Çıplak Tekillik Brooklyn’de yaşayan, Manhattan’da çalışan ve şimdiye kadar hiçbir davasını kaybetmeyen, Kolombiyali göçmen bir ailenin ferdi olan kamu müdafii Casi’nin hikâyesini anlatıyor. Roman okuyucuyu, karakterin adalet anlayışı ve benlik duygusu dağılmaya başladığında neler olduğuna ve akabinde inşa ettiği dünyasının giderek nasıl içe çöktüğüne tanıklığa davet ediyor. Oldukça hırslı ve belirgin bir tonlamayla kaleme alınan hikayenin tam merkezinde ise çarpıcı bir empati kavramı bulunuyor.
Roman, panoramik bir bakış açısıyla okuyucuyu mahkeme, suç, göçmen aileler, kentsel bozulma, medyanın acımasızlığı, bireyin mükemmelliğe erişmesi mümkün müdür hatta nefes kesici bir silahlı soygun sahnesi gibi birçok nokta arasında gezdiriyor.
Çıplak Tekillik herkesin mahkeme karşısında eşit olduğuna ilişkin Amerikan vaadinin boşluğuna değinirken, günümüzde kültürel ve kentsel yaşama gitgide sızan bıkkınlık, kırılmışlık ve bezginlik kavramlarına da temas ediyor.
Birinci Kısım
Rab göklerden
bakar oldu insanlara,
Akıllı, Tanrı’yı arayan biri
var mı diye.
Hepsi saptı,
Tümü yozlaştı,
İyilik eden yok,
Bir kişi bile!
—Mezmurlar 14: 2, 3
Neden halkın nihai adaletine inatla inanmayalım ki?
—Ağır Ceza Mahkemesi girişinin üstündeki epigraf
1
—fonda gürültü
Yırtıyor muyum yoksa?!
Meridyene göre On bir saat ve Otuz Üç dakika, dedi duvarın çok yukarısındaki çıkıntıya tünemiş ve hepimize tepeden bakmak üzere konuşlanmış saat. Yani İyi ile Kötü arasındaki bu kayda değer savaşta tam yedinci saate girmiştik ve ah evet, gözlerinize dikkatle bakan ve devam etmek isteyip istemediğinizi soran tavuk kılıklı hakemin korkunç bir yenilgiye uğrattığı taraf İyilerdi. Biz üçümüz ve orada, o çürüyen odada (100 Centre Street’te AR-3) sesi olmayanların adına konuşmak için ayağa kalktığımızda yanında durduğumuz herkes, İyileri temsil ediyorduk ve o yerde, o anda, Kötüler etrafımızı kuşatmıştı. Hakim kürsüsünün ardında ipleri oynatan kukla ustası Bronx’tan geçici olarak gelmiş, davul gibi şiş, pembe suratlı biriydi. Hemen önündeki isim levhası kaligrafik bir altın sarısıyla onun J. MANOS olduğunu ilan ediyordu. Levhanın sahibi ve kendine gönderme yapılan kişi, hiç kimsenin o Kuzey Kutbu soğukluğundaki gecede özgürlüğü tadamayacağına karar vermişti ve bize mevzubahis yedi küsur saate ilişkin kararını ağırdan alarak bildiriyordu. Tüm bu süre zarfında cümlelerinin sonunu tekrar etme gibi iğrenç bir alışkanlık geliştirmişti. Ama sadece, kefalet on bin dolar tutarında belirlendi… on bin dolarda olduğu gibi, paçayı kurtardığınızı düşünmenize neden olarak sizi aptal yerine koyan türde bir gecikmeden sonra. Üstelik bunların hepsi de (!) çoğunlukla vurguluydu. Koyu köklerinin dibinden şişe kapağı sarısına doğru uzanarak genişleyen mantarsı saç kesiminin altındaki nispeten soğan biçimli yüzüne rağmen Bölge Savcısı aslen bir deri bir kemikti. (Ara sıra “ağzını çarpıtan ama neyse ki tükürükler saçmayan bir pelteklik” yüzünden) bu süpheli, otus üç davashının her birinde tutuklama emriyle gösaltına alınmıstır ve bu süpheli daha önce dört kes shuç islemistir ve bu süpheli on iki farklı shahte ishim kullanmıstır gibi sahte ahlaki bir öfkeyle yapmacık, alışılmış açıklamalarını dile getirirken gözle görülür bir kişilik ya da duygusal yakınlık sergilemiyordu. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bu kelimeler -bu şekilde ya da benzer kombinasyonlarda ve o dinleyicilere söylendiğinde- son derece ikna ediciydi ve böyle olunca da o isim levhasının ardından devamlı virgüllü büyük sayıların dökülmesine neden oluyordu. Sonra o sayılar bir kelle’ye -o ana kadar gıcırdayan bir montaj bandının tamamının üstünden geçmiş olan şeye- bağlanıyor ve sonuç olarak kelle içeride kalıyordu.
[kelle: isim, tekil. 9. CJS1 . New York Şehri Ceza İnfaz Kurumu2 ve diğer mahkeme çalışanları tarafından gözetim altında tutulan şüphelileri belirtme amaçlı kullanılan tartışmasız şekilde iğrenç terim: Sistemde üç yüz kelle var, yani elimizi çabuk tutmamız lazım. Şimdi bir sonraki kelle grubunu aşağıya getiriyor, seninki onların arasındaysa haber veririm.]
Bunlar saçma sapan şeyler olmadan önceydi. Ben o zamanlar hâlâ ara sıra insanların nasıl kelleye, yani formaliteye indirgendikleri gibi şeyleri düşünürdüm. Bunu yapmak için niçin polislere ihtiyaç duyduğunuzu ve polislerin efendilerinin -Sistemin- doğru düzgün işleyebilmesi için niçin sürekli deminki insanlarla beslenmeye ihtiyaç duyduğu gibi şeyleri… Öyle ki birazdan anlatacaklarımın meydana geldiği şehirde normalde bir yılda yaklaşık bir milyon kelle zorla tevkif edilirdi. Eğer az sonra dinleyeceklerinizden sadece tek bir şey öğrenecekseniz o da şu olsun: Polis sadece zaman zaman suça tanık olmuş izleyicilerle ilgilenmezdi. O sırada öncelikli olarak şüpheliyi gözaltına almak mecburiyetindeydi. Daha doğrusu polis şüpheliyi hemen hemen ne zaman istese gözaltına alarak Suç yaratmak gibi özel bir kabiliyete sahipti, yani görevi kötüye kulanma alabildiğine yaygındı. Sonuçta kimin kelleye dönüşeceğine karar verilmesinde sıklıkla adayın alçak gönüllülüğünün derecesi, oturduğu semt ve en çok da konuyla alakalı polis memurlarının ihtiyaç duydukları fazla mesai ücreti gibi göz ardı edilen faktörler etkili olurdu. Bunların hiçbiri size birinin, diyelim ki Senin, kelle haline geliş sürecini tam açıklamaz, ki şu an bir bakıma üstü kapalı olarak bu hikayenin sözünü vermiş bulunuyorum. Bu yüzden sokakta olduğunu farz et, sonra bir olaya karıştığını…
Sonra bir yabancının elinin kellende olduğunu, tepesindeki rengarenk çubukla yarısı mavi yarısı beyaz biricik Amerikan arabasına başının çarpmaması için gerekeni yaptığını… Bunu bir düşün, görürsün, çok kolay. Şimdi polisin seni ceza mahkemesi sorgulamasında3 hakim karşısına çıkarmak için yirmi dört saati var. Ama çabuk kavrayan bir tipsen Zamanın bu diliminin bitmez tükenmez sarfiyatını izleyecek, ne var ki ortamdaki ivedilikte kesinlikle buna uygun bir artış tespit edemeyeceksin. İlk durağın, seni gözaltına alan memurun, yani G/M’nin, seni Evrak Kayıt Memuru diye bilinen başka bir polisin önüne çıkaracağı uygun bir emniyet müdürlüğü. G/M ona sözde suçunla ilgili masal anlatıyor ve ikisi, konuşmacı ve dinleyici, seni New York Ceza Kanunu’nun hangi bölümüyle (ya da bölümleriyle) yargılayacaklarına karar vermek için kafa kafaya veriyor. Artık gayri resmi olarak itham edildin ve bu sorun ortadan kalktığına göre senden uzak bir yerde kıyafetlerinin tamamını çıkarman (bunun yakışık alıp almadığı o esnada tartışılmaktadır) ve götünü kibarca iki yana ayırman istenebilir. Bu çıplak arama, hâlâ fazladan suçlamaların ortaya çıkabileceği pek çok yöntemden biridir. Yani kamusal alanda açık bir Heineken şişesi sergilemek gibi bir saçmalık yüzünden yakalandığında -normalde kesinlikle ikinci dereceden önem taşıyan ve hemen sorgulamada çözülen bir kovuşturma- eldivenli polis memurun artık en çok gizlemen gereken şeyi keşfedebilir: Geçmiş kutlamaların hayaletimsi kalıntılarından çok sayıda toz paketine kadar değişen miktarlarda ve büyük olasılıkla iç çamaşırının ve hatta kıçının içi gibi dokunulmaz yerlerde, bölgenin “anında kullanıma hazır ama teknik olarak yasal olmayan uyuşturucular”ından birini halihazırda taşıdığını ya da geniş kapsamlı bir ceza hukuku terimi kaçak malın diğer daha az popüler türlerinden birine sahip olduğunu… Ufak tefek ihlaller bu şekilde büyük suçlara dönüşebilir ve bu ara sıra değil, sık sık olur. Polisler bunu bilir ve bu yüzden yukarıdaki Kamusal Alanda Alkol Tüketimi gibi (İK § 10.125)4 eften püften şeyleri bile görmezden gelmeleri pek mümkün değildir. Senin gibi insanlar da bunu bilirler, ama davranışlarında en ufak bir değişikliğe gitmeyerek süreç içerisinde kelle sayısının makul ölçüde sabit kalmasını sağlarlar. Suçlamalarına yenisini eklememek için dikkat etmen gereken diğer bir davranış da, sadece sözle bile olsa polise mukavemet etmemek, çünkü bu tür bir hareket daha az barış yanlısı olan mavi üniformalılardan bazılarını cezalandırıcı şiddete birazcık teşvik edebilir. O zaman bahsi geçen şiddet Polise Mukavemetten (CK § 205.30)5 suçlanmanı gerektirir. Sırf yara berene bu sayede bir açıklık getirmek için, ki umalım da o yaralar fazladan bir İkinci Dereceden Yaralama (CK § 120.05[3]) -işin içine bir polis memurunun girmesiyle hafif suç sayılan bir yaralamanın ağır suça dönüşmesini içeren daha kapsamlı bir açıklama- ağır cezasıyla sonuçlanmaması için önemsiz olsun. Hâlâ emniyet müdürlüğündesin, damgalanıyorsun: Her bir parmağın siyah mürekkebe, sonra Vesta rahibesi beyazı kağıda bastırılıyor. Sonunda ortaya çıkan barkod, GBT kaydı -bulunduğun her şey anlamına gelen pelür kağıttan akordeonsu bir koleksiyon- oluşturmak amacıyla Albany’ye gönderiliyor. “Her şey” anlamına geliyor, çünkü Fizik ya da diğer bilimlerde olduğu gibi hüküm vermek, hükmün öncesinde olanlara dayanır. Yani geçmişin ne kadar kötüyse şimdiki zamanın da o kadar kötü olacaktır. Aklı başında hiç kimse -değiştirilmesi imkansız parmak izlerini temel aldığından ve isim ya da sosyal güvenlik numarası gibi göreceli, kısa vadeli bir şey olmadığından- GBT kaydının geçmişi betimleyişinden şüphe etmez. Aklı başında hiç kimse diyorum, çünkü bir keresinde sabıka kaydında gayet unutulmaz ve ciddi anlamda risk teşkil edecek türde olduğunu düşündüğüm bir mahkumiyeti azimle zerre kadar hatırlamadığını iddia eden biriyle uğraşırken o kişiye Locke savunmasını yapmayı düşünüp düşünmediğini sormuştum. Locke savunması, öyle bir eylem mizacıyla tam olarak ilişkilendirilemiyorsa insanların hatırlamadıkları bir şeyden sorumlu tutulamayacaklarını öngörüyordu. Bu noktada müvekkilim bana olabilecek en boş bakışla karşılık vermiş, sonra birbirini hızla takip eden ve gitgide tuhaflaşan şeyler söylemeye başlamıştı. Ta ki ben sadece neden bahsettiğimi bildiğini değil -ki bu bile yeterince garipti- aynı zamanda inkar edilemez derecede deli olduğunu fark edene kadar. Benim düşüncesiz Locke referansım, onun A Kümesi Kişilik Bozukluğunda6 deyim yerindeyse bardağı taşıran son damla gibi bir şey oldu, dolayısıyla o günden sonra öyle şeyler yapmayı bıraktım. Şimdi G/M’nin doldurmak zorunda olduğu tüm bu kağıt kürek var ve G/M kağıtları doldururken seni emniyet müdürlüğünde bir hücrede tutacak. Ama önce, eğer dosya ciddiyet falan taşıyorsa, o ve arkadaşları aleyhinde kanıt toplamak isteyecekler. En iyi kanıt büyük çoğunlukla tam da ağzından çıkan kelimeler olduğu için genelde senin ifade vermeni tercih ederler. Sana söylüyorsam bir bildiğim var, seninle işleri bittiğinde muhtemelen sen de ifade vermek isteyeceksin. Çünkü polis için, herhangi bir görevi suiistimalle itham edilen polis memurunun yaklaşık kırk sekiz saat boyunca bunun için sorgulanmayacağını belirten -başka şeylerle birlikte ona müdafi tutması için de zaman veren- kırk sekiz saat kuralı diye bir şey işlerken, şu an senin için kesinlikle farklı bir kırk sekiz saat kuralı işliyor. Bu da diyor ki, polis kırk sekiz içinde -ifadeni almaları için kırk sekiz saat gerekliyse- tacizde bulunabilir, tehdit edebilir, yalan söyleyebilir, kandırabilir, çalabilir, aldatabilir, sahte vaatlerle kandırabilir ve (sana polisle konuşmana kesinlikle izin vermeyecek bir müdafi tahsis edileceği) sorgulamanı geciktirebilir. Bütün bunları -tam da elaleme maskara olasın diye yakalandığına inandığın anda değil- sana Miranda haklarını kullanmanı tavsiye etmeleri takip eder ki sonradan vereceğin ifade geçerli olsun. Bu senin, hoşgörülü okuyucu, hikaye anlatırken biraz daldan dala konabileceğimi öğrenmen için iyi bir zaman. Bu yüzden Miranda haklarının hukuki oluşumu üzerine birazdan gelecek konu dışı paragrafı merak etmeyenler burayı anlatının akışında en ufak bir kayıp yaşamadan tamamen atlayabilirler.
Arasöz başlıyor: İşte Ernesto Miranda uyarıların Miranda’sıydı ve ünlü bir nişancının (ya da nişancıların) John Fitzgerald’ın parçalarını Jackie’nin her yerine saçacağı yıl yirmi üç yaşındaydı ve ufak çaplı bir kargaşa yaratıyordu. Orta ikiye giden bir öğrencinin zihinsel gelişimine sahip lise terk Miranda, tecavüze teşebbüsten zaten bir yıl yatmıştı. Dikey bir evrende ise dergilerde gördüğü gösterişli kızlar gibi giyinmeye ve daha cazip sınıf arkadaşlarıyla aynı plakları dinlemeye çalışan on sekiz yaşında Phoenixli bir kız, bir sinema salonunun büfesinde -bu tür bir faaliyetin kâr getirdiği gerçek yuvasında- tezgahtarlık yapıyordu. Bu kız bir gün margarin ile sıvı Real Things7 sattı ve işi bittiğinde evine gitmeye çalıştı. Burada sahneye kızın eve yaptığı yolculuğu bölecek Miranda giriyor. Miranda onu yakaladı, arabasına sürükledi ve Boyalı Çöl’ün8 Kırmızı, Kahverengi ve Moruna götürerek ona tecavüz etti. Kızın ona saldıran kişinin sürdüğünü sandığı arabayı, bir 1953 Packard’ı bir an için gördüğü bir hafta sonrasına saralım. Bu düşüncesini polise bildirerek onlara arabanın plakasının DFL312 olduğunu söyledi. O plakanın bir Oldsmobile’a kayıtlı olduğu ortaya çıktı, ama polisler DFL317’nin bir Packard’a kayıtlı olduğunu keşfetti, Ernesto Miranda’nın kız arkadaşı Twila N. Hoffman’a ait bir Packard’a. Kızın verdiği tarife uyan Miranda’nın bulunduğu 2525 Batı Mariposa Sokağı’na doğru yola çıkalım. Miranda yakalandı ve zanlı teşhis odasına konuldu. Kız, içlerinde en çok onun tecavüzcüsüne benzediğini söyledi, ama yüzde yüz olumlu bir kimlik tespiti yapamadı. Dedektifler Miranda’yı İki Nolu Sorgu Odasına götürüp tecavüzcü olarak teşhis edildiğini söylediler ve orada ona ifade vermek isteyip istemediği soruldu. Miranda ifade verdi. Suçu başta inkar ettikten sonra alınması iki saat sürmüş ve haklarını anladığını söylediği bir bölümü de içeren imzalanmış yazılı bir itiraftı bu. Miranda mahkemeye sevk edildi ve kendisine bir müdafi atandı. Fakat avukatının, Alvin Moore’un kafası epey çalışıyordu ve yerinde harcanmış bir 100 dolar için itirafın yasa dışı biçimde alındığı hususunda itiraz etti, çünkü hiç kimse Ernesto’ya ifade vermeden önce müdafi tutma hakkı olduğunu söylememişti. Duruşma hakimi bu duruma hadi oradan dedi ve sonuçta jüri itirafı dinledikten ve tabii ki etkilendikten sonra Miranda zaman aşımıyla yirmi ila otuz yıl olmak üzere özel yerleşim biriminde9 hapis cezası aldı. Ernesto temyize gidip gidemeyeceğini düşündü ve gitmeye karar verdi. ACLU10 dosyaya el koydu ve 976 gün sonra John Flynn’in asla karar bozmayan mahkemesine çıktılar. İşte doğrudan bir alıntı (hayır değil): “Bakın gençler -size böyle hitap ediyorum çünkü O’Connor/Ginsberg öncesi usul böyle- Beşinci Ek Madde11 mevzunuz sadece zengini ve güçlüyü koruyor: Haklarını bilecek kadar kafası çalışanları ya da cebi müdafi tutacak kadar dolu olanları.” Warren mahkemesindekiler12 gerçekten de mutabakata vardılar ve belki de beş insanı mutlu edecek türden bir kararla polisin ileride, gerçek ya da hayali, suçunu itiraf edip etmediğini kimsenin umursamadığı, okuma yazma bilmeyen bir aptala işkence etmeden önce onu ortalama bir orta ikinci sınıf Sosyal Bilgiler dersinizde anlatılmayan belli başlı hakları konusunda bilgilendirmek zorunda olduğuna karar verdiler. “Hepsi çok istisnai” örneklerde alışılageldiği üzere, Miranda’nın mahkumiyet kararı bozuldu ve davanın tekrar açılmasına karar verildi. İfadesi şu anki gibi kusurlu olmayan, boğuşma yaşandığına dair herhangi bir kanıtın ve şüpheli kimlik tespitinin yer almadığı başka bir dava açılacaktı. Ancak, savcılığın “hepsi çok sık görülen” mutlu tesadüfleri sayesinde Miranda’nın nikahsız yaşadığı eşi, daha önce adı geçen
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıÇıplak Tekillik
- Sayfa Sayısı122
- YazarSergio De La Pava
- ISBN9786058050013
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviYedi Yayınları / 2019
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Zavallı Şey ~ Matias Faldbakken
Zavallı Şey
Matias Faldbakken
Kendi halinde sessiz sakin bir delikanlı olan Oskar, daha çocukken kendini Blumların çiftliğinde her işe koştururken bulur. Hayatı küçücük odası ve kan ter içinde...
- Yarın Güneş Yeniden Doğacak ~ Véronique Maciejak
Yarın Güneş Yeniden Doğacak
Véronique Maciejak
Yarın Güneş Yeniden Doğacak Chloé son derece titiz, çalışkan, mükemmeliyetçi bir kadındır. Günlük rutini içerisinde onu gözlemleme fırsatı olan biri, onun iki yıldır çalışma...
- Kalpten Kalbe ~ Kat Martin
Kalpten Kalbe
Kat Martin
Bir deniz kazasında yaralanınca korsanlar tarafından esir alınan cesur Viking savaşçısı, Londra’ya getirilir. Bir sirkte, kafes içinde kilitli tutularak gezdirilmektedir. Dilini bilmediği bu ülkede,...