Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Cennetmekân İvan Petroviç Belkin’in Hikâyeleri
Cennetmekân İvan Petroviç Belkin’in Hikâyeleri

Cennetmekân İvan Petroviç Belkin’in Hikâyeleri

Aleksandr Puşkin

Cennetmekân İvan Petroviç Belkin’in Hikâyeleri şiirleriyle 19. yüzyıl Rus edebiyatının en değerli isimlerinden biri haline gelen Puşkin’in ilk düzyazı eserlerindendir. Hatta tecrübesizliğinden endişe duyan…

Cennetmekân İvan Petroviç Belkin’in Hikâyeleri şiirleriyle 19. yüzyıl Rus edebiyatının en değerli isimlerinden biri haline gelen Puşkin’in ilk düzyazı eserlerindendir. Hatta tecrübesizliğinden endişe duyan şair, öykülerini yalnızca yayıncısı olduğunu ifade ettiği bir önsözle ve A.P. imzasıyla yayımlar. Öyküler merhum toprak sahibi İvan Petroviç’e aitmiş gibi bir hava yaratır. Ancak eser kısa sürede Rus okurunun en sevdiği kitaplar arasında yerini alır ve Puşkin yeni baskılarda kendi imzasını kullanmaya başlar; dostu şair Pletnov’a yazdığı mektupta bu öykülerden “melankolik şair Baratınski’yi gülmekten öldüren öyküler” diye bahseder.

Merhum toprak sahibi İvan Petroviç’e anlatıldığı söylenen beş öykünün toplandığı eser, dönemin Rusya’sı ndan manzaralar sunar. Genç Rus asilzadelerinin, askerlerin, postacıların, toprak sahiplerinin yaşantılarının anlatıldığı bu öyküler, merak uyandıran, eğlenceli ve sürükleyici olayların ardından ortalığa dökülen sırlarla sonlanır.

*

Bayan Prostakova:
“Efendim, o çocukluğundan beri hikâyelere meraklıdır.”
Skotinin:
“Mitrofan bana çekmiş.
Anasının kuzusu.”

İçindekiler

Tabutçu ………………………………………………………………….. 17
Menzil Bekçisi …………………………………………………………. 27
Köylü Küçükhanım ………………………………………………….. 43
Atış ……………………………………………………………………….. 67
Tipi ……………………………………………………………………….. 83

[Rus] Yayıncının Notu

Şimdi okura sunduğumuz İ.P. Belkin’in hikâyelerini yayımlama işine başladığımızda, bunlara cennetmekân yazarın kısa da olsa hayat hikâyesini de eklemek ve böylece anayurt edebiyatını sevenlerin çok haklı merakını biraz olsun karşılamak istedik. Bunun için de İvan Petroviç Belkin’in yakın akrabası ve mirasçısı Marya Alekseyevna Trafilina’ya başvurmak istedik ama ne yazık ki, bize yazar hakkında bilgi verecek durumda değildi zira cennetmekân merhumu hiç tanımıyordu. Bu konuda İvan Petroviç’in eski dostu olan saygıdeğer bir adama başvurmamızı öğütledi. Biz de bu öğüde uyduk ve yazdığımız mektuba aşağıdaki yanıtı aldık. Soylu bir bakış açısının ve içten bir dostluğun değerli bir anıtı olduğundan ve aynı zamanda oldukça yeterli özgeçmiş bilgileri içerdiğinden aldığımız yanıtı hiç değiştirmeden ve ekleme yapmadan yayımlıyoruz.

Sevgili *** beyefendi!

Bu ayın on beşinde yazmış olduğunuz, benim sevgili dostum ve çiftlik komşum cennetmekân İvanPetroviç Belkin’in doğum ve ölüm tarihleri, memuriyet hayatı, aile durumu, ahlakı ve kişiliğiyle ilgili ayrıntılı bilgi istediğiniz mektubunuzu ayın yirmi üçünde alma şerefine nail oldum. İsteğinizi büyük bir zevkle yerine getiriyor ve sevgili efendim, onun konuşmalarından anımsadıklarımı ve kendi gözlemlerimi dikkatinize sunuyorum.

İvan Petroviç Belkin 1798 yılında saygın ve namuslu bir ailenin çocuğu olarak Gorühino köyünde dünyaya geldi. Cennetmekân babası Kıdemsiz Yüzbaşı Pyotr İvanoviç Belkin, Trafilin ailesinden Pelageya Gavrilovna’yla evliydi. Baba Belkin zengin değildi ama ölçülü ve işbilir biriydi. Oğulları ilk eğitimlerini köy papaz yardımcısından aldı. Okumaya ve Rus edebiyatına düşkünlüğünü sanırım bu adama borçlu. 1815’te numarasını şimdi anımsamadığım bir avcı piyade alayında göreve başladı ve 1823 yılına kadar orada görev yaptı. Anne ve babasının neredeyse eş zamanlı ölümü dolayısıyla istifa etmek zorunda kaldı ve baba ocağına, Goryühino’ya döndü.

Çiftliği yönetmeye başlayan İvan Petroviç deneyimsizliği ve yufka yürekli oluşu nedeniyle kısa bir süre sonra çiftliği savsaklamaya ve cennetmekân babasının kurduğu disiplini bozmaya başladı. Köylülerin (her zamanki gibi) memnun olmadıkları becerikli ve sorumluluk sahibi muhtarı görevden aldı ve yerine, ona hikâye anlatarak güvenini kazanan evdeki yaşlı kâhya kadını getirdi. Bu aptal kocakarı yirmi beşlik banknotla elliliği bile ayırt edemeyen biriydi; bütün köylülerle ya komşu ya da hısım olan kadından kimsenin korktuğu yoktu; seçtiği muhtar patronun dolandırılmasına göz yummaya başladı ve sonunda İvan Petroviç angaryayı kaldırmak ve uygun bir vergi koymak zorunda kaldı ama onun zayıflığından yararlanan köylüler daha ilk yıl, yalvarmaya başlayıp yeni ayrıcalıklar aldılar, ertesi yıl ise verginin üçte ikisini cevizle, yabanmersiniyle ve buna benzer şeylerle ödediler ama yine de vergiyi eksik ödüyorlardı.

Cennetmekân İvan Petroviç’in baba dostu olarak ona öğüt vermeyi bir borç bildim ve birçok kez eski düzeni yeniden kurmaya çalıştım. Bunun için gittiğim bir seferinde defterleri istedim ve üçkâğıtçı muhtarı çağırdım, İvan Petroviç’in yanında defterleri incelemeye başladım. Genç çiftlik sahibi önce olabildiğince dikkatle ve özenle beni izlemeye başladı ama son iki yılda köylü nüfusunun artmış, kümes hayvanlarıyla büyükbaş hayvan sayısının büyük ölçüde azalmış olduğunu göstermemle birlikte İvan Petroviç ilgisini yitirdi ve beni dinlememeye başladı; bildiklerimle ve sorularımla üçkâğıtçı muhtarı şaşkınlığa düşürüp tek bir şey bile söyleyemeyecek duruma soktuğumda İvan Petroviç’in koltuğunda horuldadığını görünce şaşkınlığa düşme sırası bana geldi. O günden sonra da çiftlik işlerine karışmayı bıraktım ve bu işleri (aynı onun yaptığı gibi) yüce Yaradan’a hava ettim.

Bu olay dostluğumuzu zedelemedi; çünkü ben bir yandan bizim genç soylularda ortak bir özellik olarak rastlanan o zayıflığa ve yıkıcı kayıtsızlığa acırken, diğer yandan da İvan Petroviç’i gönülden seviyordum; zaten böylesine dürüst ve uysal bir genç adamı sevmemek mümkün değildi. İvan Petroviç de yaşıma saygı gösteriyordu ve bana içtenlikle bağlıydı. Alışkanlıklar, yaşam biçimi ve ahlak anlayışı olarak aramızda en küçük bir benzerlik olmasa da benim önemsiz sohbetime değer verirdi ve ölümüne kadar hemen her gün görüştük.

İvan Petroviç ölçülü bir hayat sürer, her türlü aşırılıktan kaçınırdı; onu bir kez olsun sarhoş görmedim (ki bunun bizim buralarda görülmemiş bir mucize olduğunu söylemem gerek) karşı cinse çok düşkün olmakla birlikte bir genç kızdan daha utangaçtı.

Mektubunuzda sözünü ettiğiniz hikâyelerden başka, İvan Petroviç bir kısmı bende bulunan, bir kısmı ise kâhya kadının evin çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için kullandığı epeyce elyazması bıraktı. Örneğin geçen kış, evin kâhya kadının kaldığı bölümündeki bütün pencereler İvan Petroviç’in bitmemiş romanının ilk bölümüyle kaplanmıştı. Yukarıda sözü edilen hikâyeler onun ilk edebî denemeleriydi. İvan Petroviç büyük bir bölümü gerçek olan bu hikâyeleri çeşitli kişilerden duyduğunu söylemişti. Ancak hikâyelerdeki isimler onun tarafından uydurulmuş, köy ve bucak isimleri ise bizim buradakilerden alınmıştır, ki bu da hikâyelerden birinde benim köyümün adının neden geçtiğini açıklar. Bu durum herhangi bir kötü niyetten değil daha çok hayal gücü eksikliğinden kaynaklanmıştır.

İvan Petroviç hummaya dönen bir soğuk algınlığı nedeniyle yatağa düştü ve ne yazık ki özellikle nasır ve benzeri kökleşmiş hastalıkların tedavisinde çok başarılı olan ilçe doktorumuzun çok özenli çabalarına karşın 1828 yılının sonbaharında öldü. Doğumunun otuzuncu yılında kollarımda can verdi ve Gorühino köyü kilisesinde cennetmekân büyüklerinin yanına defnedildi.

İvan Petroviç orta boyluydu, gözleri kurşuni, saçları sarı, burnu düzdü, beyaz ve kuru bir yüzü vardı.

İşte sevgili beyefendi, cennetlik komşum ve dostumun hayat biçimi, uğraşları, kişiliği ve dış görünüşüyle ilgili anımsayabildiklerim bunlar. Mektubumu herhangi bir şekilde kullanmanız durumunda, sizden adımın kesinlikle açıklanmamasını özellikle rica ediyorum; yazarları çok sevmeme ve saymama karşın, kendime böyle bir unvan edinmeyi gereksiz ve hatta bu yaşımda uygunsuz görüyorum. En içten saygılarımla.

16 Kasım 1830

Nenaradovo köyü

Yazarımızın çok saygıdeğer dostunun isteğine uymayı görev biliyor, bize verdiği bilgiler için en içten teşekkürlerimizi sunuyor ve okurun bunların içtenliğe ve açıkyürekliliğe gereken değeri vereceğini umuyoruz.

A.P.

TABUTÇU

“Görmüyor muyuz her gün tabutları,
Kocayan evrenin ak saçlarını?”
Derjavin

Tabutçu Adriyan Prohorov’un son eşyaları da cenaze arabasına öylesine atıldı ve bir deri bir kemik iki at, Basmannaya’dan tabutçunun evini taşıdığı Nikitskaya’ya kendilerini dördüncü kez sürüklediler. Dükkânı kapatıp kapısına evin satılık ya da kiralık olduğunu belirten ilanları çakan tabutçu yeni evine doğru yayan yola çıktı. Çoktandır hayalini kurduğu ve sonunda, ona göre ciddi bir meblağ karşılığı satın aldığı sarı boyalı küçük eve yaklaşırken içinde hiç de öyle büyük bir heyecan duymadığına şaşırıp kaldı. Yabancı olduğu eşiği aşıp yeni yuvasında kargaşayla karşılaşınca, on sekiz yıldır her şeyin mutlak bir düzen içinde olduğu eski kulübesini anımsayıp içini çekti; yavaş çalıştıkları için iki kızına ve hizmetçiye ağzına geleni saydıktan sonra onlara yardım etmeye başladı. Kısa süre sonra belli bir düzen kuruldu; ikona muhafazası, kap kacak dolabı, masa, divan ve yatak arka odada belirlenen yerlerine yerleştirildiler; mutfağa ve konuk odasına ev sahibinin elinden çıkma her renk ve boyda tabutlar, içinde yas şapkaları, yas mantoları ve meşaleler bulunan dolaplalar yerleştirildi. Dış kapıya, elinde ters çevrilmiş bir meşale1 tutan şişko bir aşk tanrısının resmedildiği ve üzerinde “Satılık ya da kiralık sade ve boyalı tabutlar. Eski tabutlarınız tamir edilir” yazılı bir tabela asıldı. Kızlar evin aydınlığına2 geçtiler. Adriyan evini şöyle bir dolaştı, pencerenin önüne oturdu ve semaveri hazırlamalarını emretti.

Eğitimli bir okur Shakespeare ve Walter Scott’ın eserlerinde tabutçuları neşeli ve şakacı gösterdiklerini, bu karşıtlıkla da hayal gücümüzü daha güçlü bir biçimde etkilemek istediklerini bilir. Ancak biz gerçeğe duyduğumuz saygıdan dolayı bu örneği izlemeyeceğiz ve bizim tabutçumuzun mizacının yaptığı berbat işe tam anlamıyla uygun olduğunu itiraf etmek zorundayız. Adriyan Prohorov genel olarak somurtkan ve dalgın biriydi. Sessizliğini yalnızca kızlarını boş boş oturup pencereden dışarıyı seyrederken yakaladığında azarlamak için ya da tabutlarına gereksinim duyan şanssızlara (bazen da şanslılara) fahiş fiyat söylemek için bozardı. Yani Adriyan pencerenin önüne oturmuş yedinci bardak çayını içerken, hep yaptığı gibi yine hüzünlü düşüncelere dalmıştı. Geçen hafta tuğgeneralin cenaze alayında tam karakolun yanından geçerken bastıran sağanağı düşünüyordu. O yüzden birçok pelerin çekip daralmış, birçok şapkanın kalıbı bozulmuştu. Adriyan birtakım kaçınılmaz masraflarla karşı karşıya olduğunu görebiliyordu zira elindeki cenaze donanımı artık iyice eskimiş ve acınacak bir durumdaydı. Zararını yaklaşık bir yıldır ölüm döşeğinde olan tüccar karısı Trühina’dan çıkarmayı umuyordu. Ne var ki Trühina Razgulay Mahallesi’nde yaşıyordu, Prohorov da vârislerinin söz vermelerine karşın bu kadar uzak bir yere adam göndermeye üşeneceklerinden ve yakınlardaki bir tabutçuyla anlaşacaklarından korkuyordu.

Bu düşünceleri kapının masonlara özgü bir şekilde üç kere çalınmasıyla kesildi.

“Kim o?” diye sordu tabutçu.

Kapı açıldı ve Alman bir esnaf olduğu ilk bakışta anlaşılan güler yüzlü biri tabutçuya yaklaştı.

“Bağışlayın, sevgili komşum,” diye başladı söze başladı adam şimdi bile gülmeden dinleyemeyeceğimiz bir Rusçayla. “Bağışlayın, sizi rahatsız ediyorum… Sizinle bir an önce tanışmak istedim. Ben ayakkabıcıyım, adım Gotlib Schultz, sokağın karşısında, hemen pencerenizin baktığı küçük evde oturuyorum. Yarın evliliğimin gümüş yıldönümünü kutlayacağız, sizin ve kızlarınızın da kutlama yemeğine teşrif etmenizi rica edecektim.”

Davet büyük bir memnuniyetle kabul edildi. Tabutçu ayakkabıcıya oturup bir çay içmesini teklif etti ve ayakkabıcının girişkenliği sayesinde kısa sürede dostça bir sohbete daldılar.

“Sizin işler nasıl?” diye sordu Adriyan.

“Ehh işte, şöyle böyle. Şikâyet edemem. Tabii benim mallar sizinkine benzemez; canlı biri ayakkabısız yapar ama ölü tabutsuz yapamaz.”

“Çok doğru,” dedi Adriyan, “ancak adam hayattayken ayakkabı almaya parası yoksa, kızma ama yalınayak da yürür ama yoksul bir ölü bedavadan tabut sahibi olur.”

Sohbetleri bu havada bir süre daha devam etti, sonunda ayakkabıcı ayağa kalktı, davetini yineleyerek tabutçuyla vedalaştı.

Ertesi gün tam saat on ikide, tabutçu ve kızları yeni satın aldıkları evin kapısından çıkıp komşularının evine

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıCennetmekân İvan Petroviç Belkin’in Hikâyeleri
  • Sayfa Sayısı104
  • YazarAleksandr Puşkin
  • ISBN9789750764103
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Yüzbaşının Kızı ~ Aleksandr PuşkinYüzbaşının Kızı

    Yüzbaşının Kızı

    Aleksandr Puşkin

    Puşkin’in en ünlü eserlerinden biri olan Yüzbaşının Kızı, bir soylu olan Pyotr Andreyeviç Grinyov’un ağzından, günlüğüne yazdığı anıları üzerinden askerî görevini icra etmek üzere gönderildiği...

  2. Yüzbaşının Kızı ~ Aleksandr PuşkinYüzbaşının Kızı

    Yüzbaşının Kızı

    Aleksandr Puşkin

    Yüzbaşının kızı, herşeyden önce okuyucu için eline aldığı zaman bir solukta okulup bitireceği türden bir roman. Sürükleyiciliği, heyecanı ve duygusallığı ile bütün klasik romanlarının...

  3. Boris Godunov ~ Aleksandr PuşkinBoris Godunov

    Boris Godunov

    Aleksandr Puşkin

    VOROTİNSKİ Şehrin güvenliğini sağlamayı ikimize yüklediler, Ama sanırım tek kişi bile bulamayız gözetecek: Moskova bomboş. Bütün halk Patriğin ardından manastıra gitti. Sen ne dersin bu işe; ne zaman bitecek bu bela?

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Kafrika’nın Gölgeleri ~ Simla SunayKafrika’nın Gölgeleri

    Kafrika’nın Gölgeleri

    Simla Sunay

    İSTİKAMET KAFRİKA! Naz ve Uzunbal’la beraber gerçeküstü ve olağandışı yerlerden Kafrikaya doğru heyecan dolu bir serüvene hazır olun! Çocuk yazınının genç yıldızlarından Simla Sunay, Güneşten...

  2. Kızılbenek ~ Dilek YazarKızılbenek

    Kızılbenek

    Dilek Yazar

    İkisi de uzaklardan geliyor. Biri kızıl benekli yavru zürafa. Olay Afrika’da geçiyor. “Candost” adlı öyküde ise kocaman gözlü, dört kollu, akıllı bir uzaylının dünya...

  3. Çeşitli Yalnızlık Söylentileri ~ Mehmet Can ŞaşmazÇeşitli Yalnızlık Söylentileri

    Çeşitli Yalnızlık Söylentileri

    Mehmet Can Şaşmaz

    “Her yazarın, bir de kitaplarında görünen ve biyolojik yaşı süresince, kendi içindeki yolculukları nasıl geçirdiğini gösteren bir yaşı vardır. Henüz 22’sindeki Mehmet Can Şaşmaz’ın,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur