Dünyanın farklı yerlerinde gerçekleştirilen, birbirine benzer izler taşıyan cinayetler Jason Peters’i sıra dışı kayalıklara götürür. Antik dönemde bu kayalıkların, cehenneme giden kapı olduğuna inanılmaktadır. Oldukça gizli olan bir oluşumda yer alan Peters için, bu antik bölge sadece geçmişte yaşanan suçları değil aynı zamanda yakında gerçekleşecek korkunç bir olayın aydınlatılması için de kilit noktada durmaktadır.
Gregg Loomis yine aynı başarısını devam ettiriyor. Bu kitap tam bir hazine; heyecan dolu, dinamik, akıcı ve etkileyici. Beklenmedik olaylar sizi sürükleyici bir macera içinde hapsedecek ve son sayfasına kadar elinizden düşüremeyeceksiniz.
Shayne Sawyer, Fresh Action
Jason Peters bir Arap silah tüccarını kaçırmak üzere ABD istihbarat örgütü tarafından görevlendirilir. Ama operasyon istediği gibi gitmez. Hem hedefteki kişi hem de operasyon arkadaşı ölür. Peters silah tüccarının elinden aldığı dizüstü bilgisayarı alıp kaçar. Bu kaçış onu, tarihin derinliklerindeki karanlık bir sırra bulanmış ölümcül bir takibe iter.
Gregg Loomis okuyucunun gönlünü bir kez daha fethedecek. Önünüzde adrenalin yüklü sahneler, tarihi ve arkeolojik gerçekler ile okuyucuyu hayran bırakan sürpriz ve şaşırtmacaların bol olduğu bir çalışma var. Kalplere bitmek bilmeyen bir heyecan pompalamakta usta olan yazarın bu macera dolu kitabını kaçırmak istemezsiniz.
Dona Padilla, New Mystery Reader
GİRİŞ
55 o, 47′, 21″ K
3o, 40′, 14″B
Bering Denizi, Andrean Adaları, Atka’mn Kuzeyi
15 Haziran, saat 06:ı8
S.O.S. sinyalini veren gemi şu Rus trol balıkçı gemisi olmalıydı. Bir II. Dünya Savaşı uçak gemisi kadar büyük olan bu trol gemisi, bölgesini terk etmeden tonlarca Kuzey Pasifik morina balığını yakalayıp işlemek ve dondurmak amacıyla inşa edilmişti. Bu nedenle bazı ülkeler bu süper balıkçı gemilerini yasaklamıştı; bunlardan iki üç tanesi birkaç gün içinde bir balık üreme bölgesini kurutabilirdi.
Fakat bu gemi şimdi balık tutmuyordu. Reynolds adlı ABD Salıil Muhafaza gemisinin kaptanı Yüzbaşı Edvrard “Easy” Rumpmiller dar köprü üzerinde durdu ve dürbünüyle muazzam trol gemisine baktı. Arktik bölgesine yakın bu sularda bahar güneşinin parıltısında bile gemiden atılmış ağ olmadığını görebiliyordu. Büyük ambarların kapaklan açık bırakılmış, gemi içerideki balıklardan yemek için saldıran yüzlerce martının istilasına uğramıştı. Motorları durmuş olan gemi hafif dalgalarla sallanıyordu.
Acil yardım sinyalinin nedeni bu olmalıydı.
Yüzbaşı başını iki yana salladı ve güldü. Lanet Ruslar diye söylendi. AB’ye ait olan iki yüz millik sularda kaçak olarak avlanırken bile, motorları arıza yaparak durduğunda Amerikan donanması Sahil Güvenlik gemisinden yardım İsteyebiliyorlardı. Eğer dünyada adalet denen şeyden eser olsaydı, en azından onların yakaladıkları balıklara el koyar, bu hergeleleri kurtarırken, Amerikan vergi mükelleflerinin paralanın boşa harcamamış olurdu.
Ama dünyada adalet olmadığı gibi, onun da böyle bir yetkisi yoktu.
Kendi karasularına tecavüz eden insanlara bile yardım etmek zorunda olduktan sonra karasularının ne anlamı kalıyordu ki?
“Cevap yok, Komutanım ”
Yüzbaşı dürbününü bırakıp telsiz görevlisine başını sallarken politika, siyaset konusundaki düşünceleri birden dağı-lıverdi. Telsiz görevlisinin adı O. D. Peschkyidi ama askerlere soyadları ile hitap ettiği için O ve D harflerinin ne olduğunu bilmiyordu.
“Tekrar dene, bütün uluslararası frekansları kullan.”
Bu da bir İşe yaramadı ama Yüzbaşı buna pek şaşırtmadı. Derin bir iç çekti ve ne yapabileceğini düşündü.
“Birkaç kere siren çal bakalım. Belki canavar düdüğünün sesi uyandırır onlan.”
Ruslar böyleydi işte; iki motorları da anza yapmış, imdat sinyali verip yardım istemişler, ama beklerden de votka şişelerini devirip sızmışlardı.
Canavar düdüğünün sesi gri sulanrın üzerinde dalga dalga yayılırken Yüzbaşı dürbününü alıp yeniden ayarladı. Trol gemisinde bir hareket yoktu, lanet heriflerin hepsi birden sızmış olmalıydı. O gemiye çıkmaktan başka çaresi kalmamıştı ama bu da kolay olmayacaktı, çünkü trol gemisinin güvertesi on-lardan on metre kadar yüksekteydi.
Dürbünle bir kez daha bakınca geminin bordasından aşağıya bir ip merdiven sarkıtılmış olduğunu gördü. Ruslar sanki bu sorunu önceden düşünmüş ve sarhoş olup sızmadan önce ip merdiveni aşağıya salmışlardı.
“Hadi bakalım, yanaşalım şuna, güverteye çıkıyoruz, hazır olun.
Yüzbaşı Rumpmiller yabancı gemilere çıkma operasyonlarında kullanılan tabancasını alıp beline taktı ama silah taşımaktan hoşlanmıyordu. Yardım isteyen bir gemi güvertesine ip merdivenle çıkmak basit bir operasyondu ama bu trol gemisinde anlayamadığı ve açıklayamadığı garip bir şeyler var gibiydi.
Yıllardan beri ilk kez olarak Beretta tabancasının emniyetini açtı ve şarjörün dolu olup olmadığını kontrol etti.
Rus gemisi kendi kaptan köşkünden göründüğü gibi tamamen boş görünüyordu, kimse yoktu etrafta. Ambar kapakları açıktı, içerideki balıklar kokmak üzereydi ve martılar, Kuzey Pasifik’in muhtemelen verdiği ilk bedava balık ziyafetleri engellendiği için çığlıklar atarak havalandılar. Güverte tamamen boştu ve kaptan köprüsünün pencerelerinde de hayat belirtisi görülmüyordu.
Rumpmiller beş silahlı askerden oluşan ekibine dağılıp gemiyi aramalan emrini verdi ama bunu neden sözlü değil de el işaretiyle yaptığını kendisi de anlayamadı.
Birkaç dakika sonra Başçavuş Wilson bembeyaz bir yüzle geriye geldi ve “Komutanım, gelin de olanlara bir bakın,”
“Ne var? Neler.”
Fakat astsubayı onu dinlemeden arkasını dönüp yürüdü ve Yüzbaşının sorusu havada kaldı.
Rumpmiller önce votka teorisinin doğrulandığım düşündü. Bu sularda Rus balıkçılarla uğraşırken bu teorisi genellikle doğrulanırdı. Fakat şimdi karşısında kuruyan kanlar içinde cansız yatan sekiz balıkçı vardı ve ağızları sanki gülüyorlar gibi açılmıştı.
Yüzbaşı boğazları kesilmiş olan bu adamlar karşısında midesinden boğazına doğru yükselen safrayı hissetti ve öğürdü.
Rumpmiller kusacağını sandı, ama astsubayının karşısında zayıf görünmemek için kendini toparladı. “Wilson, çocukları topla ve geminin her yerini iyice arayın. Birini gördüğünüzde, adam size kötü gözle baksa bile çekinmeden vurun.”
Astsubay Wilson dönüp giderken birden durdu, geriye döndü ve “Ambarları da arayalım mı. Komutanım,” diye sordu.
Rumpmiller askerlerinin kokmaya başlamış olan balıklarla uğraşmalarını, onların kokusunu almak zorunda kalmalarını istemiyordu.
“Hayır, ambarları boş ver şimdi,” dedi. “Ama kapaklan kapayın, oralara giren çıkan olmasın. Gemi limana çekilince ararlar onları.”
Wilson bağırarak emri tekrarlarken, Rumpmiller çelik güvertede koşan ayak sesleri duydu. Yutkundu ve etrafa bakarken biraz rahatlar gibi oldu. Yanında mutfak olduğuna göre burası yemek ve dinlenme odası olmalıydı. Plastik kaplama masanın üstünde dolu kül tablaları ve sigara yanıkları vardı. Gemi dalgalarda hafifçe yalpalarken, yerdeki boş birkaç bardak da sağa sola yuvarlanıyordu. Gemide kaç tayfa olduğunu bilmiyordu ama bu tür gemilerde pek çok şey otomatik makinelerle yapılırdı ve tayfa sayısı da fazla olmazdı. Burada kanlar içinde yatan adamlann bütün mürettebat olması ihtimali büyüktü.
Yüzbaşı yüzünü buruşturdu ve başını iki yana salladı.
Böyle bir vahşet olamazdı.
Bütün ekip öldüriîldüyse gemiyi buraya kadar kim getirmiş, SOS sinyalini kim göndermişti? İp merdiveni kim şarkıtmıştı bordadan aşağıya?
Yüzbaşı odanın kenarından mutfağa geçti. Çelik lavaboda yıkanmak için bırakılmış sekiz tabak duruyordu. Yan tarafta hemen tamamen boşalmış bir içki şişesi vardı. Rus harflerini okuyamaz,dı ama en azından ilk teorisinin pek de yanlış olmadığını anladı.
O sırada, kuruyan kantarın metalik kokusunu bastıran başka bir koku geldi burnuna. Marihuana kokusu değildi bu. O kokuyu tanırdı. Daha önce doğu sahillerinde yıllarca görev yapmış, uyuşturucu kaçakçılarını takip ederken, adamların yakalanmaktan korktukları ya da başka bir kaçakçı grubunun gelip alması için sulara bıraktıktan haşiş balyalarını toplamışlardı. O kadar çok haşiş yakınışlardı ki, o kokuyu asla unutamaz.
Haşiş kokusu değildi bu.
Daha çok sülfür kokusuna benzer bir kokuydu bu, adamlar belki de çok kibrit yakmışlardı. Küçük bir ihtimaldi ama koku belki de odanın köşesindeki çakıl taşları ve birkaç çirkin bitkiden oluşan minyatür bahçeden geliyor olabilirdi. Bir trol gemisinde çakıl yaşlan ve bu tür dikenli bitkilerin ne işi olabilirdi ki? Belki de trol gemisinin kaptanı hoşlanıyordu bunlardan ama şimdi onun sorunu bu değildi.
Etrafta dikkat çekecek hiçbir şey yoktu, bu adamların neden öldürüldüğü ve geminin neden bu halde başıboş bırakıldığı belli değildi.
Yüzbaşı bunları düşünürken yine midesi bulanmaya başladı. Katil ya da katiller sanki bu gemi ve içindeki cesetlerin hemen bulunmasını, dünyanın bu vahşeti vakit geçmeden öğrenmesini istemişlerdi.
Bir tür mesaj mıydı bu acaba?
Eğer öyleyse, telsizde SOS mesajı göndermenin ve bordadan aşağıya bir ip merdiven sarkıtmanın mide bulandırıcı bir anlamı olmalıydı.
Hem de çok mide bulandırıcı bir anlamdı bu.
Ama yine de cevap verilmesi güç bazı sorular vardı burada. Sekiz güçlü kuvvetli denizci nasıl olmuş da böyle kendilerini savunmadan teslim olmuş, boğazları kesilerek Öldürülmüşlerdi? Onların mücadele ettiklerini gösteren başka yaralar yoktu üzerilerinde.
Meseleye nereden bakarsa baksın, bu olay kısa süre sonra Runıpmiller’in sorunu olmaktan çıkacaktı—Duteh Harbor’a mesaj gönderince görevini yapmış oldu o.
Atlanta Jurnal Constitutioıı
16 Ağustos
MİLLİ ORMANDA BIÇAKLANAN ADAMLAR
Ckattahoochee Milli Parkı, Tatlıdan
Şelaleleri, GA:
Dün bu dağlık mesire yeri yakınındaki ağaç kesme bölgesinde Georgia Kereste Şirketi’nin bıçaklanarak öldürülmüş altı işçisinin cesetleri bulundu. Polis ailelere haber verirken öldürülenlerin adlarını henüz açıklamadı.
Rabum İlçesi Adli Tabibi Dr. Charles VValker’ın Ölüm nedenini açıklarken söylediğine göre, ölenler kimyasal bir madde de koklamış olabilirler ama kesin olarak bıçak yaralanyla ölmüşlerdir.
Dr. VValker, “Ölenlerin mücadele ettiğine dair bir belirti bulunamadı, ama altı sağlıklı ormancının öldürülürken hiç mücadele etmemiş olması da çok şaşırttı beni. Bir şey onları etkisiz kılmış olmalı,” diye konuştu.
Georgia Kereste Şirketi ormanda ağaçlan kestiği için geçen yıl çevreci gruplar tarafından çok eleştirildi. Şirket sözcüsü konuşmaktan kaçındı ama daha önceki bir açıklamalarına değindi: ‘Georgia Kereste Şirketi Milli Orman’da sadece yaşlı ve kuru ağaçları kesmek için açılan ihaleyi kazandı ve asla yeşil alanlara tecavüz etmeyecek, sadece yaşlı ve kesilmesi gereken ağaçları kesecektir.”
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıCehennem Kapıları
- Sayfa Sayısı408
- YazarGregg Loomis
- ISBN6055943677
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviPegasus / 2009
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Büyülü Oyuncak Dükkânı ~ Angela Carter
Büyülü Oyuncak Dükkânı
Angela Carter
Bedenin cehennemî bir arzu makinesine dönüştüğü çağlarda, anne baba şefkatiyle sarmalanmış korunaklı bir çocukluktan kopmak zorunda kalıp karanlık bir dönemece giren Melanie’nin hikâyesi; Angela...
- Doğu Ekspresinde Cinayet ~ Agatha Christie
Doğu Ekspresinde Cinayet
Agatha Christie
Gece yarısından sonra artan şiddetli tipi yüzünden Doğu Ekspresi artık yoluna devam edemeyecek durumdadır. Yılın bu zamanlarında lüks tren tamamen doludur. Ertesi sabah yapılan...
- Aşk Ateşi ~ Rachel Gibson
Aşk Ateşi
Rachel Gibson
Vegas’ta yaşanan Vegas’ta kalır. Autumn, üst üste yaşadığı kötü olaylardan sonra biraz uzaklaşmak için hep merak ettiği Las Vegas’a gider. Hep yapmayı istediği ama...