Tam on dört kadın! Ve onların birbirinden ilginç, birbirinden çarpıcı öyküleri…
Hüzünlerini çikolata ile tatlandıran…
Enginden, günün minesiyle beraber solan…
Yeşilin tonlarıyla özdeşleşmiş…
Özgürlüğün en uç noktalarını pervasızca zorlayan…
Ana-baba-koca üçgeninde, korkularıyla baş başa…
Yitirilenin ardından “keşke”lerle boğuşan…
Yaşanmışların sıcağını küllerin grisine gömen…
Yüreciği gurbetteki canlarıyla atan…
Yaşamındaki tüm erkeklerle, tek tek, keyifle hesaplaşan…
Dişiliği acımasızca sorgulanan…
Törelerin kıskacında, bir “akrep”e tutsak olmuş…
Sevda uğruna eyleme karışmış…
Ellerine, kollarına zincirler dolanmış; aşağılanan, ezilen, dayakla bütünleşmiş…
Ana-kız kısır döngüsünde paramparça…
Çikolata Kaplı Hüzünler
Kararını değiştirdi kadın, bu gece pantolon giymeyecek.
Omuzlarını açıkta bırakan, üst bedenini sımsıkı sararken belden aşağıya özgürce dökülen, açık yeşil şifon elbisesini giyecek.
Ayağında yüksek Ökçeli terlikler, abartısız bir makyaj, birkaç fırça darbesiyle taranmış doğal saçlar…
Şöminenin başında oturacaklar. Sağdaki koltukta kadın, soldakinde erkek. Her zamanki gibi.
Beraber geçirilecek birkaç saate yapay anlamlar yüklemek ne derece doğru, bilemiyor. Bu. uzun zamandır süregelen, virgüllerle uzatılmış, sundurulmuş, hani allaştırılmış bir cümleye konulacak kocaman bir nokta aslında…
Noktayı koyup, cümleyi kapatıp el sıkışacaklar. Eriye eriye yitmiş bir mumu şamdanından kazırcasına… Gerçek amacından sapmış uzun bir söylemi susturmak gibi… Anlamını çoktan yitirmiş bir beraberliği uygarca bitirmek için.
Böyle bir buluşmada duygusallığa yer var mı?
(Olmalı mı?)
Yok canım!
Bunca özenin gereksizliği ortadayken, bu titizlenmeler de neyin nesi.
Ama her şeye karşın, özel bir gece.Bu Sonradan düşündüğünde, yaşanılanları kare kare gözünün önüne getirdiğinde, eksik bir şey bulamamalı.
Viski içecekler. (Kadın öyle istiyor!) Kristal viski bardaklarında.,.
Ucuz, sirke tadını çağrıştıran şarapları içecek kadehleri yoktu. Annesinin, kendi büfesinden toparlayıp çeyiz olarak verdiği ince uzun limonata bardaklarında, yıllanmış, tortulu şaraplara dönüşürdü o sirkemsi şaraplar…
Tuzlu leblebiyle ağızlarındaki burukluğu alır, dudaklarında kalan tadı birbirleriyle paylaşırlardı…
Bardakların yanına iki çerez tabağı koyacak. ERKEK için kavrulmuş tuzlu badem, kendisi için de çikolata.
Viskinin acı tadını, genzini yakan keskin alkol buharını çikolatayla yatıştıracak KADIN.
(Yalan! Ağzında eridiğinde, damağından beynine ulaşacak dinginlik, hüznüne kalkan olsun diye… Tıpkı eskiden olduğu gibi.)
Dede elinde kocaman bir çikolata paketiyle girdi içeri.
“Bu senin sırma saçlım,” dedi.
Sevindi sırma saçlı. Çocuksu bir sabırsızlıkla, yırtarcasına açtı paketi. Fıstıklı çikolatanın ucundan küçük bir parça kırdı, ağzına attı.
“Biliyor musun,” dedi dede. “Baban yarın sabah Amerika’ya uçuyor.”
Hiçbir şey söylemedi çocuk. Bir parça daha çikolata attı ağzına. Diliyle söyle bir çevirdi, damağına yapıştırdı uzunca bir süre için Amerika’ya gideceğini; annesinin, yakın olmaya çalıştıkça daha beter uzaklaşan, yapay tavırlı, o itici ADAM’la evleneceğini çok iyi biliyordu…
“Sen de artık bizimle kalacaksın. Hep demiyor muydun, ‘Ben sizin kızınız olayım,’diye…”
Kakaonun büyüleyici tadı, damağını uyuşturmuştu. Gözlerini yumdu. Göz pınarlarına kadar gelen yaşlar tutuklattı, duraksadı, öylece kalakaldı… Ağzındaki tatlılığın içinde eriyip
“Umduğumuzdan kolay oldu galiba,” diye fısıldadı dede,
Anneannenin dudaktan buruk bir gülümseyişle kıvrıldı. “Yanılıyorsun,” dedi. “Hüzünlerini çikolata ile kapladığını görmüyor musun zavallının?”
Yemek sonrası gelecek ERKEK. Öyle olsun istedi. Kim bilir, belki süreyi uzatmak islemiyor: belki de aynı sofrayı bir kez daha paylaşmaktan ürküntü duyuyor…
Biz hiç yemek yemedik seninle. Çaylı, zeytinli kahvaltılar etmedik. Ekmeğimizi, tuzumuzu paylaşmadık. Tahta masalar üzerinde, takımı bozulmuş tabaklarda ekmek peynirle karnımızı doyurmadık.
Hep böyle, gümüş şamdanlı masalarda oturduk. Alan yaldızlı porselen tabaklarda fleminyon yedik. Kristal kadehlerle şampanyalar içtik…
(Öyle mi?)…
… Çin halısının gizemli motiflerinde birleşen ürkek bakışlar, yavaş yavaş yükselip birbirlerinin üzerinde yoğunlaşacak.
“Ben,” diye başlayacak ERKEK.
“Ben,” diye başlayacak aynı anda KADİN da.
Gülüşüp susacaklar.
“Bu aşk çoktan bitti, dönüşüm yok! Artık başka yaşamlara kucak açıyorum,” diyemeyecek ERKEK.
“Hep o SÜRTÜK yüzünden, değil mi?” demeyecek KADIN da.
Bu tür sorgulamalar için, çok geç artık!
Ağzına bir parça çikolata atacak KADIN.
Kopuş noktasından ötelere doğru, yumuşacık kulaçlar atacaklar. İncitmeden, açılmadan, özenle seçilmiş sözcüklerle konuşacaklar.
Paylaşılacak sevginin kalmadığı yerde, konuşulacak şeyler de sınırlıdır!
Duygusal yönü olmayan bir iş görüşmesinin iki tarafı gibi. yokları var olan mal varlıklarını kibarca paylaşacaklar.
Gitmeye davranacak ERKEK. Yüzünde tutuk bir gülümseme.
Git, durma! Çok bile kaldın…
Ağlamayacak KADIN! Damarlarında dolanan alkolün verdiği gevşeklikle rahat, elini uzatacak. Belki de son kez kucaklaşacaklar. Pahalı parfüm kokuları birbirine karışacak.
“Biliyor musun, senden ayrılıp eve gittiğimde, saatlerce ellerimi yıkamıyorum. Ellerime sinen kokunu yitirmemek için…” ilk buluşmalarında süründüğü çiçek kokusu kadının… (Çiçekler kokmuyor mu artık?)
Beraberce kapıya doğru yürüyecekler.
Bir ağızdan mırıldanılan, sıradan veda sözcükleri…
Ve kapı ERKEĞİN ardından usulca kapanacak.
Telefon çaldığında, duştan yeni çıkmıştı KADIN. Üzerinde havlu, ıslak ayaklarla salona doğru yürüdü. Telefonu açtı.
ERKEK’ti.
“…Düşündüm de… Bu akşam gelmemin gereksiz olduğuna karar verdim. Avukatımla konuştum, yarın öğlen sana uğrayacak. Ayrıntıları onunla halledersiniz. Böylesi senin için de daha uygun olmaz mı?”
Telefonun yanındaki tabakta kalan son çikolata parçasını ağzına attı KADIN.
“İyi ki aradın,” dedi dingin bit sesle. “Yoksa ben seni arayacaktım. Bu akşam dışarı çıkıyorum da…”
Kakaonun kokusunu derin derin içine çekti.
“Avukatını göndermene de gerek yok.” diye ekledi. “Yarın evde olmayacağım. Benim avukatımla görüşmeleri yeterli.”
Telefonu kapatır kapatmaz, yatak odasına koştu. Aceleyle saçlarını kuruladı, sımsıkı bir atkuyruğu yaptı.
Uzaktan kumandayla hızlandırılmış robotlar gibi, sabırsız devinimlerle, bit kot pantolonla gömlek geçirdi üzerine. Çantasını kaptığı gibi dışarı fırladı.
Uzağa değil, köşedeki pastaneye kadar gidecekti.
Evde, hüzünlerini kaplayacak çikolatası kalmamıştı…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye
- Kitap AdıÇikolata Kaplı Hüzünler
- Sayfa Sayısı176
- YazarCanan Tan
- ISBN9752103108
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAltın Kitaplar / 2008
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Vaktinden Evvel Bir Zemherir ~ Taner Ay
Vaktinden Evvel Bir Zemherir
Taner Ay
Edebiyatımızın unutulan isimlerine ve İstanbul’un edebiyatçılarına dair denemeleriyle bilinen Taner Ay, bu uzun hikâyesinde, 1902 ile 1916 arasındaki İstanbul’u, mahalleleriyle, sokaklarıyla, ahşaplarıyla, meyhâneleriyle ve...
- Elgin Taşlar – doksanüç loş hikâye ~ Enis Batur
Elgin Taşlar – doksanüç loş hikâye
Enis Batur
“Vaktim olsaydı, daha kısa yazardım,” doğru. Vaktim kalmamış olabilir, doğru. Bu hikâyeleri uzaktaki bir kuyudan çektim. Taşların menşei sahiden şüpheliydi. Derine indikçe azalıyordu ışık,...
- Tufandan Önce ~ Mustafa Kutlu
Tufandan Önce
Mustafa Kutlu
Tufandan Önce bir temel atma merasimi sürecini işliyor. Bu çerçevede kasabanın önde gelen tipleri, siyasilerle birlikte maceraya iştirak ediyorlar. Tufandan Önce siyasi-bürokratik-teknik bir meseleyi...