Bütün insanlar aynı dilde acı çeker; aynı dilde gülümsedikleri gibi… Meili, köy öğretmeni Kongzi ile evlenirken başına gelecekleri hayal bile edemeyerek yeni bir yaşama adım atar. Çin’de nüfusu kontrol etmek amacıyla uygulamaya konulan Tek Çocuk Politikası ilk çocukları kız olan Meili ile Kongzi’yi köylerini terk edip karanlık bir yolculuğa çıkmaya zorlar. Soyunu devam ettirmekte ısrar eden Kongzi’nin, erkek çocukları olması için yaptığı baskılar ve aile planlama yetkililerinin hamile kadınlara karşı kısırlaştırma ve kürtaj tehditleri onları kaçak bir hayat yaşamak zorunda bırakır. Her şeyi arkalarında bırakıp yaşayacakları bir cennetin var olduğuna inanan aile tahmin edemeyecekleri bir karanlığın ortasına düşer.
Kendisi gibi birçok kadının da aynı kaderi paylaştığına tanık olan Meili, gelecek umutlarını Cennet adını verdiği doğacak oğluna bağlar. Peki, Cennet’in doğumu tüm yaşanan acıları unutturabilecek güçte midir? Uzakdoğu’nun en kalabalık ve bilinmezlikleriyle örtülü ülkesi Çin’de geçen Cenneti Öldürmek, anne olmak için büyük zorlukları göze alan bir kadının gözünden hayatta kalma mücadelesini ele alıyor.,
***
ANAHTAR KELİMELER: Kısırlaştırmak, sığınak, anne sütü. aile planlama bölümü. hurma ağacı, uzun ömür madalyonu. Nuva Mağarası.
Bebek ruhu, annesini yatağın kenarında otururken gördü, şiş karnını sıkıca kavramıştı, bacakları korkuyla titriyordu…
Meili elini kamının üzerine koydu ve ceninin kalbinin bir yastığın altındaki saat gibi gümbürdeyerek attığını hissetti. Yerleşkenin kapısındaki şiddetli yumruklama artarken, tavanda asılı olan cılız ışıklı ampul sallanıyordu. Aile planlama memurları beni götürmek için geldiler, dedi kendi kendine. Ayaklarını içi ılık suyla dolu leğenden kaldırdı, yorganın altına sokup kapının zorla açılmasını beklemeye başladı.
O akşamüstü, ılık güneş ışıkları avludaki mısır demetlerinin üzerindeki son kar parçalarını eritir, komşuları Fang üç haftalık bebeği memesini emerken susam tohumlarını kurutmaya bırakıyordu. Tam bu sırada dört aile planlama memuru aniden hışımla içeri dalıp, kısırlaştırmak için onu sürükleyerek götürmüştü. Fang, iplerle mezbahaya doğru çekilen dişi bir domuz gibi tekmeler atıp ulumuştu. Mantı yapmak için bir leğende ıslattığı yapışkan pirinçler devrilmiş ve iki melez ördek yerdeki tahılları yemek için oraya koşturmuştu. Sonunda ellerini bağlamayı başarmışlar ve onu kamyonetlerinin açık olan arka kısmına zorla bindirmişlerdi. O sırada beyaz giysisi yırtılmış ve omzu, yüzüne tekme attığında kafası traşlı memurun burnundan akan kanlarla lekelenmişti. Memur ayaklarının dibine çömelmiş, sağa sola sallanan bacaklarını bir halatla metal çubuklara sıkıca bağlıyordu. Belinden aşağısı kapana kısılmış olan Fang yana eğilmiş ve bağırmıştı: “Yedi ceddinize lanet olsun! Bebekken her birinize annelerinizin baktığını unuttunuz mu? Ve şimdi bir bebeği annesinin memesinden koparıp alma cüretini gösteriyorsunuz, öyle mi? Dilerim ki bundan sonraki dokuz nesil erkek çocuğunuz olmasın…” Meili duvarın üzerine tırmanmış, Fang’in bebeğini çıkararak kollarına vermiş ve bir memura onu bırakmaları için yalvarmıştı. “Eğer kısırlaştırılırsa sütü kesilir. En azından bebeği üç aylık olana kadar bekleyin.”
“Bu işe karışma!” diye cevap vermişti, üşümüş, kıpkırmızı ellerini ovuşturan memur. “Resmi ilanı okumadın mı? İzni olmadan hamile kalan bir kadın yakalanırsa, evinin yüz metrekare yakınında bulunan herkes cezalandırılacak. Çocuk doğmadan onu yetkililere bildirmeliydin. Yan komşusu olarak en az bin yuan’ cezaya çarptırılacaksın.”
Meili memurları tanımıyordu ve onların komşu ülkelerden askere alındıklarını varsaymıştı. Eğer karnındaki çıkıntıyı fark etmelerinden korkmuş olmasaydı, bir battaniye alarak Fang’in yanına koşar ve onun omuzlarını örterdi. Ama bunun yerine, olduğu yere çakılmış, çıplak kırmızı göğüs uçlarından süt damlayan Fang arka tarafla aşağı yukarı sarsılırken, kamyonetin uzaklaşmasını izlemişti.
Kapıdaki yumruklama durdu, sonra yeniden başladı. Kocasının, “Benim… Kongzi!” diye bağırdığını duydu. “Kapıyı aç!” Sonunda birkaç saat önce kapının arkasına bir kürek sıkıştırdığını ve kapının bu yüzden açılmadığını hatırladı ve avluya koşarak kocasını içeri aldı.
Kongzi sendeleyerek içeri girdi, saçları darmadağındı, bakışları endişeliydi, odayı huzursuzca adımlıyordu. Parti toplantısından henüz dönmüştü. “Dün gelen aile planlama memurları Heksi Kasabası’ndan gönderilmiş. Parti’nin köydeki ofisi amaçlarını uygulayacakları kadar büyük değil, bu nedenle okulda bir sınıfa el koymuşlar; kürtajları ve kısırlaştırma işlemlerini orada yapıyorlar. Bu seferki baskı acımasız olacak.”
“Ne yapacağız?” dedi Meili gözlerinde korkuyla. “Bilmiyorum. Memurlar oldukça açıktı; doğum izni olmayan herhangi bir hamile kadın hemen kürtaj olacak ve on bin yuan ceza alacak.”
“On bin yuan mı? Evimizi satsak bile o kadar para toplayanlayız. Şükürler olsun ki geçen ay o sahte doğum iznini almışız.” “Bu onları kandıramayacaktır,” dedi Kongzi gözlüklerini çıkarıp yüzünü ovuştururken. “Bu sefer izinleri dikkatle inceleyecekler, sahte olup olmadığına bakacaklar.”
“Bugün kaç kadın topladılar?” diye sordu bir bulantı dalgası hisseden Meili.
“Parti ofisinin dışında on kadın vardı. Okuldaki hademe karısını onların arasında görüp onu kurtarmaya çalıştı. Ama aile planlaması memurları çekiçle kafasına vurdular ve onu okul mutfağına kilitlediler. Locust Tree Sokağı’nda yaşayan yaşlı terzi kadın kızının hamileliğini gizlemeye çalıştı ve bunun için ölümüne dayak yedi.”
“Onu öldürdüler mi?” Meili’nin nefesi kesildi. Şiş karnını okşadı ve gözlerinin kenarlan açılmış kanatlar gibi çekik gözleriyle Kongzi’nin odada dolaşmasını izledi. Kongzi kollarını sallıyor ve inliyordu. Meili onu hiç bu kadar endişeli görmemişti.
Aniden leğeni Meili’nin ayaklarına dökerek, yanma yığıldı. Koyu renk su birikintisi beton zemine yayıldı. Yüzeyinde, bir gölün üzerindeki uyduruk teknelere benzeyen tüyler birikti. “Neden leğeni temizleyip kaldırmadın?” dedi Kongzi ayağa fırlayarak. “Baksana, ayakkabılarım sırılsıklam oldu.”
“Suyu senin için saklıyordum. Haydi. Gel otur.” Meili gidip termosu getirdi, leğene biraz daha ılık su koydu. Sonra eğildi, Kongzi’nin ayakkabılarını çıkarıp kirli ayaklarını yıkadı. Ayaklarını bir havluyla kuruladıktan sonra yerdeki pisliği temizledi.
“Dersler askıya alındı,” dedi Kongzi. Öğrencilerin çoğunun geri döneceğinden şüpheliyim. Bazıları baskı dönemi bitene kadar başka ülkelerdeki akrabalarıyla kalmak için gönderildiler.”
“Maaşını alacak mısın peki?”
“Hah! Üç aydır doğru düzgün maaş almıyorum. Eğitim bürosu haftada sadece yüz yuan veriyordu ama artık onu bile ödeye- miyorlar. Geçen hafta aldığım tek şey küçük bir teneke yakıt ve bir bloknot kâğıt oldu. Vilayet yetkilileri de aile planlamasını ihlal edenlere karşı uygulanan bu baskının köy okullarına para toplamak için hayata geçirildiğini söylemeye cüret edebiliyorlar! Yani, bizim okulun nakit para almayacağından emin olabilirsin.”
Meili sağ tarafa baktı ve kızı Nannan’ın, odanın köşesinde karmakarışık ayakkabı yığınının yanında gözlerini ıslak zemine diktiğini gördü. “Orada ne yapıyorsun Nannan?” dedi. “Hadi yatağına.”
Nannan uykulu gözlerini kaldırarak Kongzi’ye baktı. “Çişim geldi, baba.”
“O zaman git ve kendin yap. Artık iki yaşındasın. Karanlıklan korkmaman gerekiyor.”
Nannan somurtarak ön kapıya doğru ilerledi ama kapı kolunu çeviremedi. Meili kapıyı onun için ardına kadar açtı, içeri giren soğuk hava göbeğinin derisini gerginleştirdi.
Kongzi titredi ve bir sigara yaktı. Arkasındaki duvarda, Kongzi üç sene önce bu evi inşa ettiğinde, tanınmış yerel bir sanatçı olan arkadaşı Yaşlı Cao’nun kendisi için yaptığı yeşil dağların ve mavi nehirlerin resmedildiği bir mozaik vardı. Yaşlı Cao geçen sene, kızı ve kurmay heyetinde düşük mevkide çalışan damadıyla birlikte, devlet çalışanlarına tahsis edilmiş lüks bir sitede yaşamak için elli kilometre uzaklıktaki bir kasabaya yerleşmişti. Kongzi’nin sol tarafında, mutfak girişinin yanında, Konfüçyüs’ün çocuklar için yazdığı Üç Karakter Klasikleri afişi ve Meili ile Kongzi ’nin, Pekin’de balayındayken Tiananmen Meydanı’nda çekilmiş çerçeveli bir fotoğrafları asılıydı. Sağ tarafında ise Nannan’ın odasına giden koridor vardı ve yatağın yanındaki gübre torbalarının ve domuz yemlerinin altında Kongzi’nin, artık hamileliği saklanamayacak duruma geldiğinde gizlenmesi için Meili’ye hazırladığı yer altı sığınağı bulunuyordu.
“Yaşlı Huan, ilçe aile planlama başkanı da toplantıdaydı,” diye konuşmaya devam etti Kongzi, sigarasından derin bir nefes aldıktan sonra. “Bunun ülke genelinde geçerli olan bir baskı dönemi olduğunu söyledi. Yüksek memurların hepsi harekete geçmiş. Bölük memurları hedeflerini gerçekleştirmek için baskı altında. Yarın köyde çocuğu olan her kadına spiral’ takmak istiyorlar.”
“O metal parçalardan birini içime yerleştirmelerine izin vermeyeceğim! Yan, spiralin eğilmesine bile izin vermeyecek kadar çok acıttığını söyledi.”
“Evet, eğer sana da bir tane takarlarsa bebeğin düşmesine neden olabilir. Bu yüzden yarın evde kal. Aile planlama memurları gelirse onları hamile olmadığına inandır, sonra onlara doğum izin belgesini göster ve ikinci bir çocuk için izin aldığından spirale ihtiyacın olmadığını söyle. Babam hâlâ Parti’de sayılan biri, biraz şansımız varsa seni serbest bırakırlar.”
“Ama göbeğimin şişkinliği artık kesinlikle belli oluyor. Ayrıca dün sabah köyden geçerken bulantım oldu ve ara sokağa kustum. Kong Duka’nın karısı yanımdan geçerken bana şüpheyle baktı.” Meili hâlâ dışarıda kendi evleri ile Kongzi’nin ebeveynlerinin evi arasındaki alçak duvarın yanına çömelmiş olan Nannan için fener yaktı.
“Seni sersem! Ya seni polise bildirirse? Artık ihbarlar için yüz yuan veriyorlar.” Nannan’ın içeri girerek kedisine yanaştığını görünce, “Şimdi doğru yatağa, yoksa üşüteceksin,” dedi.
“Çok çiş yaptım baba,” dedi Nannan bir kablo destesini ayağıyla ezerek. “Ben susadım.”
Kongzi yüzünü başka tarafa çevirip ellerini salladı. “Kürtajlar. kısırlaştırmalar, spiraller! Bu ülke ne hale geldi? Konfüçyüs evlatlık görevinden kaçınmanın üç türünün en kötüsünün, arkanda erkek bir vâris bırakmamak olduğunu söylemiş. Şimdi, iki bin sene sonra, yetmiş altı neslin soyunun temsilcisi olan ben, kutsal görevim olan yetmiş yedinci neslin erkek evladını dünyaya getirmekten men ediliyorum.”
“Yarın sürüklenerek okula götürülmek istemiyorum,” dedi Meili. “Sığınakta saklanacağım.”
“Ma köyündeki tavşan bakıcısı gizli sığınağında iki ay boyunca saklanmış ama aile planlama memurları dün onu buldular. Onu oradan çekip çıkardılar, arınmak üzere götürdüler ve üç yüz tavşanına da el koydular.”
Meili, mide bulandırıcı, çürümüş bir hissin ağzım burnunu doldurduğunu hissetti; bunun dışarıdaki karanlıktan mı yoksa kendi bedeninin derinliklerinden mi geldiğini merak etti.
“Bak baba, benim kamım da büyüyebiliyor!” dedi Nannan kolsuz elbisesini kaldırıp göbeğini dışarı çıkararak.
“Yatağa! Şimdi!” diye bağırdı babası.
Nannan gözyaşlarına boğuldu ve annesinin kollarına koştu. “O babadan nefret ediyor ben,” diye bağırdı ağlayarak. “Ben başka bir tane istiyor.”
Annesi Nannan’ı yatağına taşıdı, yorganını üzerine sıkıca örttü ve ince saç örgülerine hafifçe dokundu.
Ters yönde hareket eden bebek ruhu anne babasının yolculuğunun izlerini takip ederek dokuz yıldır sürüklendikleri suyla kaplı alanda yukarı doğru akmıştı. Sonunda başlangıç yerine ulaşmıştı. Bu annesinin ikinci çocuğunun hak ettiği yuvaydı. Bebek ruh başarılı bir doğum gerçekleşene kadar bu ikinci çocukta ikamet edecekti.
Bebek ruh artık sadece karanlıkta olanları görebiliyordu. Rüzgâr tarafından karıştırılmış gibi gölgelerin titrediğini görebiliyor, geçmişten gelen yankıların artık penceresiz ve çatısız olan evin içinden geçtiğini ve hâlâ parçalanan duvarın üzerinde duran mozaik parçasının etrafında oyalandıklarını duyabiliyordu. Avlu zifiri karanlık ve boştu, sadece yere doğru bel vermiş, gövdesinden birkaç yapraksız dal sarkan hurma ağacı dışında… Babası, annesinin ikinci kez hamile olduğunu öğrendiğinde, bu çocuğun erkek olmasını garanti altına almak için avluya bir hurma ağacı diktiğini ve çocuğun sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmesi için de uzun ömür madalyonunu ağacın altındaki toprağa gömdüğünü söylemişti. Annesi ise, hurma fidanı dikilmeden önce, fidanı Nuva Mağarası’na götürdüğünü ve fidanı gelecek yıllarda doğacak tüm çocuklarının bu ağaç altında doğmaları ve Tanrıça Nuva tarafından kutsanmaları için kutsal yarığa sürttüğünü söylemişti. Babası ayrıca Nannan’ın yatağının altındaki gizli sığınakta, içinde Konfüçyüs’ün Seçmeler‘inin çok eski bir baskısının ve Kong ailesinin kayıtlarına dair ciltli kitabının bulunduğu kırmızı cilalı bir sandık olduğundan da bahsetmişti. Kırmızı sandık, artık parçalanmış yatağın ve dümdüz edilmiş duvarın kalın enkazı altında duruyordu. Farelerin delici siyah gözleri, yabani otların ve yukarıdaki çatının kırık kiremitleri arasında parıldıyordu.
Arka taraftaki dar sokakta, bir söğüt ağacı dansının orta yerinde donakalmış hoş bir peri gibi yanmış bir kerpiç yığınının arasından yükseliyordu. Daha uzakta, yerleşkenin kırmızı duvarının ötesinde, iki ufak osmanthus çalısı ve köyün dışına çıkan bir yol vardı.
ANAHTAR KELİMELER: 1UD (Spiral). Lanet Olası Komünistler, alevler, yumurta kanalı. İkinci Oğııl Kong. sınıf düşmanı.
Çılgına dönmüş köy sakinleri, tıkış tıkış bir halde Meili ile Kongzi’rıin yatağının üzerinde, karşısındaki kanepede ve yerde oturuyorlardı. Tıpkı Kongzi gibi neredeyse her biri, doğrudan en saygın Kong üyesi olan Konfiiçyüs’ün soyundan gelen kişilerdi. Meili, kollarını dikkatli bir şekilde kamının üzerinde birleştirmiş, yatağın ucuna ilişmiş bir şekilde oturuyordu. Kongzi’nin ebeveynlerinin hamile olduğunu tahmin ettiklerinden şüpheleniyordu. Kongzi’nin babası yatağın başlığının yanında oturmuş, sigarasını çıkarırken Meili’ye kaçamak bakışlar fırlatıyordu. Yirmi yıldır köyün başkanıydı ve kısa süre önce emekli olmasına rağmen hâlâ saygı görüyordu; bu da bu kadar çok sayıda köylünün öfkelerini göstermek için neden burada toplandıklarını açıklıyordu.
Eski bir topçu sınıfı askeri olan ve başının etrafında kan lekeli bir bandaj bulunan Kong King, ağlayarak ve bela okuyarak odanın köşesine yığılmıştı. “Lanet Olası Komünistler” diye bağırdı, “beni oğlumdan mahrum bırakıyorlar. Soyum tükendi..Bir önceki gün aile planlama bölüğü gelip kapısını yumrukladığında, King ve üçüncü hamileliğinin son dönemlerinde olan karısıyla gizli bir tünelden yakınlardaki barajın uzun sazlarının arasına kaçmışlardı. Akşam, King’in babası polisin kendisini izlediğinden habersiz bir şekilde onlara yiyecek götürmüştü. Bir ördek gibi bağırmış –bu…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıCenneti Öldürmek
- Sayfa Sayısı464
- YazarMa Jian
- ÇevirmenGözde Soykan
- ISBN9786053482222
- Boyutlar, Kapak13 x 21 cm , Karton Kapak
- YayıneviMartı Yayınevi / 2014-05
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Nehrin Dönemeci ~ V.S. Naipaul
Nehrin Dönemeci
V.S. Naipaul
Bana dükkânı ucuza satan Nasreddin, işi devraldığımda kolayca üstesinden gelebileceğime ihtimal vermemişti. Afrika’daki diğer ülkeler gibi, bizimki de bağımsızlığın ardından birtakım sorunlar yaşamıştı. İçerilerdeki, büyük nehrin dönemecindeki kasaba hayatiyetini kaybetmiş gibiydi; Nasreddin de her şeye sıfırdan başlamam gerekeceğini söylemişti.
- Midwich’in Guguk Kuşları ~ John Wyndham
Midwich’in Guguk Kuşları
John Wyndham
Krizalitler, Chocky, Triffidlerin Günü gibi, bilimkurgu edebiyatının kilometre taşı yapıtlarına imza atan, çağının çok ötesindeki kalemiyle fark yaratan kült yazar John Wyndham’dan, ilk sayfalarından okurun zihnini kıskaca...
- Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti ~ Honore de Balzac
Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti
Honore de Balzac
Klasik Fransız edebiyatının büyük yazarı Honoré de Balzac’ın dev yapıtı “İnsanlık Komedyası”nın “Paris Hayatından Sahneler” bölümünde yer alan Kibar Fahişelerin İhtişamı ve Sefaleti, yazarın...