Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Çekiç ve Gül –  Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi
Çekiç ve Gül –  Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi

Çekiç ve Gül – Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi

Emrah Serbes

“Biz mi bombaladık lan Emniyet’i darbe gecesi? Biz mi yıktık buraları? Bizi darbeden önce Köpek Eğitim Merkezi’ne sürmüşlerdi. Köpek mamalarının tadına bakıyorduk amirimle, köpekler…

“Biz mi bombaladık lan Emniyet’i darbe gecesi? Biz mi yıktık buraları? Bizi darbeden önce Köpek Eğitim Merkezi’ne sürmüşlerdi. Köpek mamalarının tadına bakıyorduk amirimle, köpekler ishal olmuştu, nedenini anlamaya çalışıyorduk. Bir baktık havada jetler uçuyor, Gölbaşı’na, dibimize bomba yağdırıyorlar.”

Ankara Emniyeti’nin Cinayet Bürosu’nun aykırı başkomiseri Behzat Ç., öfkesinden yorgun düşmüş, yine hayalet gibi dolanıyor ortalıkta. Tabii Hayalet’le ve Akbaba ve Harun’la beraber… Bazen de Cinayet’in kızı Seher’le, Cinayet’in kedisi Gaspi’yle beraber…

Sıvasız duvarlı gecekonduda, pavyonda, işkembecide, oto tamirhanesinde, dükkânda, şık bir ofiste, tekkede, Millet Bahçesi’nde, adliyede, hastanede, nezarethanede, mezarlıkta ve tabii sokaklarda, cinayetlerin ve nice cürümlerin izini sürüyor Behzat Ç.. Umutsuz, serkeş, pejmürde… Bazen de olanca dehşetine tezat, “basit, tatlı ve hüzünlü” insan hikâyelerinin içinde geziyor.

Emrah Serbes’in bir fenomen olan Behzat Ç.’si, Çekiç ve Gül’de bu defa öyküleriyle “ortamlarda” kol geziyor.

İÇİNDEKİLER
Siyah Cam 9
Bebek Mezarı 27
Kötü Zamanlar 55
Cinayet’in Kızı 77
Çekiç ve Gül 91
Yanık 107
Kayıp Silah 125
İtibar 143
Gazinocular Savaşı 171
İkna 197
İlim Sahibi Șahıs 213
Nöbetçi Savcının Emri 237
Millet Bahçesi Cinayeti 275
Gaspi’nin Ölümü 315

Siyah Cam

Yenilenen Ankara Emniyet Müdürlüğü binasını 15 Temmuz törenlerine yetiştirmek için alelacele açmışlardı. Dış cepheye bakınca her şey tamammış gibi görünse de içerisi aylardır şantiyeyi andırıyordu. Binanın çeşitli katlarından yükselen matkap ve çekiç sesleri günlük rutinin parçası olmuş, hemen her tarafa ağır bir boya ve tiner kokusu sinmişti.

Başkomiser, siyah camlı sorgu odasının karşısındaki bölümde olay yeri tutanaklarını okuyordu. Ziynetlerini gasp ettikleri altmış iki yaşındaki Fethiye Çınar’ı yalnız yaşadığı evinde öldürmüşler, kolundaki bilezikleri çıkarabilmek için de elini bileğinden kesmişlerdi. Okuduğu buydu. Kırk sekiz saattir uykusuzdu başkomiser. Çay ocağının elektrik bağlantısı çalışmalar nedeniyle ikide bir kesildiğinden çamur gibi bir hazır kahve duruyordu önünde.

Behzat Ç., Cinayet Büro Amirliği’nde başkomiser, hayata karşı işlenen suçlar uzmanı. Bir 216 yakıp derin bir nefes çekti ciğerlerine. Seneler süren meslek hayatında sıradan bir gündü, genel manzara belliydi, aşağılanma, açlık, cehalet, sefalet, açgözlülük, cinayet ve gasp. Biraz yorgun, biraz bıkkın ve biraz da delice bir ifade vardı yüzünde. Biraz da o eski usul adamların dokunaklı havası. Her şey değişirken değişmeyen bir bakış, acı bir tını ve birkaç şey daha.

Harun odaya girdi, yanında kırk beş yaşlarında gösteren tıknaz bir adam vardı. Behzat Ç. adamın çopur yüzüne, etli burnuna ve özellikle kalın bileklerine dikkatle baktı, “O şerefsiz bu mu?” diye sordu.

“Yok amirim,” dedi Harun. “Bu bizim Zafer Usta. Sen niye burada oturuyorsun?”

“Nerede oturayım, her yer yıkılıyor.”

Usta, yüzünde alıngan bir tebessümle kartını uzattı, “Zafer Soykan,” dedi. “PVC Kaplama ve Cam Sistemleri. Bu sistemlerin Ankara’daki yetkili bayii biziz, yerimiz Pursaklar’da, bizden başka bayiiyim diyen varsa yalan söyler.”

Behzat Ç. elindeki kartı evirip çevirdi, “Adam nerede?” diye sordu Harun’a.

“Ben de oraya geliyorum ağbi,” dedi Harun. Siyah camın önüne yürüdü, telsizin anteniyle kafasını kaşıyordu, “Şimdi Zafer Usta,” dedi. “Bu montajı yapan adamlarda omega eksikliği mi var? Bu adamlar durgun zekâlı mı?”

Zafer Usta’nın kaşları çatıldı, sırtı dikleşti, “Ayıp oluyor,”

dedi. “Montajı bizzat ben yaptım. Ben kendimi bildim bileli PVC sektörünün içindeyim.”

Harun derin bir nefes alıp telsizin antenini alnına bastırdı, “Usta,” dedi. “Biz de kendimizi bildik bileli sorgulama sektörünün içindeyiz. Böyle siyah cam olmaz.”

Zafer Usta avucunun içiyle cama vurup “Ne var ki?” diye sordu şaşkınca. Pantolonunun sağ cebine takılı mezurayı çıkarttı, cama dayayıp ölçüm yaptı, “Bir milim kayma yok. Bir milim kayma varsa ben bu mesleği bırakırım.”

“Bırak!” diye çıkıştı Harun, “Burası siyah camlı oda. Biz sorguladığımız adamı göreceğiz, adam bizi görmeyecek.

Şimdi oradaki adam bizi görüyor tamam mı? Oradaki denyo, bizi izliyor iki saattir. Camı ters takmışsın.”

“Adam orada mı?” diye sordu Behzat Ç. sinirle.

“He ağbi,” dedi Harun. “Nezarethanede boya işi vardı, buraya kapattım.”

“Ne olmuş boya işi varsa!”

“Tiner kullanıyorlar, nezarethanedeki herkes kafayı buldu, bu adam bize ayık lazım.”

Harun kapıyı anahtarla açtı. Sorgu odasında, yirmili yaşlarda, âdemelması belirgin, yanakları içeri çökmüş, zayıf, sarı benizli biri oturuyordu. İçeri girenleri görünce mavi gözleri korkuyla büyüdü, oturduğu sandalyede kaçmak ister gibi geri çekildi. Behzat Ç. olay yeri fotoğraflarını önüne atıp karşısına oturdu, bakışları sabit ve sertti, bir süre gözlerini ayırmadı karşısındaki genç adamdan. “Sana niye Patpat diyorlar?” diye sordu.

“Memur ağbi ben boğuluyorum,” dedi Patpat. “Beni buradan çıkarın! Bende panik atak var. Bende ruh hastalığı var.

Ben kapalı alanlarda fazla kalamıyorum.”

“İyi de senin bundan sonraki hayatın kapalı alanlarda geçecek zaten,” dedi Harun. “Yavaş yavaş alışmaya bak.”

Patpat panikle bağırdı, “Ağbi gözünü seveyim ben ne yaptım ki!”

“Sus lan!”

Kapının eşiğinde durmuş, söze girmek için fırsat kollayan Zafer Usta, “Yalnız bize böyle bir bilgi verilmedi camı takarken,” dedi.

“Ne bilgisi usta! Neyin bilgisi verilecek. Bak bu katil! Bu başkomiser! Bu da cam! Bu bunu görecek. Bu bunu görmeyecek. Aradaki cam da ona göre duracak. Bu camı çıkarıp baştan takacaksın.”

“Memur ağbi ben kimseyi öldürmedim.”

Patpat, Harun’dan umudu kesmiş, Behzat Ç.’nin gözlerinin içine bakıyordu, tutuklanma korkusunun, içine derin derin işlediği belliydi. Bir şey söylemedi başkomiser, dirseğini masaya dayadı, elini yanağına yaslayıp Patpat’a bakmayı sürdürdü.

Zafer Usta dişlerini sıkıp dudaklarını büzmüş, Harun’u düşmanca süzüyor, burnundan soluyordu, “Birincisi,” dedi. “Bana bağırma! İkincisi camı çıkarırsak garantisi gider.”

“Kullanmadığımız camın garantisi nasıl gider?”

“Bunlar özel üretim, taktın çıkardın yok. Paketi açıp montajı yaptın mı iş bitti. Garantisi bulunduğu yerde.”

Harun bir elini masaya koyup gözlerini kapatmış, diğer eliyle mesh eder gibi başını sıvazlıyordu. Gülümsemeye çalışıyor ama başaramıyordu. “Ağbi sen de bir şeyler söylesene”

der gibi baktı Behzat Ç.’ye. Başkomiser ellerini ensesinde kenetlemiş Patpat’ı inceliyordu hâlâ, “Sana niye Patpat diyorlar?” diye sordu yine.

Patpat başını önüne eğdi, yüzünde utançla karışık bir tebessüm belirdi, “Bizim mahallede belediyenin voleybol sahası vardı memur ağbi,” dedi. “Beton saha. Küçükken arkadaşlarla voleybol oynardık akşamları, ben çıplak ayakla oynardım. Ayaklarım pat pat ses çıkarırdı. O yüzden adım Patpat kaldı.”

“Niye çıplak ayakla oynuyordun?”

“Mecburluktan ağbi. Yokluktan. Ayakkabılarım eskimesin diye. Anam öldü, babamı hiç görmedim. Garip büyüdük.”

“Şimdi usta,” dedi Harun, elini yüzünden geçirdi, derin bir nefes aldı, “Sen misal bulaşık makinesinin yerine çamaşır makinesi takıyorsun, çıkar baştan tak deyince de garantisi gider diyorsun. Peki, ben ne yapacağım vatandaş olarak, çamaşır makinesinde bulaşık mı yıkayacağım? O zaman garanti kapsamında mı olacak?”

“Bunlar beyaz eşya değil, kırılabilir eşya, PVC. Bunlarda montaj bir sefer olur, benim ikinciye yetkim yok.”

“Hani yetkili bayii sendin lan,” dedi Behzat Ç..

“Ben Ankara bayiiyim. Bölge bayiine sormam lazım.”

Başkomiser elini öfkeyle kaldırıp “Git sor o zaman,” diye bağırdı. “Bizim camımızı düzgün takın kardeşim!”

Harun nihayet kendini anlayan biri çıkmış gibi iç geçirdi, başını öne arkaya salladı.

Zafer Usta bir adım geri atıp “Niye kızıyorsunuz ki,” dedi.

“Garanti şartnamesi neyse ben size onu söyledim.”

“Hâlâ garanti diyor ya!” diye bağırdı Harun. “Kullanmadığımız camın garantisi niye gitsin? Bizim suçumuz ne! Biz mi bombaladık lan Emniyet’i darbe gecesi! Biz mi yıktık buraları! Bizi darbeden önce Köpek Eğitim Merkezi’ne sürmüşlerdi. Köpek mamalarının tadına bakıyorduk amirimle, köpekler ishal olmuştu, nedenini anlamaya çalışıyorduk. Bir baktık havada jetler uçuyor, Gölbaşı’na, dibimize bomba yağdırıyorlar. Köpekler deliye döndü, bize saldırdılar. En güvendiğimiz köpekler bizi ısırdı darbe gecesi. İki ay sonra, ‘Emniyet’te polis kalmadı,’ dediler, aldılar bizi yine buraya. Bizim garantimiz niye gidiyor şimdi? Söyle bakalım bizim garantimizin gitmesi doğru mu şimdi?”

Usta arkasına bakmadan çıktı, Harun döndü sinirle Patpat’ın üstüne yürüdü, masaya vurdu. Patpat yerinden sıçradı, Harun oturttu onu.

“Niye bileğini kestin lan kadının? Niye sabunlayıp çıkarmadın bilezikleri?”

“Bende panik atak var. Bende ruh hastalıkları var. Benim üstüme öyle gelme ağbi. Bana ani hareketler yapma. Öyle bağırma ben korkuyorum. Benim aklım çıkıyor. Benim aklım gidiyor geri gelmiyor.”

Patpat koluyla yüzünü kapatıp büzülmüş, ağlayıp titremeye başlamıştı. Harun bir sandalye çekip onun yanına oturdu. Ufak ufak dokunup “Hişt… hişt…” dedi. Patpat her dokunuşta irkiliyor, kaçıyordu.

Yakınlarda bir matkap çalışmaya başladı, ses dalgaları dağların arasındaki bir uğultu gibi, helezonlar çizerek gitgide yükseldi. Ardından derin bir sessizlik geldi. O sessizliğin içinde sanki tiz bir çığlık asılıydı. Behzat Ç. yıpratıcı senelerin ardından artık kalbinin yorulduğunu, içinde kapanmayacak kocaman bir çukur oluştuğunu hissediyordu.

Harun başparmağıyla Patpat’ın çenesine alttan bastırdı, kafasını yukarı kaldırdı. Patpat ellerini koltukaltına soktu, sessizce ağlamaya devam etti. Harun, kendisinden beklenilmeyecek kadar sakin, tok ve kederli bir sesle, “Sabaha kadar uyumadım,” dedi. “Ama sen bu kadını kestin diye değil.”

“Ağbi valla kesmedim.”

“Kesmeyi unut. Önemli değil o. Bu olay o kadar önemli bir şey değil bizim için. Cinayetler içinde bir cinayet. Görünmez bile. 45 30’dan başka kimse umursamaz. 45 30 bile o kadar umursamaz.”

“45 30 ne ağbi?”

“Karşındaki başkomiserin telsiz kodu. İkimizin baktığı dosyaların kodu da 45 30. Biz bir olayı aldık mı, o dosya kıyamete kadar 45 30’da kalır. Kıyamet koptuktan sonra telsiz kodları baştan dağıtılacak, o zaman kim bakar, Allah bilir. Biz de görevi bırakacağız o zaman, öbür tarafa teslim edeceğiz elimizdeki dosyaları. Ne diyordum… Şu ölen kadın… Kaç yaşına gelmiş zaten, yaşayacağını yaşamış. Biraz da kirli çıkıymış, olan olmuş. Kadının bir önemi yok, çektiği acının bile fazla bir önemi yok. Bunun daha beterini çocuklara yapanları gördük. Bunlar olağan şeyler. Neyse… Ben olay yerinden gece üçe doğru ayrıldım, eve gittim. İnsan yorgun argın eve gidince ne yapar, yatağa uzanır, çok affedersin hanımına sarılır değil mi? Sonuçta bir ailesin sen. Ben de öyle yaptım. Hanım uyandı, beni göğsümden itti, ne dedi biliyor musun? ‘Şampuan aldın mı?’ dedi.”

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Polisiye Roman (Yerli)
  • Kitap AdıÇekiç ve Gül - Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi
  • Sayfa Sayısı332
  • YazarEmrah Serbes
  • ISBN9789750533464
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hikayem Paramparça ~ Emrah SerbesHikayem Paramparça

    Hikayem Paramparça

    Emrah Serbes

    “Annemin öldüğünü anlatma, onun etkisi altında olduğum için kendisini sevdiğimi düşünmesin.” “Tamam Galip.” “Karanlıkta uyuyamadığım için gece lambasını açık bıraktığımı anlatma, beni ottan boktan...

  2. Her Temas İz Bırakır Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi ~ Emrah SerbesHer Temas İz Bırakır Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi

    Her Temas İz Bırakır Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi

    Emrah Serbes

    Kızılay, Sakarya Caddesi, SSK İşhanı, Dil-Tarih, Atakule, öğrenci evleri… ve Emniyet… Cinayet Masası. Behzat Ç., “yeni müktesebata” uyum sağlayamamış, lambur lumbur, “dişli” bir başkomiser....

  3. Memnun Kalırsın ~ Emrah SerbesMemnun Kalırsın

    Memnun Kalırsın

    Emrah Serbes

    “Bir gün dönüp yazdıklarımı okudum. Düşünce derinliği şekline bürünen bir sürü ıvır zıvır saçmalık. ‘En azından bunun farkındasın,’ dedim kendime. Bir süre ara verdim...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Kabil’in Çene Kemiği ~ TorquemadaKabil’in Çene Kemiği

    Kabil’in Çene Kemiği

    Torquemada

    Altı cinayet. Yüz sayfa. Milyonlarca olası kombinasyon… fakat yalnızca bir sıralama doğru. Torquemada’nın cinai romanını çözebilir misiniz? 1934 yılında Observer’ın şifreli bulmaca derleyicisi Edward...

  2. Bize Göre ~ Ahmet HaşimBize Göre

    Bize Göre

    Ahmet Haşim

    “Ahmet Haşim´in ince, zarif, nükteli, sanatlı, işlenmiş, kadife gibi yumuşak ve açılmış çiçekler gibi olgun nesrini methetmek için ne söylense az gelir. Ekseriyetle pek...

  3. Kayıp Tanrılar Ülkesi ~ Ahmet ÜmitKayıp Tanrılar Ülkesi

    Kayıp Tanrılar Ülkesi

    Ahmet Ümit

    Kayıp Tanrılar Ülkesi “Babasız çocuklar tanrıya sığınırdı ama o tanrı olmayı seçti.” Ahmet Ümit’ten polisiyeyi arkeoloji ve mitolojiyle harmanlayan usta işi bir roman. Berlin...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur