Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Çalışkanlık Devrimi
Çalışkanlık Devrimi

Çalışkanlık Devrimi

Jan De Vries

17. yüzyılın başlarından itibaren tüketicilerin yeni talepleri, kuzeybatı Avrupa ve Kuzey Amerika’nın maddi kültürlerini kökünden değiştirecek yeni bir çalışkan davranışla birleşti. Bu çalışkanlık devrimi,…

17. yüzyılın başlarından itibaren tüketicilerin yeni talepleri, kuzeybatı Avrupa ve Kuzey Amerika’nın maddi kültürlerini kökünden değiştirecek yeni bir çalışkan davranışla birleşti. Bu çalışkanlık devrimi, Sanayi Devrimi ile ilişkilendirilen ekonomik ivmenin içinde şekillendiği bağlamdır. Hollandalı tarihçi De Vries’in erken modern dönem iktisat tarih yazımında dönüm noktası olan bu eseri, tüketim mallarının yeni önemine ilişkin entelektüel anlayışı ve bütün gelir düzeylerinden hane halklarının tüketici davranışlarını araştırıyor.

Tüketici davranışını hane halkı ekonomisi bağlamına yerleştirerek, tüketim taleplerinin farklılaşması ve bunların çeşitlenmesi ekonomik kalkınmanın seyrini nasıl şekillendirmişti? Hane halklarının çalışmak ve tüketmek üzerine yoğunlaşmaları nasıl bir iktisadi düzen yaratmıştı? Orijinal kaynakları ve iktisat tarihi modellerini birleştiren bu kitap, mevcut tüketici teorisinin güçlü ve zayıf yönlerini ortaya koymakta ve ekonomik soyutlamalara tarihsel gerçekçilik katan revizyonlar önermekte.

içindekiler

Yazarın Türkçe Baskıya Önsözü 11
Önsöz ve Teşekkür 15
I Uzun On Sekizinci Yüzyılda Tüketici İsteklerinin Dönüşümü 21
II Çalışkanlık Devrimi’nin Kökenleri 75
III Çalışkanlık Devrimi: Emek Arzı 121
IV Çalışkanlık Devrimi: Tüketici Talebi 189
V Ekmek Getiren-Yuva Yapan Hane Halkı 279
VI İkinci Bir Çalışkanlık Devrimi mi? 351
Kaynakça 399
Dizin 457

yazarın türkçe baskıya önsözü 

Çalışkanlık Devrimi’nin Türkçe çevirisine yeni bir giriş yazmak benim için hususi bir zevk. Elinizdeki kitabı modern ekonomik büyümenin kökenleri ve gidişatı üzerine var olan devasa yazındaki bir dengesizliği düzeltmek amacıyla yazdım. Bu yazına katkıların neredeyse tamamı ekonomik büyümenin “arz tarafına” odaklanıyordu: yeni teknolojilere, kurumlara, beşeri ve elbette fiziksel sermaye oluşumuna bir vurgu vardı. Bense zaman içinde ekonomik büyümenin “talep tarafından” da kaynaklandığı kanısına vardım; yeni maddi isteklerin, iktisatçıların ve iktisat tarihçilerinin geleneksel ilgi nesnesi olagelmiş arz yanlı gelişmelerin pek çoğunu ortaya çıkarmakta önemli rol oynadığına ikna oldum. Günümüzün tüketici odaklı toplumlarında bu içgörü pek de özgün sayılmaz, ancak tüketici davranışının bir “tarihinin” olduğunu, ve bu tarihin üreticilerin inisiyatiflerine verilen öngörülebilir tepkilerden fazlası olabileceğini kabullenmek, çoğu iktisatçı için güç oldu. Çalışkanlık devrimi kavramını, bu direncin üstesinden gelmek ve ekonomik yaşamın iki veçhesinin – arz ve talebin – birbirine bağlı olduğunu göstermek için geliştirdim. Bu bağı mümkün kılan unsur aynı anda hem tüketici isteklerini tayin eden, hem de tüketim hedeflerine ulaşmak için üretken faaliyetini ve piyasaya sunduğu emeği kullanan hane halkının varlığıydı. Hane halkının bu neredeyse evrensel işlevlerinin, belirli tarihsel koşullarda bir çalışkanlık devrimini doğurabileceğini savundum: bu da piyasaya sunulan emek miktarında yeni tüketici istekleriyle güdülenen büyük bir artışa karşılık geliyordu.

Birinci çalışkanlık devrimini tarihsel olarak “uzun on sekizinci yüzyıla” (yaklaşık 1650-1850 arasına) ve coğrafi olarak da Kuzeybatı Avrupa ve Kuzey Amerika’ya konumlandırdım. Yeni tüketim malları kümelerinin, çok sayıda hane halkını üretken kaynaklarının, öncelikle de hane üyelerinin zamanının tahsisini tüketim ve maddi konforun cazip biçimlerini elde etmek maksadıyla yeniden düzenlemeye teşvik etmesi, bana göre bu tarihte ve bu coğrafyada gerçekleşti. Hane halkı düzeyindeki bu değişiklikler, yeni teknolojilerden ve sermaye birikiminden büyük ölçüde bağımsız olarak, Sanayi Devrimi’ne ortam hazırlayan ekonomik büyümeye imkân verdi.

İngilizce ilk basımından bu zamana kitaba çok sayıda yorum geldi. Bunların çoğu olumluydu, fakat çok defa seslendirilen bir eleştiri burada ele alınmayı hak ediyor. Benim uzmanlık alanım Batı Avrupa’nın erken modern dönemdeki iktisadi tarihi, ve çalışkanlık devrimini “keşfettiğim” yer ve zaman da, manidar biçimde burası. Peki keşfim biraz fazla manidar olabilir miydi? Acaba yaklaşımım fazla mı Avrupa-merkezciydi? Betimlediğim davranışların daha erken kökenleri olmadığına, ya da başka toplumlarda da görülmediğine nasıl bu kadar emin olabilirdim ki? Kendimi savunmam gerekirse, sınırlandırma denememi haklı çıkarmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Hane halklarının yenilikçi tüketiciler gibi davranmaları, bunu yaparken de piyasa ekonomisine eksiksiz biçimde eklenmeleri için gerekli bir dizi koşul saptadım. Bu koşulların da en tam hâliyle Kuzeybatı Avrupa’da mevcut olduğunu savundum. Ne var ki böyle bir soruya hiçbir araştırmacı tek başına doyurucu bir yanıt veremez. Bu kitap İngilizce olarak yayınlandıktan sonra, araştırmacılar öne sürdüğüm modelleri dünyanın farklı bölgelerine uygulamaya giriştiler. Öyle ki önde gelen bir küresel tarih uzmanı, çalışkanlık devriminin on sekizinci yüzyıl Avrasya’sına dâhil bölgelerin çoğunu etkilediğini öne sürdü.

Yazara göre bu, başka bakımlardan birbirinden çok farklı olan kültürleri birleştiren etmenlerden biriydi. Bu noktanın daha fazla ampirik araştırmayı hak eden önemli bir soru olduğuna inanıyorum. Çalışkanlık devriminin bir diğer önemli uluslararası niteliği de yeni malların oynadığı roldü; bu mallar, onları tüketmeyi arzulayan hane halklarını piyasaya yönelttikleri emeği arttırmaya teşvik edebilmişti. Bu yeni ve cezbedici malların göze çarpacak kadar büyük bir kısmı Asya’dan geliyordu. Erken dönem baharat ticaretinden pamuklu kumaşa, porselene, çaya ve kahveye, Asya ürünleri Avrupa nüfusunu daha çalışkan olmaya iten metaların en önemlileri arasındaydı. Bu bakımdan, ele aldığımız görüngü başlangıçta kısıtlı bir coğrafyada ortaya çıktıysa bile, onu mümkün kılan küresel bir ticari ekonominin yükselişi söz konusuydu. Kitap çalışkanlık devriminin öyküsünü günümüze kadar izlemeyi deniyor. İlk çalışkanlık devriminden bu yana, üreticiler ve mallarla hane halkları ve istekleri arasındaki etkileşimler önemli değişim geçirdi, bunlar da emeğin piyasa faaliyetleri ve ev işi arasındaki tahsisini etkiledi. Hane halklarının ve bireylerin değişen isteklerinin ve değişen kısıtların sürüklediği bu uyumlanmalar bugün de devam ediyor. Tüketici davranışının bir tarihi olduğu gibi bir geleceği de var. Piyasa mallarını hane üyelerinin refahında artışlara dönüştürmek bugün de hepimizin yüzleştiği bir sorun. Umarım kitabım, okurlarını bu sorunun daha çok düşünülmeyi ve incelenmeyi hak ettiğine ikna edebilir.

Mayıs 2024

önsöz ve teşekkür 

Uzun dönemli ekonomik gelişmeyi konu alan bu çalışma, benzerlerinden üretim faaliyetleri yerine tüketici isteklerine, birey yerine de hane halkına odaklanmasıyla ayrışıyor. Çalışmamız Batı tarihinin Sanayi Devrimi’ni deneyimlediği dönemi konu ediyor, ancak bu devrim, hane halklarının tüketim hedefleri ve bu hedeflere ulaşma yolları değiştikçe belirlenen inisiyatiflerine gereken önemi vermek üzere arka planda yer alıyor. Bu hane halkı davranışları kompleksi – çalışkanlık devrimi – bugün Sanayi Devrimi olarak bildiğimiz üretim inisiyatiflerini mümkün kılan daha geniş bağlamı teşkil ediyor. İktisatçıların arz ve talepten oluşan dünyasında talebi uzun dönemli gelişmenin faili olarak yorumlamak yaygın değildir; öyle ki bu tarz yorumların bir tür heterodoksiye işaret ettiği düşünülür. Böyleyken, daha geniş sosyal bilimler evreninde, çağdaş toplumda tüketimin merkezî önemi sıradan bir olgu gibi görülür. Tüketim olgusu hem geç kapitalizmin tumturaklı eleştirmenlerinin kaygılarını besler, hem de insan benliğinin post-modern inşacılarını heyecanlandırır. Tüketimi modellenmesi fazla zor olduğu için bir kenara bırakanlarla, daha fazla araştırılmaya değmeyecek kadar aşikar bulanlar arasında, geniş bir saha yeterince araştırılmamış ve kuramlaştırılmamış olarak kalır. Bu çalışma şimdiye kadar sosyal bilimcilerin fazla ihmal ettiği – denilebilir ki, kasten ihmal ettiği  bir tarihsel görüngünün daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmayı deniyor.

Elinizdeki kitap bir iktisat tarihi çalışması. Ekonomik bir birim olarak düşünülen hane halkının bir tarihini sunuyor, böylelikle uzun dönemli tüketici davranışına dair yeni bir iktisadi çerçeveye katkı yapmayı amaçlıyor. Diğer bir deyişle, bu kitapta, tüketici isteklerinin bir tarihinin olduğunu, basitçe başka ve daha köklü güçlerin ikincil sonuçları ya da yaratıcı bireyselliğin özerk eylemleri olmadıklarını öne sürüyorum. Bu amaçla, çoğu kez öncelikle sosyal, kültürel ve ideolojik veçheleriyle değerlendirilen hane halkı kararlarını yorumlamamızı sağlayacak bir iktisadi çerçeve geliştiriyorum. Bu çerçevenin unsurlarını çalışkanlık devrimi kavramı altında topladım. Buna göre, belirli bir tarihsel dönem ve coğrafi bölgede, yeni bir hane halkı ekonomik davranış biçimi gitgide baskınlık kazandı.

Bu davranış, piyasaya yönelik üretimin arzını ve geniş ama rasgele olmayan bir ürün yelpazesine olan talebi eşzamanlı olarak arttırıyordu. Çalışkanlık devrimi uzun on sekizinci yüzyıl boyunca ortaya çıktı. Bu hayli uzun “yüzyıl,” 1650-1850 aralığına denk geliyor ve İngiliz Sanayi Devrimi ile Fransız ve Amerikan siyasi devrimlerini içeriyor. Böylesi alışılmadık bir dönemlendirme, Batı tarihinde modern sanayi toplumunun kökenlerine dair uzun süredir var olan varsayımları sorgulatıyor – zaten amacım da bu. Bir basit öykünün yerine diğer bir basit öykü koymak niyetinde değilim, ama bu çalışmanın, bildik “devrimsel” olayları erken modern piyasaların, hane halklarının ve maddi kültürün daha geniş bağlamına yerleştirmesi umudunu taşıyorum. Çalışkanlık devrimi burada tanımlandığı biçimiyle on dokuzuncu yüzyılın ortasında nefesini tüketse de öykümüz burada bitmiyor, aksine hane ekonomisinin tüketici davranışının izini günümüze kadar sürmeye devam ediyor. Kitabın son iki bölümünün iki amacı var. Birincisi, “çalışkan hane halkının” ayrıksı niteliklerine dair kavrayışımızı, 1850’den sonraki yüzyılda yerini bıraktığı çok farklı hane ekonomisiyle kıyaslayarak keskinleştirmek: ekmek getiren-yuva yapan hane halkı. İkincisi ise günümüzü ve geleceği daha iyi anlamak. Gelecekteki seçeneklerimize ve bizi bekleyenlere dair inançlarımız, büyük ölçüde, geçmişte nerede olduğumuz ve bugüne nasıl geldiğimizle ilgili düşüncelerimiz tarafından şekilleniyor.

Bu çalışma, böyle konulardaki ortak kavrayışlarımızın, özellikle de hane ekonomisi ve modern tüketim toplumuna dair olanların, yanlış olduğunu söylüyor. Bu yüzden, kitabın son bir amacı da günümüze ve mümkün gelecek senaryolarına dair alternatif düşünme yolları önermek. Bu çalışma tek bir ülkenin deneyimine odaklanmadığı gibi, Avrupa’nın ya da dünyanın tamamına uygulanabilecek bir tarihsel çerçeve de sunmuyor. Çalışkanlık devrimi ve onunla ilişkili olan hane organizasyonu, esas etkisini Avrupa’nın sınırları tam olarak belli olmayan kısıtlı bir bölgesinde göstermişti. En iyi Kuzeybatı Avrupa’da – İngiltere’de, Alçak Ülkeler’de ve Fransa ile Almanya’nın bazı bölgelerinde – gözlemlenebiliyordu. Kuzey Amerika kolonileri de, ekonomik ortam önemli bakımlardan farklı olsa bile, bu nitelikleri paylaşıyordu. Avrupa’nın kalanında büyük şehirler bu niteliklerin bazılarını gösteriyordu, ama ne Doğu Avrupa ne de Akdeniz havzası devrimi tanımlayan temel gelişmelere tam anlamıyla iştirak etmişti. Dolayısıyla bu çalışma da ülkeden ülkeye gezerek tarihsel kanıt topluyor. Sonuçta ortaya çıkan karşılaştırmalı bir çalışma değil, daha ziyade, siyasi sınırlar yerine ortak bir deneyimle tanımlanan bir bölgenin birleşik tarihi. Bu kitabın ana düşüncesi hakkında oldukça uzun süredir, aralıklarla kafa yoruyordum. Öyle ki burada izini sürdüğüm fikirlerin bazılarını ilk defa 1968-9 yıllarında, doktora tezimi hazırlarken edinmiştim. Birkaç erken tarihli makaleden sonra, hane halkları ve tüketici davranışlarına ilgimi uzun yıllar boyunca bir kenara koydum. Bu ilgilerime ancak 1990 yılında, İngiliz tarihçi John Brewer beni maddi kültür ve tüketim temaları etrafında düzenlediği bir dizi seminere katılmaya davet ettiğinde döndüm. Ancak 1986 yılında Japon demografi tarihçisi Akira Hayami ile yaptığımız kısa görüş alışverişi olmasa, bu daveti kabul etmeyebilirdim.

Hayami’nin Japon ekonomik gelişmesinin bir “çalışkanlık devrimi” – yüksek ölçüde emek-yoğun bir ekonomik gelişme  biçimini aldığı fikri, beni Batı’nın sanayi öncesi gelişmesi üzerinde yeniden düşünmeye sevk etti. Böylece Brewer’ın daveti Batılı bir “çalışkanlık devrimi” savını öne sürdüğüm ilk makalelere giden yolu açtı. Başka yükümlülükler konuyu bir kez daha yıllar boyunca rafa kaldırmama sebep oldu. 1997-8 yılında Oxford, All Souls College’da ziyaretçi araştırmacı olarak geçirdiğim izin dönemi, tüketim iktisadı ve tüketici davranışının siyasal iktisadı üzerine okumalarımı genişletme ve derinleştirme olanağı verdi. Burada Oxford ve All Souls College hakkında anlatılan abartılı öykülerin tamamının doğru olduğunu keşfettim. Bu okulların adetlerinin altında yatan mantığa ilk bakışta, hatta üzerine uzun uzadıya düşünülse bile akıl sır erdirilemeyebilir, ama aklı kamçılamak ve akademik bakış açısını genişletmekteki nihai başarıları çok büyüktür. Geriye bakınca, daha sıkı çalıştığım yıllar oldu, ama muhtemelen daha çok şey öğrendiğim ve akademik yaşamın gündelik çabasından daha büyük zevk aldığım bir dönem olmadı. Bu dönemde bana yardımcı olan İngiliz iktisatçı ve tarihçileri uzun bir liste oluşturuyor, burada muhakkak anmam gerekenler arasında müteveffa Charles Feinstein, Paul David, Avner Offer, Jane Humphries, Maxine Berg, John Robertson ve müteveffa Rees Davies var. Oxford’da geçirdiğim yıl, çalışkanlık devrimi kavramının daha tam bir tanımını geliştirmeme ve fikrimi on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllara genişletmeme olanak verdi. Bunun için bir kez daha, bulgularımı 2000 yılında Cambridge Üniversitesi’nin McArthur Konferansları’nda kendilerine sunma fırsatı bulduğum Britanyalı meslektaşlarıma teşekkür borçluyum. Bu konferanslar için aldığım davet, çalışmaları kariyerim boyunca karşılamaya çabaladığım bir standart ortaya koymuş olan Sir Tony Wrigley’in yardımıyla uzatıldı. Bilgili ve eleştirel bir dinleyici topluluğunun karşısına çıkmak büyük bir lütuftur, ben de Cambridge’den bu konferansları elinizdeki kitaba nasıl dönüştüreceğime dair daha berrak bir zihinle ayrıldım.

Bunun için özellikle Martin Daunton’a, Richard Smith’e, John Hatcher’a, Alan Macfarlane’e, Paul ve Margaret Spufford’a, Emma Rotschild’a ve Sheilagh Ogilvie’ye teşekkür etmek istiyorum. Arkasından gelen olaylar bu dört konferansı elinizdeki kitabın altı bölümüne dönüştürmemi yavaşlattı. Neyse ki 2005 sonbaharında Hollanda İleri Çalışmalar Enstitüsü’nde (NIAS) bir ders dönemi geçirme fırsatı, konferanslardan beri zamanımın çoğunu alan idari görevlerden kurtulmamı sağladı. Bu NIAS’ı ilk ziyaretim değildi; hatta dördüncü gidişimdi. NIAS neredeyse yüklendiğim her büyük ölçekli akademik projeyi tamama erdirmemi sağladı, bu yüzden kendilerine sonsuza dek minnettar kalacağım. Enstitü Müdürü Wim Blockmans’ın misafirperverliği, çalışanların etkin desteği ve uluslararası ziyaretçi bursiyer topluluğunun getirdiği canlılık, hem müşfik bir sığınak, hem çalışmaya odaklı bir araştırma ortamı, hem de bereketli bir akademik alışveriş forumu yarattı. NIAS’a ev sahipliği yapan Wasenaar da burada anılmayı hak ediyor; bu kasabanın saklı güzelliklerini bana sorarsanız en iyi işine gömülmüş olanlar takdir edebilir. NIAS ziyaretimin Eric Jones’un, Tony Atkinson’ın, Barbara Hanawalt’in ve Ruth Mohrmann’ın enstitüde bulunduğu döneme denk gelmesi güzel bir tesadüftü. Aralarında Peer Vries, Henk Wesseling, Ad van der Woude ve Jan Luiten van Zanden’in de bulunduğu Hollandalı meslektaşlarımla ve Belçika’da da Bruno Blondé, Erik Thoen, Walter Prevenier ve Herman van der Wee ile karşılaşmamsa ziyaretimi daha da faydalı kıldı. Aklımdaki fikir ve soruların bu kitaba dönüşmesi, bana sunulan bütün bu fırsatların yanı sıra çeşitli ülkelerden çok sayıda insanın öneri ve sorularının da ürünüydü. Hepsine müteşekkirim, ve mutat olduğu üzere, kitaptaki hata ve eksiklerin sorumluluğundan hepsini muaf tutuyorum. Aileme başka türden, ama bu çalışma için hiç de daha az önemli olmayan türden bir teşekkür borçluyum. Düşüncelerimi geliştirdiğim yıllar boyunca çocuklarım evden ayrıldı ve kendi hanelerini kurdu. Bu süreci yakından izlemek hem eğitici hem de kıvanç vericiydi. Bu deneyim, doğamdaki kötümserliğe rağmen, ailenin geleceğine dair kötümser olmamı olanaksız kıldı.

Berkeley ve Wassenaar

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Tarih
  • Kitap AdıÇalışkanlık Devrimi
  • Sayfa Sayısı472
  • YazarJan De Vries
  • ISBN9786256647299
  • Boyutlar, Kapak15 x 24 cm, Karton Kapak
  • YayıneviVakıfbank Kültür Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur