Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Çarpık Yalanlar  – Twisted Serisi Dördüncü Kitap
Çarpık Yalanlar  – Twisted Serisi Dördüncü Kitap

Çarpık Yalanlar – Twisted Serisi Dördüncü Kitap

Ana Huang

Çarpıcı, ölümcül fakat bunu saklayacak kadar akıllı bir adam olan CHRISTIAN HARPER, aslında mükemmel takım elbiselerle centilmen suretine bürünen bir canavardı. Hayatında ahlaka ve…

Çarpıcı, ölümcül fakat bunu saklayacak kadar akıllı bir adam olan CHRISTIAN HARPER, aslında mükemmel takım elbiselerle centilmen suretine bürünen bir canavardı.

Hayatında ahlaka ve aşka yer yoktu. Ancak alt katında yaşayan kadına karşı hissettiği tuhaf çekimi inkâr edemiyordu.

O, en karanlık arzularının odağıydı. Çözemediği tek bilmeceydi. Ve Stella’ya yaklaşma fırsatı doğduğunda, Christian ona reddedemeyeceği bir teklif yaparak kendi kurallarını çiğnemek zorunda kalmıştı.

Her canavarın bir zayıflığı vardı. Christian’ınki ise oydu.

Onun takıntısıydı.
Bağımlılığıydı.
Tek istisnasıydı.

Sosyal medyada sahip olduğu şöhretin aksine içine kapanık biri olan tatlı ve kibar STELLA ALONSO, kalbini yıllardır kafeste tutan bir romantikti.

Ayrıca, uğraşması gereken iki işi olduğundan bir gönül ilişkisine ayıracak zamanı ya da ilgisi yoktu.

Ancak geçmişinden gelen bir tehlike onu hayatında karşılaştığı en tehlikeli adamın kollarına -ve evine- doğru savurduğunda, uzun zamandır tatmadığı duygulara yelken açmıştı.

Çünkü Christian soğuk tabiatına rağmen onun pek çok şey hissetmesini sağlıyordu.

Tutkuyla dolduğunu.
Korunup kollandığını.
Arzulandığını.

Onlarınki sırlarla çarpılmış ve yalanlarla lekelenmiş bir aşktı.
Gerçekler nihayet ortaya çıktığında ise her şey paramparça olacaktı.

BÖLÜM 1

Stella

“STELLA!”

Kalp atışlarım hızlandı. Şu hayatta, içimdeki kaç ya da savaş dürtüsünü Meredith’in sesi kadar tetikleyen hiçbir şey yoktu.

“Efendim?” Kaygımı ve korkumu nötr bir ifadenin arkasına sakladım.

“Bütün eşyaları ofise tek başına götürebilirsin diye düşünüyorum.” Paltosunu üstüne geçirip çantasını omzuna asti. “Akşam yemeği rezervasyonumu kaçıramam.”

“El…”

Meredith kapıdan çıkıp gözden kayboldu.

“…bette getirebilirim,” diye bitirdim.

Fotoğrafçı yaptığı işe ara verip kaşlarını kaldırarak bana baktı. ona yorgunca omzumu silkerek karşılık verdim. Despot bir patronun altında ezilen ilk dergi asistanı ben değildim ve sonuncusu da olmayacaktım.

Bir zamanlar, bir moda dergisinde çalışmak en büyük hayalimdi. Ancak şimdi, DC Style’da geçirdiğim dört yılın ardından, bu mesleğin gerçek yüzü sahip olduğum tüm hevesi alıp götürmüş durumdaydı.

Fotoğraf çekimi tamamlandıktan sonra eşyaları ofise bıraktım ve oradan çıkıp eve doğru yürümeye koyuldum. Alnım terden sırılsıklam olmuştu, tüm kaslarımın jöleye dönüşmesi an meselesiydi.

Güneş yarım saat önce batmıştı. Sokak lambalarının puslu turuncu ışıkları karla kaplı kaldırımları aydınlatıyordu.

Yakın zamanda kar fırtınası geleceğine dair uyarılar yapılmıştı ancak havanın gecenin geç saatlerinde bozacağı söyleniyordu. Eve yürüyerek gitmek, birazcık kar yağsa bile ağzına kadar dolan metroya binmekten daha hızlı olacağı için bu yolu tercih etmiştim.

Her yıl kar yağdığı hesaba katıldığında şehrin bu hava şartlarına hazırlıklı olacağı düşünülebilirdi. Ama hayır, Washington kar hazırlığı falan bilmezdi.

Yürürken telefonuma bakmamam gerektiğini biliyordum, özellikle de bu havada daha dikkatli olmalıydım fakat kendime engel olamıyordum.

Öğleden sonra gelen e-postayı açıp ekrana öylece bakarken kelimelerin daha az rahatsız edici bir hal almasını beklesem de öyle olmadı.

Greenfield Huzurevi’ndeki özel oda fiyatları, 1 Nisan’dan itibaren geçerli olmak üzere aylık 6.500 dolara yükselecektir. Bunun neden olabileceği rahatsızlıklardan ötürü şimdiden özür diler, bu değişikliklerin sakinlerimize daha kaliteli bakım sunmamızda yardımcı olacağı konusunda sizi temin ederiz…

Öğle yemeğinde içtiğim yeşil smoothie midemde çalkalandı.

Bir de “rahatsızlıklar”dan dolayı özür diliyorlardı. Sanki huzurevinin ücretine yüzde yirmiden fazla zam yapan kişi onlar değilmiş gibi. Sanki yaşayan, nefes alan, savunmasız insanlar yeni yönetimin açgözlülüğü yüzünden acı çekmeyecekmiş gibi.

Al; bir, iki, üç. Ver; bir, iki, üç.

Derin derin nefesler alırken artan kaygımı yok etmeye çalıştım. Maura, beni büyütüp yetiştiren kişiydi. Artık kim olduğumu bilmese de her zaman yanımda olan tek insan oydu. Onu başka bir huzurevine götüremezdim. Greenfield bölgenin en iyisiydi ve zamanla onun evi haline gelmişti.

Arkadaşlarımdan veya ailemden hiç kimse onun bakımı için para ödediğimi bilmiyordu. Onlara söyleyerek o kaçınılmaz soru yağmuruna tutulmak istememiştim.

Şimdi de yükselen maliyetin üzerini örtecek bir şey bulmam gerekiyordu. Belki daha çok işbirliği kabul edebilir, Instagram’da ve moda blogumda daha yüksek ücret için pazarlık yapabilirdim. Ayrıca birkaç gün sonra New York’ta Delamonte’yle bir akşam yemeği randevum vardı. Menajerim bunun marka elçiliği için bir nevi seçme olacağını söylemişti. Eğer orada…

“Bayan Alonso.”

Bu derin ve zengin ses tonu, tenimi okşayan kapkara bir kadife gibiydi. Olduğum yerde durdum. Tüylerim aynı anda hem haz hem de ihtiyatla diken diken olmuştu.

Bu sesi tanıyordum.

Hayatım boyunca yalnızca üç defa duymuştum ama bu kadarı yeterli olmuştu. Tıpkı sahibi olan adam gibi unutulmaz bir sesti.

İçimde alarm çanları çalmaya başlamış olsa da hepsini susturdum. Başımı çevirdiğimde gözlerim ilk önce arabanın dayanıklı kış lastiklerini buldu, ardından siyah McLaren’ın şık ve karakteristik çizgilerinde gezindi. En sonunda, bakışlarımı indirilmiş yolcu penceresine ve bana seslenen kişiye doğru çevirdim.

Kalp atışlarım yavaşladı.

Simsiyah saçlar. Viski rengi gözler. Michelangelo’nun elinden çıkmışçasına mükemmel ve zarif bir yüz.

Christian Harper.

Elit bir güvenlik şirketinin CEO’su, yaşadığım apartman olan Mirage’ın sahibi ve muhtemelen tanıdığım en güzel, en tehlikeli adam.

Değerlendirmemin “tehlikeli” kısmını destekleyecek herhangi bir kanıtım yoktu fakat içgüdülerim beni asla yanıltmazdı.

Küçük bir nefes alıp verdim. Ardından ona gülümsedim. “Bay Harper.”

Nazik yanıtım, alaycı bir bakışla karşılandı. Görünüşe göre insanlara soyadlarıyla hitap etmeye sadece Bay Harper’ın izni vardı. Dünyayı devasa, boğucu bir toplantı odası olarak görüyor olmalıydı. Christian’ın bakışları omuzlarıma düşen kar tanelerinde dolaştaktan sonra tekrar gözlerimi buldu.

Kalbim daha da yavaşladı.

Bakışlarının ağırlığı altında bedenimden minik elektrik cızırtıları yükseliyordu. Bu tuhaf hissi üzerimden atma isteğiyle geriye çekilmemek için tüm irademi kullanmam gerekti.

“Yürüyüş için mükemmel bir hava.” Yaptığı yorum bakışlarından daha tatsızdı.

Ensemin yandığını hissettim. “O kadar da kötü değil.”

Bunu ona söylediğim anda, kar tanelerinin kaygı verici bir şekilde büyüdüğünün farkına vardım. Belki de meteorologlar, firtinanın zamanı hakkında birazcık yanılmışlardı.

“Evim sadece yirmi dakika uzaklıkta,” diye ekledim ama bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Sanırım fırtına ortasında yürümeyi seçen bir aptal olmadığımı ona kanıtlamak içindi.

Belki de metro benim için en iyi seçenekti.

“Tipi başladı bile. Kaldırımlar çoktan buz tutmuş.” Christian kolunun alt kısmını direksiyona yasladı. Kahretsin, böylesine basit bir hareket nasıl bu kadar çekici olabilirdi? “Seni bırakayım.”

Birlikte gitmemiz mantıklıydı, sonuçta o da Mirage’da yaşıyordu. Hem de tam üst katımda.

Buna rağmen kafamı iki yana salladım.

Birkaç dakikalığına da olsa kapalı bir alanda Christian’la baş başa kalma düşüncesi içimi garip bir panikle dolduruyordu.

“Yürüyerek giderim, sorun yok. Eminim bana şoförlük yapmaktan daha önemli işlerin vardır. Ayrıca yürümek aklımı toparlamamı sağlıyor.” Kelimeler ağzımdan hızla çıkıp gitmişti. Bunu sık sık yapmazdım ama telaşla konuşmaya başladığımda sessizleşmem için bir nükleer patlama falan olması gerekirdi. “Üstelik egzersiz yapmış oluyorum. Zaten yeni kar botlarımı da denemek istiyordum, sezonun başından beri ilk defa giyme fırsatı bulabildim.” Konuşmayı kes. “Yani teklifin için minnettar olsam da reddedeceğim.”

Yaptığım saçma sapan konuşmayı bitirdiğimde soluk soluğa kalmıştım.

İnsanları reddetmekte gittikçe daha iyi oluyordum ama gerekenden daha fazla açıklama yapmamayı hâlâ öğrenebilmiş değildim. Christian sessiz kalınca, “Mantıklı değil mi?” diye ekledim.

Buz gibi bir rüzgâr tam o anda esmeyi seçti. Montumun kapüşonunu kafamdan kaydırıp kat kat giysilerimin arasından kemiklerime kadar ulaştı ve istemeden de olsa titrememe yol açtı.

Stüdyodayken kan ter içinde kalmış olmama rağmen şu anda öyle çok üşüyordum ki sıcaklığın hatırası bile içimi ısıtamıyordu. “Mantıklı.” Christian sonunda konuşmuştu ama ses tonu ve yüz ifadesi tamamen anlaşılmazdı.

“Güzel,” dedim takırdayan dişlerimin arasından. “O halde ben artık…”

Araç kapısının yumuşak klik sesi sözümü yarıda kesti.

“Arabaya bin, Stella.”

Arabaya bindim.

Kendime, bunu yapma sebebimin havanın aniden yirmi derece soğuması olduğunu söyledim ancak yalan söylediğimi çok iyi biliyordum.

Adımı o sesten duymak, bedenimin otomatik olarak itaat etmesine neden olmuştu. Sakin ama bir o kadar da otoriterdi, ona karşı gelmem imkânsız gibiydi.

Bu adamı neredeyse hiç tanımasam da üzerimde başka kimsenin sahip olmadığı bir güce sahipti.

Christian arabayı kaldırımın kenarından uzaklaştırıp gösterge panelinde bir tuşu çevirdiğinde havalandırma deliklerinin üflediği ısı sayesinde tenim sıcacık oldu.

Ürkütücü derecede temiz olan araca, lüks deri ve pahalı baharat kokuları hakimdi. İçeride ne bir ambalaj ne yarı boş bir kahve bardağı ne de bir iplik parçası vardı.

Koltuğuma iyice gömülüp yanımdaki adama baktım.

“Her zaman dediğini yaptırıyorsun, değil mi?” diye sordum kayasızca. Havayı kaplayan gerginliği biraz olsun azaltmak istemiştim. Christian bana hızlı bir bakış atıp tekrar yola odaklandı. “Her zaman değil.”

Gerginlik azalmak yerine daha da yoğunlaşarak damarlarıma doldu. Canlanmak için birazcık esinti bekleyen bir köz gibi sıcak ve huzursuzluk vericiydi.

Görev başarısız oldu.

Kafamı çevirip ön camdan dışarıyı izlemeye başladım. Günüm o kadar yoğun geçmişti ki sohbet başlatamayacak kadar bitkindim. Göğsümü tamamen sardıktan sonra parmaklarını boğazıma doğ ru uzatan gerginlik de duruma hiç yardımcı olmuyordu.

Soğukkanlı, sakin, her kötülükte bir iyilik gören biri olmalı ve durum ne olursa olsun aklı başında kalmalıydım. Bir Alonso olarak benden beklenen bu olduğu için hayatım boyunca dışarıya yansıttığım imaj buydu.

Bir Alonso, asla kaygı nöbetleri geçirmez ya da ertesi gün ters gidebilecek şeyleri düşünerek gecelerini kendine zehir etmezdi. Bir Alonso, terapiye gitmez ya da kirli çamaşırlarını bir yabancının gözleri önüne sermezdi.

Bir Alonso, tamamen kusursuz olmalıydı.

Kan dolaşımını kesene kadar kolyemi parmağımın çevresine sardım.

Eğer annem ve babam Christian’ı görseydi, muhtemelen ona bayılırlardı. Zira kâğıt üzerinde en az onlar kadar mükemmeldi. Zengindi. Yakışıklıydı. Terbiyeliydi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Çarpık Oyunlar – Twisted Serisi İkinci Kitap ~ Ana HuangÇarpık Oyunlar – Twisted Serisi İkinci Kitap

    Çarpık Oyunlar – Twisted Serisi İkinci Kitap

    Ana Huang

    Zorluklara dayanıklı, huysuz ve kibirli koruma Rhys Larsen’ın iki kuralı vardı: 1) Müşterilerini ne pahasına olursa olsun korumak. 2) Duygusal bağ kurmamak. Hiçbir zaman....

  2. Öfke Kralı ~ Ana HuangÖfke Kralı

    Öfke Kralı

    Ana Huang

    O, hiç istemediği eş… ve sahip olacağını asla düşünmediği zayıflıktı. Zalim. Titiz. Kibirli. Dante Russo, hem özel hem de profesyonel hayatta kontrolü elinde tutmayı...

  3. Çarpık Nefret – Twisted Serisi Üçüncü Kitap ~ Ana HuangÇarpık Nefret – Twisted Serisi Üçüncü Kitap

    Çarpık Nefret – Twisted Serisi Üçüncü Kitap

    Ana Huang

    Başarılı bir doktor olma yolunda hızlı adımlarla ilerleyen çekici ve kibirli JOSH CHEN, baştan çıkaramayacağı hiçbir kadınla tanışmamıştı… Ta ki Jules Ambrose’la karşılaşana kadar....

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Hendek ~ Herman KochHendek

    Hendek

    Herman Koch

    Amsterdam Belediye Başkanı Robert Walter yeni yıl resepsiyonunda karısının, belediye encümenlerinden biriyle konuşurken kahkahalarla başını arkaya attığını görünce kendisini aldattığından şüphelenir. Kısa süre sonra...

  2. Incarceron ~ Catherine FisherIncarceron

    Incarceron

    Catherine Fisher

    BU HAPİSHANE CANLI… Bir hapishane hayal edin: Öyle büyük ki içinde hücreler ve koridorlar, ormanlar, şehirler ve denizler var. Bir mahkûm hayal edin: Belleği...

  3. Ölüler, Diriler ve Deliler ~ KolektifÖlüler, Diriler ve Deliler

    Ölüler, Diriler ve Deliler

    Kolektif

    İnsan derindir, korkuları ise daha derin… Ölüler, Diriler ve Deliler: Gotik Öyküler; Aydınlanma Çağı’nın göz ardı ettiği doğaüstü, akıldışı ve acayiple yeniden bağ kuran...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur