Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Çınaraltı Yazıları
Çınaraltı Yazıları

Çınaraltı Yazıları

Ziya Gökalp

Ziya Gökalp’ın fikirleri ve ortaya koyduğu eserler, sa­dece yaşadığı devirde değil, ölümünden sonra da Türk kültür ve medeniyetinden beslenen milliyetçi mefkûreye sahip bir neslin…

Ziya Gökalp’ın fikirleri ve ortaya koyduğu eserler, sa­dece yaşadığı devirde değil, ölümünden sonra da Türk kültür ve medeniyetinden beslenen milliyetçi mefkûreye sahip bir neslin yetişmesine katkı sağlamıştır. Çınaraltı Yazıları, Ziya Gökalp’ın vefatından önceki son yazılarıdır ve 8 Mayıs 1924 tarihinden itibaren Cumhuri­yet gazetesinde yayınlanmıştır.

“Çınaraltı” başlığı altında yayımlanan bu yazılar o günlerde büyük ilgi ile karşılan­mıştır. Damadı Ali Nüzhet Göksel, Ziya Gökalp’ın Çınaraltı başlığını çok sevdiğini belirterek, eğer ömrü yetseydi bu yazılarını Çınaraltı adıyla bir kitapta toplamak istediğini belirtmektedir. Ziya Gökalp’ın kültürel milliyetçiliği ön plana çıkarmak istediği anlaşılan yazılarını, biz de bu isteğe uygun olarak Çınaraltı Yazıları başlığı altında okuyucularımıza sunmaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran siyasî aktörlerin ortaya koyduğu ve temellendirmeye çalıştığı Cumhuriyet ideolojisini siyasî, kültürel, içtimaî ve felsefî anlamda geliştiren, şekillendi­ren en önemli kaynaklardan birisi olan Ziya Gökalp’ın bu makalelerinde dile getirdiği pek çok düşüncenin bugün de tam anlamıyla bir yol açıcı olduğu görülmek­tedir.

***

Ruhu Dinlendiren Çınaraltı’nda
“Cumhuriyet Yazıları”

Ziya Gökalp, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatını ve düşünce hayatını en çok etkileyen isimlerin başında gelmektedir. Gökalp’ın fikirleri ve ortaya koyduğu eserler, sadece yaşadığı/eser verdiği devirde değil, ölümünden sonra da Türk kültür ve medeniyetinden beslenen Türkçü bir mefkûreye sahip bir neslin yetişmesine katkı sağlamıştır. Rıza Kardaş’a göre, İmparatorluk coğrafyasının doğu ucunda bir şehirde doğup, batı ucunda (Selanik’te) fikir dünyasına Gökalp adıyla katılarak, Türkiye’nin sosyal ve kültürel problemlerine ışık tutmuş ve çözüm üretmiş Ziya Gökalp,11 sadece kitaplarıyla değil, muhtelif dergi ve gazetelerde yayımladığı makaleleriyle de fikirlerini ve görüşlerini ortaya koymuş bir düşünürdür. Bu kitapta “Çınaraltı Yazıları” adıyla bir araya getirilen makalelerinin ilham kaynağı olan “Çınaraltı” başlığı, Ziya Gökalp’ın Diyarbakır’da çıkardığı Küçük Mecmua’nın ilk sayısında yayımlanan ve Türk kültür ve medeniyetini ana hatlarıyla incelemeye çalıştığı “Çınaraltı” adlı makalesidir. Bilindiği gibi Gökalp’ın fikir hayatında üçüncü devre Küçük Mecmua’yı çıkardığı devredir.2 Bu devrede Durkheim tesiri devam etmekle birlikte yeni bir safhaya giren Gökalp, eski bilgileriyle yaptığı hesaplaşmaya Bergson tesirini de ilave ederek filozof kişiliğiyle görünür. Küçük Mecmua’da yayımlanan Çınaraltı adlı makalesinde “Ruhunu dinlendirecek bir çınaraltı bulduğundan” söz eden Ziya Gökalp, Çınaraltı’na sembolik bir anlam yükleyerek, bu adın “Yeni Mecmua” adlı dergiyi sembolize ettiğini ve Çınaraltı’nda sohbet ettiği arkadaşının da bu derginin kişisel ihtiraslarından temizlenmiş ruhu olduğunu ifade etmiştir:

“Şimdi belki, bu “Çınaraltı”nın nerede olduğunu, bu gönül arkadaşının kim olduğunu soracaksınız, söyleyeyim: Çınaraltı, ‘Yeni Mecmua’ adlı bir haftalıktı: Gönül arkadaşım da bu mecmuanın ferdî ihtiraslardan nezih olan ruhuydu. Bu gün de şu mecmuacığın küçük yaprakları altında bir sükûn yuvası yapmak istiyoruz: Bilmem, muvaffak olabilecek miyiz?”

İstanbul’da, hayat mücadelesinin heyecanlı gürültülerinden bıkmış olan Gökalp, ruhunu dinlendirecek bir istirahat köşesi, kalbine teselli verecek bir gönül arkadaşı aramaktadır. Bu arayışlarının sonunda nihayet, yeşil çamlar arasında bir huzur köşesi, bir Çınaraltı bulur. Burası, dünyanın karmaşasından kaçanlardan başka kimse uğramadığı bir yerdir. İş dünyasının zihin yorucu uğultularından uzaktır. Bir gün, buraya uğrayan münzevilerden birisiyle arkadaş olur. Gökalp, Çınaraltı’nın nerede olduğunu ve bu arkadaşının özelliklerini okuyucusuna şöyle anlatır:

“Bu arkadaş bana hiç nefretlerden bahsetmezdi, yalnız sevgilerini anlatırdı. Bana hiç çirkinlikleri, fenalıkları göstermezdi. Her şeyde benim henüz sezemediğim gizli güzellikleri, meçhul iyilikleri meydana çıkarırdı. Azıcık yeisi olsa bile gizlerdi: Ben onu daima ümitvar görürdüm. Azıcık bedbinlik olsa bile saklardı: Ben onu her sabah daha çok nikbin bulurdum. Sevdiği güzellikler ekseriyetle vatanımızın güzellikleriydi. Yabancılara mensup bedialardan ancak birûnî (egzotik) bir zevk ile hoşlanırdı. Tebcîl ettiği iyilikler bilhassa ümmetimizin faziletleriydi. Ecnebilere ait meziyetlere de, sahiplerinin beynelmilel ahlâklarına göre kıymet biçerdi. Camilerimizin kubbeleriyle minarelerini, evlerimizin saçaklarıyla cumbalarını, çeşmelerimizin çinileriyle kitabelerini anlatmaya doyamazdı. Halk dilinin güzelliğine, halk masallarının inceliğine, halk şiiriyle musikisinin rübabîliğine âşıktı.”

Böylece, bir sembol haline gelen Çınaraltı, kısa süre sonra da Cumhuriyet gazetesinde önemli bir sütuna dönüşür.

Kurtuluş Savaşı’nın ardından ilan edilen Cumhuriyet rejimi, halk tarafından heyecanla karşılanmıştır. Bununla beraber, yeni sistemin hayata geçirilmesi sırasında yapılan değişikliklerin, hem istenildiği oranda hızlı olmaması, hem de bazı çevreler tarafından sürekli eleştiriye uğratılması, rejimi savunmak ve kamuoyu oluşturmak amacını güden bir gazetenin çıkarılmasını gerekli kılmıştır. Bu gazeteyi kurma görevi, Kurtuluş Savaşı sırasında da millî direniş hareketine Yeni Gün’le destek veren Yunus Nadi’ye düşmüştür. Nebizade Hamdi ve Zekeriya Sertel’in onar bin liralık sermayesi ve Atatürk’ün desteğiyle kurulan Cumhuriyet gazetesinin 7 Mayıs 1924 yılında yayın hayatına İstanbul’da başlamasının ardından Erişirgil’in ifadesiyle, Yunus Nadi, Rumeli gazetesi ve Yeni Gün yıllarından beri tanıdığı Ziya Gökalp’a gazetede “Çınaraltı” adlı bir sütun ayırmış ve kendisine gazetede bir çalışma odası da tahsis etmiştir.1 Böylece Ziya Gökalp, 8 Mayıs 1924’te Çınaraltı sütunu altında “Meçhul Bir Filozof” adlı ilk makalesiyle Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başlar.

Çınaraltı Yazıları, Ziya Gökalp’ın vefatından önceki son yazılarıdır. 8 Mayıs 1924 tarihinden itibaren Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştır. “Çınaraltı” başlığı altında yayımlanan bu yazılar o günlerde büyük ilgi ile karşılanmıştır. Büyük düşünürün güncel ve millî meseleleri işlediği Çınaraltı başlığı altındaki on dokuz yazısının yanı sıra özellikle gençler ve çocuklar için “Musahabe: Roman ve Hayat”, “Mektepte Cumhuriyet İlanı”, “Küçük Bir Hikâye: Aşktan Daha Kuvvetli”, Çocuk Sütunu başlığı altında “Hayvanlarda İktisat ve İhtiyaçları”, “Hayvanlarda İktisadî Hayat”, “Ateş Yakabilen Mahlûk” adlı hikaye ve yazıları da yayımlanmıştır. Damadı Ali Nüzhet Göksel, “Ziya Gökalp ve Çınaraltı”2 adlı kitabında Ziya Gökalp’in Çınaraltı başlığını çok sevdiğini belirterek, eğer ömrü yetseydi bu yazılarını Çınaraltı adıyla bir kitapta toplamak istediğini belirtmektedir.

Gökalp, Çınaraltı sütununun “Meçhul Filozof” adlı ilk makalesinde meçhul filozofun kim olduğunu da söyler:

“Evimin bir penceresi, uzaktan yeşil bir sırta bakar. Oraya tırmanmak için bir keçi yolu buldum. Dün öğleden sonra o sırta kadar yürüyerek gittim. Orada göğe kadar uzanmış bir çınar ağacının gölgesi altında güzel bir istiğrak köşesi buldum. Uzaktan kanatlarını açmış bir kartal gibi görünen bu yüce ağaç, dünyanın hay u huylarına çok uzak olmakla beraber yine o dünyadan geniş bir ufku kanatları altına almıştı. Burada bir masa ile iki sandalyeden başka oturacak bir şey yoktu. Sandalyelerden birinde oturarak uzak ufukları temaşaya daldım. Biraz sonra ince bir Bağdat abasına bürünmüş, kırkbeş yaşlarında fesli ve pantolonlu bir zat gelerek selam verdi ve karşımdaki sandalyede oturdu.”

Bu meçhul filozof, Ziya Gökalp’a burasının insanların ayak basmadığı bir köşe olduğunu, burada inzivaya çekildiğini, eğer isterse her akşam burada görüşebileceklerinden bahseder. Hatta, içine kapananların dünyayı kendileri gibi gören insanlarla görüşmeye muhtaç olduklarını, kendisinin bir ruh doktoru olduğunu, insanlardan uzak olmasına rağmen insanlıktan uzak olmadığını anlatır. Makalenin sonunda ayrılırlarken Ziya Gökalp, bu meçhul filozofa, burada konuşulanları Cumhuriyet gazetesinde yazıp yazamayacağını sorar. Bu gazete için kendisinden makale istenmiştir. Bu yüzden meçhul filozofun çok faydalı irşatlarından başkalarının da yararlanmasını istemektedir. Bunun üzerine meçhul filozof şu cevabı verir: “İnsanlarla uzaktan konuşmayı ben de çoktan beri arzu ediyordum. Siz, buradaki konuşmalarımızı neşrederseniz, benim de bu eski arzum tatmin edilmiş olur.”

Bu yazıların içerisinde “Ümit”, “Roman ve Hayat”, “Mektepte Cumhuriyet İlanı” ve “Aşktan Daha Kuvvetli” adlı küçük hikâyesi hariç diğer yazılarının tamamı karşılıklı konuşma şeklinde yazılmıştır. Şapolyo’nun ifadesiyle bu yazıların içinde bir Sokrat edasıyla fikirler akmaktadır.1 Gökalp’ın Küçük Mecmua’da yayınladığı Çınaraltı makalesi ve bu başlık altında Cumhuriyet gazetesinde yayımladığı yazılar, Çınaraltı kelimesinin bir sembol haline gelmesini sağlamıştır. Bu yazılar gözden geçirildiğinde Ziya Gökalp’ın kültürel milliyetçiliği ön plana çıkarmak istediği anlaşılmaktadır. Türk düşünce, kültür ve siyaset tarihinin önemli simalarından biri olan Ziya Gökalp, Çınaraltı başlığı altında yayımlanan bu makaleleriyle, Cumhuriyet sonrası önümüzde açılan yeni hayatın ülkülerinin nasıl olması gerektiğini anlatan bir bilgindir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran siyasî aktörlerin ortaya koyduğu ve temellendirmeye çalıştığı Cumhuriyet ideolojisini siyasî, kültürel, içtimaî ve felsefî anlamda geliştiren, şekillendiren en önemli kaynaklardan birisi olan Ziya Gökalp’ın bu makalelerinde dile getirdiği pek çok düşüncenin ilerleyen yıllarda da tam anlamıyla bir yol açıcı olduğu görülmektedir.

Ziya Gökalp’ın; Cumhuriyet sonrasına ışık tutacak düşüncelerini dile getirdiği “Çınaraltı Yazıları”nı yayımlayan Ötüken Neşriyat’a ve bu çalışmanın fikir babalığını yapan Prof. Dr. Ali Duymaz’a teşekkürü bir borç biliyorum.

Şubat 2016, Balıkesir

Dr. Salim ÇONOĞLU

Çınaraltı*

Bilmem, kaç sene evveldi. İstanbul’da, hayat mücadelesinin heyecanlı gürültülerinden, ferdî ihtilatların (karmaşaların) bitmez tükenmez dedikodularından bıkmıştım. Ruhumu dinlendirecek bir istirahat köşesi, kalbime teselli verecek bir gönül arkadaşı arıyordum. Aradım, aradım, nihayet, yeşil çamlar arasında bir istiğrak (huzur) yurdu; bir “Çınaraltı” buldum. Burası iş dünyasının zihin yorucu uğultularından uzaktı. Buraya cihanın hây u hevesinden (hayhuyundan) kaçan tek tük münzevilerden başka kimse uğramazdı. Bu münzeviler uğradığında, benim gibi huzura, feragate muhtaç bir ruha rast geldim. Bununla arkadaş oldum. Bu arkadaş bana hiç nefretlerden bahsetmezdi, yalnız sevgilerini anlatırdı. Bana hiç çirkinlikleri, fenalıkları göstermezdi. Her şeyde benim henüz sezemediğim gizli güzellikleri, meçhul iyilikleri meydana çıkarırdı. Azıcık yeisi olsa bile gizlerdi: Ben onu daima ümitvar görürdüm. Azıcık bedbinlik (karamsarlık) olsa bile saklardı: Ben onu her sabah daha çok nikbin (iyimser) bulurdum. Sevdiği güzellikler ekseriyetle vatanımızın güzellikleriydi. Yabancılara mensup bedialardan (sanat eserlerinden) ancak birûnî (egzotik) bir zevk ile hoşlanırdı. Tebcîl ettiği (yücelttiği) iyilikler bilhassa ümmetimizin faziletleriydi. Ecnebilere ait meziyetlere de, sahiplerinin beynelmilel ahlâklarına göre kıymet biçerdi. Camilerimizin kubbeleriyle minarelerini, evlerimizin saçaklarıyla cumbalarını, çeşmelerimizin çinileriyle kitabelerini anlatmaya doyamazdı. Halk dilinin güzelliğine, halk masallarının inceliğine, halk şiiriyle musikisinin rübabîliğine (içtenliğine) âşıktı. Halkın düşünüşsüz felsefesine, halkın tefahürsüz (övünçsüz) kahramanlığına, halkın sekinetli (sakin) vecdine hayrandı. Gâh buradan dem vurur, gâh tarihimizin şanlı maceralarını naklederdi. Çocukların, kadınların, ümmîlerin (okuma-yazma bilmeyenlerin) açık, güzel1 doğru Türkçesiyle söyler, söylerdi. Ben bu tatlı sözleri cennetten gelen sesler gibi dinlerdim. Mefkûreler âlemine yükselerek ruhanî bir inşirah (ruh huzuru) içinde yaşardım. Şimdi belki, bu “Çınaraltı”nın nerede olduğunu, bu gönül arkadaşının kim olduğunu soracaksınız, söyleyeyim: Çınaraltı, “Yeni Mecmua” adlı bir haftalıktı: Gönül arkadaşım da bu mecmuanın ferdî ihtiraslardan nezih olan ruhuydu. Bu gün de şu mecmuacığın küçük yaprakları altında bir sükûn yuvası yapmak istiyoruz:

Bilmem, muvaffak olabilecek miyiz?

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Siyasal Düşünce
  • Kitap AdıÇınaraltı Yazıları
  • Sayfa Sayısı160
  • YazarZiya Gökalp
  • ISBN9786051554952
  • Boyutlar, Kapak 12x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviÖtüken Neşriyat / 2019

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Altın Işık; Tam Metin ~ Ziya GökalpAltın Işık; Tam Metin

    Altın Işık; Tam Metin

    Ziya Gökalp

    Altın Işık, düşünce adamı olmasının yanı sıra verimli bir halkbilim araştırmacısı da olan Ziya Gökalp’ın Türk masallarının, halk öykülerinin ve destanlarının bir bölümünü, nazım...

  2. Kızıl Elma ~ Ziya GökalpKızıl Elma

    Kızıl Elma

    Ziya Gökalp

    Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan… Ziya Gökalp, büyük bir çoğun­luğunu “Genç Kalemler”, “Türk Yurdu”, “Halka Doğru”,...

  3. Türkçülüğün Esasları ~ Ziya GökalpTürkçülüğün Esasları

    Türkçülüğün Esasları

    Ziya Gökalp

    Türk düşünce, kültür ve siyaset tarihinin önemli simalarından olan Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı eseriyle “Türk milletindenim” demenin ne demek olduğunu, Türk milletinin kim...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur