Işığın olduğu yerde, karanlık da vardır.
Aşk, her şeye rağmen kazanacak mı?
Kelimelerle tarif edilemeyecek kadar korkunç şeyler yaşamış, bilinmeyenleri öğrenmişti. Şimdiyse kazanamayacağını bildiği bir savaşın içindeydi.
Nina Grey, hayatının aşkı Jared Ryella evlenmiş, onun çocuğunu taşıyordu. Ve ne pahasına olursa olsun, hayatta kalabilmek için bu çocuğu doğurması ve Jaredla birlikte karşılarına aldıkları Cehennemle savaşması gerekiyordu. Acaba Nina ve Jared, Cehennemdekileri mağlup ederek bu savaştan sağ çıkabilecekler mi?
Cennet, Tatlı Belanın yazarı Jamie McGuireın diğer bestseller serisi olan Providence Üçlemesinin son perdesi!
***
İçindekiler
1-Yarın…11
2-Verilen Sözler…24
3-Duruşma…41
4-Küçük Cennet…69
5-Son…60
6-Cevap…86
7-Tutulmayan Söz (ler)…108
8-Dönüm Noktası…127
9-Süre…146
10-Karşılama…167
11-Son Dakika Gelen Af…177
12-Yolculuk…195
13-Eve Dönüş…211
14-En Önemli Şey…223
15-Soru…236
16-Cehenneme Uçuş…251
17-Varış…262
18-Kutsal Kabir…271
19-Kapana Kısılmak…285
20-Ordu…299
21-Anne…308
Son söz…322
Birinci Bölüm
Yarın
Sonsuza dek mutlu yaşadılar. Hikâyenin sonu, öyle değil mi? Zor kısım geride kalmıştı. Şimdi her şey kusursuzdu. Tropikal bir esinti Karayipler’deki küçük kulübemizin pençelerinden içeriye girerken ben bir yatakta ilahi beyaz atlı prensimin yanına uzanmış, güneşin doğmasını, yani düğün günümün başlamasını bekliyordum.
Ne komik ki her zaman hikâyenin sonunda sonsuza dek mutlu yaşamıyorsunuz… en azından Cehennem’dekiler peşinize takılıp sizi öldürmeye çalışıyorsa.
Bu önemsiz ayrıntıyı görmezden gelmek, çatıya düşen hafif yağmur damlalarının ve kendi yolunu bulmaya çalışan, ağaçlann arasından geçen rüzgârdan dolayı kulübemize çarpan geniş palmiye yapraklarının çıkardığı ses sayesinde çok daha kolaydı. Güneşin ilk ışıkları havayı ısıtırken tavanda oynaşıp duruyordu. Gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey üzerimde titreşen parlak noktalardı, ikinci sıradaysa Jared Ryel vardı. Kendime gelmemi beklerken gülümsüyordu.
“Yarın oldu,” diye fısıldadı.
Pembe ve mor ışıklar pencerelerden içeriye giriyordu. Yağmur daha büyük adalara gitmek üzere bizi terk etmiş, geriye ufak damlalarını bırakmıştı. Jared’ın alnı, çenesi ve yanağındaki ufak pembe lekeler sabahın ilk saatlerinde belirgenleşmeye başlamış, birkaç gün önce yaşadıklarımızı hatırlatmıştı.
Jared ve ben, Cehennem’in en korkunç yaratıklarından biriyle karşı karşıya gelmiş ve onun emrinde çalışan hem insan hem de Şeytan benzeri yüzlerce şeyle savaşarak imkânsızı başarmıştık. Bizim için yaşayacağımız başka bir günü kutlamak bile kâfiydi. Tam da bunu düşündüğüm an her şeyin farkına vardım ve Jared’ın gözleri neşeyle parlamaya başlarken ben de kendime gelerek canlandım.
“Bugün mü?” diye sordum yavaşça. Shaxle olan çarpışmasından kalan hafif izlere dokunmak için ona doğru uzandım.
Jared dirseklerini yatağa dayayıp ardından başını kamıma yaklaştırdı. “Günaydın Minik Fasulye.”
“Fasulye mi?” dedim tek kaşımı kaldırarak.
“Evet, kızımız şu an bir fasulyeden bile küçük. En azından kitap öyle söylüyor.
“”Kitap mı?”
Jared aşağı doğru uzanarak kalın bir kitap çıkardı. Kapağmda son derece berbat görünen pastel renklerle çocuksu bir el yazısı vardı.
“Olası her şeye karşı hazırlıklı olmalıyım diye düşündüm.” Jared sayfaları çabucak geçerken yaptığı şeyi onaylamamı beklercesine bana baktı.
Jared’ın kaşları çatılırken, “Dengeyi bozan Melek bebekler hakkında da bir bölüm var mı?” dedim sırıtarak.
Kitabı yere atıp burnunu boynuma sürterek neşeyle üzerime çıktı.
“Jared!” diye bağırdım. Onu uzaklaştırmak için boşa çaba harcıyordum. “Dur!”
“Sen söylemeden durmayacağım,” dedi. Sesi, çıkmayacak şekilde bana dönük olduğundan boğuk çıkıyordu.
“Neyi söylemeden?” dedim kahkaha atarak. Kurtulmak için boş yere çırpınıyordum.
Gözlerimin içine bakmak için kafasını kaldırdı. “Fasulye,” dedi açık mavi gri gözleri gülerek.
Dudaklarımı sımsıkı kapattım, ama beni bir kez daha gıdıklamaya başlayınca pes ettim. “Tamam!” dedim. “Fasulye!”
Yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı. “Keşke bu ikna yönteminin sende işe yarayacağım üç yıl önce de biliyor olsaydım. Hayat şimdikinden çok daha kolay olurdu.”
Bir anda sıvışacağını bildiğinden ona vurdum. “Bu hiç adil değil.”
Dudaklanma bir öpücük kondurdu. Sıcaklığı tenime işliyor gibiydi. Her zamanki gibi sıcak olmadığı için bunu vücut ısımı artıran tropik iklime yordum.
“Adil olmayan ne, biliyor musun? Seni öğleden sonraya kadar göremeyecek olmam.” Beni yatakta bırakarak ayağa kalktı ve üzerine beyaz bir tişört geçirdi.
“Ne demek istiyorsun?” dedim dirseklerimin üzerinde doğrularak.
“Giyinsen iyi olur sevgilim. Misafirlerimiz beş dakika sonra burada olur.”
“Misafirlerimiz mi?”
Jared yatağa somon rengi yazlık bir elbise bırakınca, onun zamanlama gibi konularda hiçbir şekilde hata yapmayacağım herkesten iyi bildiğimden aceleyle giyindim. Saçlarımı gelişigüzel bir şekilde atkuyruğu yaptım ve Jared kapıyı açarken beceriksizce ayağa kalktım. O sırada öncülük ettiği yerlilerle birlikte Beth, bungalovumuza doğru ilerliyordu. Elinde beyaz bir elbise çantası vardı ve göz göze geldiğimizde neredeyse ağzı kulaklarındaydı.
“Beth!” dedim koşturarak basamaklardan inerken. Çıplak ayaklarımla çamura bata çıka Beth’e doğru koştum. Ona sıkıca sarıldım. Islanan kestane rengi saçlan alnıyla yanaklarına yapışmıştı. Terlemiş ve yüzü kızarmıştı. Chad elindeki elbise çantasını ondan alırken Beth nefes alıp verişini düzenlemeye çalışıyordu.
“Başka kimsenin taşımasına izin vermedi” dedi Chad kafasını sallayarak. Çantayı Jared’a uzattı, ama Beth, Jared’m eline vurarak çantayı hızla geri aldı.
“Jared bunu görmemeli!” dedi. Uzun elbise çantasını çamurdan uzak tutmak için yukarı kaldırırken aynı zamanda da Jared’dan korumak için arkasına sakladı.
Jared’sa bu durumu son derece eğlenceli bulmuştu. “Bakmayacağım Beth. Şimdi Chad’i kiliseye götürüyorum. İkinizin önünde koca bir gün var.”
Bu olanlara şaşırmaman gerekirdi, çünkü Jared istediği her şeyi ayarlayabilirdi, ama yine de söyleyecek söz bulamıyordum. Beth ve Chad adaya bizden sekiz saat sonra varmışlardı.
“Siz nasıl…” diye konuşmaya başladım.
Jared daha da gülümseyerek, “Her şeyi hallettik. Strese girmeni istemedim,” dedi.
“Biz derken?” deyip kaşlarımı çattım, aklım daha da karışmıştı.
“Annem kilisede beni bekliyor. Orada görüşürüz. Ağzı kulaklarındaydı. Onu hiç bu kadar mutlu görmemiştim.
Yanağımı öpmek için eğildikten sonra Chad’e kendisini takip etmesini işaret etti.
“Daha önce hiç motosiklete bindin mi?”
Chad duraksadı. “Evet, neden ki?”
“Çünkü öyle gideceğiz,” dedi Jared harekete geçmesi için Chad’in omzuna vurarak. Zavallı Chad’se kendini kaybetmiş gibiydi. İkisinin arası çok iyi olmamasına rağmen müstakbel kocamın Chad’i rahat ettireceğinden emindim. Bu sorumluluk duygusu, bir görev olmanın dışında, aynı zamanda Jared’ın sinirlerini yatıştırıyordu.
“Bekle, elbiseyi görmelisin!” diye ayakladı Beth beni içeri doğru çekiştirerek. Çantayı dolabın üzerindeki ahşap askılığa asıp ağrıyan omzunu ovaladı. “Uzun ve çamurlu bir yürüyüştü.”
“Öyleydi,” dedim kafamı sallayarak. “Omzun için biraz buz getirmemi ister misin?”
Beth’in gözleri parladı. Elbise çantasının fermuvarını indirerek bana doğru çevirdi.
Gözlerime inanamıyordum. “Bu o…”
Beth heyecandan çıldırmış gibiydi. “İki yıl önce dergide görüp beğendiğin gelinlik! Evet!”
“Ama… buraya nasıl geldi? Jared nasıl…”
Beth söyleyecek kelimeleri bulmamı bekleyemeden, “Her zaman hazırdı! İnanabiliyor musun? Lillian eve getirmişti. Bu gelinliği beğendiğini söyledi ve Jared da satın aldı. Sonra ikisi birlikte tam iki yıl boyunca bunu saklamamı sağladılar. Çok berbattı! Neden sürekli düğün tarihinizi sorduğumu sanıyordun acaba?”
“Ama… neden?”
Beth kafasını salladı. “Biliyorum, tamam mı? Ben de bunu söyledim, sonra annesi de Jared’ın çok heyecanlı olduğunu söyledi. Seni şaşırtmak istiyormuş falan filan. Şahsi olarak bana işkence etmeye çalıştığını söyleyebilirim, çünkü geçen onca zaman cehennem gibiydi!”
Önümde duran dökümlü, bembeyaz ipek gelinliğe bakmaktan kendimi alamıyordum. İyileşmeyi beklerken o koltukta oturduğumu, Lillianla birlikte dergileri karıştırdığımızı ve bir fotoğrafta duraksadığımı, sayfayı bile çeviremediğimi hatırlıyordum. Hastaneden çıkalı daha birkaç gün olmuştu. Claire’in, bizi tehdit eden tüm insanların icabına baktığı gündü. İki yıl önce delicesine ilgimi çeken o gelinliğin tıpatıp aynısı, şimdi benden yalnızca bir adım ötede asılı duruyordu.
“Beth?” dedim elbiseye bakmayı sürdürerek.
“Efendim?”
“Sanırım biraz sakinleşmelisin çünkü gelinliğin tesiri altındayım.”
Hızlıca kafasını sallayıp köşeye oturdu. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya devam etti. “Çok güzel.”
Beth’e, Lillian’ın gelinliği neden kendi evinde saklamadığını bilip bilmediğini sormak üzereydim, ama bu elbette aptalca bir soru olurdu, çünkü Beth güvendeydi. Kimse onun evini havaya uçurmaz ya da gecenin bir yansı penceresinden içeriye dalmazdı ve bu durum aynca Jared’a düğün tarihi konusunda bir de müttefik kazandırmış olurdu.
“O çok zeki” dedim hayranlıkla.
“Ne?”
“Yok bir şey.”
Beth, saniyelerin geçmesini beklerken dizlerini tutup dudağını ısırıyordu. “Hâlâ gelinliğin şoku altında mısın?”
“Daha iyi hissediyorum.”
Sakin kalmayı daha fazla başaramayarak oturduğu yerde ileriye doğru uzandı. “İki çanta dolusu makyaj malzemesi getirdim. Saç spreyi ve de maşa. Sanırım her boyu var. Büyük dalgalar ya da küçük kıvırcıklar yapabilirim. Dalgalı bir model istemezsen de yanımda ayrıca düzleştirici de…”
“Beth?”
“Affedersin.”
“Sen git bir sakinleştirici al. Ben de duşa gireceğim. Bekle bir dakika. Düğünümün kaçta başlayacağını bilmiyor olmam sence de çok saçma değil mi?”
“Saat birde. Bol bol vaktimiz var.”
Sabahlığımla havlumu alırken kafamı salladım. Beth için bunca zaman beklemenin nasıl zor bir şey olduğunu hayal dahi edemiyordum. Aynı anda hem sevinçli hem de rahatsız edici bir durumdu.
Kulübenin mütevazı duşundan akan sıcak suyun altında bütün sıkıntılarımdan kurtulmam çok kolay olmuştu. Palmiye ağaçlarının dallarında tüneyen kuşlar birbirlerine şarkı söylüyor ve okyanusun sesi ona ne kadar yakın olduğumuzu ele veriyordu. Cennette gergin olmak inanılmaz bir şekilde imkânsızdı.
“Peki, topuz yapmaya ne dersin? Ne olur ne olmaz diye yanımda tel toka da getirmiştim!” diye seslendi.
“Seni dinlemiyorum,” dedim saçımı şampuanlarken. Beth’in, Jared’ın hafifçe görünen yaralarını merak edip etmediğini düşündüm. Belki de hiçbir şey fark etmemişti. Ama Chad farkına varacaktı. Eğer sabahı birlikte geçireceklerse, eninde sonunda görecekti. Jared bir şekilde açıklardı. Fakat şayet Beth bana bir soru soracak olsaydı, vereceğim cevap Jared’ınkinden tamamen farklı olacağından, bu her şeyi biraz daha karıştıracaktı. Beth’i, bir korumaya ihtiyacım olduğuna ikna etmek kolay olmuştu. Ne de olsa Bay Dawsonla olan tartışmama şahit olmuştu. Jared’ın yaralarının idman dışında başka bir sebepten meydana gelmesi, benim tehlikede olduğum anlamına geliyordu. Yine de iki yıllık tecrübem bana Beth’in düğünün detaylarıyla çok fazla ilgileneceğini söylüyordu. Böyle düşünerek endişelerimin üstesinden gelmeye çalıştım.
Jared’m yaralarını düşünmek bütün yüzünü gözlerimin önüne getirmişti ve bir anda banyodan yeterince hızlı çıkamadığımı düşünmeye başladım. Onu yeniden görebileceğim zamana kadar beklemek zorunda olmak kendimi tedirgin hissetmeme sebep olmuştu.
Havluma sarınarak içeriye koştum. Sabahlığımı üzerime geçirirken saçlarımdan sular damlıyordu.
“Ne yapıyorsun?”
“Kısa bir süreliğine yürüyüşe gidiyorum/’ dedim sandaletlerimi giyerken.
“Hayır, gitmiyorsun. Kendimize çekidüzen vermek için yalnızca birkaç saatimiz var! Poponunuz üzerine oturuyorsunuz genç bayan,” dedi Beth.
“Bir dakikaya dönerim,” dedim yanından geçerken. Kulübenin kapısını açtığımda Bex, yolun ortasında dikiliyordu.
“Günaydın” diyerek gülümsedi. “Bir yere mi gidiyorsun?”
“Sadece yürüyeceğim,” diyerek omzumu silktim…
“Cennet – Providence Üçlemesi 3” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Bestseller Dizisi Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıCennet - Providence Üçlemesi 3
- Sayfa Sayısı328
- YazarJamie McGuire
- ÇevirmenNergis Karababa
- ISBN9786055016067
- Boyutlar, Kapak13 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYabancı Yayınevi / 2014-04
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Acı ~ Marguerite Duras
Acı
Marguerite Duras
İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Paris İşgali’nde Nazi subayları, dönemin en ünlü sanatçı ve düşünürlerinin mesken tuttuğu bu kentteki Yahudilerin izini sürüp onları toplama...
- Aşkın Resmi ~ Nora Roberts
Aşkın Resmi
Nora Roberts
Seth Quinn beş yıllık ayrılıktan sonra, Avrupa’dan ünlü bir ressam olarak evine dönmüştür. Kendisini sevgiyle yetiştirmiş olan (hepsi Quinn ailesi tarafından evlat edinilmiş) üç...
- Amok Koşucusu ~ Stefan Zweig
Amok Koşucusu
Stefan Zweig
Hollanda’nın sömürgesi tropik bir adada çalışmak zorunda kalan bir doktorun sıkıcı ve rutin hayatı, kapısını çalan zor durumdaki zengin bir kadının yardım isteğiyle altüst...
diğer iki kitabı gibi cennette çok güzel bir kitap okumanızı tavsiye ederim mutlu sonlara bayılıyorum