gerçekten büyük bir emek ama biliyoruz ki yeryüzünde hiçbir emek zayi olmaz. O nedenle çocuklarımız için emek verelim ve hayırlı, iyi sonuçlar ümit edelim. Çocuklara yetenekleri konusunda alan açmak kadar önemli olan bir diğer konu da aile içi iletişimde eleştirel dili; kilitli sandıklar içine kaldırmak, anahtarı suya, sandığı da kuma gömmektir diyebilirim. Çocukların gözü önünde; birbirlerinin farklılıklarına, yeteneklerine, ilgilerine saygı duymayarak sürekli birbirini eleştiren, sürekli birbiriyle tartışan ebeveyn görmek çocuğun gözünde hem ebeveyn hem de yetenek değersizleşmesine yol açar. Ne demiş atalarımız: “Aklınla rezil olursun, aklınla vezir olursun.” Vezir olmak elimizde, saygı sınırları içinde kalarak bunu başarmak mümkün. Atalarımızın pek sevdiğim sözlerinden biri de şöyle: “Akılda kalacağına emekte kalsın.” Çocuklar büyüdüğünde pişmanlık duymak yerine, küçükken emek verip sonrasında gurur duymak çok daha iyi olmaz mı? Bu nedenle çocuklarımızın yetenekleriyle anılmasını, parlamasını istiyorsak ebeveynleri olarak elimizden geleni yapmak en asli görevlerimizden biridir diye düşünüyorum.
EĞİTİMCİLERE DÜŞEN HİSSE
Çocuklara bahşedilmiş yeteneklerin inkişafı için anne-babalar kadar, çocuğun eğitimiyle uğraşan öğretmenlerin de sorumlulukları vardır. Zira bir öğretmen sayesinde hayatı değişen, bambaşka başarı hikâyeleri olan yüzlerce, binlerce yetişkin var etrafımızda. Görüştüğüm meslektaşlarımdan biri bir gün bana şöyle demişti: “Ben lise son sınıf dâhil tüm eğitim hayatım boyunca hep istenmeyen, başarısız, sorun çıkaran, arıza bir kızdım. En son, lisedeyken elime tasdiknamemi verip beni okuldan atmaya karar verdiler. Müdür, beni görüşmenin yapıldığı odaya çağırdı ve durumu anlattı. Tüm öğretmenlerin içinden tek bir öğretmenim çıkıp benim hakkımda bir savunma yaptı ve ‘Ben ona güveniyorum. Bir şansı daha hak ediyor. Ona okuldan uzaklaştırma cezası vermeyin. Tüm sorumluluğu ben alıyorum. Gerekirse bana da ceza verirsiniz ama ben ona inanıyorum’ dedi. Gözlerindeki inanç beni öyle etkiledi ki ben bugünkü beni, o öğretmenime borçluyum.” Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Mesleğimde yıllardır yüzlerce öğrenci tanıma imkânı buldum. Yolu benimle kesişen her çocukla elimden geldiğince birebir ilgilenmeye çalıştım. Kalbine girmediğiniz hiçbir çocuğun beyninde yer edemezsiniz. Bu nedenle bir öğretmenin öğrencileriyle bağ kurması çok önemli. “Koro” isminde bir film vardır. O filmde bir müzik öğretmeni bir yetimhaneye görevlendirilir. Oradaki her biri, diğerinden daha sorunlu olan çocuklardan bir koro oluşturur. Hepsinin derdiyle yakından ilgilenir ve çocukların içerisinden harika cevherler çıkar. İyi bir eğitimci, çocuğun hayatındaki sihirli bir değnek gibidir. Hamuru alır, yoğurur; kek yapar, pasta yapar. Odunu alır, işler; kalem yapar, rahle yapar. Boş bir kâğıdı alır, yazar; öykü yapar, masal yapar. Öğretmen dokunduğu her şeye değer katar. Kısacası öğretmenin de bir çocuğun hayatında çok büyük rollerinin olduğunu unutmamak gerekir. İlerleyen bölümlerde, öğretmenlere de ipucu olacak bazı uygulama ve örneklerden bahsetmeye devam edeceğim.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Aile Anne-Baba Çocuk Eğitimi Rehber Kitaplar
- Kitap AdıÇocuğumu Keşfediyorum
- Sayfa Sayısı152
- YazarÖznur Çolakoğlu Cam
- ISBN9786256146426
- Boyutlar, Kapak13,5×21, karton
- YayıneviAile Yayınları / 2024