Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Cehennem (Providence Üçlemesi – 2)
Cehennem (Providence Üçlemesi – 2)

Cehennem (Providence Üçlemesi – 2)

Jamie McGuire

Nina Grey, şeytanlarla yaptığı savaşın yaralarını yeni yeni sarıyordu. Geçmişte olanlar çok uzakta kalmış gibiydi. Hem okuluna devam ediyor hem de babasından kalan şirketin…

cehennem-providance-uclemesi-2-jamie-mcguire-yabanci-yayinlariNina Grey, şeytanlarla yaptığı savaşın yaralarını yeni yeni sarıyordu. Geçmişte olanlar çok uzakta kalmış gibiydi. Hem okuluna devam ediyor hem de babasından kalan şirketin başına geçmek için hazırlanıyordu. Her şey normale dönmüştü, geceleri gördüğü kâbuslar dışında…

Nina ve nişanlısı Jared için bu kâbusların tek bir anlamı vardı: Yaklaşan tehlike ve Şeytanlarla yapılacak olası bir savaş… Tatlı Bela’nın yazarı Jamie McGuire, Providence üçlemesinin ikinci romanı Cehennem’de hem içinizi ısıtacak hem de tüylerinizi diken diken edecek!

***

İçindekiler

1.Üç…9
2.Geçmiş…33
3.Mesafe…54
4.Yorgunluk…76
5.Landstuhl…97
6.Cadı…116
7.Mükemmel Birleşme…130
8.Veda…145
9.Elçiyi öldürmek…159
10.Yenilik…180
11.İyilik…190
12. “0”…211
13.Ders…229
14.Bu Senin Cenaze Törenin…248
15.Altmış Saniyede Gerçekler…268
16.Her Şeyi Bilseydin…280
17.Çatı…295
18.Hata…317
19.Bekleyiş…333
Son…344

Birinci Bölüm

ÜÇ

Geri döndüm. Karanlığın içinde, büyük bir kitaplığın arkasında saklı duran, açık olan kasanın önünde çömelmiş, belli belirsiz iki gölge vardı. Geçen aylarda araştırdıktan şeyi bulmak için hararetli bir şekilde ça­lışırken ağır ağır nefes alıyorlardı. Aniden adamlar­dan biri buz kesince her şey de onunla birlikte dondu. Adam, kasanın içindeki kaim ve deri kaplı bir kitabı çıkarmak için kasaya doğru biraz daha eğildi.

“İşte, bu. Ah, Tanrım, işte bu,” diye fısıldadı Jack.

Odanın her köşesinde tehlike sinyalleri çalıyordu adeta. Odadaki tek camdan içeriye ay ışığı süzülü­yor, savaş ve ölümün tasvir edildiği el boyaması olan resimlerin çevrelediği, duvara asılmış antika kılıç ve baltalan aydınlatıyordu. Hava o kadar boğucuydu ki sanki akciğerime hava gitmiyordu.

Orada daha önce birçok kez bulunmama rağmen çok kısa bîr süre sonra panikleyeceğimi bildiğimden ellerim hâlâ titriyordu. Panikleyeceğimi biliyor, ama buna engel olamıyordum. Zamanın, bir kâbusun ya da cehennemin bir noktasında takılı kalmışım gibi sanki defalarca oynanan bir sahneydi.

Jack parmaklarım kitabın ortasındaki damgalanmış mühürde gezdirerek bakışlarını arkadaşına çevirdi.

“Bunu yapmak istediğine emin misin Jack?”

“Bunun o olduğundan emin misin Gabe?” diye ce­vap verdi Jack. Gabe kafasını yavaşça sallayarak onu onayladı, ardından Jack belli belirsiz bir iç çekerek, “O halde cevabı biliyorsun,” diye devam etti.

Bir insan olan Jack’in duyamayacağı sesleri duyan Gabe kafasını aniden yan tarafa çevirdi. “Çok geç,” dedi gözleriyle arkasını ve dışarıyı tarayıp etrafı din­lerken. “Buradalar.”

mMücevherleri, sanat eserlerini ve belgeleri tekrar kasaya tıkıştırdılar ve san saçlı adam orada bulunduk­larına dair bütün delilleri yok etmek için hiç çaba har­camadan ağır olan kitaplığı duvara doğru itti.

“Şimdi bunu düşünme Gabe! Hadi gidelim!” diye homurdandı Jack.

“Biraz zaman kazanmaya çalışıyorum!”

mKaçan iki adamın gölgesi hızla ahşap zemin üzerin­de süzülüyordu. Bense akıbetlerini bildiğimden ses­sizce onları izlemek için kenara çekildim.

Gabe, elinde bir silahla koşuyor, her zamanki gibi Jack’i ardında bırakıyordu. Koridorun sonunda durup bir çıkış yolu bulmaya çalışırken arkadaşını bekledi.

“Çatı,” diye fısıldadım kulağına. “Her zaman çatıyı kullanırsın.”

Sıcak, büyük bir el uzanarak Jack’i duvara yapıştır­dı.

“Sen ne…” diyerek konuşmaya çalıştı Jack.

Gabe, parmağını dudağına götürerek üst katı işaret etti. Jack kafasını evet anlamında hızla sallayarak yor­gun bedeniyle duvardan uzaklaştı. Birlikte koridordan fırlayarak sıkışık bir şekilde bir köşeden dönüp merdi­venleri çıkmaya başladılar. İkisi de aynı anda hareket ediyor, attıkları her adımda kendilerini çeksin diye el­leriyle korkuluklara tutunuyorlardı.

“Çatı!” diye seslendi Gabe. Arkalarından sesler ge­liyordu ve hiçbiri bir insana ait değildi.

Arkadan gelen dehşet verici çığlığı duyunca Jack’in gözleri korkuyla açıldı. Başka bir kapıdan hızla geçip ikinci bir merdivene ulaştığında adımlarını daha da hızlandırdı ve sonunda rahat bir nefes aldı. Ulaştığı dar koridor ve ufalan beton parçalan yalnızca birkaç adım sonra çatıya ulaşacağı anlamına geliyordu.

Merdiveni çoktan tırmanmış olan Gabe dışarıya açı­lan bir kapıyı omuzlayarak açtı ve çatının diğer köşesi­ne koştu. Aşağıya, dört kat aşağıdaki yola ve sonra da arkadaşına baktı. “Hâlâ iki dakikamız var Jack. Emin misin?”

“Sana kararsızmışım gibi mi geliyor?” diye bağırdı Jack kitabı sıkıca göğsüne bastırarak. “Bunu durdur­manın bir yolunu bulmak zorundayım!”

Kaşlanmı çattım. Geçmişte, kitabı bırakması için babama yalvarırdım. Buraya geldiğim onca zaman içinde, Jack ve Gabe’in içinde bulundukları zor duru­mun hiçbir şekilde değişmediğini öğrenmiştim. Ne za­man olacakları değiştirmeye çalışsam, sonunu izlemek hep daha da zorlaşıyordu.

Gabe pes ederek içini çekti ve aniden kafasını kuzey yönüne çevirerek kaçacakları mesafeyi ölçmeye koyul­du. “Öyleyse başlayalım.”

Çığlıkların şiddeti artıyordu, Jack gözlerini kapadı. “Onu kurtarmak zorundayım,” dedi kederli bir sesle.

Jack ileri doğru atıldı. Kravatı bir tokat gibi boy­nuna çarptı ve gecenin içinde süzülürken uğuldayan rüzgârı hissetti. İki saniye içinde uçarak dört kat aşa­ğıya değil de çatıda bir adım atmış gibiydiler. Jack aniden durunca ileri doğru sendeleyerek belini eğip sanki homurdanıyormuşçasına istemsiz bir şekilde ses çıkardı. Gabe sonrasında Jack’i tutmayı bıraktı.

“Buna asla alışamayacağım,” diyerek gülümsedi Jack ceket ve kravatını düzelterek.

“Yangın çıkışından kaçabilirdik dostum, ama pe­şindeki bu yaratıklarla ancak parçaların sokağa ula­şabilirdi,” dedi Gabe sırıtarak. Kafasını kaldırdığında yüzündeki gülümseme birden kayboldu. “Çok yaklaş­tılar. Gitmeliyiz.”

Jack, Gabe’i onaylarcasma kafasını salladı. Kaçtıkla­rı kapının aynısı olan bir kapıdan yalnızca birkaç adım uzaktaydılar. Jack hızla kapıyı açtı ve Gabe de mer­divenlerden inerken onu takip etti. Üç basamak sonra Jack’in adımları yavaşladı, göğsü sıkışmıştı.

“Hadi!” diye bağırdı Gabe.

“Geliyorum!” diye cevap verdi Jack. Kalan son iki basamağı inmeden önce derin bir nefes aldı.

Çıkışı gördükleri an çığlık ve hırıltı sesleri daha da artmıştı. Jack, omzunun üzerinden geriye doğru bak­tığında Gabe’in arkada kaldığım ve silahını yüzünün yakınında tuttuğunu gördü.

“Başaramayacağız! Çok yakınımızdalar,” diyerek nefes aldı Gabe.

“GABR1EL!” Arkalarından hayvansı bir tıslama sesi yükseldi. Sanki birçok sesin bir arada çıktığı tek bir ses gibiydi.

Gabe ateş etmek için hazırlanarak gözlerim kıstı. “Git Jack. Onları oyalayacağım.”

“Gabe…”

“Kızını kurtarmak istiyorsan git!” diye bağırdı Gabe.

Jack kitabı göğsüne iyice bastırarak dışarı doğru koşmaya başladı. Kapıyı hızla açıp dışan çıktı. Nefe­sini kontrol etmekte zorlanmaya başlamıştı, dizlerini tutarak rahatlamaya çalıştı. Kapıya yaslanıp gözlerim kapatarak yüzünü gökyüzüne çevirdi.

“Tanrım, bana yardım et,” diye fısıldadı.

Sessizliği yırtan çığlıklar bir anlığına kesilmişti.

O an Jack ilk kez gözlerimin içine baktı. Korkmuş­tu ve gözlerinde daha önce görmediğim bir şey vardı. Başta tuhaf bir şekilde, sanki beni görmemesi gereki­yormuş gibi hissettim. Sonra bana tanıdık gelen o ka­rarlılık ifadesinin yüzüne yerleşmesini izledim. “Seni kurtaracağım Nina.”

Sanki benimle konuşmuyor gibiydi, en iyi kaçış yo­lunu bulmak için dikkatle etrafı inceliyordu.

Kaçmak için tam harekete geçecekken arkasında­ki ahşap kapı parçalara ayrıldı ve pençe gibi onlarca uzun el ona doğru yönelmeye başladı. Şeytanlar göğ­sünü, bacaklarını, boynunu ve yüzünü tutunca Jack’in gözleri korkudan büyüdü. Keskin tırnakları gömleğini yırtarak etini parçaladı ve açık yaralarından kanlar fış­kırıyordu.

“Nina!” diye çığlık attı. Onu ele geçirmeye çalışan acımasız pençeler tüm bedenini parçalıyordu.

Kollan ve bacaklarım ileriye savuruyordu, vücudu hafifçe ikiye ayrıldıktan sonra kendisini bekleyen ce­henneme doğru süzülerek yok oldu.

“Baba!” diyerek karanlığı yırtan bir çığlık attım.

Birisi elleriyle ileriye doğru savurduğum kollarımı tutmaya çalışıyor, bense bu elleri kendimden uzaklaş­tırıyordum. “Hayır. HAYIR! Baba!” diyerek bağırdım. Kurtulmaya çalışıyordum, ama yeteri kadar güçlü de­ğildim.

“Nina, Nina! Benim!”

Gerçeği fark ettiğimde savaşmayı bıraktım. Jared, bileklerimi tutup beni göğsüne bastırarak yatağımızda, yanı başımda oturuyordu.

“Nina?” dedi gece lambasını yakmak için uzanırken.

Işıktan rahatsız olarak gözlerimi kapadım. Pamuk geceliğim ter içindeydi ve ıslanmış saçlarım alnıma yapışmıştı. Titreyen parmaklarımla yüzümdeki saçları çekmeye çalıştım. Sakinleşmem her zaman biraz vakit alırdı, ama bu sefer hissettiğim şey korku değildi. Kız­gındım.

“Rüyaların giderek kötüleşiyor,” dedi Jared endişeli bir ses tonuyla.

Boğazımı temizledim. “Çok gerçekler,” diye fısılda­dım. Hâlâ babamın parfümünün kokusunu alabiliyor, sesleri duyabiliyordum. Her gece babamın ölümünü izlediğim o yerde bulunmam tam anlamıyla bir işken­ceydi. İlk başlarda duyduğum üzüntü yerini korkuya bırakmıştı ve aslında bu benim için iyi bir şeydi çünkü öfkeyle baş etmek, beni uyandıran çaresizlikle baş et­mekten daha kolaydı.

“Nina?”

Dudaklarımda biriken teri yaladım. “İyiyim.”

“Bu hafta bu üçüncü. İyi olduğunu sanmıyorum,” dedi, yüzünde gergin bir ifade vardı. “Yine aynı rüya mı?”

İstemeyerek kafamı evet dercesine salladım. Jared, beni kâbuslarımdan uyandırmak zorunda kaldığı her seferde giderek daha da fazla endişeleniyordu. Attı­ğım çığlıklar, titriyor oluşum ve bunu durdurmak için elinden bir şey gelmemesi onu delirtiyordu. O anlarda duyduğu öfke ve endişe, aramızdaki Özel bağ yüzün­den şiddetini daha da artırıyordu. Bir Melez olarak kan basıncı, hormonal değişiklikler, kalp ritimlerim gibi vücudumdaki ufak değişiklikleri sezebiliyordu ve onun korumak zorunda olduğu insan, Talehi olduğum için hissettiklerimi sanki kendisi hissediyor gibiydi.

Beni kucağına almadan önce bir süre daha izledi. “Belki de bilileriyle konuşmalısın.”

“Bir psikiyatriste ihtiyacım yok Jared. Sadece rüya, hepsi bu,” dedim ondan ziyade kendimi ikna etmeye çalışarak.

Beni de yanına çekerek sırtını yatağın başlığına yas­ladı. Rahatlamaya çalıştım. Geçen bahar onsuz oldu­ğum günlerde hissettiğim saçma insani korku ve duy­gularımla onu rahatsız etmemeye çalışmak benim için iyi bir alıştırma olmuştu. Bu konuda aylarca uğraşıp uzmanlaşmış olmama rağmen kâbuslarımdan kolay kolay kurtulamıyordum.

Babamın parçalara ayrıldığı andaki görüntüsü dı­şında başka bir şey düşünmeye çalıştım, böylece ra­hatlayıp yeniden uyuyabilecektim. Jared’ın yanağımın altındaki göğsü huzur vericiydi, inanılmaz kokusunu içime çektim. Herhangi bir zaman olsaydı kendimi hemen huzurlu hissederdim, ama hayatımın en kötü kâbusunu art arda üç kez gördükten sonra Jared’ın ko­kusu bile işe yaramamıştı.

“Duş alacağım,” dedim hızla üzerimdeki örtüyü kenara fırlatarak.

“Saat sabahın üçü Nina. İşe gitmek için üç saat son­ra uyanman gerekiyor. Neden biraz daha uyumayı de­nemiyorsun?”

Yatağın ucuna oturup sırtımı Jared’a dönerek ayak­larımı aşağı indirdim. “Sen uyudun mu?” diye sor­dum.

Kısa bir duraksamadan sonra bezmiş bir şekilde içi­ni çekti. “Evet.”

“Öyleyse benim de uyumam için bir sebep yok, za­ten uyumak istemiyorum. Gözlerimi ne zaman kapatsam hep aynı şeyleri görüyorum.” Cevap vermesini bekledim ve bir şey söylemeyince yataktan kalkarak banyoya yürüdüm.

Duşun musluğunu açtığımda borulardan bir tısla­ma sesi yükseldi ve suyun ısınmasını beklerken sessiz­lik içinde lavabonun önünde dikilmeye başladım. Gö­zümün önüne rüyamdan bazı görüntüler ve seslerin olduğu anlar geliyordu. Merdivenleri çıkarken baba­mın ayakkabılarının çıkardığı tiz sesi unutmam müm­kün değildi. Anılarımı unutabilmeyi dileyerek gözleri­mi sıkıca kapadım. Gördüklerim sahiden de birer anı mıydı yoksa sadece rüya mı, bilmiyordum.

“Nina, iyi misin?” diye seslendi Jared.

Ellerimi akan suyun altında birleştirip ardından yü­züme su çarptım. Burnumla çenemden akan suların lavaboya damlamasına izin verirken birbiri ardına bı­raktığı izleri seyrediyordum. Önemsiz bir şeye odak­landığım da duygularımı kontrol etmek kolaylaşıyor­du…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıCehennem (Providence Üçlemesi - 2)
  • Sayfa Sayısı352
  • YazarJamie McGuire
  • ÇevirmenNergis Karababa
  • ISBN9786055016043
  • Boyutlar, Kapak13 x 21 cm , Karton Kapak
  • YayıneviYabancı Yayınevi / 2014-3

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ayaklı Bela ~ Jamie McGuireAyaklı Bela

    Ayaklı Bela

    Jamie McGuire

    Aşıksan başın belada! Abby Abernathy; geçmişini unutmak için kalkıp uzak bir şehre okumaya gelen, temkinli, kendi hâlinde bir kız. Travis Maddox; hayatını dövüşerek kazanan...

  2. Cennet – Providence Üçlemesi 3 ~ Jamie McGuireCennet – Providence Üçlemesi 3

    Cennet – Providence Üçlemesi 3

    Jamie McGuire

    Işığın olduğu yerde, karanlık da vardır. Aşk, her şeye rağmen kazanacak mı? Kelimelerle tarif edilemeyecek kadar korkunç şeyler yaşamış, bilinmeyenleri öğrenmişti. Şimdiyse kazanamayacağını bildiği...

  3. Araf (Providence Üçlemesi – 1) ~ Jamie McGuireAraf (Providence Üçlemesi – 1)

    Araf (Providence Üçlemesi – 1)

    Jamie McGuire

    Işığın olduğu yerde, karanlık da vardır. Nina, babasının ölümüyle kendisini Providence’ta varlığından hiç haberdar olmadığı bambaşka bir dünyanın içinde bulur. Babasının cenazesinin olduğu gün...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. 6.27 Treni ~ Jean-Paul Didierlaurent6.27 Treni

    6.27 Treni

    Jean-Paul Didierlaurent

    36 yaşındaki Guylain Vignolles kâğıt geri dönüşüm fabrikasındaki işinden nefret eden yalnız ve mutsuz bir adamdır. Hayatı, sıkça sohbet ettiği küçük kırmızı balığıyla birlikte...

  2. Yıldırım Anahtar ~ Jon BerkeleyYıldırım Anahtar

    Yıldırım Anahtar

    Jon Berkeley

    Düğümler nihayet çözülüyor ve Miles Wednesday’in sırlarla dolu kimliğini keşfetme serüveni Yıldırım Anahtar’la son buluyor! Miles Wednesday, Kaplan Yumurtası ile bağlantısını keşfettikten sonra, zorlu bir...

  3. Augie March’ın Maceraları ~ Saul BellowAugie March’ın Maceraları

    Augie March’ın Maceraları

    Saul Bellow

    Nobel Edebiyat Ödüllü Saul Bellow’un yazarlık hayatında bir zirve, bir dönüm noktası olan Augie March’ın Maceraları unutulmaz bir zihinsel ve ruhsal enerji romanı. Genç...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur