Günümüz toplumu her konuda olduğu gibi cinsellik alanında da yanlışların içinde. Bastırılan ve yasaklanan cinsellik de insanları mutlu edemiyor, serbest ve özgür bırakılan cinsellik de. Çünkü insanların olaya bakışları yanlış. Karşı cinsi bir rakip, düşman ve en önemlisi bir yabancı gibi görüp, ona yararlanılması gereken bir nesne gözüyle bakıyoruz. Tıpkı doğaya ve hayata yaptığımız gibi. Ne insan, ne de onun cinselliği bir mal, bir meta ve bir tüketim aracı değildir. Ona sahip olunamaz ve o ‘elde edilemez’. Yaşanılması gereken bir süreçtir yalnızca.
YAYIMCININ SUNUŞU
Aslında herkes kendisi için savaşıyor cinsellikte, sevgiyi de ayıp olmasın diye zorla araya sokuşturmaya çalışıyor. Aslında hayvanca bir eylemi, İnsanî kılma çabası bunlar. Oysa insan fiziksel olarak bir hayvandan farksız. Ruhun o engin yüceliklerinde düşünceler, fikirler, hayaller, sevgi akıştan tasarlanırken, geriliğe ve ilkelliğe bakın ki, o kişi, dışkı üretiyor, ağzı ve sağı-solu pis kokuyor, kan, ter ve gözyaşı ile mecelleşiyor. Ruhun her an bir hayal kırıklığı yaşaması ve bu geri realite ile birarada bulunuşu hazmetmek için büyük gayretler göstermesi ne kadar tabii.
Cinsel eylem de, fiziksel boyutuyla aslında son derece “tiksindirici”, “kaba” ve “hayvani” bir eylem. Tıpkı yemek yemek gibi, cinselliği de güzel kılmak için insanlar binbir icat ve süsleme geliştirmişler. Hatta bu işi (yemek yemekle birlikte) hayatın en üst hedefi ve zevki haline getirmeye çalışmışlar, çalışıyorlar da. Bu konuların üzerine büyük endüstriler inşa edilmiş. Amaç, bir türlü bir anlam verilemeyen “boş” ve “ölümle birlikte bitecek” bir hayatın verdiği acıyı ve çaresizliği örtebilmek.
Yanlış ve yine yanlış. Kimse kendini aldatmasın. Gerçek ilişki, insanın ruhunun yüceliğine yakışan bir birleşme, gönülden gönüle oluk gibi akan bir sevgi olmalıdır. İnsanın içini ve yüreğini titreten. Çocuk istendiğinde ise (bir rivayete göre Orion Uygarlığında olduğu gibi) sadece bunu istemek ve “âdet yerini bulsun” diye karşılıklı olarak bir öpücük kondurmak yeterli olabi lir. Nedir o, kan-ter içindeki “sıvı nakilleri” ve 9 ay suren karanlık, yamuk yumuk bir süreç ve annenin çektiği acılar? Bu açıdan bakınca. Tanrı’nın kendisine itaatsizlik eden Adem ile Havva’yı bu yolla cezalandırdığı düşüncesine kapılmamak elde değil.
İnsanlar cinsel eylem sırasında birbirlerini bir nesne olarak ele alıyorlar. İnsanın fiziksel donanımı ve nitelikleri açısından başka türlü davranmak şansları da yok zaten. Tıpkı herşeyi tükettikleri gibi, cinselliği de bir tüketim malzemesi haline getirmişler, birbirlerini de bu iş için bir aracı olarak kullanıyorlar. İnsanların birbirlerine ihtiras ve cinsel arzu duyabilmeleri için, karşılarındaki kişiyi kendilerinden farklı ve “yabancı” gibi görmeleri gerekir. Arkadan gördüğünüz ve çok istek duyduğunuz bir kadının, yüzünü dönünce bir erkek olduğunun anlaşılması ya da giysilerine bakıp, istekle başınızı çevirdiğiniz kişinin sizin çocuğunuz olması durumlarını bir düşünün. Belki böylelikle, cinselliğin günümüzde bize lânse edilen biçiminin ne denli yüzeysel. çarpık ve yanlış temeller üzerine oturmuş olduğunu güzlerinizin önünde daha iyi canlandırabilirsiniz. Tamamen dış görünüşe. fiziksel özelliklere ve hep “daha çok” ve “daha değişik” zevklere “sahip olmak” eğilimine bağlı olarak gelişen bir cinsellik anlayışı, aslında kimseyi tatmin ve mutlu edemiyor. Ama kafamızda oluşturulan “sahip olmacı” şablona biraz uyan bir çizgi yakalayabilirsek, “tamam doyuma ulaştık” diye kendi kendimize telkinde bulunuyoruz.
Oysa kâinatta varedilmiş tüm birimlerin birbirlenyle içten içe bağlı bir bütünlük olduğunu hisseden ve giderek buna düşüncesi ve beyni ile de inanan ve farkeden bir kişi, olayı çok farklı bir biçimde görür. İnsan olmasının zorunlu kıldığı fiziksel özelliklerini abartmaz, büyütmez, söylemez, baş tacı yapmaz. Onları yerinde, gerekli olduğu şekilde ve zamanlarda kullanır. Ve hatta bunları biraz da “kerhen” yani “âdet yerini bulsun” di ye yerine getirir. Dünya planının anayasasına tâbi olduğunun bilinciyle, bu yasaları onaylasın ya da onaylamasın, beğensin ya da beğenmesin, onlara uyum göstermek zorunda olduğunu bilir. Ama asıl ağırlığı, o bütünsellik içindeki fonksiyonunun farkına varmak ve bu göreve ya da fonksiyona uygun olarak düşünmek, yaşamak ve davranmak yönüne verir. Kısaca “görevini yapar” o kadar! Fiziksel ve dünyevî ol anlan abartmaz, ruhsal ve bütünsel olanları da yok saymaz. Değerli olan ve asıl mutluluk vereni, diğerinin önüne alır.
Aslında herşey. insanın varoluş sorununa vermeyi arzuladığı bir cevap arayışından ya da doğumla birlikte içine düşülen boşluğun (yalnızlığın ve acizliğin) ve varoluş olgusunun temelindeki çelişkinin (beden ve rıh ya da doğum ile ölüm) çözümünü veya aşılmasını sağlama çabasından başka birşey değil. Ama bunu herkes kendi bedeni, beyni, psikolojisi ve yapısına göre farklı farklı yapar.
Zayıf ve çaresiz olduğumuzu bir çoklarımız farkediyoruz. Bu, bir hayal kınklığı ve acı veriyor bizlere. Ondan sonra iş geliyor, bu temel varoluş sorununa bir cevap bulmaya ya da vermeye. Kimi içe kapanıyor, kimi dışa dönüyor. Bazıları da başka bir plandan gelmiş gibi hissediyor kendini, buraya ait olmadığını farkediyor. İnsan olmaktan, bu dar fizikse) bedenin içinde hapsedilmekten duyduğu rahatsızlığı bilince çıkaran da var, çıkaramayan da.
Çare, durumu kabul etmek ve yapılabilcek en iyi şeyi yapmak. Çünkü insan dünyaya kabul ederek bedenleniyor, buna itiraz etmek yanlış olur. Önemli olan kendini tanımak, dünyadaki görev ve fonksiyonunu iyice tesbit etmek ve belirlemek, ondan sonra da “ne varlığa sevinmek, ne yokluğa yerinmek, sadece görevini yapmak”. Zaten başka çaresi de yok, bununla yetinmek zorunda.
Fromm’un cinsellik ve sadizm başta olmak üzere, cinsel sapmalar konusundaki düşüncelerini açıklayan makalelerinden oluşan bu kitaptaki yazılar, Türkçe olarak ilk kez yayınlanma özelliğini taşıyor. Yararlı olacağını umuyoruz.
Aydın Antan
***
Cinsel özgürlük Hareketinin Bakış Açısı
Son 10 ve hatta 20 sene içinde (ya da daha genel olarak bu yüzyılın başından itibaren) esaslı ve giderek daha hızlı yayılan bir değişim, cinsellik alanında ve cinsel davranışlarda gözlemlenmektedir. Değişim o kadar belirgindir ki, bir cinsel devrimden ya da bir cinsel özgürlük hareketinden bahsetmemiz mümkündür. Bu hareketin genel özelliği, cinsel arzunun kendiliğinden ortaya çıkan bir istek olduğunun ve cinsel ilişkinin beraberinde ille de bir üreme amacı ya da üreme imkânı sağlanmasının gerekli olmadığının düşünülmesidir. Cinsel nitelikli zevkler, her insan için vazgeçilmesi ve sınırlandınlması mümkün olmayan hazlar olarak kabul edilmektedirler.
Bu düşünce değişimi, bir üreme amacı gütmeyen her türlü cinselliği “gayr-i tabii” (ilahi planına ters düştüğü için) ve günah olarak kabul eden ve mastürbasyon ile karşılaştıran ya da başka bir ifadeyle üremenin, cinsel ilişkinin ”doğal” bir amacı olduğunu düşünen klasik Hristiyanlık yaklaşımını ve burada özellikle de Katolik kilisenin bakış açısını reddetmektedir. Cinsel özgürlük hareketi ilk olarak yirmili yıllardaki genç nesillerin yakın çevresinde başladı. Ellili ve altmışlı yıllarda ise Kuzey Amerika’da ve Avrupa ülkelerinin çoğunda bir kitlesel fenomen özelliğini kazandı. Bu hareketin ne kadar güçlü olduğunu, kesinlikle radikal ya da asî yapıda olmayan milyonlarca insanın, Papa’nın doğum kontrol hapları hakkındaki tavsiyelerini reddetme leri açık bir şekilde göstermektedir.
Cinsel arzu ya da cinsel mutluluk duyma hakkı açısından sözkonusu cinsel devrim tanımlandığında, bu hareket Batı ülkelerindeki politik gelişim için tipik olan özgürlük ve bağımsızlık çabalarının bir bölümü şeklinde açıklanabilir ve mantıklı, planlı ve ilerici bir tarihsel gelişim olarak kabul edilebilir. Ancak, problemin bu kadar basit olmadığını gösteren bir dizi soru da mevcut bulunmaktadır. Öncelikle sorulacak sual şudur: Batı dünyası içinde, kişisel özgürlüklerin büyümesi şeklindeki bir eğilimden söz etmek mümkün müdür? Böyle bir varsayım aslında ideolojik bir nitelik taşımakta değil midir ve konformizmin ve yabancılaşmanın arttığı gerçeği bu duruma ters düşmekte değil midir? Orta tabakaya ait yetişkin insanlarda ve genel olarak toplumun tamamındaki gençler arasında cinslerarası farkların kalkması, grup-seks ve benzerleri gibi cinsel hareketlerin yaygın hale gelmiş olmaları, aslında orta tabakanın ileri seviyede özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuştuklarının bir işareti midir?
Yeni cinsel anlayışı günlük yaşantıları içinde tatbik etmekte olan insanların, diğer taraftan düşünme ve hissetme ile ilgili mevcut toplumsal modele de çok güzel uyum sağladıkları ve asla radikal bir aykırılık ortaya koymadıkları görülmektedir. Bizim yabancılaşmış toplumumuzun bu iyi uyum gösteren üyelerindeki cinsel devrim, bu kişiler klasik bir yaşam tarzını devam ettirdikleri sürece gerçekten bir devrim ya da bir özgürlük olarak tanımlanabilir mi? Hippilerin ve sol eğilimli öğrencilerin cinsel davranışları da aynı fenomenin bir parçası mıdır?
Az sonra ifade edilecek olan düşünceler, bu sorulardan bazılarına bir cevap bulmaya çalışacaklardır.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Cinsellik İnceleme Kadın-Erkek
- Kitap AdıCinsellik ve Cinsel Sapmalar
- Sayfa Sayısı104
- YazarErich Fromm
- ÇevirmenAydın Arıtan
- ISBN9799757582471
- Boyutlar, Kapak13,5x21,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviArıtan Yayınevi / 2004