Seni çok özleyeceğiz Terry Pratchett! Ne mutlu ki bize devasa bir kaplumbağanın üzerindeki dört filin sırtladığı diskten oluşan muazzam bir dünya ve eşsiz bir mizahi anlayış ve ironiyle yoğrulmuş 41 olağanüstü kitap armağan ettin. Delidolu olarak senin bu değerli mirasını geleceğe taşımaktan ve yeni nesillere ulaştırmaktan büyük gurur duyuyoruz. Ve de bir ilke imza atarak ölüm yürüyüşündeyken yazdığın o paha biçilmez son eserini Türkçeye kazandırıyoruz…
“Ayaklarının altındaki toprak titriyor, serbest kalmak için tasmasını çekiştiren yaralı bir hayvan gibi silkeleniyordu. Ve çoban tacı, önünde canlı bir varlık gibi parlıyordu. Gece göğünde zikzaklar çizerek kayıp kuzusunu arayan yalnız ışığın tacı. Avcıları kovalamak için orada olan çobanın tacı. Bir çobanın tacı…”
2015 yılının Mart ayında, sonsuzluğun büyülü evrenine uğurladığımız Sir Terry Pratchett’ın, dünya çapında 85 milyonun üzerinde satan, kültleşmiş “DiskDünya” serisinin 41. ve son kitabı Çobanın Tacı, Niran Elçi’nin pürüzsüz Türkçesi ve Delidolu’nun özenli baskısıyla Türkiye’de ilk kez yayımlanıyor!
Tüm zamanların en büyük fantazyacılarından biri sayılan Pratchett’ın, 2015 yılında, alzheimer hastalığıyla mücadele ederken, sevgili eşi Lyn Pratchett’ın değerli yardımlarıyla kaleme aldığı Çobanın Tacı, efsane serinin ele avuca sığmaz karakterlerinden Tiffany Sızı’nın kahramanı olduğu beşinci roman.
DiskDünya’nın son halkasında hesaplaşma vakti yaklaşıyor. Tebeşir’in derinliklerinde bir şeyler kımıldanıyor. Güçlü sezgilere sahip baykuşlar ve tilkilerin yanı sıra biri daha var yaklaşmakta olan tehlikeyi hissedebilen. Üstelik iliklerine kadar… Genç cadı Tiffany Sızı!
Elfler işgale hazırlanırken, Tiffany tüm cadıları yanına toplamak zorunda. Toprağı korumak için. Kendi toprağını…
DiskDünya serisi, hayalgücünün sınırlarını zorlayan kurgusunun yanı sıra kuantum fiziğinden sanayi devrimine, popüler kültür klişelerinden Hamlet, Rüzgâr Gibi Geçti gibi edebiyat ve sinema klasiklerine uzanan değişik kültür unsurlarına saygı duruşunda bulunarak gerçek dünyadaki pek çok konuyu hicvetmesini bilen göz kamaştırıcı bir edebiyat harikası…
“Bir Terry Pratchett kitabı, küçük bir mucizedir.”
Neil Gaiman
“DiskDünya, tüm edebiyat tarihinin en mükemmel yaratımlarından biridir.”
Patrick Ness
AÇILIŞ
Tebeşirde Bir Taç
Halka Deniz’in karanlığında doğmuştu. Başta yalnızca denizde yüzen, gelgit dalgalarının ileri geri sürüklediği yumuşak bir şeydi. Bir kabuk geliştirdi, ama içinde yaşadığı çalkantılı, teker meker dünyada kabuğunu kolaylıkla kırabilecek dev yaratıklar vardı. Yine de hayatta kaldı. Dalgaların ve denizde yüzen diğer canlıların getirdiği tehlikeler hayatına bir son verene kadar bu şekilde yaşayabilirdi. Ancak o, bir su birikintisine rastladı. Kumsalın biraz yukarısında, ılık bir su birikintisiydi. Zaman zaman Merkez’den esen fırtınalar birikintideki suyu yeniliyordu ve yaratık orada, kendinden daha küçük şeyleri yiyerek yaşadı, büyüdü ve sonunda kral oldu. Sıcak bir yaz bastırmasa ve güneşin kızgın bakışları suyu buharlaştırmasa daha da büyüyebilirdi. Küçük yaratık öldü ve kabuğunu geride bıraktı. Kabuğun içinde keskin bir şeyin tohumu vardı. Bir sonraki fırtınada dalgalar onu sahile sürükledi, kabuk oraya yerleşti ve fırtınanın sürüklediği diğer döküntüler ve çakıl taşlarıyla birlikte ileri geri yuvarlanmaya başladı.
Çağlar geçtikçe deniz çekildi, sahil kurudu ve uzun zaman önce ölmüş yaratığın dikenli kabuğu başka küçük canlıların kabuklarının altında kaldı. Kabuk öylece yattı, içindeki keskin çekirdek büyüdü ve sonunda Tebeşir olarak bilinen tepelerde sürüsünü güden bir çoban tarafından bulundu. Çoban gözüne çarpan bu tuhaf nesneyi eline aldı ve evirip çevirdi. Yumru yumruydu, ama şekilsiz değildi ve avucuna sığıyordu. Çakmaktaşı olamazdı, şekli fazla düzgündü, ancak yüreği çakmaktaşı kadar sertti. Yüzeyi taş gibi griydi ama grinin altında altın ışıltısı vardı. Tepesindeki yassı kısımda, yıldız biçiminde merkezden yayılan, düzenli aralıklarla dizilmiş beş belirgin çıkıntı dizisi mevcuttu. Daha önce de buna benzer şeyler görmüştü. Ama bu, farklı görünüyordu – neredeyse eline atlamıştı. Küçük nesneyi avucunda yuvarlayarak evirip çevirdi ve nesnenin ona bir şey anlatmaya çalıştığını hissetti. Aptalcaydı, biliyordu. Henüz birasını içmemişti ama tuhaf nesne, dünyasını doldurmuş gibiydi. Sonra aptallık ettiği için kendine küfretti, ancak yine de nesneyi atmadı ve meyhanedeki arkadaşlarına göstermeye götürdü. “Bakın,” dedi, “taca benziyor.” Elbette, arkadaşları ona güldü ve “Taç mı?” dedi. “Tacı ne yapacaksın ki? Sen kral değilsin Daniel Sızı.” Ama çoban nesneyi eve götürdü ve mutfaktaki, sevdiği şeyleri dizdiği rafa koydu. Nesne orada unutuldu ve tarihte kayboldu. Ama Sızılar için değil. Sızı ailesi onu nesilden nesile aktardı…
BİRİNCİ BÖLÜM
Rüzgârın Estiği Yer
Aklınızda kalan ve zaman zaman hatırladığınız günlerden biriydi. Yaylanın yükseklerinde, annesiyle babasının çiftliğinin yukarılarında, Tiffany Sızı dünyanın sonunu görebildiğini hissediyordu. Hava billur gibi berraktı ve sert rüzgâr, dallarını silkeleyerek baharın getireceği yeni yapraklara yer açan dişbudak ağaçlarının arasında ölü sonbahar yapraklarını savuruyordu. Tiffany öteden beri neden burada ağaç yetiştiğini merak etmişti. Sızı Nine ona, aşağıdaki vadinin bataklık olduğu günlerden kalma eski patikaların buraya kadar tırmandığını söylemişti. Nine’ye göre eskilerin evlerini yükseğe yapmasının sebebi buydu – bataklıktan uzakta, hayvanlarını yağmalamak isteyen insanlardan uzakta… Belki de orada buldukları eski taş halkası onlara güven vermişti. Belki taş halkasını onlar yapmıştı. Taşların nereden geldiğini kimse kesin olarak bilmiyordu ama kurcalamamaları gereken türden bir şey olduğunu biliyorlardı. Sorsanız buna inanmadıklarını söylerlerdi, fakat ne olur ne olmaz, diye düşünüyorlardı. Taş halkası gerçekten de eski sırlar veya bir hazine saklıyor olabilirdi belki, ama, eh, konu koyunlar olduğunda sırların ya da hazinelerin ne faydası olurdu? Ve taşların çoğu devrilmiş olsa da, altında gömülü kişi topraktan çıkarılmak istemiyorsa ne olacaktı?
Ölü olmanız, öfkelenmeyeceğiniz anlamına gelmezdi, ah hayır. Ama Tiffany bir keresinde, bu taşlardan birkaçının oluşturduğu kemerden geçip Peri Ülkesi’ne gitmişti –Uslu Çocuğun Peri Masalları Kitabı’nda okuduklarına kesinlikle benzemeyen bir Peri Ülkesi– ve tehlikelerin gerçek olduğunu biliyordu. Bugün, bir sebepten, taşların yanına gelme ihtiyacı duymuştu. Her sağduyulu cadı gibi, her koşula dayanan sağlam botlar giymişti – iyi, sağduyulu botlar. Ama toprağı ve toprağın ona anlattıklarını hissetmesini engellemiyorlardı. His, bir gıdıklanma gibi başlamıştı; ayağına yayılan ve onu dikkate almasını talep eden bir kaşıntı. Tiffany bir koyunun hazımsızlık sorununu çözmek için elini hayvanın poposuna sokmuşken başlayan his, onu yaylaya tırmanmaya, halkayı ziyaret etmeye zorlamıştı. Neden taşlara gitmesi gerektiğini bilmiyordu ama hiçbir cadı, bir çağrı olabilecek şeyi göz ardı edemezdi. Ve halkalar koruma olarak duruyordu.
Taşların arasından geçip gelebilecek şeye karşı yurdunu koruyorlardı. Kaşlarını hafifçe çatarak hemen oraya gitti. Ama bir şekilde orada, Tebeşir’in tepesinde, her şey yolundaydı. Her zaman öyleydi. Bugün bile… Yoksa gerçekten öyle miydi? Çünkü Tiffany şaşkınlık içinde, o gün o eski taş halkasına sürüklenen tek kişi olmadığını gördü. Temiz, gevrek havada kendi etrafında döner, rüzgârı ve ayaklarının çevresinde dans eden yaprakları dinlerken, bir anlığına kızıl saçlar ve dövmeli mavi deri gördüğünü sandı. Coşkulu bir yaprak dalgası, tavşan kafatasından yapılmış bir miğfere takıldığında birinin, “Amanın!” diye mırıldandığını duydu.
“Beni keldanın kendi gönderdiydi,” dedi Herhangibir Rob, yakındaki kaya çıkıntısından. “Şu taşlara göz kulak olcakmışım.” İşgalci güçlere karşı nöbet tutarmış gibi, çevresindeki manzarayı tarıyordu. Her yerden gelebilecek olan işgalci güçler. Özellikle de halkanın içinden gelebilecek işgalci güçler… “O sinsiler geri gelip yine denemek isterse, biz onları karşılamaya her zaman hazırız, biliyon,” diye ekledi umutla. “Onlara en iyi Feegle konukseverliimizi gösterebilceemizden eminim.” On beş santimlik sıska, mavi vücudunu dikleştirerek kabardı ve kılıcını görünmez düşmana doğru salladı. Tiffany bunu çok etkileyici buldu; her zaman etkileyici bulurdu. “O kadim işgalciler uzun zaman önce öldü,” dedi düşünmeden, İkinci Şüpheleri ona doğru düzgün dinlemesini söylese de. Eğer Jeannie –Rob’un karısı ve Feegle kabilesinin keldası– sorun çıkacağını sezmişse, eh, demek ki sorun çıkacaktı.
“Öldü mü? Şeey, biz de ölüyüz,” dedi Rob.* “Eh.” Tiffany içini çekti. “O eski günlerde ölümlüler yalnızca ölürdü. Sizin gibi geri gelmezlerdi.” “Bizim lapamızdan biraz yeseler gelirlerdi.” “O ne?” diye sordu Tiffany. “Şeey, içinde her şey olan bi yahni. Elimizde varsa acıcık brendi ya da… bilirsin, senin ihtiyar ninenin Koyun İlacı’ndan da biraz koyuyoz.” Tiffany güldü ama hissettiği huzursuzluk geçmedi. Jeannie’yle konuşmam lazım, diye düşündü. Neden hem o, hem de botlarım aynı şeyi hissediyor, bilmem lazım.
Feegleların yaşadığı dolaşık tünelleri barındıran çimen kaplı büyük höyüğe vardıklarında Tiffany ve Rob ana girişi gözlerden gizleyen dikenli çalıya yöneldiler ve Jeannie’yi dışarıda oturmuş, sandviç yerken buldular. Koyun etli sandviç, diye düşündü Tiffany sinirle. Feeglelarla bir anlaşma yaptığının farkındaydı aslında: Arada bir yaşlı bir koyun alıyor, karşılığında leş kargalarını uzak tutuyorlardı. Aksi halde kargalar sürüden ayrılan yeni doğmuş kuzuları –kuzuların en iyi yaptıkları şey kaybolup ölmekti– kapabiliyorlardı. Artık Tebeşir’de yaşayan kayıp kuzuların yeni bir numarası vardı: Minik ayaklarının altında birer Feegle ile yayladan aşağı hızla, bazen geri geri süzülürken görülebiliyorlardı.
Keldanın iştahı iyi olmalıydı, çünkü Nac Mac Feegle klanının tek bir keldası olurdu ve kelda bir sürü oğul doğurur, arada bir de şanslı bir kız fırlatırdı.* Tiffany, Jeannie’yi her gördüğünde minik kelda biraz daha genişlemiş, biraz daha yuvarlaklaşmış oluyordu. O kalçaları edinmek için emek vermek gerekirdi ve Jeannie şu anda, iki ekmek parçasının arasına kıstırılmış yarım koyun bacağına benzeyen şeyi kemirirken, kalçalarını büyütmek için kesinlikle sıkı çalışmaktaydı. O sandviçi bitirmek on beş santimlik bir Feegle için kolay iş değildi ve Jeannie yaşlı ve bilge bir keldaya dönüştükçe, ‘kemer’ sözcüğü eteğini tutan bir şeyden, ekvatorunu işaretleyen bir şeye dönüşecekti. Yavru Feeglelar salyangoz sürülerini güdüyor ve kendi aralarında güreşiyorlardı. Birbirlerine, duvarlara ve bazen de kendi botlarına çarpıp sekiyorlardı. Tiffany’yi de kendi keldalarının türünden biri olarak görürler ve hayranlık dolu bir ürküntüyle bakarlardı. Yaklaştığını fark edince kavga etmeyi bıraktılar ve endişe içinde onu izlemeye başladılar.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Genç Yetişkin Roman (Yabancı)
- Kitap AdıÇobanın Tacı
- Sayfa Sayısı280
- YazarTerry Pratchett
- ISBN9786257314831
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviDelidolu /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Palomar ~ Italo Calvino
Palomar
Italo Calvino
İtalyan edebiyatının ünlü kalemlerinden Italo Calvino’nun ölümünden üç sene önce yayımladığı Palomar adlı bu kitabı, yazarın daha önce Corriere della Sera ve Repubblica adlı...
- Bana Biraz Aşktan Bahset ~ Rebecca Farnworth
Bana Biraz Aşktan Bahset
Rebecca Farnworth
Aşkın komik tarafı, tam her şeyi çözdüğünüzü sandığınız anda geri dönüp sizi ısırmasıdır. Carmen Millerın başına gelenler de tam olarak bu şekilde özetlenebilir. Eski...
- Çıplak Sokak ~ José Mauro de Vasconcelos
Çıplak Sokak
José Mauro de Vasconcelos
José Mauro de Vasconcelos’un bu romanında olaylar, bir kenar mahallenin köy yolunu andıran bir sokağında geçiyor. Her bölümü, her parçası türlü renk tonlarıyla bezenmiş...