Yanlış devirde doğmuş bir kadınım ben, hiçbir şey düzeltemez bunu. Gelecekte hatırlanacak mıyım, bilmiyorum ama şayet hatırlanırsam mağdur bir kadın olarak değil, cesur adımlar atmış ve ödemesi gereken bedeli korkmadan ödemiş biri olarak görülmek istiyorum.
Mata Hari’nin tek suçu özgür bir kadın olmaktı: Sınırlar ve sınırlamalarla dolu bir dünyada kaderine boyun eğmeyen bir kadın…
Paulo Coelho, 20. yüzyıl başında casuslukla suçlanarak idama mahkûm edilen Mata Hari ile avukatı arasındaki yazışmalardan yola çıkarak kurguladığı Casus’ta bu olağanüstü kişiliği bir roman kahramanına dönüştürerek hayatın ve aşkın gizemlerini sorguluyor.
Ey günah işlemeden hamile kalan Meryem,
dua et Sen’den yardım isteyen bizler için.
Âmin.
“Davacınla mahkemeye giderken yolda onunla anlaşmaya
çalış ki seni hâkim karşısına çıkarmasın ve hâkim seni
zindancıya teslim etmesin ve zindancı seni zindana
kapamasın. Söylemiş olayım, borcunu son kuruşuna kadar
ödeyene dek kurtulamazsın oradan.”
Yeni Ahit, Luka, 12: 58,59
Burada anlatılanlar gerçek olaylara dayanmaktadır.
GİRİŞ
Paris, 15 Ekim 1917 – Anton Fisherman ve Henry Wales, International News Service için
Sabah saat beşten biraz önce, çoğunluğu Fransız ordusundaki subaylardan oluşan on sekiz kişilik bir grup, Paris’teki kadın hapishanesi Saint-Lazare’ın ikinci katına çıktı. En önde, elindeki meşaleyle lambaları birer birer yakan gardiyan gitmekteydi. 12 numaralı hücrenin önünde durdular.
Binanın sorumluluğu rahibelere verilmişti. Rahibe Leonide kapıyı açıp içeri girerken diğerlerinin dışarıda beklemesini rica etti, sonra duvara sürterek tutuşturduğu kibritle hücredeki lambayı yaktı. Ardından başka bir rahibeyi yardıma çağırdı.
Rahibe Leonide kolunu uzatıp hücrede uyuyan kişinin bedenine itinayla, kucaklarcasına dokundu ama uyandırması kolay olmadı – bu kişi hiçbir şeye ilgi duymuyordu sanki, rahibelerin anlattığına bakılırsa gözlerini açtığında dingin bir uykudan kalkmış gibiydi. Cumhurbaşkanına, günler önce yaptığı af talebinin reddedilmiş olduğunu öğrenince istifini hiç bozmadı. Üzgün müydü yoksa rahatlamış mı, bilmek mümkün değildi; nasılsa her şeyin sonuna gelinmişti.
Rahibe Leonide’nin işaretiyle Rahip Arbaux hücreye girdi, Yüzbaşı Bouchardon ile Avukat Mösyö Clunet de ona eşlik ettiler. Tutsak bütün bir hafta boyunca yazdığı uzun vasiyet mektubuyla birlikte içinde kupürler bulunan iki açık kahverengi zarfı avukatına teslim etti. Siyah ipek çoraplarını giyip –içinde bulunduğu koşullar düşünüldüğünde hayli garip bir görüntüydü– ipek dantellerle süslü yüksek topuklu ayakkabılarını ayağına geçirdi ve yataktan kalkıp hücresinin bir köşesinde bulunan askılıktan kürk mantosunu aldı; ayaklarına kadar inen mantosunun kol ağızları ve yakası, geri kalanından farklı bir hayvan kürkünden yapılmıştı, tilki olabilirdi. Mantosunu, uyurken üzerinden çıkarmamış olduğu ipek kimonosunun üstüne giydi. Dağınık siyah saçlarını özenle tarayıp ensesinde topladı. Başına keçe bir şapka geçirdi ve götürüleceği açık alanda rüzgâra kapılarak uçup gitmesini engellemek için şapkanın ipekten bağını çenesinin altından düğümledi. Yavaşça eğilip siyah deri eldivenlerini aldı. Ardından gözlerini hücresine gelenlere kayıtsızca dikip sakin bir sesle konuştu: “Hazırım.” Saint-Lazare Hapishanesi’ndeki hücreden çıkıp hep beraber, dışarıda motoru çalışır halde kendilerini bekleyen arabanın yolunu tuttular, araba onları idam mangasının bulunduğu alana götürecekti. Araba henüz uyanmamış şehrin sokaklarını izin verilen hız sınırının çok üstünde bir süratle geçerek Vincennes Kışlası’na yöneldi. Almanlar 1870’te yerle bir edene dek burada bir kale bulunmaktaydı.Yirmi dakika sonra araba durdu ve heyet indi. Son çıkan Mata Hari oldu. Askerler idam için hazır beklemekteydiler. Zouave piyadelerinden oluşan on iki kişilik manganın bir ucunda kılıcını kınından çıkarmış bir subay dikilmekteydi.
Rahip Arbaux, iki rahibenin eşliğinde, mahkûm edilen kadınla konuşurken Fransız bir teğmen yaklaşıp rahibelerden birine elindeki beyaz bezi uzattı ve şöyle dedi:
“Lütfen, gözlerini örtün.”
“Bunu takmam şart mı?” diye sordu Mata Hari, gözlerini bezden ayırmadan.
Avukatı Clunet soruyu tekrarlarcasına gözlerini teğmene çevirdi.
“Şart değil ama dilerseniz takabilirsiniz,” diye karşılık verdi teğmen.
Mata Hari’nin ne elleri bağlandı ne de gözleri; rahip, rahibeler ve avukatı yanından uzaklaşırken cellatlarına diktiği gözlerinde sükûnet vardı.
İdam mangasının başındaki subay, tüfeklerini kontrol edemesinler diye, bakışlarını adamlarından ayırmıyordu –zira âdet gereği tüfeklerden birine kurusıkı bir mermi kovanı yerleştirilip askerlerin ölümcül merminin kendi tüfeklerinden çıkmamış olabileceği düşüncesiyle avunabilmeleri sağlanırdı– ama yavaş yavaş gevşedi. Birazdan her şey bitmiş olacaktı.
“Hazır ol!”
On iki asker önce esas duruşa geçip sonra da tüfeklerini omuzlarına dayadılar.
Kadın hiç kıpırdamadı.
Subay askerlerinin kendisini görebilecekleri bir noktaya geçip kılıcını kaldırdı.
“Nişan al!”
Hâlâ hiçbir korku belirtisi göstermeden karşılarında dikilmekteydi.
Kılıç havayı kesercesine bir yay çizerek aşağıya indi.
“Ateş!”
Silahlar çatırdayarak ateşlendiğinde ufukta belirmeye başlayan güneş tüfeklerin her birinden çıkan bir parça dumanla kıvılcımı daha da görünür kılmıştı. Hemen ardından askerler, dans edercesine ahenkle tüfeklerini yeniden yere dayadılar.
Mata Hari bir saniyeliğine ayakta kaldı. Ölümü filmlerde gördüğümüz vurulan insanlarınki gibi olmadı. Ne öne düştü ne arkaya, kollarını kaldırıp çırpınmadı bile. Olduğu yere hafifçe yığıldı, başı hâlâ dimdik, gözleri hâlâ açıktı. Askerlerden biri bayıldı.
Kadının dizleri boşaldı, vücudu sağa devrildi, kıvrılan bacaklarını kürk mantosu örtüyordu. Ve yüzü göğe dönük orada öylece kaldı, bir daha hiç kımıldamadı.
Üçüncü bir subay göğsündeki kılıftan tabancasını çekip –yanında bir teğmenle birlikte– hareketsiz bedenin yanına gitti.
Eğilip tabancasının kadının tenine dokunmamasına özen göstererek namlusunu şakağına doğrulttu. Çabucak tetiği çekti ve mermi kadının beynini boydan boya geçer geçmez diğerlerine dönüp resmî bir tavırla bildirdi:
“Mata Hari öldü.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıCasus
- Sayfa Sayısı152
- YazarPaulo Coelho
- ISBN9789750733062
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sanık ~ John Grisham
Sanık
John Grisham
Küçük avukat Theodore Boone’un nefes kesen maceraları tüm hızıyla sürüyor. Üstelik hayranlarının pek de alışık olmadığı bir rol dağılımıyla… Cevval avukatımız Theo, bu sefer...
- Gece Gelen ~ Tess Gerritsen
Gece Gelen
Tess Gerritsen
YEPYENİ, BAMBAŞKA BİR GERİLİM Boston’da yaşadığı trajik bir olay, yemek kitapları yazan Ava’yı ıssız bir sahil kasabasına sürükler. Burada kiraladığı 19. yüzyıldan kalma muhteşem...
- Örümceklerin Yuvalandığı Patika ~ Italo Calvino
Örümceklerin Yuvalandığı Patika
Italo Calvino
İtalyan edebiyatının büyük ustası Italo Calvino’nun, bundan 60 yıl önce yayımlanan ilk kitabı Örümceklerin Yuvalandığı Patika, ilk kez Türkçede" İtalyan edebiyatında özgün ve neredeyse tekil bir örnek olan Örümceklerin Yuvalandığı Patika, elinden bırakamadan, bir solukta okunacak kitaplardan".