“Armağan Tunaboylu bu sefer de hikâyeleriyle karşımızda… Gene iyi bildiği, nasıl bu kadar iyi bildiğini bilemediğimiz karakterlerle. Ama sonuç olarak Metin Çakır’ı yaratmış adamdan söz ediyoruz. Oğlak’tan çıkan Cinai Tuhaflıklar’ın ilk hikâyesinde Ay Katili’ne yakalanmadan kapağı eve atmaya çalışıyoruz. Kendisi “intikam”dan söz ediyor ama aslında mesele “adaleti bizzat tecelli ettirme” meselesiymiş gibi geldi bana… Nasıl der eskiler? Pek leziz!”
Sevin Okyay
“Tabutta röveşata gibidir polisiye öykü yazmak. Armağan Tunaboylu bu sınırlı ve dar alanda her biri suçu anlatan öykülerini karakterleriyle, atmosferiyle, gizemiyle ve kurgusuyla diriltmeyi başarmış ve âdeta onlara nefes aldırmış.”
Ahmet Ümit
Oğlak Yayınları, Armağan Tunaboylu’nun ilk hikâye kitabı Cinai Tuhaflıklar’ı Maceraperest Kitaplar arasında yayımlamaktan gurur duyar.
İÇİNDEKİLER
Ay Katili 9
Yarım Kalan Film 16
Ölüm İkizdi 29
Pijama Partisi 38
Hayallerin Adamı Ertuğrul 54
Koza 67
Altın Şamdanlar 80
Hayri Amca’nın Karanlık Dünyası 90
Yanlış Ölüm 97
Tonga 103
Şarkıcı’nın Ölümü 115
Ay Katili
Şubat ayının buz gibi dondurucu, pis ve tehlikeli bir günüydü. Tek derdim Ay Katili’ne yakalanmadan, kapağı eve atabilmekti. Her duyduğum sese kulak kabartarak, çamurlu sokaklarda hızlı adımlarla yürüyordum. Yanımda mezarlığın kara, parlak bir yılan gibi kıvrılan duvarı uzanıyordu. Birer gölgeden ibaret karanlık servilerden rüzgâr kar taşıyor, yüzümü jilet gibi kesiyordu. Boynumu koruyamayan atkımın arasına giren buz taneleri, ucuz montumun içinde beni donduruyordu. Gökteki dolunaydan bile sanki soğuk bir sıvı akıyordu. Çamur içindeki sokakta ayak seslerimden başka bir ses yoktu. Yorgunluktan ve soğuktan hareketlerim yavaşlamıştı. Ay Katili böyle havaları severdi.
Mezarlık duvarının arkasından gelen sesle birden üç adım öteye fırladım. Dolunay kadar beyaz bir martı uğursuz bir çığlıkla yüzüme sürtünerek uçtu, soğuk nefesini hissettim. Korkudan dondum. Mendebur hayvan sanki yüzüme yapışmıştı. Hırsla yüzümü tırnaklayarak sökmek istedim. Kendimi tam toparlamıştım ki, sağ taraftaki uçsuz bucaksız yıkıntı yığınlarından gelen bir ses ayaklarımı tekrar yere çaktı. Yıkıntıların arasında bir tuğla parçası yuvarlanmıştı. Felç olmuş gibi kıpırdayamadan yolun ortasında dikili kalakaldım. Neden sonra, hiçbir hareket olmayınca yürümeye başladım. Martıyı ürküten neydi?
Bu mahallede doğmuş büyümüştüm. Annemle babam çıkan bir yangında ölmüşler, beni ise, son anda yetişen Şinasi Abi alevlerden kurtarmıştı. O zaman beş yaşındaydım. Daha sonra yalnız yaşayan Saliha Anne beni evine alıp büyütmüştü. Saliha Anne iki yıl önce benim üniversiteyi bitirdiğimi gördükten sonra ölmüştü. Hâlâ onun evinde yaşıyordum ve iki yıldır çeşitli işlere girip çıkıyordum. Şimdiyse boştaydım.
Bizimkiler öldükten sonra yanan evin yerine yapılan ev de yıkılmıştı. Her zaman bakmaktan kaçındığım boşluğun yanından geçip yürümeye devam ettim. Eve gelince kapının arkasındaki kalın kalası yerine yerleştirdim, her iki kilidi üçer kere çevirip zinciri taktım. Pencerelerde demir parmaklık vardı. Evin içinde güvendeydim. En azından yarın akşama kadar. Ne zamandır doğalgaz kesik olduğundan iki yorganın altına girip sızdım.
Şinasi Abi anlattığı fıkrayı bitirip benden beklediği kahkahayı alamayınca canı sıkıldı, her canı sıkıldığında yaptığı gibi sinirle rakısını susuz dikti tepesine. Sonra boşalmış meze tabakları arasında su bardağını arandı. Ama ne bardağında ne de masada su kalmamıştı. Can havliyle yanından geçen garsona kıpkırmızı bir suratla, “Su!..” diye feryat etti. Fıkraya gülseydim sinirlenmeyecek, susuz içtiği rakı bardağını kafaya dikmeyecekti. Şimdi öksürmeye başlar demeye kalmadı, önce suratı morardı, sonra da boğulurcasına öksürmeye başladı.
Fıkra aylar önce Facebook’ta dolaşmıştı, çok komikti. Aklım gece eve hangi yoldan gideceğimizle dolu olmasa ikiyüzlülük edip gülebilirdim de. Şinasi Abi en azından bu kadarını hak ediyordu. Ne de olsa masayı donatan ve hesabı ödeyecek olan oydu. Eve ya aşağı yoldan ya da yukarı yoldan gidecektik ki her ikisi de ıssız ve tehlikeliydi. Şu canına yandığımın şubatını cinayetsiz atlatabilirsek Ay Katili ilk defa boş geçmiş olacaktı. Ona Ay Katili adını takan bendim. Cinayetlerine geçtiğimiz senenin mart ayının başında başlamıştı. İlk olarak, gece meydandaki kahvesini kapatıp evine dönen Külhancı Soner Abi’yi öldürmüştü. Polis dahil benden başka kimse bir seri katilin ortaya çıktığını anlayamamıştı, çünkü Külhancı Soner Abi’nin düşmanı çoktu. Alengirli işler yapan, kumar oynatan kahvecinin düşmanı olmaz mı? Her gün kahveden döverek attığı adamların sayısı onları, yüzleri aşardı. İşte polis o kişilerden bulabildiklerini sorgulamıştı. Biri hâlâ içerideydi.
Zamanla her ay mahalleden ya da yakın semtlerden biri Ay Katili’nin gazabına uğramaya başlamıştı. Bütün kurbanlar karınlarından bıçaklanmıştı. Polis bir açıklama yapmamıştı ama kurbanlar karınlarına bıçağı yedikten sonra, can çekişirlerken işkenceye de uğradıklarına dair dedikodular dolaşıyordu. Evet, böyle bir şey vardı. Katil kurbanların göğsüne bıçakla hangi ayda öldürdüğünü kazıyordu ve bunu benden başka bilen yoktu… Ay Katili çok kuvvetliydi. Bizim iki apartman yukarıda oturan ve spor salonunda body çalışan Erol Abi’yi bile rahatlıkla öldürmüştü. Erol Abi, temmuz kurbanıydı.
Şimdi şubat ayındaydık. Biraz sonra eski bir odun sobasının ısıttığı bu sıcacık meyhaneden çıkıp kemiklerimizi takırdatan soğukta eve dönecektik. Katil henüz bu şubat kimseyi öldürmemişti. Eğer bu gece kimseyi öldürme fırsatı olmazsa belki de son verirdi cinayetlerine. Belki de başka bir yere giderdi. Seri katiller kendileri isteyene kadar asla durmazlar.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye
- Kitap AdıCinai Tuhaflıklar
- Sayfa Sayısı128
- YazarArmağan Tunaboylu
- ISBN9789753299961
- Boyutlar, Kapak11x18 cm, Karton Kapak
- YayıneviOğlak Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Altın Işık; Tam Metin ~ Ziya Gökalp
Altın Işık; Tam Metin
Ziya Gökalp
Altın Işık, düşünce adamı olmasının yanı sıra verimli bir halkbilim araştırmacısı da olan Ziya Gökalp’ın Türk masallarının, halk öykülerinin ve destanlarının bir bölümünü, nazım...
- Bir Ses Böler Geceyi ~ Ahmet Ümit
Bir Ses Böler Geceyi
Ahmet Ümit
“İçeriği günümüzün felsefi sorunsallarıyla yüklü, akıcı bir dille yazılmış, soluk soluğa bir gerilim kitabı okumak isteyenlere..” Levend Yılmaz “Turna donuna girmek’, ‘güvercin donuna girmek’...
- Güneş Yiyen Çingene ~ Buket Uzuner
Güneş Yiyen Çingene
Buket Uzuner
Güneş Yiyen Çingene, Türk öykü sanatına zengin düşgücü, dinamik ve şaşırtıcı üslubuyla yepyeni bir renk katan Buket Uzuner’in dokuz öyküsünden oluşuyor. ‘Genç, modern ve...