Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Çevre Kardeşliği / Atlantis’in Çocukları 1
Çevre Kardeşliği / Atlantis’in Çocukları 1

Çevre Kardeşliği / Atlantis’in Çocukları 1

Bilgin Adalı

Yaşadığı yere fabrika kurulunca çevre kirliliğinin kötü sonuçlarıyla tanışan Tekin, fabrikanın atıksularına kapılır ve kendini Atlantis’te bulur. Tekin, manyetik bir kürenin içinde yaşayan Atlantis’in…

Yaşadığı yere fabrika kurulunca çevre kirliliğinin kötü sonuçlarıyla tanışan Tekin, fabrikanın atıksularına kapılır ve kendini Atlantis’te bulur. Tekin, manyetik bir kürenin içinde yaşayan Atlantis’in biliminsanlarının önderliğinde, arkadaşlarının da desteğiyle, göç yolları değişen kalkan sürülerini ve sular alında kalmanın eşiğindeki Allianoi Antik Kenti’ni kurtarabilecek, parçalanmak üzere olan petrol tankerinin yaratacağı felaketi önleyebilecek midir? Doğaya zehir saçanlarla savaşan Çevre Kardeşliği Takımı zorlu bir görevle karşı karşıya…

Kitaplarında okurlarını farklı çağlarda yolculuklara çıkaran Bilgin Adalı’nın çok sevilen Atlantis’in Çocukları serisi Gözde Bitir’in resimleriyle yeniden canlanıyor. Dizinin ilk kitabı Çevre Kardeşliği’nde Adalı, okurlarını gezegenimizin acil eylem gerektiren çevre kirliliğimeselesi ve nedenleri üzerine düşündürüyor.

İçindekiler
Denizin Dibindeki Dünya…………………………………………………9
Tekin’in İlk Görevi ………………………………………………………… 21
Birimiz Beşimiz, Beşimiz Dünyamız İçin………………………. 30
Ege’deki Balık Çiftlikleri ………………………………………………..38
Zehirli Atık Tankeri……………………………………………………… 46
Allianoi…………………………………………………………………………. 61
Nergislidere’yi Canlandırmak……………………………………….. 71
Karadeniz’de Bulanık Akıntılar……………………………………… 79
Kalkan Balıkları …………………………………………………………….86
Atlantis Tatili Başlıyor………………………………………………….. 94

Denizin Dibindeki
Dünya

Kimse ne fabrikası olduğunu bilmiyordu… Bir gün birileri geldi ve içinde alabalıkların yüzdüğü, kıyısında nergislerin açtığı Nergislidere’nin az ötesinde inşaata başladı. Kısa süre de fabrika kurulup çalışmaya başlamıştı.
Birkaç ay sonra derede ne alabalık kaldı ne de kıyısında açan mis kokulu nergisler… Derenin pırıl pırıl suları fabrikanın atıklarıyla çamura dönmüştü. Belediyeye iletilen şikâyetler de bir işe yaramamıştı. Fabrika yetkilileri düzmece arıtma havuzunu gösterip, “Biz atıklarımızı arıtmadan bırakmıyoruz,” diyordu.
Tekin, bir akşamüstü okuldan eve dönerken fabrikanın atıksularını, foşşş, diye boşalttığını gördü. Akan kirli su, Tekin’i de dereye sürükledi. Çocuk, tüm çabalarına karşın kendini sudan kurtaramadı. Kıyıdaki dallara, köklere tutunmaya çalıştıysa da derenin, atıklarla balçık gibi koyulaşan sularında sürüklenmeye başladı.
Kalan son gücünü de harcadığı sırada, köpük baloncuğu gibi saydam bir şey gelip Tekin’i içine aldı. Çocuğu bir anda havaya kaldırıp derenin aktığı Karadeniz’e doğru uçurdu. Tekin, ne olduğunu anlayamamıştı. Heyecandan tir tir titriyordu. İçinde hapsolduğu balonun çeperini zorladıysa da onu patlatmaya gücü yetmedi.
Kirli suyun içinde boğulmak üzereyken kendini kurtaran bu balon, bir tuzak gibiydi. Çabaları hiçbir sonuç vermedi.
Büyük bir hızla yol alan balon, az sonra denize daldı… Denizin içinde de havadaki kadar hızlı gidiyordu.
Tekin bu kadar heyecanı kaldıramadı. Gözleri karardı ve bayıldı.
Kendine geldiğinde daha önce benzerine hiç rastlamadığı, çok tuhaf bir odada yatıyordu. Uzandığı sıcacık yatak onu anne kucağı gibi sarıp sarmalamıştı. Odanın duvarlarında çok tuhaf süslemeler vardı.
Yumuşacık bir sesin, “Kendine geliyor,” dediğini duydu.
“Susun, korkup yeni bir şoka girmesin,” dedi aynı yumuşaklıktaki bir başka ses.
Tekin yavaşça doğrulup çevresine baktı. Yatağı kocaman bir salonun tam ortasındaydı. Az ötede saçları, sakalları ve giysileri ak üç adam vardı.
“Neredeyim ben?” diye sordu heyecanla.
“Korkma,” diyerek ağır adımlarla yanına sokuldu adamlardan biri. “Atlantis’tesin. Seni boğulmak üzereyken kurtarıp buraya getirdik.”
“Atlantis mi?” dedi Tekin. İnternette gezinirken bu konuda birkaç yazı okumuştu. Zamanında küçük bir göl olan Karadeniz’in havzasını dolduran büyük sel baskını sırasında suların altında kalmış, çok gelişmiş bir uygarlıktı Atlantis. Ya da öyle olduğu sanılıyordu. Çünkü hiçbir iz kalmamıştı bu uygarlıktan. Bir tek eski söylenceler vardı. Tufan öykülerini anımsadı Tekin.
“Ama siz, tufanla birlikte yok olmuştunuz!” dedi sonunda şaşkınlıkla.
“Hayır,” dedi adamlardan biri, “yok olmadık. Binlerce, on binlerce yıl önce, Anadolu’nun göbeğinde yaşayan bir ulustuk biz. Uzun süreli bir kuraklık dönemi yaşadık. Büyük kralımız Atlas, Anadolu’nun kuzeyinde, şimdi sizin Karadeniz dediğiniz gölün kıyısındaki iklimi daha güzel, toprakları daha verimli, avı daha bol olan bu yöreye taşıdı halkımızı. Buraya ‘Atlanta’ adını verdi.
Gölün kıyısına da Atlantis kentini kurduk. Yeryüzünün başka yörelerindeki insanlar Taş Çağı’nı yaşarken biz yeni buluşlar yaparak Elektron Çağı’na girmiştik. Kentimiz Atlantis, görkemli, yeryüzünde benzeri bulunmayan, ışıl ışıl bir kent olmuştu.
“Yaklaşık 20 bin yıl kadar önce, biliminsanlarımız
Dünya’nın büyük bir değişim geçirmek üzere olduğunu gözlemledi. İklimler değişecek, dünyamız birkaç yüzyıl boyunca sürecek yeni bir Buzul Çağı’na girecekti. Sonrasında başlayacak olan ısınma dönemindeyse buzulların hızla erimesi nedeniyle çok büyük depremler, seller meydana gelecek ve yeryüzünün görünümü değişecekti.
Bu değişimden en çok etkilenecek yörelerden biri de bizimki olacaktı. Buzulların erimesiyle ortaya çıkan sel suları gölümüzü doldurup taşıracak, tüm yurdumuzda su baskınları yaşanacaktı.
“Biliminsanlarımızın aklına gelen ilk önlem, kentimizi ve halkımızı daha güvenli bir bölgeye taşımak oldu.
Ama hangi bölgelerin güvenli olabileceğini kestirmek imkânsızdı. O zaman biliminsanlarımız, olanaksız gibi görünen bir işi gerçekleştirmek üzere kolları sıvayıp çalışmaya başladı. Atlantis’i ve çevresindeki toprakları, hiçbir doğal felaketin etkileyemeyeceği bir şekilde koruma altına alacaklardı. İki yüz yıllık bir zaman dilimi boyunca çalışarak Atlantis ve çevresini koruyacak manyetik bir küre geliştirdiler. İklim değişiklikleri tüm dünyayı etkilemeye başladığında da manyetik küreyi çalıştırdılar.
“Böylece Atlantis 200 yıl kadar süren Buzul Çağı’ndan hiç etkilenmedi. Ne var ki biliminsanlarımızın öngöremediği bir şey meydana geldi. Büyük depremler nedeniyle yerkabuğunda çok büyük çöküntüler oluştu. Bugün sizin
İstanbul ve Çanakkale dediğiniz yerlerde, kara parçaları yarılıp çöktü. Akdeniz’in suları çöküntülerden akarak
Marmara Denizi’ni oluşturdu. Karadeniz dediğiniz Atlanta Gölü’nün sularını da yüzlerce metre yükseltti.
“Yaşanan bu büyük değişim Atlantis’i sulara gömmüştü. Kentimize ve halkımıza bir zarar gelmemişti ama Atlantis’ten dışarıya çıkmak ya da içeriye girmek olanaksızlaşmıştı.
“Bu koşullarda varlığımızı sürdürmemizi sağlayacak yeni yasalar oluşturduk. Biliminsanlarımızın, denizin altından yeryüzüne çıkabilmemizi sağlayacak yöntemler geliştirmesini bekledik.
“Uzunca bir süre sonra, kentimizi saran koruyucu küreyi olduğu gibi yeryüzüne taşıyacak bir yöntem geliştirildi. Oysa yeryüzünde barış ortamı yok olmuştu.
Önce köyler, sonra kentler, ardından da devletler sürekli birbirleriyle savaşmaya başladı.
“Biz bu savaş ortamına girmek istemedik. Çünkü Atlantis yasalarının birincisi, bir insanın bir başka insana zarar vermesini kesinlikle yasaklıyordu. Bu, ülkemizin kurucusu, yüce kralımız Atlas’ın değiştirilemez yasasıydı.
“Denizin altındaki yurdumuzun sağladığı olanaklarla yaşamaktan hepimiz mutluyduk. Yeryüzüne çıkmaktan vazgeçtik. Dış dünyayla olan tüm bağlantımızı kestik.
“Binlerce yıl boyunca mutluluk ve bolluk içinde yaşadık. İnsanlık tarihi boyunca yaşanan savaşlardan etkilenmediğimiz için de çok geliştik. Üstün bir teknolojiye sahip olduk. Yukarıdaki dünyanın, en gelişkin araçlarla bile bulamayacağı biçimde kendimizi gizlemeyi başardık.”
“Yani ben şimdi Karadeniz’in altındaki bir kentte mi bulunuyorum?”
“Evet çocuğum… Kentimizi görmek ister misin?”
Yaşlı adam sözünü bitirince giyinmesi için temizlenip kurutulmuş giysilerini Tekin’e uzattı. Sonra da onu elinden tutup salonun dibindeki pencereye götürdü.
Tekin, gözlerine inanamıyordu. Bulundukları salon kule gibi bir yapının en üst katındaydı. Ayaklarının dibindeyse daha önce gördüğü yerlerin hiçbirine benzemeyen bir kent vardı. Ufka kadar ağaçlı, çiçekli, yemyeşil bir alan uzanıyordu. Çeşitli yerlerde küçük öbekler halinde binalar seçiliyordu. Yüksek binaların belli kesimlerindeki teraslarda değişik bitkiler görülüyordu. Bina sayısı inanılmayacak kadar azdı. Tepede, küçük bir yapay güneş parlıyordu. Otobüs, otomobil gibi hiçbir taşıt yoktu ortalıkta. İnsanlar, beyaz renkli küçük koltuklara oturmuş, bir yerden diğerine havada uçarak gidiyordu.
Şaşkınlıktan ne söyleyeceğini şaşırmıştı Tekin.
“Bu insanlar nasıl uçabiliyor?” diye sorabildi fısıltıyla.
“Biliminsanlarımız, bor mineralinden yararlanarak yerçekimi gücünü yok eden bir sistem oluşturdu. Sistemi çalıştırdığında istediğin kadar yükselebiliyorsun.
Koltuğun kolundaki düğmelerle de istediğin yönde ilerleyebiliyorsun. Çok basit. Bir gün sana kullanmayı öğretirim.”
“Peki, şu ileride duran çok büyük mavi şey ne? Bir topa benziyor.”
“O, bizim yaşam kaynağımız. Altımızda çok zengin bor madeni yatakları var. Bor madenini deniz suyuyla işleyip temiz bir yakıt üretiyoruz. Yakıtımızın atığı olan hidrojen, oksijen ve su buharı da havaya karışıyor. Yaşam o büyük mavi top sayesinde sürüyor burada. Onlardan kentimizde on iki tane var.
Tekin’in aklına birden annesi, babası, arkadaşları geliverdi.
“Peki, ben hep burada mı kalacağım?” diye sordu korkuyla.
“Hayır çocuğum,” dedi yaşlı adam. “Seni az sonra geri göndereceğiz. Ama önce biraz konuşmamız gerekiyor.”
Elinden tutup Tekin’i diğer adamların yanına götürdü. Salonun bir köşesindeki masaya oturdular.
“Benim adım Enki,” dedi yaşlı adam. Sonra diğerlerini tanıttı: “Bu Sunku, bu da Atamya. Biz Atlantis’in en yaşlıları ve yöneticileriyiz.”
“Çok yaşlı görünüyorsunuz,” dedi Tekin.
“Ben tam 357 yaşındayım çocuğum,” dedi Atamya.
Tekin’in gözleri heyecanla parladı, “Ben daha on iki yaşındayım!” diye bağırdı.
Yaşlı adamlar onun şaşkınlığına hep bir ağızdan güldü.
“Senden bir isteğimiz var,” dedi Sunku birkaç saniye sonra.
Tekin merakla bekliyordu.
“Dünyamız kötü bir durumda,” dedi Enki. “Savaşlar, açlık, kıtlık, susuzluk… Yüzlerce yıldır bunlarla baş edilemedi. Şimdi de iki büyük sorun, dünyanın geleceğini tehdit etmeye başladı.”
“Atom bombası mı?” diye sordu Tekin.
“Hayır, daha da tehlikeli iki sorun var… Çevre kirliliği ve küresel ısınma. Atom bombasıyla bir kenti, bir bölgeyi yok edebilirsin. Ama bu ikisi tüm dünyayı yok edebilecek güçte. Küresel ısınmanın zararlarını biz bile yaşamaya başladık. Akıntıların yönü değişti. Çevre kirliliği, denizlerdeki oksijeni tüketiyor, balık türleri hızla yok oluyor. Yararlı yosunların yerini zararlı, kızıl yosunlar alıyor. Hem dünyamızın hem de Atlantis’in geleceği için bunlarla mücadele etmek gerekiyor.”
“Çok ileri bir teknolojinizin olduğunu söylemiştiniz.
Siz niçin bunlarla mücadele etmiyorsunuz?”
“Ah, işte sorun da burada,” dedi Atamya. “Biz, yeryüzüne çıkıp bunlara engel olamıyoruz çünkü ileri teknolojimizi gören bütün ülkeler bize düşman olur. Bilgilerimizi ele geçirip başka uluslar karşısında üstün konuma geçebilmek için bize saldırır. Ayrıca yeryüzündeki hastalıklara karşı hiçbir bağışıklığımız kalmadı. Buradan yeryüzüne çıkan bir Atlantisli, kısa sürede hastalanıp ölecektir.”
“Onun için yardımına gereksinim duyuyoruz,” dedi
Sunku. “Kabul edersen yeryüzündeki tüm olumsuzluklara karşı birlikte savaşacağız.”
“Ben daha çocuğum,” dedi Tekin. “Size nasıl yardımcı olabilirim ki?”
“Seni teknolojimizin en ileri ürünleriyle donatıp eğiteceğiz,” dedi Enki. “İstediğinde uçabilecek, her türlü silaha karşı kendini koruyabilecek, başkalarının düşüncelerini bile okuyabileceksin.”
“Peki, bunun için neden yetişkin birini seçmediniz?”
“Çünkü yetişkinler çocuklar kadar duyarlı değil.”
“Eğer kabul edersen seni birkaç kez daha Atlantis’e getirip eğiteceğiz. Sonra da bizim çevre konusunda dış dünyadaki temsilcimiz olacaksın.”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye-Roman-Masal
  • Kitap AdıÇevre Kardeşliği / Atlantis’in Çocukları 1
  • Sayfa Sayısı104
  • YazarBilgin Adalı
  • ISBN9789750764271
  • Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
  • YayıneviCan Çocuk / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kaledibi Sokağı ~ Bilgin AdalıKaledibi Sokağı

    Kaledibi Sokağı

    Bilgin Adalı

    “Kaledibi Sokağı” Bilgin Adalı’nın ilkokula başlamadan önce Antalya’ya göçtükleri iki yılı anlattığı “Kaledibi Sokağı” sıcacık bir aile ve büyüme hikâyesi aslında. 1949-1950 yıllarına odaklanan...

  2. Dünya’yı Kurtaran Çocuk ~ Bilgin AdalıDünya’yı Kurtaran Çocuk

    Dünya’yı Kurtaran Çocuk

    Bilgin Adalı

    Dünya’nın geçmişinde yapılmış bir hata eğer düzeltilmezse, tüm insanlık felakete sürüklenecek. Tek çözüm yıllardır aranan seçilmişlerden birini bulmak. Peki ya bu seçilmiş kişi bir...

  3. Kralın Adaleti ~ Bilgin AdalıKralın Adaleti

    Kralın Adaleti

    Bilgin Adalı

    “Kralın Adaleti”nde sevilen yazarımız Bilgin Adalı okurlarını tarih içinde yepyeni ve gizemli bir yolculuğa götürüyor… Hitit Kralı Hattuşili, savaştan yaralı dönmüştür. Ölürse, yerine manevi...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur