José Mauro de Vasconcelos’un bu romanında olaylar, bir kenar mahallenin köy yolunu andıran bir sokağında geçiyor. Her bölümü, her parçası türlü renk tonlarıyla bezenmiş bir kitap. Toplumsal yalanlar, bireysel ikiyüzlülükler, insanca duyguları, özlemleri altüst eden ince hesaplar, çevrilen dolaplar, dalavereler, acımasız alaylar, kargaşa içindeki bir toplumun açık belirtileri olan bir yığın tutarsızlık bir bir gözler önüne seriliyor bu eserde. Romanın kahramanları, başkalarına adanmış sıradan bir yaşam uğruna kendi dünyalarını terk eden Antão ile Ananias ve onların çevresinde bu kenar mahallenin sevecen ve inançlı sakinleri. Romanda yer alan kişiler, geçen olaylar sımsıcak, şiirsel bir dille anlatılıyor. Çıplak Sokak’ta Tanrı’nın yüzünü korkusuzca arayan Brezilyalı bu usta yazar, okurun bu konuda kendi konumunu seçmesi ve son sözü söylemesi için yargıları ve tanımları onun yorumuna bırakıyor.
AÇIKLAMA
Bundan çok uzun yıllar önce, Enoş adında bir adam, ateşten bir arabaya binerek gökyüzüne çıkmıştı.
Kısa bir süre sonra, Elihu da aynı şeyi yaptı, vesaire, vesaire.
Gautama Buda adında bir adam da, yoksullar arasında yaşamak için debdebeyi bir yana itmişti.
Assisi’li Aziz Francesco da, aynı biçimde, bahtsızların yaşamlarına ortak olmak için her şeyi bırakmıştı…
Yeter artık, hepsi bu kadar.
Birinci Bölüm
ERMİŞLER
1
Onlar
Aralık güneşi, tüm sokağı, evleri ve ağaçları sarmalayan boğucu bir ısıyla her yanı sımsıcak kucaklıyor, çevredeki gölgeleri bile uyuşturucu bir sıcaklığın içinde ısıtıyordu. Aylardan aralık, mevsimlerden de yaz olduğu için, uzaklardaki sıradağların ardından gün de çoktan ışıdığından, Ananias, bir ayağını öbür ayağıyla ovuşturarak, neredeyse çocukça bir sevinçle gözlerini kocaman açtı.
O yaz gününün ardında, o sabahın ve sıcaklığın ardında öyle çok şey vardı ki. Ananias, bunun yine bir Noel sabahı olduğunu biliyordu. Ortalık iyice aydınlanınca Ananias yerinden kalktı, bununla da yetinmeyerek, hiç horlamadan mışıl mışıl uyumakta olan Antão’yu dürttü. Antão, telaşlanmadan açtı gözlerini; uzamış sakalının gölgelediği yüzünde gözleri olduğundan daha koyu görünüyordu. Ötekinin yüzündeki ifadeyi hiç istifini bozmadan inceledi;
Ananias’ın gülümsemesi giderek silindi, silindi… ve sonunda yüzü her zamanki ifadesine büründü. Kendini haklı çıkarmaya yeltendi:
“Bugün…”
Öteki hiç sesini çıkarmadı.
“Bugün Noel.”
Antão, eski püskü çarşafları bir yana iterek upuzun, sıska bacaklarını uzattı. Sonra yatağın kenarına oturarak öğüt vermeye hazırlandı. Ama buna fırsat kalmadan, yatağın öbür ucundan kalkıp gelen Yaman, ona dostça miyavladı, sonra da gidip kucağına, kocaman ellerinin arasına yerleşti.
“Sen hiç de iyi alışkanlıklar edinmiyorsun…”
Ananias hart hart kaşındı. Keyfi neredeyse kaçmış bir halde kalkıp pencereye gitti; şöyle bir dokunmasıyla açılıverdi pencere çünkü kıvrılmış bir kâğıt parçasıyla iğreti kapatılmıştı.
Pencerenin açılmasıyla, yazı müjdeleyen pırıl pırıl bir gün neşeyle giriverdi içeri. Ananias, dışarıdaki her şeyi görebiliyordu, toprağa gömülüp zamanla çürümekte olan bambu çite varana kadar her şeyi.
Pencereden çekilerek, uysal bir tavırla Antão’nun yüzüne baktı. Sormaya çekiniyordu ama yine de sordu:
“Yani ben bu yıl iyi davranmadım mı?”
Antão olumsuz anlamda başını sallayınca, upuzun saçları da sallandı.
“Yani bu yıl da mı ermiş olamayacağım?”
“Bu yıl da ermiş olamazsın Ananias. Daha değil…”
Bunları öyle büyük bir kederle söylemişti ki, ötekinin bakışları da kederle doldu. Hani neredeyse ağlayacaktı. Sonra başını önüne eğdi.
“Ama ben elimden geleni yaptım.”
“Hayır, yapmadın.”
“Evet, yaptım.”
“Ne gerekiyorsa yaptığına gerçekten inanıyor musun?”
“Evet.”
“Ama ben inanmıyorum, bunda da haksız değilim.
Gel otur Ananias. Şuraya, gözümün önüne otur.”
Ananias onun dediğini yaptı, yatak çatırdamıştı.
“Söyle bana kardeşim, 6 Şubat’ta ne yaptın?”
“Bahçenin dibine, çocuklarla birlikte bir muz ağacı diktim.
“Peki, ya 10 Mayıs’ta?”
“Çocuklarla birlikte sokağın ortasında uçurtma uçurdum, bir de Light’ın kamyonuyla boğa güreşçiliği oynadım.
“Ya 12 Eylül’de?”
“’Kelebek’e iki bin reis oynadım.”
“O halde?”
“Ne?”
“Şöyle böyle davranmışsın. Kusursuz olmamışsın.
Bu yüzden bir yıl daha bekleyeceksin. Ben senin meleklik aşamasından öteye geçebileceğinden kuşkuluyum
Ananias.”
Melek, yumuşak bir bakışla boynunu büktü:
“Ama bugün Noel Ricardo.”
Antão kızmadı ama ışığın altında artık açık renk görünen gözlerinden belli belirsiz bir gölge geçti.
“Gülünç! Son derece gülünç! Uzun zaman önce birbirimize söz vermiştik. Ben Ricardo değilim, sen de Roberto değilsin Ananias.”
“Öyle de olsa bugünün Noel olmasına engel değil.”
“Noel de ötekiler gibi bir gün. Sen çocukça davranıyorsun ve seksen altı yaşında bir ihtiyara hiç benzemiyorsun Ananias.”
Ananias üzüntüsünden ölecek halde dışarı çıktı. Mutfağın kapısını açtı, sabahın orada da sürüp gittiğini görmek canını sıkmıştı. Orada, dışarıda, gün hiç gösterişe
kaçmadan başlıyordu ama ortalık müzikle doluydu. Çalılar, bahçenin kupkuru toprağını boğarak büyüyordu.
Hepsi ne de çabuk büyümüştü. Bambu çit, bahçenin dip kısmında iyice yere yatmıştı. Coleiro’lar, birbirlerine çarpan küçük toplar gibi, kısa çığlıklar atarak yabani otlarla kendilerine ziyafet çekiyorlardı.
Çeşmeye gidip musluğu açtı. Su, yazın sıcak geçmesi nedeniyle ılık akıyordu. Sakallı yüzünü yıkadı. Ellerinin sakalına değmesi, bugünün “o gün” olduğunu hatırlatmıştı ona. Ağzını da yıkadıktan sonra içeri girdi.
Sonra hemen yeniden kapıya çıktı, sesini yükselterek, “Pisi! pisi! pisi!” diye seslendi. Sarımtırak otların arasından kendi de gözleri de sarı renkte, upuzun, sıska bir dişi kedi çıkıp gelerek Ananias’ın bacaklarına sürtündü; kuyruğu neredeyse gövdesi kadar uzundu.
“Evde uyumadın, değil mi?” dedi Ananias. “Seni çok merak ettim, biliyor musun?”
Yere eğilerek sarı kedinin tüylerine elleriyle hafifçe vurdu.
Sonra da sesini tatlılaştırarak sordu:
“Sulamita, canikom, Tricolinete’yi gördün mü?”
Yanıt almasına gerek kalmamıştı çünkü Tricolinete, sanki bilmiş gibi çitin kenarından çıkıverdi; kısacık bacaklarıyla koşarak, buram buram domuz kokusuyla yaklaştı.
Ananias iyice eğildi, minik domuza sürtündü. Tricolinete’nin kulaklarını hafif hafif okşayarak, onun gibi homurdanırcasına mırıldanıyordu:
“Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun, değil mi canım?”
On yaşından küçük kız çocuğunun taze çişiyle Bayan Pifânia’nın yılancık hastalığını iyi ederek bir mucize gerçekleştirdiğinde kendisine armağan etmişlerdi Tricolinete’yi. Ama bütün bunları gururla düşünmüş olmaktan hemen pişmanlık duydu çünkü o bir ermiş değil bir melekti; melekler de mucize yaratamazdı. Yalnızca iyilik yaparlardı. Ermiş olan Antão’ydu, son derece güçlü ve sakindi o.
Dişi kedi Sulamita, mır mır, mır mır yapmayı sürdürüyordu, Ananias ona iyice sokulduğu için de kucağına tırmanıverdi.
Tam o sırada, Bayan Bárbara, yıkamaya henüz vakit bulamadığı yüzünde tatlı bir gülümsemeyle, saçları dimdik olmuş kafasını çitin o yanından uzatarak bağırdı:
“Bay Ananias, bodur tavuğumu gördünüz mü? İyi günler.”
“Görmedim Bayan Bárbara. İyi günler.”
“Sanırım sizin çalılıkların arasında dolaşıyor. Ta şurada, çitin kenarında.”
“Bir bakayım.”
Tavuk oradaydı.
“Lütfen bir dokunun bakalım, yumurtası var mı?”
Ananias parmağını dokundurdu, sıcaklığı hissetmiş, bir yumurta olduğunu anlamıştı.
“Evet, var.”
“Bir fincan kahve ister misiniz?”
“Kabul. Ama iki fincan olsun çünkü Antão da uyandı.”
Bayan Bárbara, içeri girip elinde iki fincanla tekrar çıktı; biri alüminyumdandı, öbürü de eski bir kakao tenekesiydi.
“Bugün dersiniz yok, öyle değil mi Bay Antão?”
“Bugün yok. Bugün Noel.”
“Öyleyse ikinize de mutlu Noeller dilerim.”
“Çok teşekkürler. Ben de sizinkilere aynı şeyi dilerim.
Elime bir manzara resmi geçecek olursa size vereceğim.”
İçeri girdi.
Onların yaşantıları böyleydi işte, tam bir yalınlık içinde geçiyordu.
Yapacağı “o şeyi” hatırladı. Eski konsolun birinci çekmecesini açtı. Boştu. Ötekini açtı. Bomboştu. Üçüncüsünü açtı, aradığını bulunca da keyiflenerek makası aldı oradan. Antão, sanki elinde kristaller taşıyormuşçasına büyük bir dikkatle Yaman’ı yere bıraktı, sağ elinde makası sallamakta olan Ananias’ın önünden geçerek sabah tuvaletini yapmak üzere kapıya yöneldi. Orada durup dışarı baktı. Gerçekten o kadar güzel bir sabahtı ki, saatin iyice ilerlemiş olmasına rağmen Antão hiç acele etmiyordu. Güneş, coleiro’ların ziyafetini halelerle süslüyordu artık, cırcırböcekleri de şarkılarını en uzak çalılıklara kadar yayıyorlardı. Dinlemeyi yalnızca kendisinin bildiği bu müziğin güzelliğine mistik bir coşkuyla kulak vermek üzere gözlerini yumdu. Kendi sessiz köşesinde, uyanmaya başlayan doğanın içindeki her şeyi duyabilmek için soluk bile almak istemiyordu.
Kendini toparladı, musluğa doğru yürüdü. Tricolinete yanı başında homurdandı ama o eğilmedi. Gözleriyle okşamak da aynı derecede hoştu. Neyse ki gün sıcacıktı, yazın yağmur hemen hiç yağmazdı, bir yağmaya kalksa günü de geceyi de berbat ederdi. Evin her yanı akıyordu, hem de her defasında daha beter oluyor, kiremitler açılıp suları geçiriyordu. Kendisi için dert değildi ama daha melek olan Ananias için dayanılmaz oluyordu bu. O zaman kardeşinin sinirlendiğini ve bir hafta boyunca hiç geçmeyecekmişe benzer bir öfkeye kapıldığını görüyordu. Ananias o yıl gelişme kaydetmiş, anlayışlılık belirtileri göstermişti; herhalde ilerleyen yaşındandı bu.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıÇıplak Sokak
- Sayfa Sayısı192
- YazarJosé Mauro de Vasconcelos
- ISBN9789750725548
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Beyaz Diş ~ Jack London
Beyaz Diş
Jack London
1906 yılında Beyaz Diş yayınlandığında, Jack London artık ünlü bir yazar olma yolunda önemli adımlar atmış, sadece Amerika’da değil, dünyanın başka ülkelerinde de popülerleşmeye...
- Kairos ~ Jenny Erpenbeck
Kairos
Jenny Erpenbeck
Aşkı ölümlülerin yüreğine kim düşürür – Eros mu, uğurlu anların tanrısı Kairos mu? Yıl: 1986, Kasım ayı başları. Yer: Doğu Berlin. Otobüste...
- Hayaletlerim ~ Gwendoline Riley
Hayaletlerim
Gwendoline Riley
Kırklı yaşlarını süren bir akademisyen olan Bridget, kedisi ve erkek arkadaşıyla sakin bir hayat kurmuş, babasıyla görüşmeyi yıllar önce kesmiş, annesiyle ilişkisini ise senede...